Ümit KIVANÇ
Cesaretlerinden, dayanışmalarından çok, başka bir özelliğine hayranım, Barış Akademisyenleri’nin. Tavırlarında hamaset yok, abartı yok; büyük laflar, yüceltici sıfatlar duymuyoruz ağızlarından. Adliye koridorlarında ömür tükettikleri dönemden hatırlarda kalacak kelime en fazla “hocamız”dır. Burada hayranlık uyandıran, alçakgönüllülük değil; memleket ve çevresinde zor bulunur başka haslet: Doğru bildiğini yapmanın aksini düşünemedikleri için insanların her şeyi göze alıp doğru bildiklerini yapması. Barış Akademisyenleri’nin o bitmek bilmeyen duruşmalar silsilesi esnasında söylediklerine, yazdıklarına çizdiklerine bakın, hep bu haysiyetli tavrın vücut buluşunu göreceksiniz. Bildirideki o laf öyle olmayabilirdi, şu söylenmese de olurdu, buna değil de şuna ağırlık verilebilirdi… Evet, ama her aşamada gördük ki, meslek icabı, tek nüans için günlerce tartışabilecek hoca tayfası, canına tak etmiş, dayanamamış, tepki göstermek istemiş, böylelikle belki bir şeyleri değiştirebilmeyi ummuş, şimdi bunun için yargılanıyordu ve uğradığı haksızlığı metanetle karşılarken, her jestiyle, her sözüyle bize şunu anlatıyordu: Doğru olanı yaptık; başka türlüsü imkânsızdı.
En kısa zamanda kürsülerine, odalarına dönmelerini ve memleket gençlerinin hiç değilse elleri erişebildiği kadarını cehaletten azıcık olsun kurtarmalarını umduğum, birçoğu arkadaşım, dostum, ahbabım olan Barış Akademisyenleri’nin imkânı yok kabul edemeyeceğim sloganından söz etmek istiyorum.
“Akademi biat etmedi, etmeyecek” sloganı yazılı bir pankart görüyorum zaman zaman ellerinde. Bazıları “akademi direniyor”u sloganlaştırıyor. Mücadele için moral kazanma bakımından anlayışla karşılayabiliriz. Ne yazık ki söylenen külliyen yanlış izlenim doğuruyor. Gerçek tersidir. Tam da bu sebeple memleketin en düzgün ve yararlı öğretim elemanlarından birçoğu şu anda sınıflarda değil mahkeme kapılarında. Her şeyin izahını sonda, “akademisyenlere yapılan zulüm revâdır, hattâ zarurîdir” diyen dört Anayasa Mahkemesi üyesinin asık suratlı cümlelerinde bulacağız.
MALZEMESİ DE BOZUKTUR, ÜRETTİĞİ DE
Direnen, “akademi” falan değil. Ortalaması iç güvenlik ve istihbarat kurumlarına veya her devrin muktedirine, “devlet” bellediği her şeye hizmet için çırpınan veya hak etmedikleri makamlara ulaşarak edinecekleri kişisel ikbal dışında hedef tanımayan, ehliyetsiz ve kifayetsiz bir camianın içinden çıkmış dürüst, temiz, cesur insanlar direniyor; o kadar.
“Akademi”nin kendi malzemesi böyleyken, alıp işlediği, öğüttüğü insan malzemesine bakıldığında durum daha da vahim. Türkiye’de akademya, yalan ve sahtekârlıkla, yetersiz, yüzeysel bilgiyle, dandik derslerle, hamasetle, boş lafla insan şekillendirme (bozma) mekanizması. Ortaokul ve lise cenderesinden sonra öğrencide kazara hâlâ akıl-mantık, zekâ, muhakeme kabiliyeti falan kaldıysa, bunun son kalıntılarının da tuzla buz edildiği yer. Doğrudan doğruya iç güvenlik hesaplarıyla yönetildiği için, bilgiden, meraktan, araştırma güdüsünden yoksunluğu sorun dahi sayılmaz. Öğrencilerin az buçuk düzgün yetiştirilebildiği olağandışı özgürlük alanları, verimli dersler, araştırmayı teşvik edici tezler, varolabildikleri yerlerde, çalışkan ve dürüst beş-on insanın eseri olmuştur hep. İşlevini birtakım kurumlara değil de öğrencisine “hizmet” olarak tanımlayan insanların yönetici konumlara gelebildiği yerlerde, özgürce soluk alınıp verilebilen ortamlar, muktedirlerce ezilene kadar varolabildi; o kadar.
