Yusuf Kaplan
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, eğitimin “yoğun bakım”da olduğunu söyledi.
Gerçek bir eğitimci yapabilirdi bu tespiti.
Ziya Selçuk, iyi bir eğitimci. O yüzden bakan olarak atandığında, toplumun geniş kesimlerinden yoğun destek aldı.
Özellikle de toplumumuzun seküler kesimlerinde adeta bir “euphoria” (zafer havası) oluştu.
Bakana gösterilen bu ilgi, bakanın bakan olarak yapacaklarının ipuçlarını da veriyor sanki.
EĞİTİM, NEDEN “YOĞUN BAKIM”DA?
Her zaman söylediğim şeyi -özür dileyerek- bir kez daha, altını çizerek vurgulamak istiyorum burada: Türkiye, Batılılar tarafından dışarıdan fiilen sömürgeleştirilemedi ama içeriden zihnen sömürgeleştirildi.
Bu kendi kendini sömürgeleştirme traji-komedisi, en kalıcı ve yıkıcı tezahürlerini eğitim alanında gösterdi: Batıcı, seküler, sömürgeci pozitivist bir eğitim sistemi dayatıldı topluma tepeden Jakoben yöntemlerle: Tek-tip adam yetiştirme projesiydi bu.
Bir toplumun eğitim sistemi, o toplumun medeniyet birikiminin, ruhunun ve iddialarının ürünü olarak inşa edilmezse, toplumun mezarını kazmaktan başka bir işe yaramaz.
Türkiye’de yapılan tam da bu oldu: Batılı, dolayısıyla seküler bir insan tipi, bizim medeniyet dinamiklerimizi dinamitleyen, ruhköklerimizi yok eden, ezberci, yetenek öğüten, çocuklarımızı Batı’ya karşı aşağılık kompleksinin eşiğine sürükleyen üçüncü sınıf pozitivist bir eğitim sistemiyle “inşa edilmeye” çalışıldı.
Bakanın, şimdiye kadar her konuda konuşması ama bu konuda hiç konuşmaması düşündürücü!
Oysa Ahmet Hamdi Tanpınar, başta eğitim sistemi olmak üzere, her alanda adım adım hayata geçirilen Türkiye’nin sürüklendiği metamorfoz (başkalaşım) geçirme sürecini “kültürel inkâr” olarak tanımlamıştı.
Elbette, Batı’dan alabileceğimiz her şeyi almamız gerekiyordu. Ama yaptığımız iş, bir medeniyetten bazı şeyleri ödünç almak değildi; medeniyet değiştirme çabasıydı: Kendimizi inkâr ederek yola çıkmıştık!
Oysa kendimizi inkâr ederek geleceğe emin adımlarla yürüyebilmemiz mümkün değildi. Tarihte bunun örneği yoktu; olmayacak bir şeydi bu. Duvara toslamamızla, intiharla sonuçlanacak tehlikeli bir adımdı.
Yüzyılın sonunda, geldiğimiz noktada, eğitim, yoğun bakımda, o yüzden.
BİZİM EĞİTİM FELSEFEMİZ ÇOK DAHA KÖKLÜ TEMELLERE SAHİP
Oysa bizim yoksaydığımız eğitim felsefemiz, Batı’dakinden çok daha köklü, güçlü ve kuşatıcı temellere dayanıyor.
Batı’da eğitim, tek boyutludur: Yalnızca bilme’ye / epistemolojik temellere dayanır. Bizde ise eğitim birbirini tamamlayan üç aşamadan oluşur: Bilme, bulma ve olma yolculukları. İlim, irfan ve hikmet güzergâhlarıdır bunlar bizim medeniyetimizde.
Bu hayatî meseleleri uzun uzadıya yazdığım için bu kadarla yetiniyorum burada.
Yapacağımız şey, şimdiye kadar inkâr ettiğimiz kendi eğitim felsefemizi enlemesine ve boylamasına keşfetmek ve yenileyerek yeniden inşa etmek.
