Oya BAYDAR
Çok uzun zamandır yazmak istediğim bir yaz bu. Üslup yapmadan, etkili cümle aramadan, kendimle konuşur gibi, yüreğimden nasıl geçiyorsa öyle yazmayı deneyeceğim bir yazı... “Havalar biraz soğudu” ya da Yemek tuzlu olmuş” dendiğinde bile “Yetmez ama evet haa!” klişesini tekrarlamaktan usanmayan; “Şimdi mi aklın başına geldi”, “Günaydın, nihayet anlamışsın” la başlayıp “AKP’lileşmiş dönek’e”, “Kaç para alıyorsun”a uzanan hakaretamiz, saldırgan tepkilere, ödemekte bilerek geciktiğim cevap borcunu edâ etmek için yazdığım bir yazı. Ama, “Morardın değil mi! Yetmez ama evet mi dersin, al işte!” korosuna seslenmekten çok daha geniş amaçları olan; benimsenmesi, içselleştirilmesi, yaşanması epeyce güç bir tarzı siyaset ve siyasi etikle ilgili bir yazı...
Son günlerde Taraf gazetesinde, gazetenin genel yayın yönetmeni Ahmet Altan ve bazı yazarlarla aynı gazetedeki başka köşe yazarları arasında süren tartışma, anlatmak istediklerime iyi bir örnek. Şu şunu demiş, bu bunu demiş, üslup sertmiş, yumuşakmış gibi ayrıntılardan arındırıldığında, Taraf’taki çatlak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, özellikle de Başbakan Erdoğan’ın şu andaki siyasi duruş ve çizgisini değerlendirmedeki farklılıklardan kaynaklanıyor. Bundan beş yıl öncesine, hatta iki yıl öncesine kadar nüanslar ve vurgular bir yana aynı çizgide duran; AKP’nin adımlarını, siyasetini, vaadlerini destekleyip cesaretlendirenler, bugün ayrışmış durumdalar. Ahmet Altan, Erdoğan ve onun hükümetine karşı bir süredir sert ve güçlü bir muhalefet yürütürken, gazetenin belkemiği sayılabilecek önemli yazarlarından bazıları, Erdoğan’a muhalefete karşı çıkmakla kalmıyor, onun politikalarını destekliyor, kavgacı ve tahripkâr üslubunu öfke sanatı/retoriği olarak görüyor, (bana göre) özgürlükler ve çözüm adına hiçbir şekilde desteklenemeyecek adımlarını görmezden geliyor ya da gerekçelendirmeye çalışıyorlar. Onlar, ‘Türkiye’nin aydınlık geleceği’ni Erdoğan’da görüyorlar. Buna karşılık Ahmet Altan ve onunla aynı safta yer alanlar, ne kadar çabalanırsa çabalansın çuvala sığmayacak, mazeretlere, ama’lara sığınılamayacak olumsuzlukları, her biri kendi üslubunca sergilemekte ve eleştirmekte kararlılar. İşte bu noktada, iktidar yandaşlarının, Erdoğan taraftarlarının tatlı sert saldırıları bir yana, “Günaydın, şimdi mi aklınız başınıza geldi!” korosunu da göğüslemek zorunda kalıyorlar.
Taraf olmak, taraftar olmak
Türkiye’de örgütlü soldan, hele de benim gibi Leninist partilerden gelenlerin çok iyi bildiği, kimilerinin hâlâ taşıdığı bir ruh halidir bu: Kendi örgütünün, kendi liderinin yanlışını görmeyeceksin, gördüğünde de örgütün, sosyalizmin yüce çıkarmarının, devrimin korunması, sakınılması için yüksek sesle eleştirmeyeceksin, susacaksın, biat edecek, tâbi olacaksın... Liderin/önderliğin değil, kendinin ve muhaliflerin yanlış yolda, hatta ihanet içinde olduklarına kendini bile inandıracaksın. Kol kırılacak, yen içinde kalacak. (Stalin mahkemelerinde, örneğin Buharin gibi devrimci, bir o kadar da donanımlı, aydın kişilerin ‘Stalin yoldaş ve parti haklıdır, ben ihanet ettim’ diyerek ölüme gitmeleri bu ruh halinin en trajik örnekleri arasındadır.)
