Yıldıray OĞUR
Dün bütün gün Diyarbakır’da çokça konuşulan bir iddiaya göre Öcalan, dün Newroz meydanında okunan mektubunu son anda değiştirmişti.
40 yıllık bir hareketin lideri olarak yaptığı “Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır” gibi geri dönülmez tespitlerden sonra çağırdığı kongreden de talebini “Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak” diye üzerinde hermönetik okumalar yaparak arkasından dolaşılamayacak açılıkta ifade ettikten sonra beklenen o kongre için bir de zaman aralığı bildirmesi ya da hızla yapılmasını istemesiydi.
İddiaya göre bunu da yapmıştı. Ama iddia o ki daha sonra Erdoğan’ın sözleri, Arınç’ın çıkışıyla ortaya çıkan devlet içindeki çözüm yöntemleri üzerindeki tartışmadan devlet heyetiyle yürüttüğü görüşmeler sırasında bir biçimde haberdar olup bu satırları mektubundan çıkardı.
O yüzden kongre çağrısının önüne “Dolmabahçe’deki 10 maddelik deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte”yi koyup sonra da şöyle dedi: “Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız.”
Tamamının hayata geçirilmesi 50 yılı bulabilecek 10 maddelik demokrasi ütopyasının bir ön şart olması zor. Ama eğer Kandil isterse veda selfieleri çekilen Meclis’ten bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu çıkması şartının arkasına saklanıp kongre toplamayı erteleyebilir.
Tabii dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dolmabahçe buluşmasını ve izleme komitesini doğru bulmadığını söyleyerek bastığı fren Kandil için daha iyi pazarlanacak bir kongre erteleme gerekçesi olacaktır.
Ama tam da Erdoğan’ın bu freni zaten, bu kongre toplamamak için bahane arama arzusunun, 2013 Newroz’undan beri süren barış isteksizliğinin, ayak sürme pratiklerinin, son Dolmabahçe Zirvesi’nde sonra bile “AKP’ye güvenmiyoruzlar”, “seni başkan yaptırmayacağızlar”, “IŞİD’in halifesi Erdoğanlar”ın bir sonucu.
30 yıllık bir çatışmayı bitirirken herkesin en iyi koşullarda ve hesap vereceği kitleye en yakışıklı pozu vererek bunu yapmak istemesi doğal bulunabilir. Ama ne yazık ki bu barış süreci doğal koşullarda yapılmıyor.
Öncelikle devlet PKK ile görüşmelere toplumun büyük desteğiyle ve rızasıyla oturmadı. Demokratik açılımdan, Habur’a, İmralı görüşmelerinden, Dolmabahçe zirvesine kadar söylenenin aksine devlet toplumun önünde durdu, o yüzden dengeleri gözetme, ikna faaliyetleri hep sürdü.
Genel olarak barışa verilen destek, barış için kullanılan bütün yöntemlerin de onaylandığı anlamına gelmedi. O yüzden çözüm sürecine destek verenlerin en az yarısı bunun için Öcalan’la yürütülen temaslara destek vermedi hâlâ da vermiyor. Ama iktidar önüne gelen bu anketlere rağmen inandığı yöntemde 10 yıldır ısrar ediyor.
Bu rakamlar Türkler açısından böyleyken Kürtlerse çözüm sürecine, tabii ki bunun için Öcalan’la görüşmeye ezici çoğunlukta evet dediler. Fakat orada esas ikna edilmesi gerekenler PKK’nın 30 yıldır mücadele eden militanları ve tabanıydı. Genel olarak Kürt kamuoyunda 30 yıllık kavganın teslimiyet olmadan, onurlu bir şekilde, kimseye zarar gelmeden bitirilmesi gibi hassasiyetler varken, PKK’nın üzerine oturduğu esas çelik çekirdek içinse çözüm süreci PKK’nın yeni bir kazanımı ve sürekli kazanımlar elde edeceği yeni bir zafer alanı olarak tasdik gördü.
Yani hem Erdoğan hem de Öcalan bu süreçte ellerinin altında sonsuz kredilerle masaya oturmadılar. Erdoğan Türkiye’yi, Öcalan PKK’yı barışa ikna ederek/etmeye çalışarak yaptı bunu. Ancak onlara açılabilecek düşük faizli ve uzun vadeli bir krediyle, ama mutlaka gözetilmesi gereken bir denge hesabıyla.
Çözüm sürecinin talihsizliği benzer süreçlerin de gözetmesi gereken bu dengecilik değildi elbette…Bu dengeciliği, satrancı tehlikeli kılan esas faktörler ise daha dışsaldı.
