Kemal CAN
“İç politikada ve ekonomide yakın dönemde önemli bir siyasi atak yapması mümkün görünmeyen, niyeti de olmayan iktidar için, manevra yapılabilir, gerilim ve ‘başarı’ devşirilebilir alan hâlâ dış politika.” Bu satırlar geçtiğimiz çarşamba günü bu köşede yer alan “Dümeni yeniden dışarıya kırmak” başlıklı yazıdan. Daha ABD gezisi başlamadan yazılan makalede, iktidarın siyasi aktivasyonu yeniden dış politikaya yüklemeye ve gerilimin yanına ‘başarı” diye sunulacak unsurlar eklemeye niyetlendiği görüşünü öne sürmüştüm. Elbette bu dış konjonktüre bağımlılığın da artması demekti. Giderken gezinin zor bir dönemde yapıldığın söyleyen Erdoğan ve neredeyse tüm yorumcular ihtiyaç ve zorluklar konusunda –gerekçeleri ve olası sonuçlarında ayrışsalar da- hem fikirdi. Durumun zor olduğu hakkındaki genel kanaat, ilginç biçimde iktidarı eleştirenlerin de, destekleyenlerin de en kuvvetli argümanıydı. Erdoğan açısından, alabileceği veya almış gibi yapabileceği her sonuç için durumun olduğundan daha zor görünmesinde bir sakınca olmadığı gibi, aslında biraz da ihtiyaç vardı.
Sonuçta, açık kısmı tıpkı Trump’ın tweetleri gibi pek “alışık olunmadık” bir şov halinde cereyan eden ABD ziyareti, herkesin ihtiyacı olanı alabilmiş göründüğü bir kurguyla tamamlandı. Açık kısmındaki -kimileri için utandırıcı- performanslar dışında, kapalı tarafının da –en azından bir kısmının- hem yaşanışı hem de sunuluşuyla benzer bir içerikte olduğu anlaşılıyor. ABD ve genel olarak Batı medyası, gösterinin toplam bilançosunda Erdoğan’ın istediğini aldığı yorumlarına ağırlık vermiş görünüyor. Türkiye’de iktidara yakın medyanın da büyük bir iştahla alıntıladığı bu değerlendirmelerde, Trump’ın tekrar “doğru yola girmesi” ve Erdoğan’a ayar verilmesi konusundaki beklentilerin karşılıksız kalmasının büyük etkisi var. Erdoğan’ın bütün istediği kendisine kötü davranılmamasıydı, batı kamuoyu ve ABD medyası açısından ise kötü davranılması. İşte değerlendirme ve memnuniyet farkı da bu noktada. Cansu Çamlıbel’in “Oval Ofis’teki PR şovuyla satın alınan bir nefeslik zaman” yazısı ile Mühdan Sağlam ile İlhan Uzgel söyleşisi işin arka planı konusunda hayli fikir veriyor.
Gezi başlamadan önce sıkıntılı başlıkları oluşturan S-400, YPG’nin algılanışı (dolayısıyla statüsü), güvenli bölgenin geleceği gibi dosyaların hemen hepsi hala açık. Kimsenin tam olarak ne aldığı ve ne verdiği belirsiz ama –örtülü bir aşağılamanın eşliğinde- yüksek bir alış-veriş görüntüsü ve pek karşılığı olmayan –siyasi karşılığı var elbette- bol övgü var. Somut sonuç olarak; zaten senatodan geçmeyecek olan Ermeni tasarısının bloke edilmesi, Trump’ın Türkiye konusunda kongre karşısında elinin biraz daha rahatlaması, gerilimi tırmandırmama ve mevcut durumu zorlamama tercihinin karşılıklı teyidi sıralanabilir. Erdoğan için -iade yerine takdim biçiminde ifade edilmiş olsa da- mektup meselesinin gündemden düşürülmesi de artı olarak not edilebilir. Trump’ın Erdoğan’a karşı fazla müsamahakar tavrından rahatsız olanlar için verilenlerden çok alınamayanlar daha önemli. Türkiye’den bakıldığında ise muhalefet sözcüleri ve daha eleştirel yorumcular haklı olarak bu gezideki “başarı hikayesini” sorguluyor. İktidar çevrelerinin cevapları ise daha kolay: “Zorunuza mı gitti?” Herkese yetecek rahatsızlık ve memnuniyet çıkartılacak bir tablo.
Erdoğan iktidarının dış politika meselelerini gerilim ihtiyacını karşılamak için kullandığını biliyoruz. Suriye harekatının da, iç politikada ve oy hareketlerinde işlevsel olduğuna dair veriler mevcut. Ancak “AKP’nin kendi içinden gelişmeye başlayan yapısal çözülme, artık tek bir ayağa yaslanarak durmayı zorlaştırıyor. İçeride ve ekonomide tamamen tükenmiş ‘sorun çözme’ becerisinin gösterilebileceği alan olarak dış politika öne çıkıyor.” Bu açıdan Suriye harekatı, ürettiği gerilimle sağlayacağı siyasi getiriden daha çok, başarı illüzyonu temin edebilmesiyle kıymetli. ABD gezisi de bu pencereden bakıldığı için “başarılı”. Biraz “önce eşeği kaybettirip sonra buldurma” uyanıklığı veya bir tür mehter adımı taktiği. “İstediğimiz olmadı” diye gidip, “ateşkes iyi gidiyor” cevabını onay olarak cebine koyup dönmek böyle mümkün olabiliyor. Mehter adımında yaygın kullanımın aksine geriye atılan bir adım yoktur. Sanki yön değiştiriyormuş gibi yana doğru bir duraksama yapılır ve yola aynı biçimde devam edilir. Metaforik olarak AKP dış politikası bu durumla çok daha uyumlu.
Kürtlerin Normandiya’da ABD’ye destek olmadığını söylenen Trump ile Ermenilerin Anadolu’da gezinen göçerler olduğunu anlatan Erdoğan’ın kolay anlaşmasında, birbirlerini övmeye doyamamalarında şaşılacak bir şey yok. Tarih ve dış politika, sübjektivitenin “kafaya göre” sınırlarını çok kolay zorlayabildiği alanlar olarak görülüyor. Sanki kimsenin iddialarının kanıtlarını göstermesi gerekmiyor, “öyle işte” demesi yetiyormuş gibi. Tarihi tarihçilere bırakalım ama biz tarihi istediğimiz gibi kullanalım, bozalım, yetmiyorsa tarih uyduralım kolaycılığına sık müracaat ediliyor. Dış politika meselelerinde de, son derece oynak ve muğlak zeminin herkes için uygun olduğu zamanlarda –zaten yapısal olarak müsait bir dil kullanımı eşliğinde- herkese kendine göre anlatabileceği bir hikaye imkanı çıkıyor. Somut sorunlarda giderek sıkışan iktidarın, kolayca deforme edilebilen “bilgileri” dolaşıma sokabileceği, yalan gerilimler ve uyduruk başarılar üretebileceği hatlara çekilmeye çalıştığı anlaşılıyor. Fakat Ağustos ayı itibarıyla, genelde yüzde 14, gençlerde yüzde 27.5 sınırına gelmiş işsizlik gibi meselelerin, intihar dalgalarına dönüşen çıkışsızlıkların örtülmesi de hiç kolay değil. Eşek kaybedip bulma oyununda, her zaman sahiden kaybetme riski vardır.
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025