Aslında sadece solda konumlananlarda değil bütün siyasal partilerde, örgütlerde, yapılarda bu kavrayış ve ruh hâli, tüzüklerle, ilkelerle de tahkim edilmiş olarak derece derece vardır. İçinde yer aldığımız, üyesi bulunduğumuz, kimliğimizin bir bölümünü onunla tanımladığımız bir yapıyı aklama, kusurlarını zaaflarını görememe, görsek de dile getirmekten kaçınma eğilimi insanî bir zaaftır. Gerek dinî gerekse siyasi veya etnik, vb. grup aidiyetleri bizden irademizi kendilerine tâbi kılmamızı talep ederler. İnsanlar da iradelerini ve ahlâklarını bu yapılara ipotek ederek mutlak bireysel özgürlüğün ve bağımsızlığın zor taşınır yükünden kurtulurlar. O yapıların ve liderlerinin iradesi kişinin aklının, vicdanının, iradesinin üzerine yerleşir; dinî ve dünyevî bütün kâdiri mutlak kişiler, şefler, önderler, diktatörler böyle yaratılır, böyle hükmederler.
Bu noktada, ben kimin taraftarıyım değil, neden yana tarafım sorusu önemli, bir o kadar da birbirimizi anlamamıza yardımcı bir soru gibi geliyor bana. Tabiî kendimize karşı da açık ve doğrucu olmak şartıyla...
Kendi payıma: her alanda en geniş özgürlüklerden, insanlar, halklar, toplumsal gruplar arası eşitlikten, mutlak adaletten, adil bölüşümden, yaşamdan, doğadan, barıştan, diyalog ve uzlaşmadan yana tarafım. Demek ki ayrımcılığın her türüne, her çeşit mağduriyete, özgürlüklerin kısıtlanmasına, baskıya, sömürüye, savaşa, çatışmacılığa karşıyım. Önemli bir ayrıntı: Taraf olduklarıma ama’sız tarafım, karşı olduklarıma da ama’sız karşıyım. Taraf olduğum değerleri ama’lara kurban edemem, kimseyi veya hiçbir siyaseti kayırmak uğruna çifte standart kullanamam.
Taraftarlık ise ama’lara ve çifte standartlara teslim olur ister istemez. Kendi örgütünüzün, partinizin, takımınızın, çevrenizin, kendi liderinizin, kendi aşiretinizin, kendi arkadaşınızın hatasını, eksiğini, yanlış ve kötü yönetimini, hatta bazen ağır suç teşkil eden sözlerini, adımlarını, edimlerini görmeme, görünce de ama’larla haklı çıkarma, mazur gösterme eğilimi taraftarlığın kaçınılmaz zaafıdır.
Her çeşit biat ilişkisi ve müritlikten kurtulamadıkça, aslında taraf olduğumuz iyi’leri, evrensel insanî değerleri unutup taraftarlığın konforuna kapıldıkça, vicdanımız aşınmakla kalmaz, aynı zamanda da cepheleştirici ve kavgacı oluruz. Bir de bakarız ki, amaçları değil, o amaçlarla ters düşen işleri, söylemleri, kişileri takip ediyoruz. Bir de bakarız ki amaçları yitirmişiz. Uzun yazılar, tartışmalar, derin düşünceler gerektiren bir konu, buraya sığmaz biliyorum, yine de geçerken hatırlarsak, sosyalist uygulamaların, iktidarların, yapıların, örgütlerin amaçlarını yitirip ütopyanın özüyle ters düşmeleri biraz da böyle oldu.
