Nuray MERT

Hizbullah ve Hamas silahsızlanmalı
7.11.2025
34
Nuray Mert, Beyrut izlenimlerini aktarırken Gazze savaşı sonrası Ortadoğu’daki güç dengelerinin değiştiğini ve artık Hizbullah ile Hamas’ın silahsızlanma sürecini kabul etmeleri gerektiğini vurguladı.

Geçtiğimiz hafta kısa bir süreliğine Beyrut’a gittim. Eskiden Ortadoğu’da en sık gittiğim yerlerden biriydi, ama son seferden bu yana on yıl geçmiş. Aslında Lübnan’da ne olduğunu takip için illa Beyrut’a gitmek gerekmiyor, izlediğim her yeri oturduğum yerden de takibe devam ediyorum. Ama, yine de o muhitte bulunmak önemli. Ayrıca, bir süredir Ortadoğu’da son yaşanan fevkalade gelişmeler üzerine not düşmek istiyordum, bu gezi vesile olsun dedim.

Nuray Mert, Beyrut’ta (2006).

Lübnan eski direniş günlerinden uzak

Dışardan bakıldığında Beyrut hiç değişmemiş, ama bu da olumsuz manada. Zira, Lübnan ekonomik olarak yine çok zor günler geçiriyor, bu seferki daha ciddi bir boyut almış. Ülkenin kronik sorunlarına 2 milyon civarı göçmen eklenmiş. Buna karşın eskisi gibi, küçük bir zengin tabakanın hayatı aynen devam ediyor, lüks kafe ve lokantalar dolu, hatta yeni lüks bir AVM de açılmış, böylece marka satan yerlerin sayısı artmış. En büyük değişiklik ise siyasi alanda olmuş.

Malum, Gazze savaşı Lübnan’a da bulaşmıştı. Halihazırda, İsrail Güney Lübnan’ı bombalamaya devam ediyor, Beyrut’un tepesinde dronlar dolaşıyor, özellikle de Beyrut’un Dahya Mahallesi’nde. Burası Hizbullah’ın hakimiyetinde bir semttir. Konuya uzak olanlar için kısaca bunun ne demek olduğunu biraz açayım.

Direniş ekseni zayıfladı, Hizbullah meşruiyetini kaybediyor

Hizbullah daha ziyade Güney Lübnan kırsalda yaşayan Şiilerin milis gücü de olan siyasi örgütüdür. 1982’de İsrail Lübnan’ı işgal edip Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bu ülkeden çıkmaya zorladıktan sonra Beyrut’dan çekildi, ama Güney Lübnan’da askeri varlığı devam etti. Bu süreçte Şii Amal örgütü ve Hizbullah bu bölgede İsrail ile mücadeleye girişti ve İsrail geri çekilmek zorunda kaldı. Hizbullah bu sayede ülke içinde de, farklı kesimler açısından da meşruiyet kazandı, Lübnan ordusundan daha büyük bir askeri güç haline geldi, siyasi dünyada da temsil edilmeye başladı. 1975’de başlayan Lübnan iç savaşına resmi olarak son veren 1990 Taif Anlaşması, diğer siyasi partilerin milis güçlerini silah bırakmaya zorlamıştı ancak Hizbullah “vatan savunması” yaptığı için istisna teşkil etmişti. Diğer taraftan Hizbullah’ın siyasal temsili aynı zamanda sınıfsal bir boyuta sahip. Hizbullah’ın mahallesi Dahya, kırsal göç ile oluşmuş bir banliyö semti. Hizbullah ve müttefikleri bir dönem Lübnan merkezinde kamp kurarak bir protesto eylemi düzenlediklerinde, bu mahalleden insanlar zengin bölgeye adeta turistik geziye geliyordu. Ben bu görüntüyü çok dokunaklı bulmuştum. Hizbullah’ın kampı da ironik bir şekilde Le Cigar adlı bir puro markası ve sonradan Buda Bar olan bir binanın önündeydi.

Nuray Mert, Beyrut’ta (2006).

Diğer taraftan, Hizbullah bölgesel çatışma hatları açısından da önemli bir aktördü. Batı yanlısı Batı Arap ülkelerinin “Şii hilali’, Amerikalıların “Şer ekseni” dediği, kendilerinin “direniş ekseni” diye tanımladıkları bir cephenin önemli bir parçası idi ve Batı ABD ve bölgedeki müttefiklerine karşı, İran, Suriye ve Hamas ile ittifak içindeydi. Ayrıca, Lübnan siyasetinde farklı partiler ve aktörler tarafından da destekleniyordu.

