Ali BAYRAMOĞLU
Türkiye, büyük bir siyasi-ekonomik-kültürel merkezin, Avrupa’nın çevresinde bulunan ülkelerden birisi. Tüm çevre ülkeler gibi kendi sorunlarına yanıt ve çözüm ararken, siyasi tartışmaları bakımından önce bu ve benzer diğer merkezlerde oluşan, dünyaya titreşimler halinde yayılan siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik ana dalgalardan etkileniyor.
Nitekim 28 Şubat sonrası, esas olarak 2003’te başlayan demokratik açılım dönemi, (El Kaide, Afgan savaşı, Irak sorunu ve işgali) gibi yaralara rağmen) dünya siyasetinde esen, 89 Berlin duvarının yıkılmasının uzatmalı ve görece liberal rüzgârlarıyla başlamıştı. Türkiye’nin 1990’larda ve 2000’lerin ilk yıllarında arka arkaya yaşadığı ağır ekonomik krizler (1999 ve 2001), hükümet istikrarsızlıkları (1993-2002), askerin siyasetteki müdahaleci varlığı (1997-1999) ülkenin, bu ve benzer gelişmelere set çekme duygusuyla bu rüzgârlara ne denli ihtiyaç duyduğunu gösterir.
TOPLUMU KUŞATAN EVRE
İslami kesime yönelik hak-hukuk-demokrasi talebi ve bu kesimin iç değişim eğilimiyle ortaya çıkan, AK Parti bu rüzgârı göğsünü açarak karşılamıştı. Toplumsal olan siyaseti kuşattığı ve yönlendirdiği bir evre açılıyordu. Sağdan sola özgürlükleri önemseyen, “liberal” ve “demokrat” düşünce insanları ve kentli liberal kesimler ile İslami kesimlerin, ana muhafazakâr dalganın beklentilerinin kesişmeye başladığı, ihtiyacın bu yönde şekillenmeye bir dönemdi bu.
Reform politikaları, asker, kimi seküler toplumsal gruplar, devlet içindeki Kemalist ya da modernist eğilimli yargı ve üniversite kadroları, merkez medya gibi rejimin eski aktörleriyle özellikle AK Parti etrafında kümelenen rejimin yeni aktörlerini karşı karşıya getiriyordu.
Çatışmalar sert başladı. Ancak reform ittifakı çok hızlı yol aldı. Ve arkasında AB’den ABD’ye büyük bir Batı desteği ve cesaretlendirmesi buldu. Ayrıca bu dönem AB ülkelerinin büyük bölümünde sosyal-demokrat hükümetlerin iktidarda olduğu ve 2004 genişleme şokunun henüz başlamadığı bir evreye denk geliyordu. Siyasi iktidar tüm gücüyle Kopenhag kriterlerini yerleştirmeye soyunmuştu. Bu kriterler hızla hükümet programı kadar güçlü ilke ve yönergeler haline geldi. Nitekim Temmuz 2003’te ciddi bir demilitarizasyon sürecini başlatan AB 7. Uyum Paketi, Nisan 2004’de asker ve dışişlerine siyasi hükümetin ağırlık koşmasıyla Türkiye’nin onayını verdiği Annan Planı ve referandumu (bu konuda Türkiye tarihinde ilk kez), 2004’te Brüksel liderler zirvesinde Türkiye’nin tam müzakere koşullarına sahip olduğunun onaylanması bu hızın ve etkinliğin göstergeleriydi. Türkiye 2005, 2006, 2007 yıllarında Avrupa müzakereleri etrafında yapılan yeni reform hareketlerine direnç hamleleriyle reform hamlelerinin meydan savaşına tanık oldu. Reformculuğun meşruiyeti bu tarihe kadar her zaman galebe çaldı. Bunu dünya konjonktüründen beslenen güçlü ekonomik büyüme, AKP’nin orta sınıf yaratma ve imkanlarını genişletme başarısı destekledi.