‘Evet’ diyebilen ‘hayır’ da diyebilmeli
Başkaları için konuşmayayım, kendi payıma; iyi ve doğru olan, vicdanıma uyan, hayata yüklediğim anlam ve amaç doğrultusunda gördüğüm (özünde yukarda kısaca anlattığım insanî, ahlakî, evrensel değerlere uyan) sözleri, teklifleri, uygulamaları, siyasetleri, eylemleri desteklemeyi siyasi etik anlayışımın merkezine oturtmam kolay olmadı. Bu da, düşe kalka bir öğrenme sürecini gerektiriyor. Kendi çifte standartlarınla yüzleşmeyi, insanın kendisiyle kıyasıya hesaplaşmasını gerektiriyor. İyi ve doğru gördüğünü kimin ne amaçla söylediğine, yani niyet okumaya değil, iyi ve doğru saydığının kendisine odaklanmayı gerektiriyor.
Anayasa referandumu sırasındaki “yetmez ama evet” kamplaşması meramımı anlatmama yardımcı olacağı için, bu örnek üzerinden gideyim. Referandumda oylamaya sunulan değişiklik önerilerine baktım; ağırlıklı olarak 12 Eylül darbe anayasasının özüne dokunan, 12 Eylül rejiminde gedikler açan, (12 Eylülcülerin yargılanması dahil) askerî bürokratik oligarşinin vesayetçi anlayışına dokunan maddeler olduğunu, vesayetçi rejimin kırılmasına giden yolda önemli bir adım oluşturabileceğini düşündüğümden, referandumda evet oyu verdim. Bu yazıyı yazmak için, o günlerdeki yazılarıma yeniden baktım. Vurguyla şunu tekrarlamışım: AKP bu değişiklikleri getirirken, en başta kendi varlığını korumayı hedefliyor, getireceği demokrasi bu sınırlar içinde kalacaktır, ama bir adımdır. Verilecek kabul oyları AKP’ye açılmış sınırlı bir kredidir, ödeyemezse geri alınır. O günkü koşullar geri gelse, o maddelerin büyük çoğunluğuna şimdi de evet derim. Askerî vesayetin yerine sivil vesayeti yerleştirmeye yönelik antidemokratik adımlara bugün nasıl karşı çıkıyorsam ve hayır diyorsam öyle...
Tek örnekte kalmayalım. 2000’lerin başlarında Avrupa Birliği aday adaylığı sürecinde, AB karşıtı vesayetçi, tutucu çevrelerin engelleri ve (AB’nin demokratik taleplerine atıfla) “taviz veriliyor” çığlıklarına karşı “Adaylığımızı kabul etmezlerse Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yapar, yolumuza devam ederiz” diyen Erdoğan’ı içten yürekten alkışladım. Bugün ise demokrasi sözünde durmayan ve AB’nin son derece doğru ve gerçekçi değerlendirme raporunu beğenmeyip elinin tersiyle iten Erdoğan’ı, başta Kuzu olmak üzere “Aha da bu raporu çöpe atıyorum” ilkelliğindeki zavallı tepkilerin sahiplerini ağır şekilde yermekten ve onlara hayır demekten geri duramam. Açılım ve Oslo süreçlerine cesaret eden Erdoğan’ın arkasında dururum ama oy hesaplarına ve damarlarındaki Türk-İslam milliyetçiliğine yenilen Erdoğan’ın artık zarar vermeye başladığını, Kürt sorununda çözümü engelleyen başlıca güç haline geldiğini de yüksek sesle söylemekten kaçınmam. Dün, komşularla sıfır sorun siyasetini vaaz eden, tümü de vesayetçi darbeci rejimin mirası olan sorunlara barışçı, dostane yaklaşım öneren; Ermenistan’la ilişkilerin düzeleceği, Kıbrıs belasından kurtulunabileceği, Mavi Marmara olayları sırasında Filistin konusunda insani bakışın öne çıkabileceği umutları doğuran politikaların ve söylemlerin arkasında dururken, bugünkü AKP, Erdoğan, Davutoğlu kaynaklı çatışmacı siyasetleri sonuna kadar eleştiririm.
