Şahin ALPAY

Mirası siyasi özgürlük ve sosyal adalet için mücadele
24.10.2019
880

 Herkese merhaba... Yetmiş beş  yaşındayım. 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesiyle gözlerini Türkiye siyasetine açan bir kuşağa mensubum. Dolayısıyla, bugün dördüncü ölüm yıldönümünde andığımız Çetin Altan'ın bir fikir adamı, bir siyaset yorumcusu olarak yakın tarihimizde oynadığı rolün bir tanığıyım. Çetin Bey’in ölümünün ilk iki yıldönümünde, onun oğullarıyla birlikte Silivri'de hapistim. Geçen sene, eşimi kaybettiğim için burada bulunamadım. Bu yıl davet edildiğimde, mutlaka gelmek istedim. Sanırım bu anmaya yapabileceğim en iyi katkı da, onunla ilgili anılarımı paylaşmak olacaktır.




Lisede okurken 1961 - 62 ders yılında bir burs ile ABD'ye gitmiştim. Dönüşte zihnimi kurcalayan temel soru şu oldu: "ABD niye bu kadar özgür ve zengin, ülkem Türkiye neden bu kadar hürriyetsiz ve yoksul?!"  Bu soruya o gün bana en ikna edici görünen cevabı 1961'de kurulan Türkiye İşçi Partisi veriyordu: Türkiye'de hürriyet yoktu ve yoksulluk yaygındı, çünkü emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin boyunduruğu altında ezilen ve sömürülen bir halktık. Bu boyunduruktan kurtulup sosyalizmi kurmak gerekiyordu.

1963'te liseyi bitirdiğimde ABD'nin önde gelen üniversitelerinden birinden parlak bir burs kazandım. Fakat bursu kullanmayıp, Ankara'ya Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne gitmenin çok daha doğru olacağına karar verdim. İki nedenle: Gidersem aşık olduğum kızı, Fatma'yı kaybetmekten korkuyordum. (Oysa pekala birlikte gidebilirdik...) Esas neden şuydu: Kulağıma TİP'in kar suyu kaçmıştı... New York'a giderek emperyalizme hizmet edeceğime, Ankara'ya gider, diplomat olur vatanıma hizmet ederdim...

SBF'de okurken 27 Mayıs'la kabul edilen 1961 anayasanın açtığı yoldan palazlanmakta olan sol'un ve TİP'in yoğun fikri bombardımanına hedef oldum. 1965 seçim kampanyasından itibaren de önce fikren, sonra da resmen TİP'li oldum. Bunda en büyük rolü Mehmet Ali Aybar'ın söylemleri ve o sıra Akşam'da yazan Çetin Altan'ın yazıları rol oynadı. Çetin Altan bizim kuşak için bir rol modeli olmuştu: Siyasi özgürlüğü ve sosyal adaleti çok etkili bir şekilde savunuyordu. 1965 seçimlerinde TBMM'ye girdikten sonra bunun mücadelesini mecliste de verdi. Yazılarına ve konuşmalarına hayrandım...

1966'da Fikir Kulübü'nün adayı olarak, SBF Talebe Cemiyeti başkanlığına seçildim. Aday olmama karar veren kulüp başkanı rahmetli Mahir Çayan, destekçilerimden biri ise İsmet Özel idi. Seçimi kazanmam üzerine İtalyan partizanlarının "Avanti Poppolo" şarkısını söyleyenlerin elebaşısı olarak komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla hakkında dava bile açıldı. Evet, o sıra radikal / totaliter bir solcu, sonradan radikal / totaliter bir İslamcı olan, ünlü şair İsmet Özel...

Günlük gazetelerde çıkan ilk yazım, SBF Talebe Cemiyeti Başkanı sıfatıyla, Akşam gazetesinin "Düşünenlerin Düşünceleri" sayfasında, Çetin Altan'ın "Şeytan'ın gör dediği" başlıklı köşe yazısının hemen yanıbaşında basıldı. Bundan müthiş bir gurur duydum... Sekter, tavizsiz bir TİP'li olarak, başkanlığım sırasında sadece dört kişiyi fakülteye konuşma yapmaya davet ettim. Sırasıyla: Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan, Behice Boran ve SBF'de hoca olan Prof. Sadun Aren. Çetin Bey ile bu vesileyle tanıştım. Onu fakültede ağırlamaktan,  konuşmasını sunmaktan büyük gurur duydum...

O sıralar ben iyi bir TİP'liydim: Milli bağımsızlık, siyasi özgürlük, sosyal adalet istiyordum. Ne var ki dünyayı sarsan yıl, 1968'den sonra benim ve kimi arkadaşlarımın sosyalistliği iyice radikalleşti ve totaliterleşti. Artık ne M. Ali Aybar'ın “güler yüzlü sosyalizmi" bizi tatmin ediyordu, ne de Behice Boran - Sadun Aren'in savunduğu "reel sosyalizm"... Daha kökten, Marxist - Leninist, hattâ Maoist türden sosyalizm istiyorduk. Böylece Çetin Altan ile yollarımız ayrıldı; hatta onun İsveç, Kuzey Avrupa tipi sosyalizmi savunan yazılarını "tatlı su" ya da "salon" sosyalistliği olarak istihza konusu yaptığımı anımsıyorum.

12 Mart 1971 askerî müdahalesi sonrasında TİP "Kürtçülük yaptığı" gerekçesiyle kapatıldı. Çetin Bey hapse düştü; çıktıktan sonra da siyasî özgürlük ve sosyal adalet için mücadelesini sürdürdü. Ben çeşitli maceraları takiben İsveç'te siyasî mülteci oldum. Stockholm Üniversitesi'nde siyaset bilimi doktorası yaparken önceleri Marxist sosyalizmin teorisinin doğru, ama uygulamasının yanlış olduğunu düşündüm. Zamanla arzettiği sorunların uygulamadan değil teorinin ta kendisinden kaynaklandığı sonucuna vardım. (Zamanla Marxist - Leninist sosyalizmi uygulayan ülkeler de bu sonuca vardı: Rusya'da "reel sosyalizm" devrilecek, SSCB dağılacak; Çin'de komünist partisi iktidarı altında piyasa ekonomisine geçilecekti...)

İsveç'te gördüklerim ve okuduklarımla fikriyatım giderek tam bir paradigma değişikliğine uğradı: 1981'de yurda döndüğümde kendimi liberal bir sosyal demokrat  ya da siyasî - sosyal liberal olarak niteliyordum. Artık benim için en temel değerler, siyasî özgürlük ve sosyal adalet idi. Yani fikriyatta üç aşağı beş yukarı Çetin Bey'le yeniden buluşmuştum... Ben de onun gibi, Özal'ın ANAP'ının "liberalliğine", Erdoğan'ın AKP'sinin ilk dönemindeki "muhafazakâr demokratlığına" olumlu baktım.

Son buluşmamız bundan dört yıl önce bugün, Çetin Bey'in son günlerini geçirdiği hastanede oldu. Muayene olmak için oraya gittiğimde, Çetin Bey'in o sabah ruhunu teslim ettiğini öğrendim. Zeynep, Mehmet, Ahmet'e ilk başsağlığı dileyenlerden biri bendim.

Nur içinde yatsın. Onun en değerli mirası, en büyük ihtiyacımız olan siyasî özgürlük ve sosyal adalet için verdiği mücadeledir. Bayrağını oğulları Ahmet ve Mehmet taşıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar