Kerem ALTAN
Henüz yalanlanmayan ve duyanın hiç şaşırmadığı bir habere göre Erdoğan, kornaya basa basa dolaştığı, camdan kafayı uzatıp, “Aksaray, Aksaray” diye bağırdığı yeni uçağının tasarımını kendisi yapmış…
Erdoğan’ın başta “Yeni Türkiye” olmak üzere tasarımında bizzat etkin rol aldığı aklınıza gelebilecek her şey gözümüzün önünde çökerken, yaptıklarına duyduğum bütün nefrete rağmen kendisine, “Aklın varsa binme o uçağa” demek istiyorum…
Dokunduğu her şeyin yıkıldığını, çöktüğünü, battığını unutmasın…
Yaptıklarından nefret ettiğim bir adama verdiğim bu nasihat da umarım “iyilikler tarihine” geçer…
Nefret demişken, “Erdoğan nefreti” konusunda yalnız olmadığımı hatta oldukça kalabalık bir kitlenin bir parçası olduğumu biliyorum ve ne yalan söyleyeyim bundan da memnuniyet duyuyorum…
Ülkenin yarısından fazlası böyle hissediyor…
Daha çok yeni yaşadığımız bir olay belki derdimi anlatmama yardımcı olabilir…
Biliyorsunuz salı akşamı A milli futbol takımı İzlanda karşısında ağır bir hezimete uğradı…
Twitter’a girip, halkın bu beklenmedik mağlubiyetle ilgili yorumlarına bakayım dedim…
“Alınan bu yenilgi karşısında mutlu olan acaba sadece bir ben miyim?” diye merak ederken, karşılaştığım manzara delirmediğim konusunda kendime olan inancımı pekiştirdi…
Neredeyse elime bayrak alıp mağlubiyet turuna çıkacaktım sevinçten…
Artık insanlar Erdoğan’ın parmak izinin, gölgesinin bulunduğu her şeyden nefret ediyor…
Milli takımın aldığı bir mağlubiyet bile insanları garip bir şekilde mutlu ediyor çünkü her şeyi çok iyi bilen Erdoğan’ın kendi elleriyle tasarladığı futbolun da çökmesine şahit olmak, el attığı her şeyin birer birer yok olmasını görmek, üzerimize çöken karabasandan yakında tamamen kurtulabileceğimiz konusunda oldukça ikna edici olabiliyor…
Kim, ne kaybederse kaybetsin, en fazla onun kaybettiğini, arsızca kullandığı dokunulmazlığında açılan her deliğin kendi sonunu iyiden iyiye yaklaştırdığını görmek, çölde bir vaha bulmuşçasına insanı umutlandırıyor…
Tabii bu “Erdoğan nefreti”nin tam tersi de söz konusu; “Erdoğan sevgisi”…
Ülkenin yarısı Erdoğan’dan nefret ederken, diğer yarısı ise neredeyse kendisine tapınıyor…
Anlaşılır sayısız nedeni olmasına rağmen “Erdoğan nefreti” belki normal değil ama “Erdoğan aşkı” da bir o kadar anormal…
Bu iki anormal durumun arasındaki en önemli fark ise kendisine duyulan nefretin, kendisine duyulan sevgiden daha güçlü, daha gerçek ve daha kalıcı olması…
“Erdoğan sevgisi” tamamen “duygusal” nedenlere dayalıyken, ona duyulan nefrette ölümler, adaletsizlikler, baskılar, isyanlar var…
“Duygusal” nedenler gelip geçici olabilir ama kendi elleriyle yarattığı nefret, zaman içinde kaçınılmaz olarak erozyona uğrayacak olsa da bu kadar acılar yaşamış, bu kadar adaletsizliğe şahit olmuş bir toplumun bünyesinden uzun zaman silinmeyecektir…
Belki de tasarımını Erdoğan’ın yaptığı ve yıllar boyunca yıkılmayacak yegane şey de bu nefrettir…
Sınır tanımayan gazeteciler ve gazeteleri
Dünkü gazeteleri elime alıp okumaya başladığımda, sadece algı mühendisliği sayesinde varlığını sürdüren iktidarın ve gazetelerinin bir defa daha hiçbir konuda sınır tanımadıklarını gördüm…
Önceki gün açıklanan büyüme rakamları, öyle ekonomi alimi olmaya gerek yok, dört işlem bilen herkesin bir şeylerin yolunda gitmediğini somut bir şekilde görmesine neden oldu…
