Ümit KIVANÇ
Korkunç bir günün ardından, elektriğin nasıl olup da neredeyse bütün Türkiye’de birden kesilebildiği üzerine akıllar fikirler yürütülmesi -yani aslında hiçbir şey bilmeden köşeyazarına yakışır şekilde atıp tutmak- veya Adliye’deki feci olay hakkında konuşulması beklenir.
Bunları yapamayacağım.
Çünkü Türkiye, ne DHKP-C flamalı-maskeli iki eylemcinin savcıyı rehine alıp başına silah dayamasını ne de polisin odadaki herkesi öldürerek yeni destan yazmasını çeşitli açılardan ele alıp tartışmaya elveren bir zihinsel, ruhsal ve ahlâkî ortama sahip.
Sadece birkaç sözle yetineceğim.
Şahsen, hedefi, zamanlaması, meşruiyeti kendinden menkûl bireysel silahlı eylemlerle daha iyi, insanca bir toplumsal hayata ulaşılabileceğine inanmıyorum. “Silahlı propaganda”nın demokrasi ve özgürlük mücadelesi verilen toplumsal ortamla herhangi bir ilişkisinin olabileceğine inanmıyorum. Hele rehine eylemlerinin, “silahlı propaganda” denen şeyin esasına bile aykırı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, bu olaydaki örgütün adının karıştığı bir dizi başka olay, zihinlerde pek çok soru işaretinin doğmasına yolaçtı. Ne yazık ki bunları konuşabilecek bilgiye de açıkyürekliliğe de sahip değiliz.
Bu düşüncelerim, Adliye'nin ufak bir odasında can veren iki genç için üzülmemi engellemiyor.
Aynı üzüntüyü hayatını kaybeden savcı için de duyuyorum. O mudur devletin onca korkunç işinin sorumlusu?
Bu da, odadaki üç kişinin de polis tarafından vurulmuş olduğunu düşünmemi engellemiyor. Daha önce benzer durumlarda “devlet”in nasıl davrandığını biliyoruz. Olayın ardından sergilenen “devlete kalkan el kırılır”büyüklenmesi zaten neyin ne olduğunu ortaya koyuyor. Bu bir yana, şu anda yönetenler açısından en şahane durumun, sonradan işin ötesini berisini öğrenmemize yolaçabilecek eylemcilerin derhal ortadan kaldırılması, “savcıyı öldüren teröristler” hikâyesinin ballandırılması olduğu açık. Bizim devletimiz, öyle savcısını sakınacak, esirgeyecek bir yapı değildir.
HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun, şimdiye kadar böyle durumlarda herhangi bir siyasî partiden duyduğumuz en mâkûl ve düşünceli beyan olan açıklaması benim de duygu ve düşüncelerime tercüman oluyor; ciddî bir siyasî olgunluk göstergesi olan bu açıklamayı kaleme alanları tebrik ediyor ve metni aktarıyorum:
"İstanbul Adliyesi’nde gerçekleştirilen eylemin sonuçlarından derin üzüntü duyduğumuzu belirtir, savcı Mehmet Selim Kiraz'ın ve operasyonda öldürülen Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol'un ailelerine sabır ve başsağlığı dileklerimizi sunarız. Bu vahim ve acı olayın bütün detaylarının dikkatlice araştırılmasını ve sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılmasını bekliyoruz. Operasyon sonucunda savcı Mehmet Selim Kiraz dahil üç cenazenin adliyeden çıkmış olmasını 'başarı' olarak sunanları şaşkınlıkla karşıladığımızı ifade etmek istiyoruz. Tekrar yaşamını yitirenlere rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabır ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.”
STRATEJİK DERİNLİK’LE DİPLERE DOĞRU...
Belki inanmayacaksınız, bizden çok daha kötü durumda olanlar var. Genel olarak, Afrika'nın tamamı, neredeyse. Sırf güncel olana baksak bile: İçsavaşın eşiğindeki Ruanda, Boko Haram'ın şu ana kadar yedi bin insanı öldürdüğü, yeni yapılan seçimle eski askerî diktatörün eline düşecek olan Nijerya, iki ayrı silahlı gücün şehirlerini yaşanamaz hale getirme yarışına girdiği Libya... Ortadoğu’ya mı dönsek? Susuz, elektriksiz, bombalı, hastalıklı, ölümlü, yeni bir Halep olmaya aday İdlib’de şeriat düzeni kurma çalışmaları nasıl gidiyor, Esad burayı hangi cins bombalarla yerle yeksan edecek, bunlara mı baksak?
En güncel felaketimiz Yemen; oraya bakalım. Hem böylece “Stratejik Derinlik”in Türkiye'yi sürükleyeceği yeni yollara dair de yeni fikirlerimiz olur.
