Halil BERKTAY
[4 Eylül 2017] En son 5 Ağustos’ta bir yazım yayınlanmış. Yani tam bir ay geçmiş aradan. Belirli bir nedeni de yok. Yorgunluk, isteksizlik, iş çokluğu. Bir üniversiteden emekli olmuştum; derken beklenmedik bir şekilde, başka bir üniversitede her şeye yeniden başladım. 70’i de devirdim bu arada, yani zamanın azaldığını ve sınırlı enerjimi nerelere kullanacağım konusunda daha dikkatli olmam gerektiğini etimde kemiğimde hissediyorum. Üstelik akademik hevesim de canlanmışken, “bugün de yazmasam ne olur?” Türkiye’nin hali de bunda etkili. İnsanın isteyerek, hevesle, habire aynı şeyleri tekrarlamadan anlatacağı pek bir şey yok ortada.
Nitekim en son, Büyükada’nın insan hakları mağdurlarına hem kendim değinmişim, hem Yıldıray Oğur’un o korkunç iddialar için ortada en ufak bir kanıt olmadığını gösteren etraflı incelemesini olduğu gibi alıp kendi köşeme taşımışım (5 Ağustos “yazım” dediğim de buymuş aslında). Temeldeki soruna ise defalarca değindim. AKP liderliği bir noktadan itibaren geniş bir çizgi izlemekten uzaklaştı. Giderek daralan bir çizgi izlemeye başladı. “Millî ve yerli” fikri, çeşitli katılaşmaları besledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde “kimse benim adıma racon kesmesin” diye uyardığı “en öz hakiki reisçi” troller, bu sürecimn bir türevi oldu (1). Pelikan vakası yaşandı. O zaman reddeden olmadı. AKP’nin bütün parti içi ve parti dışı, ülke içi ve uluslararası ilişkileri kurumaya, büzüşmeye, kısırlaşmaya yüz tuttu. Eski dostlar, kıdemli kurucu simalar birer birer uzaklaştı, uzaklaştırıldı. AK Parti’nin liberal demokratik müttefikleri de medyadan teker teker ayıklandı. Bağımsız, yerine göre eleştirel yaklaşımları yüzünden, haklarında “içimize sızmış ajanlar” diye yazılmadık şey, yapılmadık hakaret, atılmadık iftira kalmadı. Oysa yeknesaklaşma, yavanlaşmayı ve inandırıcılık kaybını beraberinde getirdi. Bu bağlamda, dış dünya ve özellikle Batı da giderek tümüyle düşman gibi resmedilir oldu. Kâh ABD, kâh Almanya ve Hollanda örneklerinde somutlanan İslamofobi ve Türkofobiye, AKP liderliği karşı tarafı utandırabilecek bir olgunlukla değil, daha ziyade iç tüketime yönelik bir hamasetle karşılık verdi. Kısmen bu yüzden, hemen bütün dış politika projeleri başarısızlığa uğradı. Suriye’de her şey Türkiye’nin resmî çizgisinin aleyhine gelişti. Fırat Kalkanı’nın nerelere ulaşacağına, Musul’a, Rakka’ya, hattâ Lozan’ın gözden geçirilmesine ilişkin bütün söylemlerden sessizce geri dönüldü. Avrupa Birliği toplantılarında Türkiye’nin etrafında bir soğukluk hâlesi oluştu.
Bu eğilimler 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde de kuvvetle mevcuttu. Ancak 15 Temmuz sonrasında, referandum sürecinde ve 16 Nisan referandumu sonrasında, peşpeşe sıçramalar geçirdi. İktidar, kuşkusuz son derece gerçek olan dış ve iç tehditlere, FETÖ’ye ve PKK terörüne, (maalesef bir ölçüde kendi hatâları yüzünden de) ağırlaşan dış kuşatmaya ve (kanımca eksilmeyen) darbe olasılıklarına karşı çareyi hep sertlikte, kutuplaşmada ve “güvenlik devleti”nde aradı. FETÖ tutuklamaları ve işten çıkarmalarının çok aşırıya vardığı, kamu vicdanında yer etti. Gerçek ve çok önemli, çok anlamlı darbe dâvâlarının yanı sıra, başka ve hemen tamamen spekülatif, “öyle olmuş olması gerekir” tarzı bir dizi iddianame, ufku karartıp dikkatleri saptırmaktan başka bir işe yaramadı. Muhalefetin biraz kuvvet toplama ve kitlesel destek bulma ihtimali olan her girişimi, acaba Gezi benzeri, devirmeci bir kalkışmaya yol açar mı (ve bunu mu planlıyorlar) endişesiyle karşılandı. Bu yüzden, kestirmeden “provokasyon”la suçlandı. Altında yurt dışının, yabancı istihbarat servislerinin parmağı arandı. OHAL ve KHK’larla yönetim sürdü, sürüyor. Olağanüstü Hal giderek Olağan Hal şeklini aldı. KHK’ların OHAL ilânını gerektiren koşullarla sınırlı tutulması gereği ve taahhüdü çoktan unutuldu. Neredeyse 60 sayfalık ve (ilgili ilgisiz) yüzlerce maddelik “torba KHK’lar” düzenlenir oldu. En son 694 Sayılı KHK, mevcut kanunların içeriğinin değiştirilmesi, yeni suç tanımlarının ve buna göre yeni cezaların getirilmesi gibi, sadece Meclisin yetkisinde olması gereken bir alana girmek suretiyle hem Anayasa’nın, hem Ceza Kanunu’nun açık ihlâline kadar vardı (bu sitede bkz Vahap Coşkun, Meclisin ruhuna fatiha, 31 Ağustos 2017). On küsur yıl normal şekilde gerçekleşen LGBT Onur Yürüyüşleri’nin (Alperenlerin tehditlerinin gölgesinde ve sudan bahanelerle) yasaklanmasının üç yıldır mutad bir hal alması ya da evrim teorisinin “tartışmalı” (?) diye müfredattan çıkarılması, koyulaşan bir ortamın diğer tezahürleri arasında yer aldı.