İkinci çeyrekteki büyümede görülen düşüş, üçüncü ve sonraki çeyrekler konusunda karamsar olmaya yetti…
Hepsi olmasa da gazetelerin bir kısmı bu haberi manşetten duyurdu. Attıkları manşetler aşağı yukarı benzerdi… Taraf, “Yeni Türkiye durdu”, Cumhuriyet, “Türkiye küme düştü, artık 18. ekonomi”, Bugün, “Büyüme düştü, yatırım geriledi”, Zaman, “Ekonomik büyüme beklentilerin altında” başlıklarıyla verdi haberi. Hatta Vatan gazetesi dahi, “Büyümede hedefler tutmadı” başlığını attı habere…
Fakat gelin görün ki, Akşam ve Sabah gazetelerinin haberi okuyucularıyla paylaşma tercihi oldukça dikkat çekiciydi… Yine “milli irade”ye, “Her şey yolunda, ters giden hiçbir şey yok, siz uyumaya ve bize oy vermeye devam edin” mesajları havada uçuşuyordu…
Akşam gazetesi haberi müjdeleyerek verip, “İnadına büyüdük” başlığını attı. Spotunda ise sınır tanımayan gazeteciliğin aslında ne demek olduğunu ortaya koydu: “19 çeyrektir kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisinden bir iyi haber daha… Provokasyonlar, darbe girişimleri, seçim belirsizliği ve Ortadoğu’daki kaosa rağmen ekonomi yüzde 2.1 büyüdü. Uzmanlara göre, üçüncü çeyrek daha parlak geçecek”.
Açıkçası havuzcularda bu sınır tanımazlık devam ettiği sürece dördüncü çeyrekte Amerika’ya borç vermeye başlarız…
Sabah gazetesi ise Akşam’a göre daha insaflıydı: “Etti 19” başlığıyla utangaç bir şekilde ön sayfasının altından verdiği haberde, “Türk ekonomisinin büyüme hızı nisan-haziran döneminde yüzde 2.1 ile beklentinin altında kaldı. Ancak 19’uncu çeyrekte de kesintisiz büyüyerek bir rekora imza attı” ifadelerini kullandı.
Diğer yandaşlar ise böyle bir haber yokmuş, hiç yaşanmamış gibi yapmayı tercih etti…
Yazarlarından birinin dalkavukluk sınırlarını alt üst edip, kendisinden beş yaş küçük “uzun adam” için, “Erdoğan babama benziyor” dediği, “Gezi’de polis şiddeti olsaydı daha çok kişi ölürdü” tespitini yapabilen liberal mi liberal başka bir yazarı da henüz bünyesine katan Akşam gazetesinin bu algı yönetimi belki çoğunuzu şaşırtmadı ama beni her defasında hepsinden çok hayrete düşüren şey, ırzına geçtikleri algılarla, hayatın gerçeklerini yenebilecekleri konusundaki akıl almaz inançları oluyor…
Yandaş medyanın, bu defa topyekun bir algı savaşına girdiği bir diğer konu ise “torba yasa”…
Her birimizin, evet AKP’lilerin bile, hayatını en hafif deyimiyle “zorlaştıracak” olan bu gelişmenin sunuluş biçimi de nasıl bir toplum mühendisliği çalışmasıyla karşı karıya olduğumuzu gösteriyor…
Bu “torbanın” içindeki bazı yasalar hukuk kavramını düpedüz yok ediyor…
Hükümet, mahkemelerin kararını isterse iki yıl boyunca uygulamaz diyen bir madde bile var... Eğer işinden çıkartılan biri mahkeme kararıyla görevine iade edilirse “yürütme” mahkemenin kararını iki yıl dinlemeyecek…
Bireyin devlete karşı hak arama imkanını yok ettiği gibi, yargının hükmünü de yok sayıyor…
“Hakkımı mahkemede ararım” inancını ortadan kaldırıyor…
Açıkça, “Hakkını arayamazsın” diyor…
Bir başka madde ise internet yasaklarını “tek bir adamın” iki dudağı arasına yerleştiriyor. O konuda da mahkemeler devreden çıkartılıyor…
TİB başkanı canının istediği siteyi yasaklayacak, ayrıca kimi isterse izleyecek, siz internetteyken devlet hep omuz başınızda durup ne yaptığınıza bakacak, bunları kayıt altına alacak…
Bu yasalarla devlet faşizmi pekiştiriliyor…
Havuz medyası bu haberi nasıl veriyor peki?