Hz. Mevlânâ’nın pergel metaforunu hayata geçirdiğimiz takdirde, bir medeniyetten neyi, nereye kadar ve nasıl ödünç alabileceğimizi, ödünç aldıklarımızı semantik müdahaleye tabi tutarak nasıl kendimize maledebileceğimizi görebilmemiz ve sonrasında da kendimize özgü imajinatif boyutlar katarak yolculuğumuzu emin adımlarla sürdürebilmemiz mümkün olabilir.
Türkiye’de bir asırdır tepeden uygulanan pozitivist eğitim sistemi, çocuklarımıza bir ruh, bir medeniyet bilinci ve özgüven duygusu kazandırmak şöyle dursun, bir toplumun geleceğinin yol haritasını ve bunun anlam haritalarını sunan olmazsa olmaz varoluşsal ilkeleri hem inkâr etti hem de zamanla yok etti.
Eğitimimiz o yüzden yoğun bakımda.
AVA GİDERKEN AVLANMAK...
Ziya Selçuk Hoca, eğitimimizi yoğun bakımdan kurtarabilecek mi, peki?
Kısa vadede, özellikle temel bilim eğitiminde önemli adımlar atabilir ama bu adımlar ne kadar değerli sonuçlar doğurabilir, eğitim sorunumuza ne kadar neşter vurabilir, bu konuda kuşkularım var.
Bir eğitim sistemi, genç kuşaklarına şu beş ilkeyi veremezse, toplumun mezarını kazmakla sonuçlanır her şey: Ahlâk, ideal, ruh, tevazu / başkalarına saygı ve özgüven.
Bu beş ilkeyi, kendi medeniyet dinamiklerimizi, rüyalarımızı ve birikimimizi çocuklarımıza pergel metaforu ekseninde öğretebiliriz ancak.
Kısa vadede (5 ilâ 10 yıllık süreçte) bilim-temelli eğitime şiddetle ihtiyacı var bu ülkenin.
Ama bunu çocuklarımıza ruhköklerimizi, medeniyet dinamiklerimizi iyi öğreterek gerçekleştirebilirsek bilim-temelli eğitim ülkenin önünü açar.
Eğer medeniyet bilinci ve perspektifi sunmadan böyle bir eğitim verirsek, bu eğitim, yüzyıldır soyut olarak zihnimizi körleştiren pozitivizmin somutlaşmasına, bu da bilimin putlaştırılmasına ve din katına yükseltilmesine yol açar ve önümüzü tıkar.
Bütün büyük filozoflar ve bilim adamları, bu tehlikeye özenle dikkat çekmişlerdir.
Meselâ Nietzsche, “bilim”in “laik din” katına yükseltilmesinden, meselâ bilim felsefecisi Feyerabend “bilim kilisesi”nden, meselâ sibernetik biliminin kurucusu Norbert Wiener, “bilime ve ilerlemeye tapınılmasının düşüncenin ve bilimin ölümü anlamına geleceğinden” şikâyet etmişlerdir.
Uzun vadede, medeniyet bilincini ve ruhköklerini yitiren genç kuşakların bilimperest, Batıperest kölelere dönüşmesi tehlikesinin aslâ gözardı edilmemesi gerekiyor.
Ziya Selçuk “çift kanatlılık”tan sözediyor ama bunun retorikten ibaret olduğunu, kendisinin sahibi olduğu okullara baktığımız zaman görüyor ve gelecekten endişe duyuyorum.
Yeni bakanı, heyecanını elbette desteklemek gerekiyor. Ama onun da kendine özgü, eğitim sistemimizi felce uğratacak, “kendi ayağına kurşun sıkacak” ajandalardan kaçınması şart.
Bakanlığın yüksek bürokrasisinde yaptığı (bu ülkeye kök söktüren devşirme, masonik eğitim şebekesinin önünü açacak ve Anadolu çocuklarının önünü tıkayacak) ilginç, tuhaf atamalar, Yusuf Tekin’in binbir güçlükle inşa ettiği bakanlığın yüksek bürokrasisini yerle bir etmesi, endişelerimi artırıyor.
Ava giderken avlanmak olur bu.
Vesselâm.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020