Lale KEMAL

Brüksel'den özgürlük sesleri yükselecek
14.10.2015
1655

 Ankara Tren Garı'ndaki patlama bir kere daha gösterdi ki Türkiye, derinleşen bir çalkantı ortamına doğru hızla yol alıyor.

Ama Ankara'da, kimi kişisel beka ve  hesaplar üzerinden birkaç yıldır dolaşıma sokulan “cadı avı”, ülkenin ulusal çıkarlarını ve güvenliğini artık neredeyse geri dönülemez biçimde tehlikeye sokan gerçek sorunlarla mücadelede dikkatlerin dağılmasına yol açıyor. Güvenlik ve istihbarat bürokrasisinin, iç ve dış tehditlerle etkin mücadele kapasitesi, bu sektörlerdeki tutuklamalar, sindirmeler yoluyla zayıflatıldı. Diyarbakır, Suruç ve son olarak Tren Garı'ndaki canlı bomba eylemleri, etkin bir istihbarat ile terörist saldırıları önleme kapasitesinin ne denli zafiyet içinde olduğunu ortaya koyuyor. Gerek bu tip terör olayları sonucu gerekse PKK ile yeniden başlayan çatışmalarda, Türk, Kürt binlerce canın yitiriliyor olması da ülkedeki ayrışmayı, travmayı derinleştiriyor. Türkiye'yi uçurumun kıyısından geri alması gerekenler, tam tersine, medyaları, güdümlerindeki yargı ve güvenlik bürokrasisi  yoluyla, toplumu sindirme, baskı altına alma, hedef gösterip, şiddeti teşvik etme politikalarını tam gaz sürdürüyorlar. Terör bağlantılı olayların önlenmesi böylece ihmale uğruyor.   

Gazeteci Ahmet Hakan'a fiziksel şiddet uygulayarak yaralayan saldırganlardan ancak  biri tutuklanıyor, diğerleri serbest. Faillerden hesap sorulmuyor olması, şiddeti caydırmıyor, teşvik edici hale getiriyor. Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, isim vermeden attığı tweetler gerekçe gösterilerek, cumhurbaşkanına hakaretten geçtiğimiz günlerde tutuklanıyor.  

Devletin güvenlik güçlerine hakaret suçu iddiasıyla, şimdilerde yeniden faal hale getirildiği bildirilen 301'den ve asker hakkını savunduğum için yargılandığım kimi diğer davalarımda hep adaletsizliğe isyan ettim. Örneğin, Hrant Dink'in katledilmesi olayında,  biri jandarma diğeri polis iki güvenlik görevlisinin, bu cinayetin faili olduğu belirtilen kişinin arkasında zafer işaretleri yaptıkları, yani suç işledikleri fotoğrafa eleştiri getirdiğim için yargılanıyordum. Ama suçluyu öven fotoğraf verenler yargılanmıyordu. Bu nasıl bir adaletsizlikti.  

Askerî vesayetin, kimi reformlara rağmen gücünü hissettirdiği yıllardı 301'den yargılandığım yıllar.

Bugün o vesayetçi anlayışın yerini alanlar, ifade hürriyetinin temel unsuru olan basın özgürlüğünü, salt kişisel bekaları için yok sayıyorlar ki, böylece kabul edilemez hataların üstü örtülsün.  

Adaletsizliğe karşı kendim için hissettiğim isyan duygularını, şimdi yargı kıskacına alınan meslektaşlarım için de derinden hissediyorum. Tutuklanmış olmalarına üzüldüğüm meslektaşlarımdan Bülent Keneş ile, farklı siyasi görüşlerimize rağmen ikimizi bir düşünmeye iten temel etken, hep güçlü bir demokrasi duygusu, askerî vesayete ödün vermez karşıtlığımız olageldi.

Kişisel bekaları için bir dönem ülkeyi demir yumrukla yönetip, demokrasiyi katleden Kurt'ların,  bugün masum postuna bürünüp, suçlarını bastırıyor olmalarını da içim acıyarak izliyorum.

Kasımın ilk haftası, Brüksel'de,  AB'ye aday Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye'deki medya özgürlüğünün giderek kötüleşen durumuna dair 500'ün üzerinde gazeteci, akademisyen ve siyasetçinin katılacağı bir konferans düzenleniyor. Adı, Speak Up, yani “Sesini Yükselt, ya da Çekinmeden Konuş” konferansı.

Seslerin yükseleceği  Speak Up Platformu, Türkiye'de medyaya uygulanmakta olan baskı ve şiddeti, tüm dünyanın dikkatine yeniden getirecek olması açısından önemli. Umarım Türkiye'de de yankı bulur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar