Neşe Düzel
“Türkiye’de çok aşırı dinci bir taban var. Bu taban, devlet otoritesini yanına almadan güçlü olamaz. AKP, bu akıma rahat yaşama hakkı verdi ama devlet otoritesini vermedi. Bu kesim, iktidarı almaya kalkıştığında Türkiye karışır.”
“Maalesef Sünnileşiyoruz. Sünni, siyasal iktidarın çizgisi dışına çıkmayan adamdır. Sünnilik, iktidarla birlikte hareket eder. Prensibi iktidara itaattir. Bu baba olur, devlet, tarikat şeyhi olur. Biat kültürüdür bu.”
“Anlam zenginliği üretemiyorlar. Osmanlı’dan ideolojik destek arıyorlar. Osmanlı’ya dönüyorlar çünkü Osmanlı muhafazakârlıklarını tamamlıyor. Atatürk döneminde de seküler kökler aranmış, Selçuk, Hitit, Sümerlere gidilmişti.”
***
NEDEN CEMİL OKTAY
İşkenceye sıfır tolerans diye işe başlayıp, işkenceden mahkûm olmuş birini, İstanbul gibi bir kentte Terörle Mücadele’nin başına getirmek... Terörle Mücadele Kanunu’nu inatla değiştirmeyip pankart açan çocuktan gazeteciye herkesi terör örgütü üyesi olarak yargılamaya devam etmek... Alevi açılımı diye işe koyulup, Alevi’nin ibadetini nerede nasıl yapacağını Sünni Diyanet’ten fetva alarak düzenlemeye kalkmak. Kürt açılımından vazgeçip Uludere faciasını gizleme noktasına varmak... Her türlü yasakçılığa karşıyken, kürtaj, bira gibi bireyin özgürlüğüne giren konularda yasaklama yoklamaları yapmak... İş dünyasına denetim ve ekonomiye şeffaflık getiren, şirketlerin içinin boşaltılmasını önleyen, tüketiciyi sahtekârlıklara karşı koruyan ve Avrupa Birliği’ne uyumu sağlayan devrim niteliğindeki yeni Türk Ticaret Kanunu’nu Meclis’ten geçirip, kanunu yürürlüğe koyma günü geldiğinde, muhalefet partileriyle bir olup TTK’yı değiştirmek ve eski düzene geri dönmek... AK Parti’nin kendi elleriyle kendi geçmişini gömmesi demek. Artık bundan sonra AK Parti’yi 2002-2011 yılları arasındaki birinci-ikinci dönem AK Parti ve 2011 sonrası üçüncü dönem AK Parti diye değerlendirmek gerek. AKP, yasaklara karşı çıkan bir partiyken, 2011 referandumu ve genel seçimlerinden sonra neden yasakçı bir parti konumuna geçti? Herkesi kapsayan açılımlar yapmaya çalışan demokrat bir partiden tek bir ırkı ve tek bir mezhebi savunan bir partiye mi dönüşüyor şimdi? Neden bu ülkede kendini iktidar hisseden bir şeyleri yasaklamak ve topluma yön vermek istiyor? Bu can alıcı konuyu, uzun yıllar İstanbul, Siyasal Bilgiler ve Maltepe üniversitelerinde siyaset sosyolojisi, siyasal kültür, Türk İslam düşünce tarihi üzerine dersler veren ve hâlen Yeditepe Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler anabilim dalı başkanı olan siyaset bilimci Prof. Cemil Oktay ile konuştuk. Cemil Oktay’ın son kitabı “Modern Toplumlarda Savaş ve Barış” Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı.
***
NEŞE DÜZEL: Sizinle 2007 yılında konuştuğumuzda, Türkiye’nin gündeminde türban yasağı vardı. Bugün ise içki yasağını tartışıyoruz biz. Yani bu ülkede o zaman da yasak vardı şimdi de yasak var. Bir yasaktan bir yasağa nasıl bir değişimden geçerek bugüne vardık biz?
CEMİL OKTAY: İçki yasağı da kıyafet yasağı da, iktidarın, insanın bedenine karışma meselesidir. Türk tarihinde içki ve kıyafet yasakları hep olur, bu yasak hep gelir gider. Bu topraklarda 17. yüzyıldan beri çeşitli zamanlarda içki yasağı ilan edilmiştir ve hiçbir zaman uygulanmamıştır. Aynı şekilde kadınların ve erkeklerin kıyafetlerine de hep karışılmıştır.