Birincisi, son barış süreci Türkiye’de iktidar mücadelesinin, kutuplaşmanın, çatışmanın en hararetli yıllarına yakalandı. 21 Mart 2013 Newroz’undan üç ay sonra Gezi olaylarıyla başlayan bu hararette AK Parti’ye karşı varoluşsal bir öfkeyle direnişe geçenler, yıllarca destek verdikleri ya da aynı yaşam tarzını paylaştıkları Kürt siyasi hareketini de direnişe çağırdılar. Hatta çağırmakla kalmayıp bunu bir teste dönüştürdüler. Yetmedi, demokrasi olmadan barış olmazlarla başlayan homurtu sesleri, hızla “sakın silah bırakma, silah senin tek kozun”, “AKP’ye güvenme, masadan kalk” noktasına ulaştı. Barış süreci hızlanınca “Kürtler bizi sattı mı”ya kadar vardı bu savrulmalar..
Kürt hareketi çözüm masasında üzerinde bu mahalle baskısıyla oturdu hâlâ oturuyor. Barış onlar için o yüzden artık utanılacak, saklanması gereken bir şey… Çünkü Merkez medya, entelektüel ve sivil toplum hayatını elinde tutan figürler, sanatçıların oluşturduğu içeride ve dışarıda etkili bu kitle için PKK, HDP ve Kürtler hem kalabalıkları, çapları yüzünden mutlaka kazanılması gereken bir siyasi müttefik hem de yine kalabalıkları, silahlarıyla çarşıyı karıştırabilecek, AKP’nin başını ağırtacak en ciddi problem kaynağı olarak kıymetliydi.
O yüzden Öcalan’ın son mektubunda PKK’nın silahlı mücadelesi için söylediği “aynen sürdürülemez bir aşamaya geldiği” tespitine bugüne kadar bırakın pozitif bir katkı yapmayı, omuz vermeyi, PKK’yı mevcut haliyle bağırlarına basıp, meşru, haklı, ne derse, ne yaparsa doğru olarak tescil ederek, tam karşıt “silah bırakmaya ne gerek var” çizgisine erzak taşıdılar. Batıda böylesine bir kabul gören Kandil için hayatın, yöntemlerin Öcalan’ın söylediğinin aksine aynen devam etmemesi için ortada bir neden de kalmadı.
Sonra bu siyasi çatlağa cemaat de ortak oldu. Onlar da AKP’nin başını nasıl yakarız arayışıyla CHP’den, ABD Kongresiyle birlikte PKK’nın kapılarını çaldılar. Ellerindeki polis, asker gücü, istihbarat kaynaklarıyla yapıp ettiklerinin bir kısmını sadece tahmin edebiliyoruz, kapalı kapılar arkasında daha fazlasını yapacak beceride olduklarını ise biliyoruz.
Bütün bunları son olarak ise AK Parti’de 12 yıl sonra en radikal değişimin de çözüm süreci zamanlarına denk gelmesi eklendi. 12 yıldır sistemin üzerine kurulduğu Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, Davutoğlu’nun ikinci genel başkan ve Başbakanlığa gelmesinden kaynaklanan yeni duruma uyum sorunları, 12 yıllık alışkanlıklardan sonra ister istemez sistemden kaynaklanan hiyerarşi, iletişim problemleri de çözüm sürecinin aleyhte koşullar listesine ekleniverdi.
Şimdiden, yorulup, sıkılmak, olmaz bu iş demek yok. Daha sadece içeriden bahsettik çünkü.
Çözüm sürecinin en büyük bahtsızlığı tabii ki Ortadoğu’da bir yangın yerinin ortasında yapılmaya çalışılması oldu. Her yerde elinde benzin bidonu olan adamların dolaşıp yangın çıkardığı bir yerde bu küçük adada 30 yıllık bir yangın söndürülmeye çalışıldı. Hem de etrafta yananlar arasında buradaki yangının mağdurlarının akrabaları da varken…
2011’de Öcalan’ın barış konseyinde anlaştık açıklamasının ardından gelen Silvan baskınından itibaren çözüm sürecinin tepesinde sallanan en büyük tehdit Suriye meselesi oldu. Burada silahın devrinin geçtiği konuşulurken birkaç kilometre öteye silahını kapan savaşmaya gidiyor, tepeden silahlar atılıyor, bütün dünya desteklediği insanları silahlandırmaya çalışıyordu. Savaşın sürdüğü iki ülkede de faaliyette olan bir örgüt olarak PKK için de silahın yükselen değer olması mevcut statükonun sürdürülmesi fikrini pekiştirmeye yaradı. Ayrıca 30 yıl sonra ilk kez PKK’nın elinde tuttuğu için terörist listesine alındığı silahına, dünyadan sempatiyle bakılmaktaydı. Ayrıca PKK, bu silahlı kavgada 40 yıl sonra ilk kez elinde şehirler buldu.
