Murat BELGE
Birikim Haftalık’a verdiğim son yazıda, önümüzdeki günlerde “sosyalizm” konusunu tartışmak istediğimi söylemiştim. Bu arada Birikim’in “online” olmayanı da Ekim-Kasım 2017 sayısını Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünü tartışmaya ayırdı. Oraya verdiğim yazıda “devrim” kavramına da özel bir açıdan değinmek istediğimi yazdım. Şimdi, bu yazıyla, bunu yapıyorum.
“Devrim” kavramını özellikle sosyalistler sıkça kullanır. Ancak, sosyalistlerin oldukça siyasîkullanımlarında da, kavramın oldukça farklılaşabilecek en az iki tanımı (ya da içeriği) vardır. Örneğin Fransız Devrimi dediğimizde, konunun resmî tanımı çerçevesinde, 14 Temmuz’u mu (yani, halk güçlerinin Bastille’i ele geçirdiği 14 Temmuz 1789’u mu), yoksa kapitalist (“burjuva”) ilişkilerin feodal üretim ilişkilerinin yerini aldığı uzun sürecin sonunu mu (buna somut bir tarih veremiyoruz) kastediyoruz? Bana, asıl devrim, bu ikincisi gibi görünüyor.
Birincisi siyasî bir olayı, siyasî iktidara elkonmasını anlatıyor. Olmadı ama olabilirdi: ertesi gün de Kralcılar Bastille’i geri alabilir ya da buna benzer bir kazanım elde edebilirlerdi. Birinci olaya “devrim” diyenler muhtemelen buna “karşı-devrim” derlerdi, ama bu ikisinin benzer, aynı türden olaylar olduğunu herkes kabul ederdi.
İkincisiyse daha derinden işleyen bir değişimi anlatıyor. Hem derinden işleyen, hem de geri dönüşü olmayan bir şeyi. Sözgelişi, bir yer ve zamanda “kapitalist” nitelik kazanmış bir “yeniden-üretim”in (“ekonomik”, “politik”, “toplumsal”) bir zaman sonra yeniden “feodal”e döndüğü bir örnek bilmiyoruz. Tarihte “gerici” dediğimiz olaylar, gidişler olabiliyor; ama bu, saydığım türden ilişkilerin dönüşüm-öncesi biçimlerine geri dönmeleri şeklini almıyor.
“Devrim” kavramının bu “geri dönülmezlik” çağrışımına akraba olan bir başka çağrışım da “radikal” yan-anlamı. Bu “devrim”, sosyalistlerin tartışmalarında genellikle “Devrim mi? Reform mu?” şeklinde karşımıza çıkar ve “doğru cevap” devrimdir. Burada “devrim” hem geri dönüşü olmayan, hem de “daha radikal” olan çağrışımlarını sırtlanır. “Reform”dan yana olanın, işi yeterince ciddiye almadığı ve aynı zamanda varılması gereken hedefin talep ettiği zahmete girmeye pek de niyetli olmadığı ima edilir.
“Devrim” Türkçe’de (ve belli başlı Batı dillerinde) “evrim”le yan yana düşünülmüştür (“revolution” ile “evolution”). Bazan “birbirini tamamlayan” ilişkisi içinde görülmekle birlikte, aralarında bir “karşıtlık” görüldüğü de sık sık olur. Öyle ki, maçoizmin hiç de eksik kalmadığı Türkiyeli sosyalist babalar arasında “Devrim” adı oğullara verilirken kızlara da “Evrim” dendiği olur. Bu da “makbul” kavramın hangisi olduğunu gösterir. “Evrim” aslında “soft” bir tavır anlatır. İşi oluruna bırakmayı içerir.
Birtakım önemli kavramlar karşısında bu gibi tavırlar almanın Lenin’in sözünü ettiği “çocukluk hastalıkları” arasında yeri olduğuna inanıyorum. Bunlar, düşmanı olunan düzenin dışına çıkmış olmanın değil, ideolojik bakımdan çıkmamış olmanın belirtileri.
İlkin şuradan başlayabiliriz: evrimi olmamış, yani dolayısıyla “birikim”i olmamış bir şeyin “devrim”i de olamaz. Çünkü “devrim” dediğimiz “sıçrama” kendisi anlık bir şey gibi görünür, ama zorunlu olarak bir birikimin, bir evrimin sonucudur. Yukarıda, kapitalist karakter edinmiş yeniden-üretim ilişkilerinin feodal karaktere geri dönemeyeceğini söylemiştim. En basitinden, “eve-iş-verme” sistemini ilk başlatanlara, yaygınlaştıranlara, yerleşikleştirenlere, yani uzun yıllara ve geniş alanlara bakmamız gerekiyor. Böyle bir birikimle gerçekleşen yeni ilişkilerde de bir “geri-dönüş” olmuyor.
“Evrim” büyük ölçüde “kendiliğinden” bir süreç. Kimsenin “planladığı” bir şey değil; kimsenin “komutası” ile de başlamıyor ya da yönlenmiyor. Verili koşullar içinde verili koşullar tarafından belirlenerek gerçekleşiyor. Onun için de sağlam; oldu mu oluyor. Bu “olma”nın biçimi belirli bir olgunlaşma anında patlak veren bir devrim olabilir (Fransız Devrimi böyleydi); ama öyle olmak zorunda değil.
Ekim Devrimi I. Dünya Savaşı’nın üçüncü yılında gerçekleşti. “Savaş”, yani olağan hayatın sona erdiği, kendine özgü kuralları olan bir “düzen”in (ya da düzensizliğin) egemen olduğu bir ortam. Bu savaşa “Düvel-i Muazzama” kategorisinden katılan ülkeler arasında Rusya herhalde “pejmürde”si, çeşitli lojistik alanlarda en hazırlıksız olanıydı – örneğin, askerlerine çizme ya da palto tedarik etmek gibi birtakım temel ihtiyaçlar alanında.
Rusya, aynı zamanda, oldukça geri bir tarım toplumuydu – yani nüfus içinde köylülüğün çok büyük bir oranı vardı ve bu insanların büyük çoğunluğu da merkezlere uzak, izole bir hayat yaşıyordu. Savaş, bu köylüleri köylerinden alıp –bütün şikâyetleriyle– merkezlerde topladı. Böylece, koca ülkenin ucundan bucağından gelen emekçi köylüler yeni yerlerinde belki hayatlarında ilk kez sanayi işçileriyle tanışıp konuştular. “Solcular”la ve bu arada Bolşevikler’le tanışıp konuştular. “Sovyet”ler bu alışverişin içlerinde gerçekleştiği “yuvalar” oldu. Buralarda, kendilerini bu belânın içine sokan “müesses nizam”a karşı bilendiler, bu “nizam”ın iç yüzünü bu koşullarda çok daha yakından görebildiler. Bunlar ve benzerleri önce Şubat, sonra Ekim Devrimi’ne giden yolun taşlarını döşedi.
“Düşman”dan çok “sefalet”in belirleyici olduğu bu savaş yıllarında kitlelerin kendilerini kurtarmak için ayaklanmaktan (yani bir “devrim” yapmaktan) başka çareleri kalmamıştı. Ayaklanma başarısız kalır, bastırılırsa ne olacağının cevabı da kendini belli etmişti: Kornilov!
Ve “Devrim” oldu.
Süreç, 1991’de, başarısız darbe girişimiyle ve KP Politbürosu’ndan Yeltsin’in devlet başkanı olmasıyla sona erdi. Ben bu tarihi ve bu olayları biraz “simgesel” saymaktan yanayım. Ekim 1917’de kurulan rejimin yenilgisi de aynı zamanda başlamış ve tarihini bilmediğim, “gerçekte varolan sosyalizm” kalıbının telaffuz edildiği gün kabul edilmişti. Bu söz, Ekim 1917’de olacağı vaad edilen şeylerin yalnızca olmadığını değil, olamayacağını da ilân ediyordu. 1991 bu “kabulün kabulü” gibi bir şeydir.
Sonunda bu noktaya varan (“sosyalizmin olup olacağı budur, bu da pek matah bir şey değildir” noktası) sürecin yolundan, rayından çıkmasını Stalin’e bağlayan bir yorum ve bu konuda oldukça geniş bir görüş birliği var. Bu doğru mu? Böyle bir “hedef şaşırma”nın tek açıklaması Stalin olabilir mi? Olabilirse, “Stalin” gibi bir adamın varlığı neyle açıklanır?