Torbanın başka maddelerine dikkati çekip, “Müjde” başlıklarıyla veriyor…
O torbadaki yasaların hukuku ve özgürlüğü budadığından hiç söz etmiyorlar…
Nelerin bu halkın aleyhine olduğunu çok iyi biliyorlar ve onları okuyucularından saklıyorlar…
Kendi iktidarları için sistemi çökertme konusunda bilinçli bir ısrara sahipler ve bu amaçlarını halka sezdirmeden hayata geçirmenin peşindeler…
Zaten “algı mühendisliği” denilen şey de bu ahlaksızlık işte…
Havuz medyasının okuyucuları gerçekleri gazetelerinden öğrenemeyecekler…
Öğrenmeleri için gidip o gerçeklere çarpmaları gerekecek...
Ki kaçınılmaz olarak çarpacaklar ve kandırıldıklarını anlayacaklar...
O zaman o insanları öfkesini görmek isterim işte…
İkiniz de çok haklısınız…
Madem konu algı mühendisliğinden açıldı, değinmek istediğim bir olay daha var…
Postmedya sitesinde gördüm ve elimde olmadan gülümsedim…
Fatih Altaylı ve Yıldıray Oğur garip bir kavgaya tutuşmuşlar…
Kavganın detaylarını çok iyi bilmiyorum ve açıkçası pek de ilgilenmiyorum… Sadece birbirlerini “algı operasyonu” yürütmekle suçladıklarını anlıyorum ortalarda dolaşan laflardan…
Ben, ikisinin de birbirleri hakkında söylediklerinin doğruluğuna sonuna kadar katılıyor ve biraz daha açık sözlü olmalarını diliyorum…
Biri, yıllardır yürüttüğü “algı operasyonları” alanında, “anket oranlarını değiştirme” çalışmasıyla kariyerinde zirve yapmış bir isim…
Diğeri ise genç yaşta içine düştüğü bataklıkta “başarı”ya giden kısa yolun kokusunu hemencecik almış ve alır almaz da adımlarını hızlandırmış gelecek vadeden bir yetenek…
Tamam, her şeye rağmen yine de haksızlık etmek istemem…
Genç olan, abisi kadar kirlenmedi henüz… Aslında kim hayatta Fatih Altaylı kadar kirlenebilir bilmiyorum ama Oğur’un yaptıklarının yapacaklarının bir teminatı olduğunu biliyor ve sağlam adımlarla yürüdüğü yolda Altaylı’nın tacını elinden alacağı günlerin çok yakın olduğunu da görüyorum…
Neyse ben hiç bölmeyeyim, “halef ile selef”, ikisinin de sonuna kadar haklı oldukları boğuşmalarına devam etsin…
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- "Ay resmen evrim"
14.01.2015 - Reddedildi
7.01.2015 - Roboski diyemeyenler…
30.12.2014 - Dolu silahla Rus ruleti
24.12.2014 - Vesayet Disneyland'de
16.12.2014 - İtaatsizliğe devam
28.11.2014 - Serbest ucuş
18.11.2014 - Aslında 'yeşil' dostu bunlar...
11.11.2014 - Beş vakit hukuk
4.11.2014 - Barış ve faşizm
21.10.2014
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
tarafcı
Sevgili ablacığım herkesin gidişini anladım da bir senin gidişini anlamadım. Sen hipokrat yeminin nerde ettin! Belgeni bakkaldan mı aldın. Ne biçim mütehassıssın.