Ümit KIVANÇ
Aslı Erdoğan’a karşı söylemediği sözler üzerinden girişilen lincin unutulmasına çeyrek var. Bu feci hadisenin yarattığı onca hasar da, önceki benzerleri gibi, çöp toplama saatine doğru mağaza önlerine dizilen koliler misali, ortadan kayboluverecek. Aslı’ya bir daha geçmiş olsun diyor ve meselenin onunla ilgili -feci ve basit- kısmını kapatıyorum. Feci, çünkü manevî tahribat olduğu gibi kalacak. Basit, çünkü o sözleri söylemedi.
Olmayanı “haberleştirme” faslı biraz daha karışık. Cemiyetimiz bakımından olmazsa olmaz kişilik-benlik meseleleri, komplekslerden yapılma tozlu klasör raflarıyla ayağı aksak gardrop gibi üzerimize yıkılıyor.
T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın, “Aslı Erdoğan asparagası” diye nitelediği olaydan ötürü sitesine yapılan eleştirileri, geleceğe dönük kalıcı iz bırakacak bir yazıyla karşıladı: “Aslı Erdoğan haberleri ve T24 üzerine: Biraz da siz kafesinizi parçalayıp gerçeğinize kavuşun abiler”. (Yazıda “abiler/ablalar”.) Altbaşlık da şöyleydi: “Neden, sürekli ne olmamız gerektiğini buyururken ne olduğumuzla ilgilenmiyorsunuz?” Akın, isim belirtmeden hedef aldığı bir gruba, mealen şöyle dedi: Hatamızı arıyor, erdemimizi takdir etmiyorsunuz, tavrınız kompleksten, egonuz çöplük, kendinize bakın.
“Kafes”ten mi başlasak? Akın’ın “fildişi kule”, “salon”, “masabaşı” gibi motiflerdense niçin “kafes”i tercih ettiğini anlayamadığım için, gerektiği halde bunu yapamıyorum. Kanarya vs. demek istemiş olamaz; vahşi hayvan çağrışımı da burada anlam ifade etmiyor; o halde geçiyorum. Yaşadıkları “kafes”ten “sosyal medya mesaisi” yapan “buyurgan” birtakım “abiler/ablalar” hakkında Akın’ın söyledikleri, T24’e herhangi bir eleştirel niyetle yaklaşacak olanlara uyarı mahiyetinde.
Asparagas ve özür
T24 genel yayın yönetmeni, sitesinin “Aslı Erdoğan asparagası”nın “odağına yerleştirildiğini” düşünüyor. Bu asparagas, “T24’ün de eklenmekten kendisini esirgeyemediği”, “amasız mamasız hatalı olduğu” bir olay, Akın’a göre.
İlkin, bahis konusu hadise, bir insanın, söylemediği sözden ötürü bir daha ülkesine dönemeyecek, dönse belki -Orhan Pamuk örneğindeki gibi- korumasız dolaşamayacak, dolaşırsa öldürülebilecek oluşuna yolaçılması, yalnız gazetecilik içi mutfak kazası muamelesi yapılarak “asparagas” denip geçilecek şeyden ibaret midir?
Doğan Akın muhtemelen bu hafifsemeden ötürü, neden “defalarca” özür dilemelerinin beklendiğini anlayamıyor ve gösterilen bütün tepkilerde, bizzat tepki sahiplerinin bünyesinde olduğu gibi, bu beklentinin gerisinde de, aslında acınacak haldeki, egosu şişkin birilerinin komplekslerini, T24’e karşı “hevesle” sürdürdükleri düşmanlığı teşhis ediyor. Abartılı mı göründü? Değil maalesef. Aşağıda göreceksiniz.
