Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
‘Ne olmalı’yı konuşalım biraz da
25.02.2012
3345

Yazıyoruz diye her şeyi bilmek, her şeye bir yanıtımızın olması gerekmez ama zaman zaman kendimi bu duyguya kaptırmış olarak yakaladığım oluyor. Yani her şey benden soruluyormuş gibi. Oysa yorumcuları son MİT-Emniyet-İktidar tartışması fena yakaladı. Yapılan yorumların hiçbiri “işte kavganın nedeni tam olarak bu” dedirten netlikte olmadı. Galiba en ağırlık kazananı, kavgayı Gülen Cemaati ile İktidar arasındaki kapışma olarak gören yorumlardı.


Aslında bir olayın ille de tek bir nedene indirgenmesi gerekmez.
 Karşı karşıya kaldığımız bu son durum da sanırım buna bir örnektir; zira bir sonucun birden çok nedene bağlı olarak doğması veya bir nedenin bir biriyle çelişik birden fazla sonuç doğurması hayatta az karşılaşılan bir durum değildir.

Ne var ki, insanlar rahatlarına düşkün mahlûklardır, belirsizliği sevmezler o yüzden aşkta bile bir kimya, bir matematik ararlar. Ama fazla didikleyenlerin aşkı ıskaladıkları, kimyalarını bozdukları da bir gerçektir. Aslında bu durum insan doğası açısından bir paradoks, zira insan doğası diye değişmez bir doğa yoktur; kendisi belirsizlikler toplamı olan insan karşılaştığı durumların ille de belirli olmasını istemek gibi bir paradoks içindedir. Böyle olması kötü değildir aslında aklı geliştirir eğer akıl takıntı haline getirilmez, ona tapılmazsa...

Bir ülkede “Ne oluyor” sorusu çok soruluyorsa, şimdi bizde olduğu gibi, o ülkede yönetim tarzı saydam değildir demiştim, zira halk olan bitenin dışında demektir bu. İster derin olsun ister sığ, işler devlet katında kotarılıyordur, alt kattakiler ise kendi işinde gücündedir. Ne var ki üst kattaki her kavga asıl alt kattakilerin başında patlar. O nedenle bizlerin “Ne olmalı” sorusunu sıklıkla hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekli. Aksi halde insan yazarken kendini pasif bir gözlemci, aktarıcı gibi, hatta yalnız o kadarla kalsa iyi, piyon gibi hissediyor. Reyting peşinde olan bir televizyon programında program yöneticisi tarafından kavgaya tutuşturulan ama bunun farkında olmayan konuşmacılar gibi. Dahası bir sürü spekülasyonu piyasaya sürerek farkına varmadan ortalığın toza dumana boğulmasına katkı yapmış olunuyor. Sonunda okurlar da polisiye dizi heyecanına kapılıyor, bu tarza alışıyor ve heyecan ve merak dozu yüksek yazılar arıyorlar. Ya da polemik tarzı yazılar her zaman okuyucuda kolaycı bir damak zevki oluşturuyor ve bağımlılık yaratıyor. Özellikle bizim sol kesimde bu hastalık hayli yaygındır.

“Ne olmalı” sorusu sorulmuyorsa bunun diğer anlamı gelecekle ilginin azalmakta oluşudur. İnsanlar gelecek üstüne fazlaca kafa yormuyorlar, olanın kuyruğunu kovalıyorlar demektir. Türkiye’nin şu anki hâli gibi. Göreceli ekonomik iyilik ya da istikrar Türkiye’ye, çözülmemiş sosyal ve siyasal problemlerine hızla el atma fırsatı veriyor ama bu görülmüyor, oysa ekonomik istikrar sonsuza kadar sürmez.

Görüyoruz işte her gün bu yapının bir yerinden çatırtı duyuluyor, bina eskimiş yenilenmek istiyor.

Önce asker siyasete öylesine açık müdahalelerde bulundu ki askerî vesayet çıplak biçimde açığa düştü ve yargı konusu haline geldi. Eski bir Genelkurmay başkanının “terör örgütüne üyelik” iddiasıyla tutuklu olması artık bizlere olağan gelmeye başladı. Önemli sayıda emekli ve muvazzaf subayın içeride olması, işin ucunun başka yerlere, terörle ilgisi olmayan Nedim Şener, Ahmet Şık’a uzanmış olması da öyle. Bu genişlikte ve siyasi ağırlıkta bir davanın nasıl çözülebileceği sorusunu sormuştum. Doğrusu bugünkü yasal mevzuat içinde bu sorunun bende bir yanıtı yok. Sönümlenerek sona ermesi oldukça güçlü ama kötü bir olasılık. Uzun tutukluluk halini düzeltecek bir mevzuat değişikliği sonucu tutuklular serbest kalarak dava unutulmaya terk edilmek istenebilir. Bu dahi kolay bir iş değildir. Türkiye’de zaten çürük olan siyaseti iyice çürütür bu durum.

Askerî vesayetin bittiği değil ama sönümlenmeye girdiği bir sürecin ardından bu kez de diğer devlet kurumlarının vasilik kavgası patladı. Bünyemizdeki hastalığı görebilmek için acaba başka ne gibi sihirli işaretlerin olması gerek?

Devlet ve siyaset kurumları baştan aşağıya yenilenmek zorunda. Aksi halde her gün bir yeri patlayan bu bina uyduruk payandalarla ayakta tutulamaz artık.


Öyleyse “Ne olmalı?”


Yeni sivil ve demokratik bir anayasa olmalı. Ama sahiden yeni!


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar