Vahap COŞKUN
Akil İnsanlar Heyeti’nin Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptığı toplantıda üzerinde en çok durulan konu, Kobani protestoları sonrası meydana gelen olaylar ve bunun çözüm sürecine etkileriydi. Başbakan meseleye dair ayrıntı bilgileri heyet üyeleriyle paylaştı. Heyet üyeleri ise, hükümetin Kobani politikasına ve yaşananlara ilişkin düşünce, eleştiri ve endişelerini dile getirirdiler.

Kobani, süreçte güçlü bir kırılma yarattı. Çünkü halkın çözüm sürecine destek vermesini sağlayan en önemli unsur, çatışmaların ve ölümlerin olmamasıydı. Süreçle birlikte silahların sustuğunu, ölümlerin durduğunu ve bir huzur ikliminin oluştuğunu gören halk, sürecin arkasında durdu. Sürecin taraflarına -çoğu tamamen haksız bir şekilde- çok sert eleştiriler yöneltildi, ama onlar bu halk desteği sayesinde tüm eleştirileri göğüslediler ve aşabildiler.
Kobani olayları, bu tabloyu bütünüyle baş aşağı çevirdi. Kör bir şiddet sokağı esir aldı, kan donduran sahnelere tanık olundu ve insanlar katledildi. Hem Batı’da hem Doğu’da farklı kesimler karşı karşıya geldi, bastırılmış nefretler ve birikmiş bir çatışma enerjisi açığa çıktı. İnsanların hafızlarından silmek istediği görüntüler geri döndü.
Bu itibarla, Etyen Mahçupyan’ın deyimle, Kobani protestoları “sürecin özünü zedeledi.” Zedelenme iki yönlü oldu: Bir yandan, çatışmaların ve ölümlerin yokluğu üzerinden meşruiyet devşiren bir süreç, şehirlerin savaş alanına çevrilmesi ve 40 kişinin hayatını kaybetmesiyle meşruiyet dayanaklarından yoksun kaldı. Diğer yandan ise, süreç ile birlikte tarafların sahiplendiği bir zemin oluştu. İki taraf arasında ortak bir duruş vardı. Kobani, bu ortak zemine ve duruşa zarar verdiği için tehlikeli ve sürecin geleceği açısından endişe vericiydi.
Son düzlüğe girilirken
Başbakan Davutoğlu, gerek kamuoyuna açık konuşmasında ve gerek akil insan heyeti üyeleriyle yaptığı toplantıda, Kobani olaylarını hükümetin nasıl değerlendirdiğini izah etti. Öne çıkan üç nokta vardı:
1. Davutoğlu, sürecin geldiği aşamaya uygun olarak kademelendirilmiş ve sıralandırılmış bir yol haritasının 3 Eylül’de hükümet tarafından hazırlandığını belirtti. Önce İmralı’da Öcalan ile görüşülmüş bu yol haritası. Öcalan, % 100 mutabık olduğunu söylemiş. Ardından HDP heyeti, yol haritasını Kandil’de PKK yöneticilerine götürmüşler. Kandil de, buna herhangi bir itirazlarının olmadığını ifade etmiş.
HDP heyeti Kandil’den dönünce ilk olarak Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Âlâ ile görüşmüş. Akabinde Başbakan Davutoğlu ile bir araya gelen heyet, ona da İmralı ve Kandil’de bir sorun olmadığı bilgisini vermiş. Yol haritasının uygulanmasının öncelikli şartı ise, PKK’nin Türkiye’deki bütün illegal faaliyetlerini durdurmasıymış. Buna göre PKK, 15 Ekim’e kadar yol kesme, adam kaçırma, şantiye basma, okul yakma, vb. bütün hukuk-dışı eylemlerine son verecekmiş.
PKK’nin bu kesin karar ve taahhüdüne rağmen 6-7 Ekim’in yaşanmasına neden olan birçok faktör olabilir. (Bazı dış odakların Kandil’e tesir etmesi, tıpkı Gezi ve 17 Aralık’tan sonra olduğu gibi Kobani nedeniyle hükümetin geleceğine dair Kandil’in zihninde şüphe oluşması, vb.) Ama sebep ne olursa olsun, sürecin son düzlüğe girmesini sağlayacak olan mutabakata sadık kalınmaması, hem düzlüğe girmeyi geciktirdi, hem de sürecin arkasındaki motivasyonu ve iradeyi eksiltti.