Kaldı ki, “defalarca” özür beklentisinin, biri psikolojik-manevî, öbürü tamamen teknik-pratik iki sebebi var. Sosyal medya devrinde, böyle bir konuda, sadece yanlış yaptığını düşünmekle yetinmeyen, aynı zamanda bir insana kötülük etmiş olmaktan ötürü üzülen sıkılan gazeteci, elbette bir özür tweet’ini saat başı ya da iki saatte bir paylaşır. Mesajın görülmesini garantilemek için -sahiden bunu önemsiyorsan- yapacağın asgarî iş, bu. (“E koyduk oraya işte, 24 saat de tuttuk”, ne yazık ki “köhnemiş gazetecilik” zamanında kaldı.) Şu anda, bütün özürler-tekzipler faslından sonra bile, Aslı Erdoğan’ın o sözleri ettiğini öğrenip bilenmiş, söylemediğinden habersiz kaç kişi vardır? Öte yandan bu bir samimiyet ölçüsüdür. Kendi hatandan önce, o insanı düşürdüğün durumu gözettiğinin, duyduğun sorumluluk ve üzüntünün ifadesidir. Hiçbir yayın organı böyle davrandığında bir şey kaybetmez. Belki burnundan bir-iki kıl düşer, o kadar. Belli ki T24’ün kılına dokunmamalı kimse.
Doğan Akın, üzerlerine düşeni yaptıkları halde, kafesteki buyurgan mahlûkatın T24’ü “bu fahiş hatanın yaratıcısı, tek faili gibi hedef aldıklarını” ileri sürerken, kendilerine yöneltilen eleştirilerde geçen bazı motifleri sıralıyor. Hepsini buraya alıp yazıyı uzatmayayım, nasılsa Akın’ın yazdıkları bir tık mesafede.
Sayıp döktükleri arasında beni doğrudan hedef alan, yanlış hatırlamıyorsam, “defalarca özür dilemezse olmazmış” kısmı. Evet, bunu dedim, sebebini de az yukarıda açıkladım. Sosyal medyadan dile getirdim mi, bilmiyorum, baştan bu haberin sorgusuz sualsiz verilişine yolaçan “heves”i de sorun ettiğimi söylemeliyim. T24’ün şu “kendini esirgeyemediği” şeyi. Buna burada girmeyeceğim; yazı zaten yeterince uzun.
(Araya şunu da katayım: Akın’ın “sosyal medya mesaisindeki” diyerek küçümsediği “buyurucu”insanların bir kısmının çoğu zaman karşılaştığımız tavır ve tepkileri benim için de sorun. Ancak madem Akın iyi veya kötü niyetli herkesi aynı kafese sokmuş, kendimi de orada kabul ediyor, ayrım yapmıyorum.)
Kıymetbilmezlik öyküsü
Gelelim Akın’ın “T24 odağa yerleştirildi” iddiasına. Doğru mu bu? Tabiî ki hayır. Sadece, bu haber sitesini kendine daha yakın bulan ve bu olayda en azından onun böyle davranmayacağını varsayan, -Akın’ın şimdiki tutumuna bakılırsa en acısı-, umut eden, ona güvenen birileri, duydukları infiali pekiştiren bu beklenmedik “kendini esirgeyememe” halini bir nevi itimada ihanet gibi gördüler ve tepkileri daha büyük oldu. Zaten T24 yerleştirilemezdi, o sırada odak doluydu; orada Aslı vardı. Orayı boş görmesi gazeteci için ne acı!
Öte yandan, Aslı Erdoğan’a değer veren insanların Sabah’a mı kızıp bozulmasını bekliyor Doğan Akın? Yoksa Yeni Şafak böyle yaptı diye mi üzülmelilerdi? Peki Akın, “odağa yerleştirmek” derken, hem doğru dürüst gazetecilik ve medya eleştirisine önem veren hem de T24’ü kaçınılmaz şekilde yakınında gören insanların attığı birkaç tweet’i mi kastediyor yoksa? Ne entipüften odaktır bu?