Gazze savaşı ertesinde tüm Ortadoğu tablosu büyük bir değişim geçirdi. İsrail, Gazze işgali ötesinde, Lübnan Hizbullah’ını hedef aldı, efsanevi liderleri Hasan Nasrallah ve önemli komutanlarını nokta operasyonlar ile ortadan kaldırdı. Malum, İsrail ve ABD tarafından, İran da hedef oldu ve zayıflatıldı. En son olarak Suriye’de Esad rejimi yıkıldı. Bu durum, kendileri kabul etmese de, “direniş ekseni”nin çok zayıflaması ve bana kalırsa tamamen mağlup olması anlamına geliyor. Bu esnada, Lübnan’da Batı yanlısı bir teknokrat hükümeti kuruldu, Hizbullah da bu hükümet içinde zayıf bir şekilde yer alıyor. Ancak, ülke içindeki müttefiklerini neredeyse tamamen kaybetmiş durumda. Batı dünyası mevcut hükümet eliyle Hizbullah’ın artık silahsızlanmasını istiyor. Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusunda özellikle 2004 yılında 1559 no’lu BM kararı ardından Lübnan’da pek çok gerilim yaşandı 2005’de Başbakan Hariri suikaste kurban gitti, 2006’da İsrail Hizbullah’a savaş ilan etti, ama sonuç alınamamıştı.

Halihazırda, Hizbullah tümüyle yer altına çekilmiş vaziyette ve silahsızlanmayı reddediyor. Bu açıdan Lübnan’da yaşananlar Ortadoğu’da değişen dengeler açısından da önemli bir gösterge. Aslında, İran zayıflayıp, Suriye’de eski rejim yıkıldıktan sonra Hizbullah’ın gücünü koruması neredeyse imkansız. Ayrıca, ülke içindeki müttefiklerini yitirmiş olması da önemli bir işaret. Sonucu beğenelim beğenmeyelim, Lübnan’ın yoluna eskisi gibi devam etmesi mümkün değil. İşin asıl önemlisi, insanlar artık savaş ve çatışma halinden bıkmış, ülke içinde desteklerini yitirmiş olmalarının asıl nedeni de bu.

Hizbullah ve Hamas yenilgiyi kabul etmeli

Türkiye’de kimsenin hoşuna gitmeyen bir konu biliyorum ama, aynı şey Gazze-Filistin’de Hamas için de geçerli. Hamas’ın ateşkes anlaşmasında verdiği sözleri tutmak konusunda gönülsüz davrandığını biliyoruz. İlla dayatılanlara teslim olmak değil, ama yeniden siyasi bir çıkış yolu bulmak için de, önce vakayı görmek, yani yenilgiyi kabul etmek gerek. Aksi takdirde, bu bölgede yaşayan insanlara daha fazla acı dışında bir şey vadedilmemiş oluyor. Bu örgütlere duyulan sempati aşınıyor. En kötüsü süreci uzatmak dışında bir şey değişmiyor.

Hamas’ın da, Hizbullah’ın da silahsızlanma sürecini içlerine sindirmeleri gerekiyor. Oturduğumuz yerde, “direniş sürecek” narası atmanın kimseye faydası yok. Dahası, bu tür tutumlar faydasız olmanın ötesinde sorumsuz, hatta vicdansız ve bu açıdan hepimizin ahlaki bir sorgulama yapmamız gerekiyor. Konforlu bir hayat içinden, ‘Gazze son insanına kadar direnecek’ demek veya ‘son nefesinize kadar direnin’ telkininde bulunanların kaç tanesi bırakın savaş koşullarında yaşamayı, üç gün aç sefil kalmayı kaldırabilir çok merak ediyorum.

Halihazırda mevcut iktidarın, kamuoyunu yatıştırmak için sarf ettiği sert açıklamalar dışında, dış politikasının isabetli ve soğukkanlı olduğunu teslim etmek gerek. Ama iktidar yanlısı medya, slogancı tutumunda ısrar ediyor, işin burasını anlamlandırmak pek mümkün değil.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar