Zülfü DİCLELİ
31 Mart Yerel Seçimleri önemli bir başarı oldu. Başarıyı getiren ise yeni bir yaklaşımdı. Toplumu karşıt kamplara ayıran, bölücü, kendinden olmayanları ötekileştiren zihniyete bu kez prim verilmedi. Seçim ortamında birleştirici, barışçı bir zihniyet sergilendi. Kazanan muhalif adaylar şu ya da bu partinin temsilcisi, şu ya da bu siyasi ideolojinin savunucusu görünümünde sivrilmediler, öyle ki HDP de bu adayları doğrudan destekleyebildi. Seçim ortamında ve hemen sonrasında kamplaşmanın devam etmesinden yana olanların barutlarının kalmamış olduğunu, artık kurusıkı atmaya başladıklarını da gördük.
Bu yeni yaklaşım çok önemli, çünkü seçimlerdeki ülke çapındaki oy dağılımı iki taraf arasındaki yıllardır süre giden bölünmenin genelde devam ettiğini ve Kürt seçmenlerin ana yığının da ayrı bir üçüncü taraf haline gelmiş olduğunu gösteriyordu. (Bu arada: sağ-sol, muhafazakâr-modern, İslamcı-laik ayrımları bu bölünmeyi açıklamaya yeterli olmuyor.)
Daha da önemlisi, seçimler öncesi dönemde politik tartışma giderek nefret ve şiddet duygularıyla, artan bir ötekileştirmeyle yüklü hale gelmişti. Sanki “Vaka-i Hayriye” diye adlandırılan Yeniçeri Ocağının kanlı bir şekilde tasfiyesinden bu yana, son iki yüz yıldır bir türlü kurtulamadığımız kutuplaşmanın en derin, en içinden çıkılmaz aşamasında yaşıyor gibiydik.
Seçim sonuçları—bir ölçüde de olsa—bu kutuplaşmayı aşmaya başlamanın mümkün olduğunu gösterdi. Ülkede yeni bir siyasi iklimin filizleri boy verdi.
***
Bugün sadece ekonomimiz değil, politik yapımız, hemen hemen tüm kurumlarımız derin bir kriz içinde. Hepsinin kökeninde kimlik bunalımımız yatıyor. Selim Deringil, Toplumsal Tarih dergisinin Ocak 2019 sayısındaki yazısında şöyle diyor: “En azından iki asırdan beri Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin içinden çıkamadığı meşruiyet bunalımı milli kimliğimizi oluşturmaktadır zira bunca yıldır kimlik bunalımı yaşadığınızda o hal bunalım olmaktan çıkmış ve kimliğinizin ta kendisi olmuştur.“
Bu bunalım, toplumsal-tarihsel gerçekliğimizi bir türlü olduğu gibi kabul etmemekten kaynaklanıyor. Dün de öyleydi, bugün de öyle.
Bu toplum hep melez bir toplum, melez bir ülke olageldi. Bizans da öyleydi, Osmanlı da öyleydi, Cumhuriyet de öyle oldu. Hatta “İyon uygarlığı” zamanındaki Anadolu bile Pers İmparatorluğu’na bağlı şehir devletlerinden ibaretti.
Bizim neyimiz melez değil ki? Konuştuğumuz dil mi, mutfağımız mı? Şarkı, türkü ve ilahilerimiz mi? Giyim ya da yaşam tarzlarımız mı? Genlerimizin analizi atalarımızın dört bir coğrafyadan gelme insanlardan meydana geldiğini gösteriyor. Kaçımız üç ya da dört kuşak öncesi “dönme” bir anne ya da babadan geliyor, bunu bile bilemiyoruz. Doğulu muyuz, Batılı mı? 200 yıldır bir türlü karar veremedik.
Bu topraklarda “saf” hiçbir şey yok.
Öyleyse gerçekliğe öyle, olduğu gibi yaklaşmak lazım. Bu melez, üstelik melezliği biteviye artan, çeşitlenen ülkeyi nasıl dün o kadar zorlamaya rağmen “Batı ülkesi” yapamadıysak, bugün de “İslam ülkesi” yapamıyoruz. Topluma devlet eliyle yukarıdan aşağı kimlik ve karakter giydirmek mümkün değil. Bu çabalar sadece acı, hem de büyük acılar getiriyor, insanlarda derin yaralar açıyor.
Yukarıdan aşağı kültür inşa edilemiyor. Çünkü kültür bizatihi çelişkili bir olgu, saf bir şey değil. Kodlanabilir, okullarda öğretilebilir bir şey değil. İnsanların günlük yaşamları içinde birlikte yaptıkları, zaman içinde kendi kendini inşa eden bir şey, hayatı birlikte yapmaktan geliyor. Hayat gibi de çelişkili.