Akın neden “ne olduğumuzla ilgilenmiyorsunuz?” diye soruyor. Onlara başkalarından çok kızılmasının aslında nasıl bir “ilgi” olduğunu idrak edemiyor demek. Bu ilgiyi zaman içinde nasıl aşındırdıkları, kendilerine duyulan güveni nasıl sallantıya soktukları konusuna da girerdik, ihtiyaç duysaydı. Ancak anlıyoruz ki, yaklaşmak tehlikeli. Aşağılama ve hakaretin dozu yıldırıcı.
Akın diyor ki: “aynı hatayı yapan onlarca mecra arasında ilk adımda sadece T24’ün açık bir özür dilediği bir yalan rüzgârı” (vurgu benim -ük)… Akın T24’ü kimlerle kıyaslayıp takdir etmemizi istiyor? Hürriyet? A Haber? Kimlerdir bu “onlarca mecra”? Habertürk? Star? Türkiye’de hâlihazırda gazetecilik ilkesi çiğnedin diye hesap sorduğumuzda gülünç olmayacağımız kaç gazete, kaç site var? T24 ciddîye alınacaklar arasında en eski ve tecrübelilerinden. Kiminle kıyaslanmak ve hangi ölçülere göre değerlendirilmek istiyor bu sitenin genel yayın yönetmeni? T24’ün bugüne kadarki pratiğinde gözlediğimiz yalpalamalara ve elbette kimi zaman asla hata filan değil bal gibi tercih olduğu açıkça görülen “kendini esirgeyememe” hallerine bakınca, burada gayet ciddî mesele olduğunu görüyoruz. Bunların uluorta mevzu edilmeyişi, memleket gündeminin her dakika artan ağırlığı kadar, T24’ün bir nevi esirgenmesinin de sonucu. T24’ü eleştirenler de her gün bu siteden kimbilir kaç haber paylaşıyor, ona dolaylı hizmet yapıyor. Mânâsı var elbet. Akın’ın bunu göremeyişi nedendir? Tezahürat mı yeterli değil?
Hevesle bekliyor, fırsat arıyorlar!
Akın’ın salvosuna devam: “bir kez daha hevesle sadece T24’ü hedefe oturtarak slogan da atan abilerimizden/ablalarımızdan söz ediyorum”. Yani birileri var, abiler/ablalar; bunlar fırsat çıksa da T24’ü hedefe oturtsak diye bekliyorlar, fırsat çıkınca saldırıyor, bunu hevesle ve tekrar tekrar yapıyorlar. Peki kafeste yaşayan bu mahlûklar bu fenalıkları niye yapıyorlar? Çünkü içleri kötü. Anlayacağız.
“Aranan fırsat bulunmuştur” pozisyonuna bu defa nasıl gelinmiş? Cevabı şu “kendini esirgeyememe”kavramından hareketle arayalım. Kendini tutamama, bir şeye kapılma filan da diyebiliriz herhalde. Yani nasıl olmuş? Aslı Erdoğan’ın o lafları ettiğine dair haber gelmiş, T24’te birileri, bu laflar işitilince birilerinin Aslı’yı linç etmek için seferber olacağını, birilerinin onlara karşılık vermeye kalkışacağını, sosyal medyada gürültü kopacağını, bundan çok ama çok tık geleceğini -“bir kez daha hevesle”- düşünmüş ve fakat, “acaba o kadın böyle laf eder mi?” diye düşünmemiş, Aslı’yı “esirgemeye” yönelik herhangi bir kaygı duymamış. Bu durumda sitenin kendini nelerden “esirgeyemediği”ni kurcalarsak ne tür gazetecilik erdemlerine ulaşacağız?
