Nuray MERT
İktidar çevresi büyük bir kışkırtma hamlesi yapıyor; vebali büyük! Sadece iktidar ve muhalefet partileri değil, aklı başında, vicdan ve sorumluluk sahibi herkesin bu alanda kalem oynatanlara tepki vermesi gerekir.
Tam aksine, iktidar partisi, ‘düşman Kürt siyasi hareketi’nin yerine CHP’yi ve genel olarak muhalefeti ‘yeni düşman’ olarak hedefe koymuş vaziyette. Üstelik konu sadece CHP değil, işin ucunda mezhepçilik de var. Oysa bu, sadece bir siyaset meselesi değil, insanlık meselesi. Güvenlikçi bir ağızdan hiç hoşlanmam ama sonuçta bu, aynı zamanda bir güvenlik sorunu. Zira iç barışa karşı tüm tehditler, bir ülkenin güvenlik meselesidir.
- Son olarak, Suriye’de Nusayrilerin yoğun olduğu Lazkiye’de yaşanan çatışmalar vesilesiyle, başta CHP olmak üzere muhalefet, ‘içerideki Esed artıkları’ olarak itham ediliyor. Zaten bir süredir ‘siyasal Alevilik tehlikesi’ dillere dolanmış vaziyetteydi. Bu çerçevede CHP, Alevi partisi olarak kodlanıyor; bir siyasal parti ve bir mezhep, yeni düşman olarak tanımlanıyordu. Daha önce de yazdım: CHP bir Alevi partisi değil, Alevilerin de desteklediği bir parti. Aleviler, cumhuriyet yönetiminin kuruluşundan bu yana laiklik ilkesini kendi güvenliklerinin teminatı olarak görüyorlar. Yüzyıllarca Sünni hâkimiyeti ve baskısı altında yaşayan bir azınlığın laik devleti güvence olarak görülmesi hiç de şaşılacak bir şey değil.
Mezhep kışkırtması ödenecek bedel olarak görülebilir mi?
Buna karşılık, cumhuriyeti kuran kadroların Alevilikle hiç alakası yoktu, zira bu kadronun çoğunluğu, Osmanlı son döneminin yetiştirdiği orta sınıf sivil ve askeri bürokratlardan oluşuyordu. Aleviler, kırsal bir nüfus olarak bu orta sınıf içinde yer almıyordu. Tam da bu nedenle, iki binli yılların başında, bazıları Alevilerin kendilerine hiçbir şey vadetmeyen bir partiye desteklerini ‘Stockholm Sendromu’ olarak tanımlıyordu. İktidar partisi de, ‘Alevi açılımları’ çerçevesinde bu görüşü sahipleniyordu. Alevilerin CHP içinde siyasete katılması, Alevilerin şehirlere göçü ve orta sınıflaşmaya başlamasının sonucu olan çok yeni bir olgu. Dahası, CHP velev ki Alevi partisi olsa, düşmanlaştırma normal ve kabul edilir mi olacak? Siyasi stratejiler uğruna, mezhep kışkırtması ödenecek bir bedel olarak görülebilir mi?
Olayın Suriye ayağına gelince, öncelikle Suriye’de yaşanan olayların mahiyeti henüz açıklığa kavuşmuş değil. Yeni Suriye yönetimini oluşturan HTŞ’nin mezhepçi cihatçı unsurlara dayandığı da bir sır değil. Hal böyleyken, olayı hızla ‘Esed destekçilerinin isyanına karşı yeni Suriye devletinin tedbir alması’ olarak tanımlamak neyin nesi? Anladık, Türkiye ve Batı dünyası yeni rejimi destekliyor, yapıcı bir rol üstlenmeye çaba gösteriyor. Ancak sonuçta, Suriye’de yaşanan çok yeni bir gelişme ve ortada devlet diyebileceğimiz bir yapı henüz söz konusu değil. Ahmet Şara, radikal İslamcılıktan ılımlı bir siyasetçiye dönüşmeye başlamış olabilir, ancak dayandığı askeri unsur, yabancı savaşçıları da içeren radikal cihatçılardan oluşuyor. Şara’nın bu unsurlar üzerinde kontrol sağlaması zaman alabilir, hal böyleyken yeni yönetime sonuna kadar kefil olmak nasıl bir akıldır?