Dolayısıyla bence sorun “metal yorgunluğu” değil; doğrudan doğruya bir çizgi sorunu. Bir zorunluluk da değil; bir tercih sorunu. Hemen bütün büyük çizgi mücadelelerinde olduğu gibi, şimdiki durumun da şahinleri ve güvercinleri oluştu. Şahinlerin pozisyonu realite değil, kaçınılmazlık değil. Kendi konumlarının da bağlı olduğu bir sübjektivite. Evet, Türkiye vahim tehlikelerle karşı karşıya. Ama illâ şahince olmayan, başka türlü bir mukabele de mümkün. Bazı hatâ ve mevzilenişlerden dönme realizmi ve pragmatizmi gösterilebilirse.
Madalyonun diğer yüzünde, ister beğenin ister beğenmeyin, koşullar bunlar. Böyle bir konjonktürden geçiyoruz. Değişebilir de. Hayat zigzaglardan, virajlardan, iniş çıkışlardan ibaret. “Altın çağ” hiç olmadı ve olmayacak. Kaldı ki, günlük siyaset sadece satıhtaki köpük. Derinlerde bşka dinamikler var. Toplumun tektonik plakaları daha yavaş hareket ediyor. Bir açıdan, temel sorun şu: Türkiye’nin “laik” ve “Müslüman, dindar-muhafazakâr” diye tarif edilen iki büyük sosyo-kültürel kesimi birlikte bir şey yapabilecek, giderek artan konu ve alanlarda pratik ortaklıklar geliştirebilecek mi? Bence asıl bu tâyin edici olacak, memleketin geleceğini belirleyecek. Okumaya, düşünmeye, yazmaya devam edeceğiz.
NOTLAR
(1) Bu “trol” (İngilizcesi troll) sözcüğü ilginç. Farklı anlamları var. Biri, yavaş giden bir teknenin arkasından derine uzun olta bırakıp çekmek; böylece geniş bir su alanını sistematik olarak taramak. Diğeri, Germen ve İskandinav mitolojisinde, mağaralarda yaşayan orman cüceleri (bazen devleri). Peki, bu esrarengiz, ürkütücü motif nereden türemiş olabilir? Konunun uzmanları, Neandertallere işaret ediyor. İnsanın evrimindeki bütün temel sıçramalar Afrika kaynaklı. Önce Homo neandertalensis, günümüzden yaklaşık 300,000 yıl önce Afrika’da zuhur etti ve oradan Avrupa’ya yayıldı. Sonra Homo sapiens (yani biz) yaklaşık 130,000 yıl önce gene Afrika’da ortaya çıktı(k) ve 60,000 yıl önce oradan çıkıp Avrupa’ya yayıldı(k). Avrupa’ya gelişi(miz) belki günümüzden 45 - 40,000 yıl önce; Neandertallerin yokoluşu ise (son araştırmalara göre) 39 - 35,000 yıl arası. Yani Neandertaller ile Homo sapiens’ler takriben 5000 - 5400 yıl kadar birlikte varoldu. Nisbeten ayrı durdular ama temas da ettiler; hattâ aralarında çiftleştiler de. Zaten bu yüzden, bugünkü Avrupalı ve Asyalıların gen havuzunda yüzde 1-2 kadar Neandertal DNA’sı var. Ama birbirlerini (ve özellikle Homo sapiens’in Homo neandertalensis’i) “öteki”leştirmiş olmaları da çok muhtemel. Belki de, deniyor (prehistoryacı ve paleo-antropologlar tarafından), Neandertal “öteki”sinin binlerce yıllık anısı, Homo sapiens’in kollektif bellek katmanlarında bir orman ve mağara devi/cücesi gibi folklorik bir kılığa bürünmüş olarak yaşamakta.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024