Kimden, nereden gelirse gelsin, Kürt sorununda bütün barışçı söylemlere ve adımlara evet derim, bir yurttaş olarak yanında yer aldım, alırım. Buna karşılık son örnek, yeni Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün “Dağdaki teröristin ölümüne de ağlamayan insan değildir” sözlerini kendi sözüm sayarım da, Erdoğan’ın Emniyet Müdürü’ne gürlemesinin, hakkında soruşturdma açtırmasının barışa ve çözüme vurulmuş yeni bir darbe olduğunu söylemekten çekinmem. Emniyet Müdürü şuncuymuş buncuymuş, hiç umurumda olmaksızın, barışçı ve özgürlükçü Müslümanlarla birlikte aynı destek bildirisine imza atarım. Bir başka örnek: Darbeciliğin ve darbelerin teşhir edilmesi, suç sayılması, askerî vesayetin sona erdirilmesi yolunda tarihî adımlar olan davaların arkasındaki siyasi iradeyi alkışlarken o davalardaki hukuksuzlukları, adil yargılama zaaflarını görmezden gelemem, aklayamam. Bu zaafların, adalet mekanizmasının ve tabii ki iktidarın alnında tarihî bir leke olduğunu, haklı amaca haksız ve kötü araçlarla varılamayacağını söylemeden edemem. Çifte standart kullanamam, kullanırsam kendi ahlâkımdan kuşkuya kapılırım. Dün Kemalist oligarşik vesayet altında olduğunu, asla tarafsız ve bağımsız olmadığını bildiğim yargı bugün Erdoğan’ın emri ve AKP’nin tarikat-cemaat ilişkili müttefiklerinin etkisindeyse, veyasetlerden ve bağımlılıklardan vesayet beğenemem. Dünkü evet’im hayır’a döner. Örnekler yüzlerle çoğatılabilir.
Dün, AKP’yi ve Erdoğan’ın demokratik adımlarını kendi ateşli üslubuyla destekleyen Ahmet Altan’ın, bugün tırmanan antidemokratik otoriterlik, yeni vesayetçilik, savaşçılık, saldırganlık, Kürt sorununda milliyetçi - güvenlikçi çözümsüzlük karşısında AKP’yi aynı üslupla eleştirmesini; ya da benim AKP’yi eleştiren, Erdoğan’ın tehlikeli gidişatına elimden geldiğince dikkat çekmeye çalışan yazılarımı “Günaydın, aklınız yeni mi başınıza geldi” türünden ezberlerle, ya da iktidar cephesinden, “Ne oldu da saldırıya geçtiniz, yoksa darbeden, askerden, veyasetten mi yanasınız” salvo ateşleriyle karşılayanlar bir an durup düşünseler... Doğrudan, iyiden, evrensel değerlerden yana taraf mıyım, yoksa sonu gelmez ama’larla kendi takımımın gözleri bağlı taraftarı mıyım? diye sorup kendimize, içtenlikli bir vicdan ve ahlâk muhasebesi yapsak hepimiz...
Hep doğru olduklarını, hep kendi takımının haklı olduğunu düşünenler en çok yanılanlardır. Doğru gördüğüne, takım ruhuyla değil özgür iradesiyle ‘evet’ diyebilenlerin yanlış gördüklerine ‘hayır’ deme hakları hem herkesden fazladır hem de o hayır, takımcı taraftar evet’lerinden daha ağırlıklı ve saygıdeğerdir.
Kendi payıma, hiçbir kişiye, gruba, partiye, dünyevi ya da uhrevi hiçbir mercie ödenecek diyetim yok. Kendi kendimi tutsaklaştıran aidiyetlerim de yok. Böylece kendi takımımın yanlışlarını savunmak zorunda olmadığım gibi, doğru saydıklarımı ötekinden geliyor diye reddetmek mecburiyetinde de değilim. Elde edilmesi güç ama tadına doyulmaz bir özgürlük, sadece insanın kendi vicdanına dayanan bir ahlâktır bu. Taşıması ağırdır ama herkese tavsiye ederim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024