Neden iktidarı alan herkes bir şeyleri yasaklamak istiyor Türkiye’de?
Çünkü Türkiye’de siyasi iktidar, bireye ve topluma hükmetmek istiyor. Unutmayın ki, Türkiye’de yapılan siyaset, “onaylayıcı” bir siyasettir. Yani bu siyasetin karşı çıkılmaya tahammülü yoktur. İktidar ne diyorsa doğrudur, ne yapıyorsa haklıdır. Üstelik bu toplumda zalim ve mazlum hep yer değiştirir. Mazlum, “bir gün sıra bana gelir, onlara günlerini gösteririm” diye zulme katlanır burada.
Mazlum iktidara geldiğinde zalim mi oluyor bu durumda?
Genellikle öyle oluyor. Özellikle de eski iktidara karşı zalim oluyor. Zaten bu toplumun tarihine baktığımızda iki husus dikkati çekiyor. Bir, her dönemin kendi yasakları var. İki, her dönem cezaevinden çıkıp iktidara geliyor. Ecevit, Demirel¸ Erbakan, bugünkü başbakan hep bu gelgitleri yaşadılar. Saray ile cezaevi arasında bir mekik hareketi yaşanıyor bu ülkede. Ayrıca bizde siyaset, toplum adına konuşmaz.
Siyaset kim adına konuşur?
Bizde siyasetin kendine ait bir söylemi, bir dünya görüşü, bir ideolojisi vardır. Siyaset, işte bu görüşü topluma dayatmanın yoludur. Kısacası bizde siyaset, toplumun biçiminden etkilenmek yerine, kendisi toplumu biçimlendirmek ister. Bu biçimlendirmeyi de kendi dünya görüşüne ve inancına göre yapar. O yüzden de bizim siyasi ve toplumsal hayatımızda hukuk ciddi bir alan değildir. Evvela karar verirsiniz sonra kara kaplı kitapta verdiğiniz karara kılıf bulursunuz.
AKP yasaklara karşı çıkan bir partiyken neden şimdi yasakçı bir parti konumuna geçti?
Neşe Hanım bu genel bir kuraldır. Dünyanın hiçbir yerinde iktidardan özgürlük doğmaz! Özgürlük, muhalefetten doğar! Özgürlük, toplumdan doğar! Hiçbir iktidar topluma özgürlük bahşetmez. Dünyada bütün özgürlükler iktidarlara rağmen gelmiştir.
AKP on yıldır iktidarda ve baştan beri yasakçı bir parti olmadı ama... Sonradan yasakçı bir partiye dönüştü. Niye?
Katılmıyorum. AKP baştan beri bir eliyle verdi, diğer eliyle aldı. Dedim ya iktidarın tabiatında özgürlük tanımak yoktur. Bir de AKP fazlasıyla Türk bir partidir. Türk derken, Türkiye’deki toplumu kastediyorum. AKP, Türkiye’deki siyasi kültürü fazla sorgulamadan benimsiyor ve hiçbir muhalif söze katlanamıyor. Başbakan’ın İstanbul belediye başkanı adayıyken televizyonda yaptığı konuşmayı hatırlıyorum ben. Gazetecilere, “Ben kravat takarım. Benim camiamın içinde buna bile tahammül edemeyenler var” dedi. Bir şeye tahammül edememek ne demektir?
Ne demektir?
Elinizde güç olduğu zaman, tahammül edemediğiniz şeyi yasaklamak demektir. AKP’yi sadece hükümet olarak düşünmeyin. AKP’nin örgütü var, tabanı var, sempatizanları var. Onların eğilimleri var. Birde tabii bir özgüven geldi AKP’ye.
Türkiye’deki bütün yönetimler eninde sonunda topluma yön vermek isteyen bir Kemalist’e mi dönüşüyor?
Kemalizm yasakçılık açısından bir yenilik değildir. Türkiye, Cumhuriyet’le ve Kemalizm’le başlamadı. Kemalizm’in de bu ülkede miras aldığı bir üslup var. Bu ülkede topluma hep yön verilmek istendi, bireye hep karışıldı. İnsanlar, iktidarın istikametinde olmaya zorlandı. İktidarın istikametinden çıkana da “fesat çıkartıyor, nifak sokuyor” dendi. Bugün de karşı bir şey söyleyene, muhalefet yapana böyle bakılıyor işte. Kısacası, Cumhuriyet’i kuran kuşaklar topluma nasıl yön vermeye çalıştıysa, şimdi de AKP topluma yön vermek istiyor.