Doğan Akın’a bakılırsa, “bu sözleri sorgulamadan, kontrol etmeden, teyit etmeye çalışmadan yayımlama”tutumunun dayanağı, “kaynak gazeteye güven”. Akın, “Güven zaaf da yaratır, T24 de bu zaafa düştü mü, evet,” diyor. Ve “Aslı Erdoğan’a ulaşıp sormadan yayın yapmakta hatalı” olduklarını, yazarı “sosyal medya, gazete sütunları ve köşeleri ve bazı ekranlarda bir linç girişimi karşısında bırakan bu yalan ‘haber’in yayılmasına katkı verenler arasında yeraldıklarını” kabul ediyor, “Amasız fakatsız, yüzde 100 hatalıyız, nokta,” diyor. Zaaf “güven” diye tarif edilip bu nokta konduğunda, “kendini esirgeyememe”ye sebep olan asıl zaaf da adı anılmaksızın, karanlıkta bırakılmış oluyor. Haydi, ev ödevi olsun: Nedir sizce bu asıl zaaf? Tüyo olarak da Taraf gazetesinin “20 Soru”sundan “En büyük kusurunuz?”a verilen “insanlara güvenmek” yollu cevapları hatırlatayım.
Akın, T24’ün üzerine düşeni eksiksiz yaptığını anlatıyor: özür dilemelerini, Aslı Erdoğan’ın yalanlamasını ve özrü manşetten yayımlamalarını, “bu özrü ayrıca yaklaşık 1,5 milyon sosyal medya takipçiyle paylaşmış” olmalarını sıralıyor: “T24, köhnemiş gazeteciliğin ne ‘inkâr’ yoluna saptı ne de özrünü köşe bucak sakladı. Aslı Erdoğan’ın yalanlamasını duyuran haberinin başlığına çektiği özrü 24 saatten fazla manşetinde tuttu.”
Doğan Akın bunları niye üzerlerine düşen görev, yükümlülük, borç gibi değil de övünülecek şeyler gibi sunuyor? Türkiye gibi ahlâksızlığın norm olduğu yerde üstüne düşeni yapmak bile erdem sanılabilir, bunu hepimiz anlarız. Ancak burada da yayın yönetmeninin, yönettiği siteye insanların ne gözle baktığını, ona neler atfettiklerini, ondan neler beklediklerini kavramamış olduğunu görüyoruz. Ya da belki bu da bir çeşit “kendini esirgeyememe” hali, bilemiyorum. Zaten önemli olan da yaşadığımızın psikolojik boyutu değil. İktidar propaganda aygıtının parçası olmayan, doğru dürüst gazetecilik yapması beklenen, kendisi de bu iddiadaki bir haber sitesine yön veren/verecek yaklaşım.
Ve buna göre, kafes ahalisi hakkında “konuşulması gereken mesele” var. Akın, bu fena insanların, T24’ün hatasını düzeltip özür dilediğini tepkilerine “eklemediğini” belirtirken, “ekleyemedi[ler]” diye ayrıca vurguluyor. Ve geçiyor, birbirinden farklı kaygılara, saiklere, hayat tavrına sahip birçok insanın ipliğini topluca pazara çıkarmaya: “…T24’ün bu hatadan sonraki çabasını görmezden gelirseniz, mesele sadece bu ‘asparagas’ zinciri olmaz, siz de olursunuz. Gerçeği porsiyonlara ayırıp, -nedendir bilmiyorum- işinize gelmeyen taraflarını saklarsanız, size dair bir meseleyi de konuşmaya başlarız.”
“Nedendir bilmiyorum” dediğine bakmayın, kesin biliyor. Aşağıda.
Acıklı haller…
Bu tehditten sonra söylenenleri buraya tıklayarak okumanızı rica ediyorum. Akın’ın kafestekiler hakkında anlattıklarına geçiyorum.
İlki: “Sosyal medya kalabalığı için mesai yapan, bazıları sosyal medyada acıklı bir kariyere de başlayan abiler ve ablalar” ki, bunlar, T24’ün hatasının üzerine atlarken iyi yanlarını görmezden geliyor. Bu sonuncusu pekâlâ haklı isyan sayılabilecekken ve bunun haklı olduğu durumlar da mutlaka yaşanmışken, araya sızan “sosyal medyada acıklı kariyer” gibi sözler, söyleyenin neden aşağılamadan medet umduğuna dair sorular yaratıyor.