Zaten bizler, bu topraklarda yaşayanlar uzun, çelişkili, karmaşık bir tarihin ürünleri olarak melez insanlarsak, kültürü yaşayışımız nasıl saf ve çelişkisiz olabilir?
Toplumu formatlamak isteyenler bu amaçla onun siyasi hafızasını da formatlamaya çalışırlar. Her formatlayıcı kendine uygun bir “Altın Çağ” efsanesi geliştirir – bu İslam’ın ya da Osmanlı’nın tarihine ilişkin olabileceği gibi, Ulusal Kurtuluş Savaşının ya da Cumhuriyetin ilk yıllarının tarihine ilişkin de olabilir. Okullarda, medyada, kitaplarda, törenlerde, siyasi nutuklarda toplumsal hafızadan bazı bilgiler silinip başka yeni bilgiler eklenerek her seferinde tarih yeniden yazılır. Yeni formata karşı çıkanlar da “Altın Çağ” efsanesine, yurtseverliğe ihanet edenler sayılır. Böylece hem geçmiş muhaliflere karşı bir silah haline getirilir, hem de bugün için tartışılabilir kabul edilen politik tercihler sınırlanmış olur.
İnsanların politik tartışmaya angaje olabilmesi için olgular ve varsayımlar konusunda paylaşabildikleri bir temel olması gerekir. Paylaşılan temel formatlanarak daraltıldığında insanların anlamlı bir tartışma yürütmesi önlenir. Politik tartışmanın format dışına çıkması böylece engellenir. Daha da önemlisi tartışmanın sınırlanmasıyla toplumun geleceğe ilişkin beklentilerinin ufku da şekillendirilmiş olur. “Çağdaş medeniyetler seviyesine” çıkılacaksa, alternatif modernleşme yollarını gündeme getiremezsiniz. “İslam toplumu” olunacaksa, insan haklarını, özgürlükleri, kadınların eşitliğini, LGTBİ haklarını ağzınıza alamazsınız.
Bu topraklarda demokrasinin gelişmemiş olmasının sebebi, ne eğitimsizlik ve cahillik, ne de sosyal ve ekonomik geri kalmışlıktır. Din de değildir. İnsanların tartışmasının imkân ve alanlarının, politik tartışmanın konu ve kapsamının şu da bu şekilde dar tutulmuş (es kaza biraz genişleyince de gene zorla daraltılmış) olmasıdır. Bunalımın en sonunda “kimliğimiz haline gelmiş” olmasının temel sebebi de budur.
Ne kadar çok fatura ödedik bu yüzden. Aramızda dün ya da bugün mağdur olmamış bir kimse var mı? Yerinden yurdundan sürülmemiş, malına mülküne el konmamış, işkencelerden geçirilmemiş, darağaçlarında sallandırılmamış, Sansaryan’da tırnakları sökülmemiş, yıllarca hapislerde çürütülmemiş? Konuşması, yazması yasaklanmamış? Korkutulmamış? Bildiğimiz solcu yok da, sağcı var mı? Kürt ya da İslamcı? Liberal? Hep birbirimizi yemedik mi? Ve hangimiz masumuz?
***
31 Mart yerel seçimlerinde ilk politik performansına tanık olduğumuz yeni yaklaşım – henüz filiz halinde de olsa – toplumun bölünmüşlüğünü aşmanın başka yolu olmadığı için çok önemli.
Bugün dünya çapında artan karmaşıklık ve karşılıklı bağımlılık bizden açılmamızı—aklımızı, kalbimizi, irademizi açık tutmamızı—talep ediyor. Bugün politik olarak da her yerde iki zihniyet karşı karşıya geliyor: bir yanda insanların aklını kapalı tutma, onları cahilleştirme, kalplerini ötekilere karşı nefretle doldurma, iradelerini korkuyla köreltme peşindeki kapalı rejim yanlıları var. Öte yanda aklı merak ve ilgiye, kalbi merhamete, iradeyi cesarete açık tutmayı savunan açık toplum yandaşları yer alıyor. 31 Mart yerel seçimleri de öncelikli olarak bu iki zihniyetin karşı karşıya gelmesi şeklinde yaşandı.
Şimdi politik tartışmayı güvensizlikten, öfke ve nefretten iyice temizlemek için toplum olarak bir ve aynı tarihi paylaştığımızı görmeliyiz.
Biz bu toprakların çocuklarıyız. Bizi bu topraklar besliyor. Ölülerimizi bu topraklara gömüyoruz. Bizi karşıt kamplara yerleştirdiğini varsaydığımız uluslar, dinler, medeniyetler, ideolojiler yokken de bu topraklarda yaşayanlar vardı. Tarihimiz ne 19 Mayıs 1919’da ne de 29 Mayıs 1453’te ya da 1071’de başladı. Ta Göbeklitepe’den bu yana, 12-15 bin yıl öncesinden, belki de daha öncesinden beri buradayız. Bu topraklarda yaşamış, çalışmış, eser bırakmış herkesin üzerimizde hakkı var. Hepsi bizim atamız.