‘Yeni Suriye yönetimini Türkiye ve Batı dünyası destekliyor’ dedik. Türkiye, başından beri Esad rejiminin devrilmesi için ‘muhalif’ unsurlara destek verdi. Sonra İdlib’de bu unsurlarla iletişim içinde oldu ve belli ki Şara üzerinde bu nedenle önemli bir etkisi var. Bu etki en çok, güvenlik tehdidi olarak görülen Kürt unsurları bertaraf etmek açısından devreye giriyor. Bu kadarı açık ve net.
Peki, Batı dünyası neden düne kadar ‘terörist’ dediği bir örgütü ve liderini birdenbire yeni Suriye lideri ve yönetimi olarak kabul etti? Ben bu tür soruların cevabını, Batı İslamı Çok Sevmişti – Batı’nın İslam Politikaları başlıklı kitabımda (İletişim, 2022) değerlendirmeye çalışmıştım. Suriye’deki rejim değişimi sonrası, bu çerçevede, zamanında başta ABD olmak üzere Batılıların, Afgan cihatçılarını nasıl ‘özgürlük savaşçısı’ olarak tanımlamış olduğunu hatırlattım.
ABD liderliğindeki Batı dünyası için bölgedeki en büyük tehdit/düşmanın, İran İslam Devrimi sonrası İran yönetimi ve bölgesel müttefikleri olduğunu biliyoruz. Bu hattın ortadan kaldırılma çabasının 45 yıllık uzun bir hikâyesi var. Bu hikâyenin son halkası ‘Suriye’de Arap Baharı’ idi. Ancak süreç uzun süre sürüncemede kalmıştı. İran ve müttefiklerinin zayıfladığı, Esad rejiminin baş destekçilerinden Rusya’nın Ukrayna’ya odaklandığı konjonktürde, Suriye’de rejim değişikliğinin yolu açıldı. HTŞ ve Şara’nın yönetimi kolayca ele geçirmesinin arka planında bu tablo var. Batı siyasetçilerinin bu gelişmeyi sevinçle karşılaması ancak bu çerçevede anlaşılabilir. Şara’nın ilk olarak CNN International röportajı ile dünya kamuoyuna takdim edildiğini ve onun ötesinde ‘ılımlı bir siyasetçi portresi’ içine yerleştirilmiş olduğunu unutmayalım.
Pek çok Müslüman vatandaşını olur olmaz ‘İslamcı terörist’ olarak damgalayabilen, dünya çapında cihatçı avına çıkıp yargısız infaz yapan ABD’nin, Şara’yı birkaç gün içinde ‘terörist’likten ‘Suriye’nin yeni liderliğine’ terfi ettirmesi başka türlü izah edilebilir mi? Bu tablo içinde İsrail de, bizim iktidar basınının iddialarının aksine, Suriye’nin yeni yönetiminden şikâyetçi değil. Zaten, Esad rejiminin düşme sürecinde Suriye’nin hemen tüm askeri varlığını bombaladılar, stratejik alanları işgal ettiler. Buna karşılık, yeni yönetim hiçbir şey yapmadı. Diğer taraftan, İsrail’in Suriye’de İslamcı bir yönetimi uzun vadede tehdit olarak gördüğü de bir gerçek. Tam da bu nedenle, tüm gücün Şam’ın elinde olması ‘tehlikesi’ne karşı, kuzeyde Kürt unsurları, güneyde Dürzileri destekliyorlar. Vakıa bu.
Hal böyle iken, Türkiye’de iktidar çevresi, habire İran ve İsrail’i aynı cephede göstermeye çalışıyor. İsrail’in Esad rejimini desteklediği iddiaları ve akla ziyan yorumlar üzerinden de aslında İran karşıtı bir ortam oluşturuluyor. Bu çabalar mezhepçiliğin ötesinde, siyasi bir manipülasyondan başka bir şey değil.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.11.2025
7.11.2025
19.10.2025
4.10.2025
15.04.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
11.11.2024
14.06.2024