Suudi kraliyet ailesinin isteği üzerine bombalanan hedeflerin sadece askerî tesisler olduğu, harekâtta Husiler ile müttefikleri eski başkan Ali Abdullah Salih'in elindeki savaş uçakları, askerî havaalanları, füze rampaları ve cephaneliklerin vurulduğu, Yemen'e karşı sürdürülen operasyonun halkla ilişkiler faaliyetinde kullanılan temel motif, biliyorsunuz. Ve tabiî, George W. Bush'un meşhur “Saddam’ın kitle imha silahları” yalanı gibi bu da yalan. Son olarak, Yemen’in başkenti Sana’da 800 bin kişiye su sağlayan bir su deposu ve bir mandıra vuruldu. Mandırada yaklaşık 40 kişi öldü. Şu ana kadar bombardımanlarda can veren çocuk sayısı hakkında UNICEF’in verdiği rakam, 62 (altmış iki)! Otuz çocuk da yaralı. Bunlar, güya sivil hedeflerin sakınıldığı harekâtın sonuçları! UNICEF ayrıca, çocukların silahlandırılıp asker edilmesi tehlikesine de dikkat çekiyor. Bu arada, ülkenin güneyinden de Husiler ile Salih’in askerlerinin sivillere karşı suçlar işlediklerine dair iddialar yükseliyor.
Az ötede Suudi prensleri âlem yaparken Yemen’de bunlar oluyor.
Yemen meselesi niyeyse buraya pek uzak gibi görünüyor. Oysa Yemenlilerin gözünde Türk hükümeti, anlaşılan, o kadar uzakta değil. Ülkelerini karıştıran dış güçler arasında Türkiye'yi de gören Yemenlilerin varolduğunu -azıcık da şaşkınlıkla- tesbit ediyoruz. (Blog'ta aktardığım şu mesaja bakabilirsiniz: http://goo.gl/W9EJoK.) Şaşkınlıkla, çünkü“bisküvi kutularından çıkan Türk malı silahlar”la ilgili haberler [ http://goo.gl/XgRYC2 ] zamanında pek ilgimizi çekmemiş.
Mesele sadece bazı Yemenli yurttaşların isabetli-isabetsiz iddialarıyla sınırlı olsaydı, büyüyen bir tehlikeden sözedemeyebilirdik. Ancak, altı çürük, içi kof, ambalajı parlak, takdimi muhteşem Stratejik Derinlik doktriniyle düşülecek durumları sanırım daha yeni yaşamaya başladık.
Zira Sünnilik üzerinden ağabeyi-lideri olunacağı iddia edilen Arap Birliği ile ilişkiler gerildikçe geriliyor. Arap Birliği Genel Sekreteri, Nebil El Arabi, 26 Mart'taki Şarm El Şeyh zirvesinden üç gün sonra, Türkiye’yi İran ve İsrail ile aynı torbaya sokup suçladı. El Arabi önce, “bölgedeki sorunların önemli bölümünün dış müdahaleden kaynaklandığını” söyledi; “İran, İsrail ve Türkiye gibi bazı ülkelerin Arap bölgesine müdahaleleriyle bölgedeki sorunları körüklemeyi hedefledikleri” iddiasını da bunun arkasına taktı.
Bu herhalde Türkiye'nin Arap Birliği’nden işittiği işiteceği en ağır laflardandır: Türkiye hem kışkırtıcılıkla suçlanıyor hem de hareketleri alenen “dış müdahale” sayılıyordu.
Ankara suçlamaya-dışlanmaya derhal tepki gösterdi, Dışişleri Sözcüsü Tanju Bilgiç, Arap Birliği’nin Ankara temsilcisi Büyükelçi Muhammed El Fatah Naciri’yi bakanlığa çağırıp bu beyanı “kabul edilemez” bulduklarını -kendi ifadesine göre “sert biçimde”- bildirdi.
Karşılıklı restleşmeye götürebilecek, bu kadar önemli bir gerilim başlangıcı, doğru dürüst ele alınmaya, mevzu edilmeye değer bulunmadı, memleketimizde. Oysa Türkiye'nin Ortadoğu'daki vaziyeti bir süre sonra içerideki pek çok meselenin de kaynağı, eşlikçisi, körükleyicisi, büyütücüsü, yayıcısı olacak, üstelik şu anda varolmayan ilave sorunlara sahip olacağız. (Bu yolda bir gösterge, elçiye “sert biçimde” ne denirse densin, Ankara’nın, Suudiler öncülüğünde bir anda toplaşıveren Arap koalisyonunun Yemen harekâtına arkadan nefes nefese koşarak yetişmeye çalışması.)
Türkiye’nin seküler toplumu burada minik Londra'lar, Paris'ler oluşturup -veya olabildiği kadar oralara kaçıp kaçıp- Suriye'den, Yemen'den uzak yaşayabileceğini sanıyor olabilir. “Ortadoğu bataklığına” saplanmamanın mümkün olduğuna hâlâ inananlar varolabilir. Ancak gerçekliğimizin artık bunlarla uzaktan yakından ilgisi olamaz. Ortadoğu'yu, Ahmet Davutoğlu'nun destansı anlatımlarına kanarak, serin avlularında oturulup hep birlikte dua edilen camilerden ibaret, ulvî bir ortam sanan öbür toplum da yanılsama içinde. DAİŞ'li hayat bugünkü rahatlarını bozacaktır.
“Giden gelmiyor, acep ne iştir”le yıllarca iç çektik yalandan. Ne işmiş, göreceğiz.
Ümit Kıvanç'ın kişisel blog'u: Riya Tabirleri
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024