Etnik kökenlerimiz, konuştuğumuz diller, dini inançlarımız, metafizik görüşlerimiz hepsi bu topraklarda yeşermiş ve benimsenmiş şeyler. İnsanlık onuru, özgürlük, eşitlik, dayanışma fikirleri de buraya ait. Sahipleri burada. Hepsi yerli.
Melezliğimizi—türlü çeşitli dillerden, inançlardan, zihniyetlerden, yaşam tarzlarından, cinsel tercihlerden, damak tatlarından—insanlar olduğumuzu, hiçbirimizin saf ve değişmez bir özelliği temsil etmediğini nihayet—ve bütün zamanlar için—kabul etmeliyiz. Ve birbirimizle konuşmaya başlamalıyız.
Aslında biz insanlar ilginç, tuhaf şeylerizdir. İçinde yaşadığımız evren de öyledir. Dünyamızın çekirdeğinde düzen ve düzensizliğin birlikteliği vardır. Gezegenler, yıldızlar ve hayat, hepsi düzenlerini düzensizliğin üzerinde kurar. Düzen ile düzensizlik konusunda biz insanlar da çelişkili bir ilişki içindeyizdir hep. İkisinden sadece birini tercih edemeyiz. Bir biri, bir diğeri bizi çeker. Bazen ilke, kural, yasa ve düzenlemeleri benimser, neden ve sebepler ararız, öngörülebilirlik isteriz. Bazen de kendiliğindenlik, belirsizlik, yenilik ve kısıtsız özgürlük peşinde oluruz. Öngörülebilirlik ararız ama yeniyi de özleriz.
Doğru olan bu kaçınılmaz çelişkileri kucaklamaktır. Politik bölünmede karşı kampta olduğunu düşündüğümüz insanların her şeyinin bizden farklı olduğu sanmaktan vazgeçmeliyiz. Onları her bakımdan karşımıza almaya, üzerinde konuşabileceğimiz müşterek hiçbir konu olmadığını var saymaya son vermeliyiz. Konuşmazsak birlikte bir şey yapamayız.
Ülkenin kaderini belirlemek için aynı sandıklara oy atan insanların, önceden, sözgelimi oy attıkları mahallenin, yaşadıkları semtin müşterek sorunları ve bunların çözüm imkânları üzerine aralarında konuşamamasının anlamlı bir gerekçesi olabilir mi?
Bugün Türkiye’de melez bir toplumda yaşamakta olduğumuzu kabul etmek, geçmişte bu topraklarda var olmuş bütün medeniyetlerin ve halkların tarihini kendi tarihimiz olarak görebilmemizi sağlar.
Toplumumuzun melezliği aynı zamanda tüm dünya nüfusunun çeşitliliğinin bir yansıması değil midir? Bu toprakların tarihinin, bu coğrafyanın kültürel birikiminin her bir parçası kendi içinde dünyanın farklı bir köşesindeki bir halka, bir topluluğa uzanan bir barış ve işbirliği çağrısı taşır.
Toplumumuza ve geçmişimize böyle bakmak, birlikte sınırsız, özgür —hiçbir şekilde formatlanmamış — karşılıkla saygıya dayalı bir politik tartışma yürütebilmek için “müşterek bir dünya”ya sahip olduğumuz anlamına gelir. Bu, birlikte geleceği kurmaya, kendimize yeni dinamik bir kimlik inşa etmeye başlamak demektir. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan politik tartışmayı ülkemizde yeniden canlandırmak demektir.
Böylece kutuplaşmanın zirve noktasını geride bırakabilir ve krizden çıkış yoluna koyulabiliriz.
Fikirlerimiz elbette farklı farklı olacaktır. Birlikteliğimiz elbette çok çeşitli çelişkiler içerecektir. Ama bu sefer ortak kararlar almak, çelişkilerin uzlaşmaz hale gelmesine izin vermemek mümkün olabilecek. İki yüz yıllık tarihsel bölünmelerimizi birlikte aşmamız mümkün olabilecek. Hakikatin, doğrunun ne olduğuna birlikte karar verebileceğiz.
***
1 Nisan sabahı oluşan ve 17 Nisan günü İstanbul’da mazbatanın alınmasıyla biraz daha renk kazanan sahnede ben böyle bir resmin ilk fırça darbelerini gördüm.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları









































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2024
25.12.2023
21.08.2020
5.06.2020
5.04.2020
21.01.2020
2.02.2019
21.11.2019
19.10.2019
13.10.2019