Kemalizm nasıl bir miras aldı?
Büyük Köprülü ilk iktidar olduğunda İstanbul’da Kadızâdeler’in yarısını kırdı, yarısını da sürdü. Birinci Mahmut zamanında Malatya’da ortaya çıkan Kadirî tarikatının tamamının kafası kesildi. Bu kafaları İstanbul’a getirip ibret taşının üstüne koydular. Paul Valeri, “Toplumlar, geleceğe arkalarına bakarak yürürler” der. Türk toplumunun da arkasında bir şeyler var ve toplumun bugününü onlar belirliyor. Neşe Hanım... Siyasi iktidarlar topluma özgürlüğü tek bir koşulda verirler.
Nedir o koşul?
Şudur: Toplumun rızası, oyunu ve desteğini almak için özgürlük verirler. Yoksa özgürlükleri ve hukuk devletini sevdikleri için değil. Oya, desteğe muhtaç oldukları için özgürlük verirler.
Başbakan Erdoğan her şeye tek başına karar vermek isteyen bir tek adam görüntüsünde. Bütün yöneticilerde bu tek adamlık merakı var. Bu merakın tarihsel bir kökeni var mı?
Var. İkinci Meşrutiyet’te de Enver’le oturup Enver’le kalkılıyordu. Sonra Atatürk’le oturup Atatürk’le kalktılar. Sonra İnönü, sonra Menderes... Biz dönemleri, liderlerin isimleriyle anıyoruz işte böyle. Almanya’da bir kitle partisini tek kişiye indiremezsiniz. Merkel’in her dediği olmaz. Fransa’da başkan, ekibini, sivil kuruluşları dinlemek zorundadır. Dinlemezse sarsılır. Bizde öyle değil. Bizde iktidar liderdir ya da etrafındaki üç, beş kişidir. Herkes o liderin paçasını tutar. Bugün AKP’nin içinde tek bir muhalefet var. O da tarikat bağlarından kaynaklanan bir muhalefet.
Gülen Cemaati’nin parti içi muhalefeti gibi mi?
Evet. Türkiye toplumu olarak biz hâlâ bir yamalı bohçayız. İçimizde milli geliri Danimarka, İtalya kadar olanlar da var, geliri Bangladeş, Somali düzeyinde olanlar da var. Bu yamalı bohça durumunda bir sürü farklı eğilimler ortaya çıkıyor ve çoğunluk hâkim oluyor. Çoğunluğun tahsil ortalaması çok düşük. Önemli bir kısmı üretim sürecinin içinde değil. Bunların ne tapusu ne mesleği, ne de dünyayla ilişkisi var. Dar bir ufkun, dar bir cemaatin içinde yaşıyorlar. Tek adam düzenine çok iyi bir zemin sağlıyor bu.
Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca padişahlık anlayışını aştı mı yoksa gizliden gizliye hep padişahlığa âşık olarak mı yaşadı?
600 yıl padişahlık yaşamışsınız. 80-90 yıllık da cumhuriyet yaşantınız var. Yani cumhuriyet rejimine 80 yıllık, padişahlığa da 600 yıllık aşinalığınız var. Artık durumu siz tartın. Padişahlığa daha aşinayız. Bir de şu var: Sultanlar, Abdülmecit’ten itibaren, Abdülhamit dışında pek sultan olamadılar.
Cumhuriyet döneminin tek adamları ve parti liderleri daha mı sultanlar bu durumda?
Tabii. Daha fazla vergi alıyorlar, daha fazla yasal düzenleme yapıyorlar. Daha büyük imkânları var, milli gelirden daha fazla paya sahipler. 200 yıllık tarihimizde bizim bütün mücadelemiz, hesap veren bir iktidar yaratmak değil mi zaten?
2007’deki söyleşimizde muhafazakârlaşmaktan söz ediyorduk, bugün ise Sünnileşmekten söz ediliyor. Aleviler ve Sünni hayat tarzına uymayanlar dışlanıyor. Sünnileşiyor muyuz?
Evet, maalesef. Ama haksızlık da yapmamak lazım. Bu ülkede Madımak yangınını Ankara’dan seyreden de bu iktidar değildi. Sünnileşmek nedir? Her şeyden önce bir Sünni, siyasal iktidarın çizgisi dışına çıkmayan adamdır.
