Ümit Akçay
Geçen haftaki yazıda, ‘Şimşek’in çıkış stratejisi ne?’ sorusuna değinmiş ve sanayi politikalarına dair vurgusunu değerlendirmiştim. Bu hafta bu konuyu, yani sanayi politikalarının geri dönüşü konusunu ele alacağım.
Ne oldu da, 1980 sonrasında kötülenen ve piyasaların işleyişini bozduğu düşünülen devlet müdahalesinin bir türü olarak görülen sanayi politikaları, ABD ve AB’de yeniden ana akım ekonomi politikası araçları arasına girdi? Bu sorunun yanıtı elbette bir yazıyla tüketilemez ama bir yerden başlamak lazım! Farklı dinamikleri önümüzdeki haftalarda ele almak üzere, bu hafta sanayi politikalarının geri dönüşüne neden olan dört dinamiğe işaret etmek istiyorum.
Ancak başlamadan sanayi politikalarının geri dönüşü konusunun içeriğinin ne olduğunu netleştirmemiz iyi olabilir. Sanayi politikası, belirlenen ekonomik ya da stratejik hedeflere (büyüme/birikim stratejisi olarak okuyabilirsiniz) ulaşılabilmesi için kritik olarak tespit edilen sektörlerde yerli üretim kapasitesinin artırılması için kamunun planlama, finansman ve uygulama alanlarında aktif rol aldığı bir ekonomi politikasıdır. Tanımı verdikten sonra bu süreci getiren temel dinamiklere işaret etmeye başlayabiliriz.
DİJİTALLEŞME
Günümüzde hangi küresel danışmanlık firmasının raporunu açıp baksanız dijitalleşmenin artan öneminden bahsedildiğini görürsünüz. Bu dijitalleşme gündeminin odağında da yarı iletken (semiconductor) sanayisindeki gelişmeler var. Bunun nedeni şu: Yarı iletkenler, 5G/6G gibi iletişim ağları, yapay zeka uygulamaları, bilgisayarlar ve süper bilgisayarlar ile bulut bilişim sistemleri gibi birçok dijital teknoloji için kritik bileşenlerdir.
Ancak yarı iletken sektöründeki üretim ve tedarik zincirine bakıldığında, özellikle Çin’in ve Doğu Asya’nın ağırlığını görüyoruz. Özellikle yarı iletkenlerin üretilmesi için gerekli olan madencilik faaliyetleri, bunların işlenerek ara ürün haline getirilmesi ve nihayetinde de son mamul olan ürünlerde kullanılması aşamalarında Doğu Asya’lı üreticilerin büyük ağırlığı var.
Bu bağlamda sanayi politikalarının ABD’de ve AB’de yeniden gündeme gelmesinin temel dinamiklerinden biri, kritik sektörlerdeki yerli üretim kapasitesinin geliştirilmesidir. Kısacası, günümüzde dijitalleşmeden bahsetmek için sanayi politikası hakkında konuşmalısınız. Aksi mümkün değil.
JEOPOLİTİĞİN GERİ DÖNÜŞÜ
İkinci temel dinamik küresel politik ekonomide yaşanan dönüşüm ve jeopolitiğin geri gelmesidir. Jeopolitik zaten hep önemliydi denilebilir. Ancak 1991 sonrası Berlin Duvarı yıkıldığında ABD liderliğindeki tek kutuplu dünya sisteminin oluşmasıyla jeopolitiğin ve hatta ulus-devletlerin önemini yitirdiği bir küreselleşme döneminde yaşadığımız ileri sürülüyordu. Jeopolitiğin önemini yitirmesinin ekonomik anlamı sermayenin uluslararasılaşması sürecinin daha da gelişmesi, yani tek bir dünya pazarının var olduğu varsayımıyla küresel üretim ve tedarik zincirlerinin kurulması oldu.
Ancak Covid-19 salgını döneminde görüldü ki, bu zincirlerin uzunluğu kadar dayanıklılığı da önemlidir. Bu açıdan salgın pek çok ülke açısından bir ‘aydınlanma anı’dır diyebiliriz. Salgın başladığında pek çok ülke ithalat kesintiye uğradığında tuvalet kağıdı dahi üretemeyen bir ekonomiye sahip olduğunu fark etti. Burada tuvalet kağıdı üreteme durumu hem gerçek hem de metafor, esas olarak kritik ürünlerin yerli üretiminin olmaması durumunu kast ediyorum.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle ve savaşın Avrupa’ya geri dönüşüyle, üretim ve tedarik zincirlerinin dayanıklılığı kadar güvenliğinin de önemli olduğu ortaya çıktı. Bu tarihten sonra üretim ve tedarik zincirlerinin ‘dost ve müttefik’ ülkeleri içerecek şekilde yeniden yapılandırılması ve de kısalması gündeme geldi.
Savaş gündemine ek olarak, ABD ve AB’nin Çin ile ayrışma (decoupling) stratejisi jeopolitiğin geri dönüşünün bir başka boyutunu oluşturdu. Burada Batılı merkezlerde dijitalleşme çabalarının Çin’e olan bağımlılığı artıracağı korkusunun oluşması etkilidir. Özellikle Avrupa’da yeniden gündeme gelen ‘stratejik özerklik’ tartışmasının bir boyutunu da bu oluşturuyor.
YEŞİL DÖNÜŞÜM
Üçüncü önemli dinamik yeşil dönüşüm gündemi. Bu konuda pek çok ülkede şu ana kadar piyasa temelli bir dönüşüm stratejisi izlenmesine karşın, devlet aktif bir şekilde sahaya inip sanayi politikalarını formüle etmediği sürece, piyasanın işleyişine bırakıldığında, ekonomilerin daha az karbon salınımı yapacak bir üretim yapısına doğru evrilmesinin söz konusu olmadığı görüldü.
Dolayısıyla, özel sektörün yatırım kalıplarının daha az karbon salınımı yapan sektöre doğru kaydırılması zorunluluğu, sanayi politikalarının geri dönüşü için bir başka temel motivasyon haline geldi.
SİYASİ KUTUPLAŞMANIN TÖRPÜLENMESİ
Buraya kadar aktardığım dinamikler genellikle sağ-muhafazakar güçler ve ana-akım yeşil partiler tarafından ortaya atılan ve tartışılan gündemler. Bu tartışmaya sosyal demokrasinin nasıl eklemlenebileceği sorusunun yanıtı ise, geçenlerde açıklanan Berlin Deklarasyonu ile geldi. Birebir çeviri olmayan şekilde Deklarasyonun temel mantığını şu şekilde özetleyebilirim:
Dizginsiz küreselleşmenin Batılı ülkelere etkisi sanayisizleşme, orta sınıfın erimesi ve gelir dağılımı adaletsizliğinin artması olmuştur. Bu liberal demokrasinin de altını oyan bir dinamiktir. Bu süreçte ortaya çıkan hoşnutsuzluklar aşırı-sağ güçler tarafından kullanılmaktadır. Sonuçta siyasi kutuplaşma artarak demokrasinin toplumsal temelleri zayıflamaktadır. Bu eğilimi tersine çevirmek için sanayi politikasının geri dönüşü gereklidir.
YENİ ORTODOKSİ KURULUYOR
Görüldüğü gibi sanayi politikalarının geri dönüşü konusunda çeşitli siyasi pozisyonlardan gelen katkıları bir arada düşündüğümüzde, bu ekonomi politikası aracının önümüzdeki dönemde yeni ortodoksinin (ana-akım ekonomi politikalarının) temel bir öğesi haline geleceğini şimdiden öngörebiliriz.
Ancak tartışma burada bitmiyor elbette. Bu tip bir sanayi politikası nasıl formüle edilecek, kurumsal boyutu ne olacak, siyaseten hangi aktörler tarafından benimsenecek, sermayeler arası sektörel ayrışma ve büyüme/birikim stratejisi nasıl yeniden yapılandırılacak ve nihayetinde tüm bu süreçte çalışanların ve emeğin rolü/yeri ne olacak gibi sorular acil bir şekilde tartışılmayı bekliyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025
31.01.2025
23.01.2025
16.01.2025
9.01.2025
2.01.2025