Stalin’in tarih boyunca “Komünizm”in başına gelmiş en büyük “felaket” olarak nitelenmesine itirazım olmaz; ama her şeyi onunla açıklamak çok doğru görünmüyor. Stalin Komünist Parti’nin Genel Sekreter’i oluncaya kadar Kronstadt ayaklanması olmuş ve bilinen şekilde bastırılmıştı. Çeka kurulmuştu. Yeni “komünist” devlet mekanizmasında bir dolu “eski rejim” adamının bulunduğuna dair Lenin’in uyarıları vardı.
Tabii, Komünizm’le mücadele eden İtilaf Devletleri’nin 1917-24 arasında yaptıkları sabotajlar, kanlı İç Savaş devrime zarar vermekten geri kalmamıştı.
Ama bence en önemli etken, Rus toplumunda, “Komünizm” gibi bir hayat tarzının kendine tutamak bulacağı herhangi bir “evrim”in olmamasıydı. Bütün bu karmaşık süreç içinde insanların görece rahat soluk aldığı ve yüzlerinin güldüğü dönem NEP uygulamasının geçerli olduğu yıllardı. NEP de, sonuçta, yeni rejimin bilinen eski dünyaya en fazla benzediği dönemdi.
Ama buna rağmen, belki de NEP’in uzaması devrim için daha yararlı olabilir, olmayan evrimin başlamasına katkıda bulunabilirdi. J. J. Rousseau, pedagojinin, en verimli biçimde vakit kaybetme sanatı olduğu doğrultusunda bir söz söylemiştir ki çok doğru bir tesbittir. Ekim Devrimi sonrası gibi bir siyasi ortam için de bu yöntemin geçerli olması doğaldır.
Bolşevikler’in önemli handikaplarından biri, ellerindeki teoriye fazla güvenmeleridir. Marx’ın tarih felsefesinin insanlık tarihinde olanları ve olacakları deşifre edecek anahtar olduğuna kesinlikle inanmışlardı. Bunun, o zamana kadar telaffuz edilmiş en doyurucu, en açıklayıcı tarih teorisi olduğu da doğrudur. Örneğin teori “altyapı üstyapıyı belirler” diyordu ama bunun ne kadar zamanda olacağını göstermiş bir pratik yoktu. Ekim Devrimi insanlığın kurtuluşunun yolunu açmış, “İşte buradan” demişti. Ucu görünen kurtuluşa çabuk ulaşmak için insanları bir miktar itip kakmanın herhalde bir sakıncası olmazdı. Teori sağlamdı. Şimdi mırın kırın edenlerin çoğu da bir süre sonra işlerin yolunda olduğunu –nasıl olsa– anlardı.
Bu bağlamda iktidarın bütün iplerini elinde toplamaya başlayan Stalin öncelikle “gerçekçi” olarak tanınmış, bununla prestij kazanmıştı. “Papa’nın kaç tümeni var?” diye soran o; sanatçılar için “ruhun mühendisi” diyen o; Savaş yıllarında Kutuzov ve Suvarov gibi Çarlık generallerini yücelten o. Bütün bunlar, Komünizm’i, insanlığın en bilinen kalıplarına, kayıtlarına bağlama ve varolan gerçekliği kutsama girişimleri.
Böyle olunca, varılacak nokta, “gerçekte varolan sosyalizmden” başka bir şey olamazdı. Varana kadar verilen milyonlarca kurbandan söz etmiyorum, çünkü onlar olmasa da serüvenin çok farklı bir yerde son bulacağını sanmıyorum.
“Yeni bir dünya” kurmak çok büyük bir amaç, çok iddialı bir hedef. Varılmak istenen yer ne kadar yücelirse, başarısızlık riski de o kadar büyür – “hayal kırıklığı” da büyük olur. Ekim Devrimi’ni kendi hedeflerinden saptıracak çok şey oldu. Bunların büyük bir kısmının tarihî determinizm sonucu böyle olduğunu düşünüyorum. İnsanlık bu tarihte büyük bir geleceği düşünebilecek olgunluğa erişmişti ama düşündüğü şeyi gerçekleştirecek teorik ve pratik araçlardan henüz büyük ölçüde yoksundu. Ancak bütün bu kargaşa içinde, Stalin figürü, “bilmeme”nin oluşturduğu masumiyet alanından çıkarak kriminoloji alanına geçer.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025