AKP’deki değişim, toplumdaki değişimin bir yansıması mı peki? Yoksa AKP toplumsal değişimleri okuyamayıp kendine göre bir politika mı izliyor?
AKP yüzde 50 oyu, Avrupa, özgürlük, açılım, ülkenin sorunlarını çözeceğim diyerek aldı. Şimdi tıkandılar, tükendiler. Bunların fikrî kaynakları liberallerdi, onlar uzaklaşınca deniz bitti. Başörtüsünden sonra şimdi ciddi bir şekilde içkiyi sömürmeye çalışıyorlar. Üstelik Türkiye çok içkici bir toplum da değil. Kişi başına bir litre düşüyor yılda. Başörtüsüyle, kürtaj yasağıyla, içki yasağıyla, kadının bedeniyle ilgili meselelerle hayat geçmez. Nitekim kürtaj meselesinde kendi içlerinden de büyük tepki gördüler.
AKP’nin ilkeleri var mı?
Var. Hem iktidar gücüyle kazanacaklar, hem de mümin görünecekler. Ama iktidar gücüyle elde edilen kazanç, imana ters bir kazançtır. Bunu tarihimizde çok yaşadık biz. Şeyhülislam Yahya’nın da eleştirdiği müminler bu tür müminlerdir.
AKP’nin dış politikası Sünnileşiyor mu peki?
Adının Arap sokaklarında anılması Başbakan’ın çok hoşuna gidiyor ama ona şunu hatırlatmak lazım: 1960’larda Arap sokağında en fazla namı söylenen Cemal Abdülnasır’dı. Arap sokaklarını ağlayarak terk etmek zorunda kaldı. Aynı sonucu katiyen dilemem ama sokaktaki şöhret siyasetçiye fazla bir şey getirmez. Siyasetçi futbolcu değil, assolist değil. Devlet yönetme bambaşka bir şey. Asıl düşünmesi gereken şey, dümeninde oturduğu geminin limandan sağlam ayrılıp limana sağlam yanaşması.
AKP’nin ikisi de halkını katleden diktatörlerden Şii Esed’e karşı çıkıp Sünni Sudan diktatörüyle anlaşmalar imzalamasını nasıl açıklamak gerekiyor?
Dünyada Müslüman Kardeşler enternasyonali var. Bunun geçmişi 1960’lara kadar gider.
Türkiye şu anda nasıl bir değişim yaşıyor?
Türkiye modernleşiyor. Mahmut Makal’ın 1940’ların başında yazdığı Bizim Köy, Türkiye’nin yüzde 80’iydi. Şimdi Bizim Köy, yüzde 20’si oldu. Yüzde 80 şehirde artık. Bu tüccar ve sanayi toplumuna geçiştir. Fabrikada, büroda üretim yapan bir topluma geçiştir. Evrensel değerlere açılmadır. Dünyanın değerleriyle bütünleşmekte olan bir topluma siyasal iktidar olarak yön veremezsiniz.
Yön vermek isterse ne olur?
Çok büyük huzursuzluk çıkar. Ya iktidar, sandığın ve kamuoyunun tepkisiyle iktidardan gider ya da iktidarda kalabilmek için kendisini değiştirmek zorunda kalır. Ayrıca sanayici ve tüccar sınıf üretim ve proje yapabilmek için huzur ister. Bira türü yasakları arttırdığınız takdirde toplumda büyük huzursuzluk doğar. Hem bakın... Son on yılda Türkiye’de şarap üretimi ve markaları arttı. Eskiden üç dört şarap markası vardı şimdi onlarca marka var. Türkler rakıdan şaraba doğru kaymaya başladı. İçki konusunda bile maddi bir değişme var bu ülkede. Bu yüzden birayı yasaklama girişimleri tamamen bir taktik.
Nasıl bir taktik?
AKP şu anda nokta vuruşu yapıyor. AKP, aslında kimsesizlerin kimi olacağım diye iktidar oldu. Kimsesizlerin kimi olabilmek için müthiş bir milli gelirinizin olması lazım. Sağlıkta çok iyi işler yaptı ama insanları gene de tatmin edemediğinin o da farkında. Çekirdek seçmeni koruyabilmek için ister istemez sembollerle oynayacak, kürtaj yasağı diyecek, bira yasağı diyecek... Böylece devamlı istim üzerinde kalacak. Zaten bunları bir söylüyorlar, bir geri çekiliyorlar. Bunlar taktik. Samimi değiller. Çünkü bunların tam yasaklanamayacağını kendileri de biliyorlar. Bu yüzden AKP bugün bir festivalde birayı yasaklar, yarın başka bir festivalde biraya karışmaz. AKP, topluma yön vermeye kalkarsa, Türkiye’yi İranlaştırma yönünde giderse büyük huzursuzluk çıkar. Başbakan, bu tehlikeyi algılıyor.
