Mustafa ARMAGAN
Geçtiğimiz 10 Şubat günü vefatının 97. yıldönümünde andığımız Sultan 2. Abdülhamid’in şimdilerde hayırla yâd edilmesine bakıp aldanmayın, zira o 1950’lere, hatta 80’lere kadar İttihatçı-Kemalist kadroların ‘vur abalıya’sıydı…
Muhalefetteki Jön Türklerin de iktidardaki İttihad ve Terakki’nin de hedef tahtasında o vardı. Ermeni diasporasının da, Masonik çevrelerin de, İngilizlerin Türk düşmanlığıyla meşhur Başbakanı Gladstone’un da hedefinde ‘Son Sultan’ vardır. İşin çarpıcı tarafı şu ki, İttihatçıları tasfiye eden Cumhuriyet’in ilk yıllarında akıl almaz bir Abdülhamid düşmanlığı sergilenmiş, tuğraları dahi tahrip edilmiştir.
Soru şudur: Sultan 2. Abdülhamid neden birbirine zıt diye bildiğimiz İngilizlerin ve İttihatçıların, Ermeni diasporasının ve Cumhuriyetçilerin ortak ve vazgeçilmez hedefi haline gelmiştir?
Galiba yıllar yılı bu sütunlarda anlattığım ve “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” adlıkitabımla geniş kitlelere ulaştırdığım mesajı yeni kanıtlarla berraklaştırmak gerekiyor. Zira eskiden Sultan’a toz kondurmayan, hatta bunun ağır bir vebali olacağını söyleyen bazılarının şimdi ‘O da az yapmamıştı hani’ türünden çıkışlarla rüzgâra kendilerini teslim ettiklerine tanık oluyor ve onlar adına üzülüyorum.
Tarihi böylesine güncelliğin sunağında kurban etmeye kimsenin hakkı bulunmuyor zira. Biz hakkı ve hakikati eğip bükmeden söylemekle yükümlüyüz. Unutmayalım ki, mazi kumaşını günün ihtiyaç ve ‘istemlerine’ göre kesip biçmeye kalkarsak tarihin aynasındaki yüzümüz tanınmaz olur.
O Sultan ki, hasımları bile büyüklüğünü itiraftan kaçınamayacaktı. İşte tahttan indirildikten sonra doktoru tayin edilen ama asıl görevinin Merkez-i Umumiye hakkında rapor düzenlemek olduğu anlaşılan Dr. Atıf Hüseyin’in Beylerbeyi Sarayı’nda mahpus Sultan’la görüşmesinden aktardıkları. İbretle ve teyakkuz halinde okuyalım.
“5 Mart 1915. Siz itikad etmezsiniz ama… bana iki kere vâki oldu. ‘Şifa-i Şerif’ okuyorum… Orada Peygamber’in evsafından bahis var… Vücud-ı mübareklerinde latif bir koku varmış… Ben de etrafta tarif edemeyeceğim latif kokular hissettim…”
‘Şifa-i Şerif’ kitabının Peygamber Efendimiz’in (sas) mübarek kokularından bahseden kısmına gelince o latif kokuyu yanında hissetmek meziyetini bir kenara koyalım; ama ya bu hissedişin üzerine bir abide gibi oturttuğu şu yoruma ne diyeceksiniz:
Çanakkale geçilmeyecek
“BU LATİF KOKULAR DÜŞMANIN ÇANAKKALE’DEN GEÇEMEYECEĞİNE İŞARETTİR. ARTIK GAYRETULLAHA DOKUNDU. İNŞAALLAH GEÇEMEYECEKLER…” (Metin Hülagü, “Sultan II. Abdülhamid’in Sürgün Günleri”, Pan: 2003, s. 243.)
Çanakkale’de 18 Mart kıyametinin kopmasına 13 gün var, Boğaz’daki bir saray odasına kapatılmış, üstelik 6 yıldır tahtından indirilmiş olan Hakan’ın “Çanakkale geçilmeyecek, zira artık Gayretullah’a dokundu” yorumundaki iman ve idrak ufkunu takdirde insan hakikaten zorlanıyor. Bir hasmı ve muhalifi tarafından aktarılan bu çerçevelik söz ‘Senin istifa ettirdiğini biz de istifa ettirdik’ rüyasından daha vurucu bir mesaj içermiyor mu?
Abdülhamid Han döneminin bir çöküş ve yozlaşma dönemi olduğu tiridini ısıtıp ısıtıp önümüze getirenler acaba Paul Imbert’in tam da Sultan’ın tahttan indirildiği 1909’da Paris’te bastırdığı “La Renovation de L’Empire Ottoman” (Osmanlı İmparatorluğu’nda Yenileşme Hareketleri) unvanlı kitabının başındaki satırlarını hiç mi okumazlar acaba?