2. Davutoğlu’na göre, son olayları “halkın öfkesi” veya “gençliğin patlaması” şeklinde nitelemek ve buna kendilerinin inanmasını beklemek, “zekâlarıyla dalga geçmekti.” Hükümet, sosyolojik ve siyasi bir tahlil yapılmış ve olayların ardında merkezi bir aklın olduğu sonucuna varmıştı. Bu merkezi akıl son derece planlı ve programlı bir şekilde hareket etmiş ve göstericileri belli hedeflere yöneltmişti. Başlıca üç mesaj verilmek istenmişti:
a. Devleti temsil eden binalara saldırılmasındaki maksat, “Devlet otoritesini tanımıyoruz, devlet yok biz varım” mesajı vermekti.
b. HDP’li olmayan esnafın ve işverenlerin dükkânları yakılıp yıkılmasının anlamı, kendilerinden olmayana yaşama şansı tanınmayacağıydı.
c. AKP ve HÜDAPAR’ın parti binalarının hedef alınarak da “Burada siyaseti sadece biz yaparız, başkalarına siyaset yapma hakkı tanımayız” denmek istenmişti.
Kamu düzeni hayatiyeti
3. Bu manzara hükümeti, süreç hakkında yeni bir değerlendirme yapmaya ve tutum almaya zorladı. Davutoğlu, toplantıda kamu düzeninin hayati bir nitelik arz ettiğinin altını çizdi. Süreçte bir sonraki aşamaya geçilmesi için öncelikle kamu düzeninin sağlanması gerektiğini belirtti.
Başbakan, 6-7 Ekim’den sonra partisinin bölge milletvekilleri ve belediye başkanlarıyla görüşmeler yapmış, bölgedeki sivil toplum kuruluşlarından ve vatandaşlardan çok sayıda mektup almıştı. Hemen hepsinde yakınılan noktalar ortaktı:
“PKK, süreci bir iktidar aracı olarak kullanmış, hâkimiyet sahasını sürekli genişletmiş ve kendisine yakın olanların dışındaki herkesi baskı altına almıştı. Kürtler arasındaki çoğulculuk ortadan kaldırılmış, PKK kurduğu yapılarla gücünü artırmış, PKK dışı Kürtler savunmasız kalmıştı.”
Davutoğlu’na göre, vatandaşın bu düşünceleri göz ardı edilemezdi. Böylesine korku ve kaygı içeren düşünceler çoğaldığında, Kürtler arasında da sürece dönük şüpheler artar, sürece duyulan güven azalırdı. Bu tehlike bertaraf edilmeliydi; bunun için de artık halkın endişelerini büyütecek hiçbir faaliyete müsamaha edilmeyecekti. Süreç kamu düzenine bağlıydı; eğer kamu düzeni bütünüyle teminat altına alınırsa süreçte beklenen diğer adımların atılmasında herhangi bir sorun çıkmayacaktı.
Kalıcı olan ve arızî olan
Şüphesiz ki gerek taraflar ve gerek toplum, süreç içinde birtakım krizler bekliyorlardı. Sorun şu ki, Kobani olaylarıyla ortaya çıkan krizin boyutu çok büyük oldu. Krizin büyüklüğü, süreçte bir psikolojik gerilemeye yol açtı. Bunu hem sürecin taraflarında, hem de toplumda gözlemlemek mümkün. Dolayısıyla ivedilikle, psikolojik gerilemeyi durdurmanın ve krizin üzerine çıkmanın yolları bulunmalı. Bu bağlamda üç şey yapılabilir:
1. Dolmabahçe’deki toplantıda, akil insanlar heyetinin bazı üyeleri aşırı karamsar bir ruh hali içindeydiler. Buna mukabil Davutoğlu, onların resmettiği kadar olumsuz bir noktada olunmadığını söyledi ve bir nevi onları teskin etti. Davutoğlu, sürece yaklaşımını “nehir” metaforu ile anlattı. Süreçte nehrin yarısı geçilmişti. 6-7 Ekim’de kendilerini alabora edecek büyüklükte sert bir dalga ile karşılaşmışlardı. Ancak bunun da üstesinden gelinmiş ve yola devam edilmişti.
Bence de doğru bakış açısı buydu. Çünkü sabır, kararlılık ve irade gerektiren bir maratondayız, kısa bir koşuda değil. Bu nedenle sürece uzun soluklu bir mücadele olarak bakılmalı ve değerlendirmeler de ona göre yapılmalı.
Süreçte kalıcı olan ile arızî olan birbirinden ayrılmalı. Evet, 6-7 Ekim’de işin özünü sakatlayan bir hadise yaşandı. Ama salt buna odaklanarak aşırı bir karamsarlığa kapılmamalı, sürecin kapısı kapatılmamalı. Aşırı karamsarlık arızîdir. Karamsar olunursa, süreç yürütülemez. An’a/yaşanana teslim olunmamalı.
Siyaseti güçlü tutmak
2. Yaşananlardan ahlaken ve siyaseten HDP’nin sorumlu olduğu, bence de tartışma götürmez. Elbette bunun HDP’ye siyasi bir maliyeti olacaktır. Kanımca HDP’ye siyasi açıdan büyük bir zarar gördü. HDP; Kürt orta sınıflar, HDP’ye oy verenlerin dışındaki Kürt dindarlar/mütedeyyinler ve Türkiye’nin Batı’sında ilişki kurmak istediği kesimler nezdinde önemli bir güç kaybına uğradı. Elbette HDP olaylardaki sorumluluğunu araştırmalı, olaylardan ders çıkarmalı ve eleştirilmelidir.