Algıladığını nasıl anlıyorsunuz?
Kahire’de Müslüman Kardeşler’e, “laiklik olmadan demokrasi olmaz” dedi. Türkiye’de çok aşırı dinci bir taban var. Bu taban, devlet otoritesini yanına almadan güçlü olamaz. AKP, bu akıma rahatça yaşama hakkını verdi ama devlet otoritesini vermedi. Zaten huzursuzluğun çıkacağı nokta da odur. Bu kesim, devlet otoritesini, iktidarı almaya kalkıştığı gün, Türkiye’de çok büyük huzursuzluk çıkar. Hükümetin içinde şu anda böyle insanlar var ama, şu anda iktidar paylaşımı kontrollü gidiyor.
Eğitimde kız çocuklarını on yaşında eve kapatan üç çarpı dört teklifi, Başbakan ikna edilerek Milli Eğitim Bakanı’ndan bile habersiz getirildi. “Hükümetin içinde böyle insanlar var” derken bunu mu söylemek istiyorsunuz?
Üç çarpı dört, tamamen genç kızları ve genç erkekleri kısa zamanda dinî eğitimin içine atma fırsatını genişletmek için getirildi. AKP’nin içinde vur-kaçlar var. Bugün bir kalenin taşını elde ediyor, yarın bir taş daha elde ederim diyor. İslami siyaset, laiklerden farklı olarak son derece sabırlı bir siyasettir. Gerekirse yüz yıl beklerler ama bu arada hayat akıyor. Hayat beklemiyor, hayat değişiyor. Hayatın akışı bu sabrı yeniyor. Üretim ilişkileri ve biçimi, insanların yeni deneyimleri ve talepleri hayatı değiştiriyor.
AKP, Osmanlı İmparatorluğu’na özeniyor mu peki sizce?
Bu özenme sadece AKP’de değil, başkalarında da var ama özenseler de olamaz. Osmanlı, Sırpların, Makedonların, Greklerin sözünün geçtiği bambaşka bir toplumdu. Ulus-devlet başkadır, imparatorluk başkadır.
Neden Başbakan ve Dışişleri Bakanı Osmanlı’ya vurgu yapıyor?
Anlam zenginliği olarak kullanabilecekleri bir tek Osmanlı var. Kendileri anlamsal bir zenginlik üretemiyorlar. Halktaki bazı değerleri gıdıklayarak kendilerine ideolojik planda bir destek arıyorlar. Yoksa Türkiye’nin yeniden bir Osmanlı imparatorluğu kurma ihtimali sıfırdır. Modern dünya böyle bir şeyi kabul etmez. Ayrıca Osmanlı, tarım toplumunun bir imparatorluğuydu. Zaten AKP’nin Osmanlı’ya bakışı seçici bir bakış.
Neleri seçiyor?
İşlerine geleni alıyorlar. Büyüklüğünü, hükmetmesini, çok büyük coğrafyaya sahip olmasını alıyorlar. Bir de bunlar, Osmanlı’ya dönüyorlar çünkü Osmanlı toplumsal yaşamıyla onların muhafazakârlıklarını tamamlayan bir şey. Atatürk döneminde de seküler kökler aranmış ve Selçuklulara, Hititlere, Sümerlere gidilmişti.
AKP, Kürtlere, Alevilere, şehirlilere değişik biçimde yasaklar uyguluyor. AKP’nin bugünkü politikaları Sünni muhafazakârların talepleri mi?
Kısmen... Bu talebi de, Türkiye’nin seküler kesiminin müsaade ettiği ölçüde ve oranda tatmin ediyorlar. Çünkü onun kabul etme sınırlarını zorladıkları gün huzursuzluk çıkar. Mesela biri çıktı, “Pierre Loti semtinin adını İdris-i Bitlisi yapalım” dedi. İlk tepki İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’tan geldi. Basın, “sen çok istiyorsan kendi gökdelenin adını İdris-i Bitlisi koy. Niye gökdeleninin adını Saphire koydun?” diye alay etti.