Bu kadar da değil maalesef. Barış süreci Arap Baharı’na da denk geldi. Daha da büyük talihsizlik, Arap Baharı’yla birlikte Suriye’de, Gazze’de, Mısır’da Türkiye’nin Batı’yla arasındaki mesafenin açılmasına, çatışmaların, istihbarat savaşlarının ortasına denk gelmesiydi. Gezi ve 17 Aralık’la bu makas iyice açıldı. Bu açılan makasların arasına sıkışanlardan biri de çözüm süreci oldu. Bölgede Türkiye’yi sıkıştırmak isteyen rakiplerinin istihbarat savaşlarında ilk akla gelen Türkiye’nin zayıf karnı olan Kürt meselesinde, çözüm sürecinde negatif bir tavır almak oldu. PKK’yla görüşmeler, Kürt siyasetçilerle temasların hiçbirinin çözümü cesaretlendirmek için olmadığını tahmin etmek güç değil.
Daha fazla uzatıp umutsuzluğu artırmayalım. Aslında bu hikaye ümit verici de bir hikaye olarak okunabilir. Bunca kavga dövüş yangın arasında Türkiye’nin 2 yıldır yapmaya çalıştığı tam anlamıyla olağanüstü bir başarı....
Bu büyük başarıyı iki kişiye ve bir duyguya borçluyuz.
Daha üç yıl önce bebek katili denen biriyle görüşmelere Türkiye’yi ikna eden Erdoğan’a ve hâlâ silah bırakmamak için direnen örgütüne, tabanında yükselen Kürt milliyetçiliği dalgasına karşı ortak vatanı savunan Öcalan’a.
O yüzden her ikisinin güçlendirilmesi, kendi kamuoylarında itibarsızlaştırılmaması gerekir.
Erdoğan’ın karşı çıktığı, İzleme komitesi, tam da ortak vatanı savunan Öcalan’ın elini güçlendirmek, sesini duyurmak için, PKK’nın çekilme ve kongre toplamada sözünden yeniden caymamasını denetlemek için kullanılabilirse çözüm sürecine çok büyük bir katkı verebilir.
Ama Dolmabahçe Buluşması, izleme komitesiyle ortaya çıkacak resmin özellikle Türk kamuoyu açısından çözüm sürecinin tamamıyla ilgili bir bulantıya neden olması bütün süreci tehlikeye atabilir. O yüzden bu adımları atarken Türkiye kamuoyunun çözüm sürecinde rızasını teslim ettiği Erdoğan’ın toplumun nabzını tutma kabiliyeti hafife alınmamalıdır.
Ama bu yapılırken, çözüm sürecinin başından beri hassasiyetleri artıracak hiçbir talebi dillendirmemeye özen gösteren Öcalan’ın kendi kamuoyu ve örgütü karşısında sonsuz olmayan kredisini ve itibarını da tüketmemek, onun önünü de açmak önemlidir.
Bu hassas dengeyi gözetmek de hükümetin ve çözüm sürecini yürütenlerin birinci işi. Kürtlerde Türkiye cumhuriyetiyle görüşmelerle ilgili aldatılma, kandırılma, tasfiye duygusunun haklı bir tarihi var. Ö yüzden müzakerelerde söz verilen ve ona göre cevaplar alınan konulardan geri dönüşler zor sağlanan güven ilişkisini zedeleyebilir. Türklerde de taviz veriliyor hissi, elindeki kaybetme korkusu hortlatılmamalıdır.
Liderler ne yaparsa yapsın toplum bu işin arkasında diskuru da yanıltıcı olabilir. Türkler ve Kürtler çözüm sürecinin yönteminden, içeriğinden tam olarak memnun olmasalar da sonuçlarından gayet memnunlar. Hatta barış sanki hep böyleymiş gibi bir statüko haline bile geldi. Ama liderler bu havayı çok çabuk değiştirebilir. 6-7 ekim bunun en somut örneği.
O halde bu olağanüstü başarıyı borçlu olduğumuz duygudan bahsederek mutlu sonla bitirelim.
Bu duygu tabii ki kitabi, şiirsel bir barış tutkusu değil, her zamanki gibi çatışmaya, savaşa, ölümlere karşı bıkkınlık duygusudur. Çözüm sürecinin, yeniden silahlara dönüşün önündeki en büyük engel bu bıkkınlık, yorgunluk duygusu, çatışmanın anlam zeminin ortadan kalkmasıdır. Bu arada siz de boşu boşuna bu 10 bin vuruşluk yazıyı okumuş oldunuz. Halbuki önceki günkü Diyarbakır Newroz’unda bir genç mukavva kutusunun üstüne yazının muradını tek cümleyle yazmıştı: ''Dağlar, insanlar hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır...''
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025