Sözkonusu abiler/ablalar, idraksiz ve tutucu kalabalıkların alkışı uğruna, karanlıklar imparatorluğunda mevki peşindedirler, Doğan Akın’a göre: “Alkışı peşinde kara sevdaya düşülen o kalabalıklar, insanları/kurumları paçalarından çekerek geriye doğru eşitleme kültürünün de karanlığıdır. Neden o karanlığın sakinleri, hatta sahipleri arasına katılıyorsunuz?”
Abiler/ablalar, herkesi kötü kılıp kendilerini iyi ilan edeceklerdir: “Gazeteciliğin berbat mazisiyle özdeşleştirerek T24’ü de bütün o kötülüklerle ‘geriye doğru’ eşitlediğinizde daha iyi mi hissedeceksiniz? Hep sandığınız gibi ‘herkes kötü, siz iyi’ mi olacaksınız?” Benimki şu durumda yetmeyeceği için uygun yerden iyi niyet de ithal ederek düşünüyorum ki, genel yayın yönetmeni, sitesinin samimi okurlarda güvensizlik, şüphe ve hayal kırıklığı yaratan, kimisini hata saymakta zorlandığımız, yalnız gazeteciliğin “berbat mazisini” çağrıştırmakla kalmayan, internet yayıncılığı ahlâkı ve âdabına uymayan işlerini hata bile saymıyor. Ömrünün azımsanmayacak kısmını medya eleştirisine adamış biri olarak diyebilirim ki, bunları hakkınca konu etmeyişim, -Akın bu ifadeyi beğenecektir- edemeyişim, sadece değil ama hatırı sayılır ölçüde, T24 gibi bir mecrayı koruma-kollama kaygısındandır. Buna bir sebep de, dürüst-yapıcı medya eleştirisi kapsamında gerekeni söyleyecek birilerinin orada, mutfakta da bulunduğunu sanmam.
Tam da burada, Doğan Akın’ın T24’e yüklenen ama onun iyi yanlarını görmeyenleri tarifine devam etmeliyim ki, uğradığım derin hayal kırıklığını size bir nebze olsun izah edebileyim.
Akın’a göre mâlûm abiler/ablaların zihinleri “sadece kendileriyle dolmuş”. Bu yüzden, T24’ün “sahici, saklanmamış, apaçık gazetecilik özrüne” orada yer açamıyorlar. Yani: Bizim özürümüz böyle türlü sıfatlarla bezenecek kadar değerliydi, özür diledik diye bizi neden övmediniz?
Bu tuhaflığın arkasına Akın gayet doğru bir söz ekliyor: “Neden, yanlışı eleştirmenin yanına doğruluk çabasını teşvik etmeyi de, hiç olmazsa iliştiremiyorsunuz?” İşte buna bütün kalbimle katılıyorum. Kültürümüzdeki en önemli eksiklerden birine dokunuyor ve bütünüyle doğru. Sadece iki pürüz var. İlki: Eleştiriye karşı tavrınız, insanların sizi teşvik etme arzusunu teşvik eder ya da iptal eder. Yalnız Doğan Akın’ın şu yazısındaki aşağılama-hakaret dozunun bile gereğinde teşvike dönüşebilecek yakından eleştiriyi çok uzaklara savuracağı sanırım ortadadır. İkinci olarak, Aslı Erdoğan olayında T24’e gösterilen şeyin adı eleştiri değil tepkidir. Bildiğin tepki. Yanına tepki gösterdiğinin iyi tarafını da katmak genellikle mümkün olmaz.
Aziz olmaya çalışanlar adına!
Tepkinin kaynağına yaklaşmak için, Akın’ın bir sonraki ağır itham ve hakareti uygun bir zemin sunuyor: “Neden, gazetecilik için sözüm ona doğruları temsil eden makamlardan konuşurken, karşınızda kim olursa olsun ayırt etmeden, hep çürümüş gazeteciliğin kastedilmiş hatalarıyla aziz olmaya çalışıyorsunuz?” Acaba “gazetecilik için sözüm ona doğruları temsil eden makamlardan konuşan” kimler var ortalıkta? Kimler bu “buyurgan görüşler tebliğ eden” ve “aziz olmaya çalışan”lar?