Başbakan Erdoğan Çamlıca’ya büyük bir cami yaptırmak istiyor. Büyük camiler yaptıran Osmanlı padişahlarına mı özeniyor? Yoksa Sünni muhafazakârları yanında tutabilmek için böyle popülist jestler mi yapıyor?
Osmanlı padişahları da camiler yaptırırlardı ama bu arada su kemerleri gibi yapılar da yaptırırlardı. Cami yaptırırken bir de tiyatro veya araştırma merkezi yaptırıyorsa problem değil. Ama bizim problemimiz düşünsel ve anlamsal fakirlik.
AKP’nin Sünniliği Osmanlı’nın Sünniliğine benziyor mu?
Sünnilik Sünniliktir. Sünnilik, ortodoks bir mezheptir. Dinin naslarını fazla sorgulamaz. Sünnilik özellikle iktidarla birlikte hareket eder. En önemli prensiplerinden biri iktidara itaattir. Bu, baba olur, devlet olur, tarikat şeyhi olur ya da köy ağası olur. Sünnilikte biat kültürü çok güçlüdür. İmam-ı Hanefi, “En kötü düzen düzensizlikten iyidir” der. Huzur adına her şeyi kabul etmeye hazır bir anlayıştır Sünnilik.
AKP, Türk ve Sünni bir kimliği fazlasıyla öne çıkardı. Türk ve Sünni olmayanlar ne yapacak bu iktidarın baskıları karşısında?
Rahatsız oldukça bağıracaklar, direnecekler. Demokrasinin hukuk ve sandıktan başka silahı yok. Osmanlı, birçok konuda bugüne oranla çok daha hoşgörülüydü. Mesela bugün Türkiye’de bir Harabi çıkmaz. Biliyorsunuz... Harabi tanrı fikriyle alay ediyor. “Yerin yoktu sana yer bulduk. Yurdun yoktu sana yurt bulduk. Adın yoktu sana ad verdik. Bir gecelik Meryem’e misafir ettik, sana çocuk bile verdik” diyor. 19. yüzyılda Tanrı fikrinin bir insani ürün olduğunu söylüyor.
Başına bir şey gelmiyor mu?
Gelmiyor. Bunlar, Türkiye’yi nefeslendiren şeyler. Mesela Şeyhülislam Yahya. Aynı zamanda şair. Dördüncü Murat, Sultan İbrahim ve Dördüncü Mehmet dönemlerinde üç dört kere şeyhülislam olmuş biri. Şunu söylüyor... “Mescide git çok ikiyüzlülük ve ikiyüzlüler var. Meyhaneye gel ne ikiyüzlülük ne de ikiyüzlüler var” diyor. Bunu söyleyen Osmanlı’da Sünni bir şeyhülislam.
Peki, AKP’nin iç ve dış politikaları ile İttihatçıların politikaları arasında herhangi bir benzerlik bulunuyor mu?
İttihatçılar da baskıcıydı, yasakçıydı ve “ben bilirim”ciydi. Oysa bugünün dünyasında dış politikada hiçbir sorunu size ait bile olsa tek başınıza çözemezsiniz. İstanbul’un su sorununu konuşmuyoruz burada. Dünyayla birlikte davranacaksınız. Birlikte davranmak demek, diyalog kurmak demektir. Diyalog kurmak demek, başkalarının görüşlerine de hak vermek demektir. Kendi içinize dönerek, ben haklıyım diyerek hiç bir yere varamazsınız. Yapılan bu işte.
Bir gün bu ülke demokrasiyi benimseyebilecek mi?
Umalım. Başka bir çaremiz ve çıkış yolumuz yok. Tabii ki Türkiye elli yıl sonra daha özgür ve daha hukuk devleti olacak. Türk toplumu özgürlüğe, hukuk devletine doğru gidiyor, asıl trend bu ama... Önümüzdeki dönemde AKP iktidarı, dinî temelli politikalara sarıldığında yargı, gösteri ve oy yoluyla direnmek gerekir. Çünkü sizinle, 2007’de yaptığımız söyleşiden bu yana önemli bir şey oldu. AB’den de kaynaklanan nedenlerle Türkiye’nin Avrupa ufku daraldı. Hükümet pusulasız kaldı. Türkiye içine kapandı. Bu durum hükümette bir anlam fakirliği yarattı. Bugün Türk toplumunun nefese ihtiyacı var. Türkiye’nin “hayır” diyen insanlara ihtiyacı var!..
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012