Akademya, 12 Eylül darbecilerinin önünde kuyruğa girmiş yalaka sürüsünün şerefini düşürdüğü yerden kaldıramadı ki, şimdi iyi insanlar nezdinde makbul özne haline gelsin. Zerrece utanç duymaksızın kendini mühiminsan sayan açgözlü “hizmet erleri”nin, sadakât karşılığı soyluluk ünvanları elde ettiği ufak entrikalar koridorunda, büyük alçalış oratoryosu eşliğinde sergilenen yavan sahne gösterisi, cübbelere bürünerek ruhlarına iliştirilmiş fiyat etiketlerini gizlemeye çalışan küçük insanların rol aldıkları. Ara sıra televizyonlara çıkıp bize de ucundan sunarlar. YÖK krallığı, rejim müesseselerinin en riyâkâranesi, işlevini adına ihanetten alanı. Ve fakat üniversite dediğiniz şey ancak merak, bilgi açlığı, kendini geliştirme ve özgür düşünme, özgür araştırma vaatleri ve beklentisiyle varolabildiğinden, hep bunları ciddîye alan ve sınır aşan birilerini üretti. Bizdeki bu rejim müessesesini sahici akademi ortamına yükseltmeye çalışan istisnaları filizlendiren toprak ister istemez varoldu; o kadar.
ESASINDA KAÇ ÜNİVERSİTEMİZ VAR?
Ortamın kaçınılmaz olarak ürettiği istisnalar, hep tehlike olarak görüldü, fırsatı bulunur bulunmaz iktidarlar tarafından bastırıldı, kıstırıldı, kesip atıldı. Akademinin sahici hocaları dışarı süpürülürken, kürsüler, okullar ezilir dağıtılırken, emre âmâde çapsız zevat, gözleri boşalan odalarda, kürsülerde, hep zil takıp oynayarak yeni takım elbise ya da tayyörler almaya koştu. Bu esnada girip çıktıkları dükkânların adları, çoğunun bildikleri yegâne yabancı dil kavramlarıdır.
Bütün akademyadan, aklı güya alanı sayılan konulara bile ermeyen, doğru dürüst okumayan etmeyen, dünyadan habersiz, küçük küçük faşistleri, faşist bile olmayıp bomboş gezen torpilli sersemleri, tez diye yazdıklarını okuyunca normal şartlarda oracıkta bileklerini kesmeleri gerekirken, ar haya duygusunu kapıda güvenlikçilerin orada bir yerde kaybetmiş olduklarından bunun farkına bile varamayanları, evet, bazı alanlarda bir şeyler bilen, ama zihninin sınırlarını kendini itaatle mükellef saydığı birilerinin buyruklarıyla çizen, makamı yükselip itibar gördükçe kendisinin evrende önemli bir boşluğu doldurduğuna inanan da inanan, bu sahte ve kof inançla kendinden geçen benmerkezci ne oldum delilerini çıkarıp kenara koysak, hoca sıfatına sahiden layık, kendini iyi yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam eden, ufku açık, önyargısız (bilgiden korkmayan), komplekssiz (çanta taşıtma ihtirasıyla yanıp tutuşmayan) insanları ve henüz yolun başındaki idealist genç akademisyenleri bir araya toplasak en fazla birkaç üniversite kurabiliriz. Oysa şimdi iki yüz küsur var bunlardan. Bunca KHK temizliğinin ardından orada kaç doğru dürüst insan kaldı? Zorlasak kısa sürede hepsinin isimlerini ezberleyebiliriz herhalde.
DÖRT YÜKSEK YARGIÇ İZAH ETTİ: BİZDE ÜNİVERSİTE NİYE OLMAZ
Anayasa Mahkemesi, Barış Akademisyenleri’nin bildiri hazırlayıp imzalama ve açıklama faaliyetini fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında saydı, işlerinden atılıp yargılanan akademisyenlere “hak ihlali” yapıldığına karar verdi; ayrıntısıyla biliyorsunuz, tekrarlamayayım. Bu karar sekize sekizlik oylama sonucu üzerine, eşitlik halinde başkanın oyunun iki sayılması kuralı sayesinde çıkabildi.
Akademisyenlerin öyle bir bildiri yazıp imzalamaya hakkı yoktu, yargılanmaları da mahkûm edilmeleri de doğrudur, iyidir, haklıdır, diyen sekiz üyeden dördü, bu tavırlarının dayanaklarını izah etme gereği bile duymadılar. Belli ki vazifelerini yapmış, izahatı fuzulî bulmuşlardı. Rejimin ruhunu kavramış sayalım onları.
“Hak ihlali falan yoktur” diyen üyelerin öbür dördü, muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuksuzluk tarihinde şimdiden yerini alan bir açıklama kaleme aldılar, tutumlarına ışık tutan. Bu metin, hem Türkiye’de devlet ile geri kalan toplumsal kurumlar ve örgütlenmeler, özel olarak da akademi, yüksek öğretim mekanizması arasındaki ast-üst ilişkisini kesin hükme bağlıyor hem de şu “akademi” dediğimiz şeyin mahiyeti, şahsiyeti ve haysiyeti hakkında her türlü şüpheyi dağıtıyor. Metnin yargı mekanizması ve Türkiye’de adalete dair ortalığa döküp saçtıklarını ise ilave armağan bile sayamıyoruz, çünkü son birkaç yılın mahkemeleri hepimizi bu konuda yeterince aydınlattı. Kararttı da diyebiliriz elbette.