Yalnız burada bir hususa dikkat edilmeli. Sürekli dehşet görüntüleri yayımlamak, ölümlerden bir tek HDP’yi sorumlu tutmak ve bunun üzerinden HDP’yi hırpalamak da tehlikelidir. İki bakımdan:
a. HDP’yi küçültmek ve onun gücünü kırmak, siyasetin alanını daraltır. Bu da şiddetin ve şiddete başvuranların prim yapmasını sağlar. Siyasetin boşalttığı alanı her zaman şiddet doldurur. Keza, tek yanlı HDP eleştirileri, sürekli HDP’ye vurulması, bu partiyi Türkiye kamuoyunda onu güvenilmez ve iş yapılamaz bir konuma düşürür. Bunların sürece bir katkısı olmaz.
b. Olayların sürekli gündemde tutulması, provokasyonlara açık bir durum oluşturur, kin ve intikam duygularının diri tutar ve bilhassa HÜDA-PAR ile HDP arasında sorun çözücü bir zeminin oluşmasını da engeller. Bundan kaçınmak, ortamı soğutmak ve siyaseti öne çıkarmak lazım.
Hızlı ve planlı
3. Şükrü Hanioğlu, Türkiye’nin modernleşme tarihini bir tür “geç kalmanın/gecikmenin tarihi” olarak niteler. Gecikmeden kasıt, bir tedbirin vaktinde alınmaması, gecikerek alınması ve alındığında da artık ondan beklenen faydaları doğurmamasıdır. Bugün Türkiye’nin Kürt meselesinde gecikmemesini gerekli kılan üç sebep var:
a. Ortadoğu’nun kaynadığı bir tarihsel dönemeçten geçiliyor. Zeminler kayıyor, ittifaklar dağılıyor, yeni birliktelikler doğuyor. Davutoğlu, süreci “özgünlük”, “yerlilik” ve “dış tesirlere kapalılık” özellikleri üzerinden tanımlıyor. Ancak süreç uzadıkça, sürecin tarafların dışındaki güçlerin etkisi artıyor, bu da sürece olumsuz etkide bulunuyor.
b. Sürece dair yeni sorunlar ortaya çıkıyor ve yeni provokasyonlar oluyor. Her yeni gelişme, süreci daha çetrefil ve çözümü de daha güç kılıyor.
c. Türk kamuoyunun bir kısmında “bitkinlik”, Kürt kamuoyunun bir kısmında ise “oyalanmışlık” hissiyatının emareleri uç vermeye başladı. Bir taraf “Daha ne yapacağız? Bunların ki de artık şımarıklık” diyor, diğer taraf ise buna “Ne olacaksa olsun artık, bizi oyalamayın, kandırmayın” şeklinde cevap veriyor. Karşılıklı bu hisleri büyütmeye çalışan oldukça güçlü çevreler de var.
Dolayısıyla hem iç hem de dış şartlar nedeniyle Türkiye mümkün olan en kısa zaman içinde bu sorunu çözmeli. Artık daha fazla geç kalmamalı. 6-7 Ekim puslu bir hava yarattı; ancak daha planlı ve hızlı bir şekilde davranılarak bu puslu havayı dağıtılabilir.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Menzile doğru bir adım daha
28.10.2025 - Mesele CHP Değil!
8.09.2025 - Yıkıcı korku değil kurucu cesaret
3.09.2025 - Hepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç
27.08.2025 - Suriye’de dahil olunacak bir ordu var mı?
23.08.2025 - İnsan Bazen Kendi Tavsiyesine Uymalı
19.08.2025 - Niyet Hayır, Akıbet Hayır
14.08.2025 - Kalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın!
5.08.2025 - “Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”
29.07.2025 - Çözüm Sürecinin Hukuki Mutfağı
22.07.2025
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları





























































































































Ad Soyad Giriniz...
aynen...
NİHAT ERKAN
ÇALIŞAN KADINLAR GÜNÜ NEDENİYLE "ANAMUR MUSİKİ DERNEĞİ"NİN ANAMUR BELEDİYE MECLİS SALONUNDA SÖZ YAZARI KADINLARIN KONSERİ İZLENMEYE DEĞER VE DERNEK BAŞKANININ DERİN TARİHSEL SÖYLEVİ ÇOK ANLAMLIYDI...
Ad Soyad Giriniz...
çok doğru