“Ama işte birden hiç umulmadık bir olay, “Hasta adam” içine gömüldüğü uyuşukluktan silkinip çıkıyor; Türkiye kendi gücüyle kalkınacağını duyuruyor. Batı bu sıçramayı biraz birdenbire olmuş gibi görüyor belki; ama sanıldığı kadar önceden belli olmamış değildi bu. Yıllar öncesinden beri canlanma belirtileri başlamış, fikrî ve manevî olduğu kadar ekonomik alanda da güçlü bir çaba harcamaya girişilmişti. Anadolu, Lübnan, Hicaz demiryolları gibi büyük demiryollarının yapılması, ilk, orta, yüksek okullarla meslek okullarının açılmasıyla öğretimin yoğun olarak yaygınlaştırılması, Abdülhamid’in padişahlık dönemini simgeleyen reformlar, yeniden canlanma imkânını sağlamış bulunmaktaydı. (…) Ülke uzun süreden beri reformlara hazırlandı. Otuz yıldır sessizce gelişmekteydi; kararlılıkla ilerleme yoluna girdi.”
Imbert böyle diyordu ama düşmanlık duygularına yenik düşen Katolik Paul Fesch’e göre Sultan’ın öldürtüp Haliç’e attırdığı insan sayısı o kadar çoktur ki, Haliç’teki gemiler onlar yüzünden demirleyememekte, çıpaları cesetlere takılmaktadır! El-İnsaf. Anlayın ne kadar gadre maruz kaldığını…
Kızıl Sultan, Gaddar Türk, Firavun, Hain Halife, Kur’an düşmanı… Bunlar Sultan Abdülhamid’in yaftalarından birkaçı. Şükrü Hanioğlu’nun “Derin Tarih”in şubat sayısındaki yazısından öğreniyoruz ki, bazı muhalifleri, kendileri dinsiz oldukları halde ve ideolojileriyle çelişkiye düşmek pahasına, sırf halkın gözünden düşürebilmek maksadıyla onu “Dinsiz Padişah”(!) ilan etmekten utanmamışlardı. Halk bu propagandayı satın almayınca dönmüşler, bu defa dışarıya onu ‘Dinci Padişah’(!) diye jurnallemeye kalkmışlardı. Aynı propaganda silahının gün gelip de kendilerini vuracağını bilemezlerdi şüphesiz.
Nadir görülen bir fotoğrafta Sultan 2. Abdülhamid’in cenazesi Beylerbeyi Sarayı’ndan çıkarılıyor.
Pişmanlar kafilesi
1918’de ülke batırılınca bir pişmanlar geçididir başlar. 9 ay önce vefat etmiş olan Sultan’dan özür dileyenler kervanına 1940’larda Filozof Rıza Tevfik de katılacak ve ünlü “Sultan Hamid’in maneviyetinden istimdad” manzumesini yazacak, “Neredesin şevketli Sultan Hamid Han” diye başlayıp “Şefaat kıl Şahım meded-hâhına” mısraıyla biten şiirinde tehlikeli dallara basacaktır.
Pişmanlar kafilesinin en kayda değer isimlerinden Süleyman Nazif ise yazdığı onca aleyhtar yazıdan Mondros Mütarekesi’nin ardından pişman olmuş ve “Hâdisât” gazetesinde şu yanık satırları döktürmüştür arkasından:
“Gözlerini kapamadan gördü ve kâni oldu ki, pek ziyade aranıyor. Ve Sultan Hamid’i arayan gözlerde hem keder, hem de pişmanlık yaşları aynen görünüyordu. Tabutu Topkapı Saray-ı Hümayunu’nun Hırka-i Saadet dairesinden çıkarılırken bendegânı ağlıyor, düşmanları ağlıyordu. Ayân ağlıyor, mebusan ağlıyordu. (…) Daha ötede bütün cemaat, bütün ümmet ağlıyordu. Kadınlar “Vah vah. Babamızdın, bizden büsbütün ayrıldın! Bizi kimlere bırakıyorsun!” diye ağlıyordu.”
Son sözü yine Nazif’e bırakalım:
“Milleti onu cân u dilden affetmişti. İnşaallah onun da ruhu milleti affeder!” (İbrahim Öztürkçü, “Abdülhamid’in Âhı”, Selis: 2014, s. 158.)
Düşünün ki, vefat ettiğinde 9 buçuk yıldır tahtta değildir ve arkasından atılmadık iftira kalmamıştır. Millet ise sevdiğini tam sever. Aradan 97 yıl geçse bile kendisine hizmet edenleri unutmaz. Ve âhının mutlaka tutacağına inanır.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2017
9.02.2017
26.03.2017
19.03.2017
12.03.2017
26.02.2017
5.02.2017
29.01.2017
22.01.2017
15.01.2017