Bu metni bu gazetede Ali Duran Topuz yeterince didikledi. Ben buraya kadar söylediklerimi desteklemek maksadıyla kısaca ve kabaca ele alacağım.
Şöyle demiş hazretler: “Anayasa’nın ‘Başlangıç’ında da, Türk Devleti’nin bölünmez bütünlüğü (Devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlük) ilkesi özellikle vurgulanmış (…), Yükseköğretim Kurumlarını düzenleyen 130. maddesinde de (4. paragraf) ‘… Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez.’ hükmü yer almıştır. Anılan bu Anayasal düzenlemeler öğretim üyeleri yönünden ‘Devlete Sadakat’ borcu yükleyen en üst hukuk normlarıdır.”
Yani: Bizim en üst hukuk normlarımız, “devlete sadakat” hükmüne tâbi bir dizi mecburiyettir. Bilimsel araştırma buyruğa tâbidir. “Devlete sadakat” koşulunu yerine getirmeyen bilimsel çalışma yapılamaz. Ufku sınırsız, özgür araştırmacı ve bilim insanı yetiştirmek gibi bir amacımız yoktur. Bu, yüksek öğretim dediğimiz müessesenin tüzüğünde, hemen “başlangıç”ta yer alan ilkedir, aksine davranılamaz. Kısaca, bizde üniversite yoktur.
Devam edelim: “Öğretim üyeleri için ‘Milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği’ aleyhinde ‘bilimsel araştırma ve yayında’ bulunma yasağı öngören Anayasa düzenlemesinin, aynı konuda ‘ifade hürriyeti’ serbestliği tanıdığı söylenemeyeceğinden; Anayasa’nın 26. maddesinin herkese tanıdığı düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin, Anayasa’nın 130. maddesinde belirtilen konuda öğretim üyeleri yönünden, 26/2. madde dışında ayrıca sınırlandırılmış olduğu anlaşılmaktadır.”
Anlaşılmakta imiş! Burada anlaşılan tek şey var: Öğretim üyesi, “devlet”çe -yani verili bir anda devlet organizasyonuna hakim güçler ve ideolojinin icaplarına uygun olarak-, verilmiş vazifeyi yürütmek, verilmiş buyruğu yerine getirmekle yükümlü, “devlete borçlu” bir görevlidir. Bu kapsamda, bir TSK subayından, bir MİT görevlisinden farksızdır. Yine: bağımsız bilimsel çalışma beklentimiz yoktur, bizde üniversite yoktur.
Bir cümle daha: “Devlete sadakat ilkesiyle bağdaşmayacak sıfat ve isnatların ise esasen ifade hürriyeti ile karşılanması mümkün değildir.”
Açıklama gerekir mi? Sadece şunu eklemem yeterli olacaktır sanırım: Bizde sadece üniversite değil, ifade hürriyeti de yoktur. Fikir ve ifadeden biz, devlete sadakat umdesine en ufak zarar vermeyecek şeyleri anlarız. Ötesi yasaktır. Yani: Bizde üniversite yoktur. Daha önce söylemiş miydim?
Daha fazla okumayalım, bundan sonrasında “devlete olan sadakat borçlarının ihlal edildiği durumlar”dan bir defa daha bahsedildiğini hatırlatayım, yetsin.
Sorum şudur: Açık fikirli, alanında bilgili, dünyayı, gelişmeleri takip eden, öğrencilerini yetiştirme konusunda samimi derdi ve gayreti olan, becerikli, dürüst birtakım öğretim üyelerinin, kimseye sadakat borcu filan dinlemeden, uğraş didin oluşturabildikleri sınırlı alanlar dışında Türkiye’de üniversite adı altında faaliyet gösteren kurumlar, tam da şu anti-hukukçu dört AYM üyesinin gerekçe metninde dile getirilen esasa göre iş görmüyorlar mı? İçlerine almaya, yetkili konumlara yükseltmeye can attıkları insan tipleri, ortalama olarak, tam da şu tarif edilen sadakat borcu bilmemnesinden geçinerek mevki-makam edinen, öğrencilerine zırnık yararı dokunmayan, doğuştan hizmetkâr “küçük insan” karakterleri değil midir?
Şu dört AYM üyesinin böyle bir metni herkese sunmaları iyi oldu. Türkiye’de akademinin varoluş şartları ve amacının teorik dayanaklarına süper katkı yapmış oldular. Kendilerine teşekkür borçluyuz. Mış gibi yapmalardan toplumları kurtaran her adım alkışlanmalı.
Barış Akademisyenleri’ne içten tebriklerimi, yürekten selamlarımı gönderiyorum.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024