Tam “benim gibi, medya konusunda ahkâm kesen birileri bunlar herhalde” diyeceğim, Doğan Akın peşine öyle bir laf ekliyor ki, şüpheye düşüyorum: “Karşısında alıştığınız düzeni kuramadığınız T24’ün, ezberlerinize uymayan hasletleri size neden acı veriyor?” Acaba hangi ağır kompleksli kişiler Akın’ın yönettiği haber sitesinin karşısında nasıl bir düzen kurmaya çalışmış da kuramayıp acılar çekmekteler? Başka yerden yazı-haber aktardığınızda bunu kendi malınızmış gibi sunamazsınız, mutlaka link vermek zorundasınız, diyerek, internet yayıncılığı ahlâk ve âdâbını hatırlatmaya kalkanlar mı meselâ? Değildir herhalde; bilmediğim birşeyler olmalı.
Akın, “aziz olmaya çalışanlar”a darbe üstüne darbe indiriyor: “Neden, hep tepki gösterdiğiniz gazeteciliğin gerçeği çarpıtma yollarında siz de kaybolup, haklı olabilecek eleştirilerinizi sıradağlar gibi uzanan egolarınızın çöplüğüne atıyorsunuz?”
Diyor ki, sizin egolarınız çöplüktür. Çarpıtma yollarına sapmanıza da bunlar sebep oluyor. Ya da belki, egomuzun çöplüğü diye ayrı bölme var; müsebbip bu. İlk okuyuşta gördüğünüze inanmayabilirsiniz diye izaha çalıştım, beceremedim. Dahası da var. Bahsettiği fena kimseler, T24’te “köhnemiş gazeteciliğin hastalıklarını arıyor” ve bulduklarını sanınca “sevinçten kanatlanıp alkış peşinde uçuyorlar”, çünkü kendileri “iyi” olabilmek için mutlaka başkalarında “kötü” arıyorlar. Bunlar, “mesleğimize dair sürekli ahlâkçı bir dille ahlâksızlık yapanlar”! Doğan Akın, bunlara “pabuç bırakmayacaklarını” ilave ediyor: “Köhnemiş medya düzeni âdetâ işlerine gelen ‘medya elitleri’nden korkmayız.”
Şahsî aşağılama ve hakaret seviyesi, yazının sonunda, şimdiye kadar sitesine yapılmış hiçbir haklı eleştirinin ulaşamadığı yerlere yükseliyor, bu yükseklikten psikolojik tahlilin derinliklerine dalınıyor, ruh ve davranış bozukluğu teşhisleri ayrıntılandırılıyor: “Elbette zekânızı da, mesleğinizdeki tecrübeleri de, ama iyileştiremediğiniz için artık varlığını unuttuğunuz yaralarınızı da biliyoruz. Biraz da siz kapasitenizi bir yumruk gibi kendi boğazınıza düğümleyen egolarınızla yüzleşseniz… Biraz da siz kafeslerinizi parçalayıp kendi gerçeğinize kavuşsanız… Biraz da siz, kişiliğinizin tanımak istemediğiniz yanlarına sürüklenmeye cesaret etseniz… Bu kendinize de, mesleğimize de iyi gelecek.” Her kimden bahsediliyorsa, bunların tanımak istemedikleri yanlarını Doğan Akın biliyor.
T24 önemli bir mecra. Kurumlaşma yolunda önemli adımlar da atıyorlar. Genel yayın yönetmeninin kabullenmesi zor anlaşılan, ama birçok insan, buna seviniyoruz. Yani yazık.
Türkiye’deyiz, “böyle terbiyesizlik görmedim” diyecek halimiz imkânımız yok. Fakat birisi başkaları hakkında bütün bunları sayar döker, kendi hakkında “ezberlerinizi bozan hasletlerim var” derse ne düşüneceğimizi bilecek kadar hayat tecrübemiz var. Yazık.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024