Batı’dan, liberal politikalardan, evrensel değerlerden gelen rüzgâr Türkiye’nin arkasından esiyordu, bu muhakkak. Ancak açıktır ki, aynı rüzgâr Türkiye’yi hızla Batı’ya, özgürlükler düzeni bakımından Batı değerleriyle ilişkiye itiyordu. Bu itiş, Osmanlı-Türkiye siyasi öyküsünde Batılılaşmanın, evrensel değerlere yönelmenin, bu istikamete açılım politikalarının en önemli kilometre taşlarından birisini oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda Türkiye’nin yaşadığı son büyük Batı’ya açılma ve hareket hamlesini oluşturur.
Bunun kuvvetli İslami bagaja bir siyasi iktidarın yönetiminde yaşanması, özellikle toplumsal düzeyde İslami kesim-evrensel değerler etkileşimini ifade etmesi itibariyle ayrı bir değer oluşturmuştur.
Bu çıkışta ilk kırılma 2008-2011 evresinde yaşandı. Bu dönemde bozulma ve durağanlaşma emareleri ortaya çıktı. Dünya ve AB ekonomik krizi Türkiye’nin büyüme oranlarını etkiledi. AK Parti reformları ve başarısının önemli bir kısmını oluşturan refah makinesi teklemeye başlamıştı. Ancak asıl önemlisi, siyasi alanı ve devleti kontrol etme savaşlarının reform sürecini bozmaya, yolundan saptırmaya başlamasıydı. Türkiye bu dönemde keskin, kuralsız, hatta kirli iktidar savaşlarına tanıklık etti. Hem eski rejim ve yeni rejim aktörleri arasında, hem de yeni rejimin yeni aktörleri arasında yaşanan bu iki katmanlı kavga, kirliliği arttırdı. Yargının siyasallaşması, yetkilerin devlette tam denetim sağlama kavgasının aracı olması, yolsuzluk hadiseleri, kamuda keyfi kitlesel tasfiyeler, iktidarda şahsileşme bu değişimin ipuçları arasındaydı. Ergenekon ve Balyoz davalarının daha sonra ortaya çıkan kullanım biçimi bu açıdan bir kırılma noktası olarak kabul edilebilir.
Denklem tersine dönüyordu. Toplumun siyaseti kuşatıp, yönlendirdiği evre örseleniyor, bu kez siyaset, siyasetçi, siyasi iktidar toplumu avucunun içine alıyor, kuşatıyor ve hapsediyordu.
Bu gelişme hiç şüphe yok ki, tedrici oldu ve yaşanan reformların, sosyolojik değişimlerin olumlu girdilerini ortadan kaldırmadı.
SENTEZ POLİTİKASI ÇÖKÜYOR
İkinci ve büyük kırılma ise 2011 sonrası başlayacak, 2013’ten sonra hızlanacak ve Türkiye’yi başka bir çehreye büründürecektir. AK Parti reformlar döneminde, ataerkil eğilimiyle demokratik ihtiyaçlarını, sadakat, arz ve hizmete dayalı siyaset anlayışıyla özgürlükçü ilkeleri bir araya getirme becerisini göstermişti. Bu anlayış çerçevesinde seküler kesim dindar kesimi hak ve imkanlar açısından eşitleme başarısı gösterdi. Bir sonraki adımda bu iki kesimi aynı anda kucaklayacak özgürlükçü bir siyasi kod sistemini tercih etmek yerine kimlikçi ve ataerkil siyasi bir yol tutturdu. 2011’den itibaren iktidar savaşını kazanmanın özgüveniyle, dünya ve bölgede esen ters rüzgârların da etkisiyle sentez politikalarını adım adım terk etti.
Bu değişim, dünya konjonktüründen bağımsız ele alınabilir mi?
Söz konusu eksen değişimini hakim konjonktür dalgalarından, bu istikametteki gelişmeler ve girdilerden soyutlamak gerçekçi değildir. 2011’den itibaren hem Doğu’dan hem Batı’dan esen, ancak bu kez otoriter kıvılcımlar taşıyan rüzgârların Türkiye’de yaşanan politik kırılmalarda ciddi bir rol oynadığını teslim etmek gerekir.
2001 İkiz Kuleler saldırısının İslam dünyasında yol açtığı cihadi selefi hareketlenme, 15 yıla yayılarak Arap Baharı sonrasında, Suriye’de ve Irak’ta IŞİD dalgasına kadar ulaştı. Batı’da, bu iklimin de etkisiyle 2005-2006’dan itibaren kuvvetlenen otoriter eğilimler, güvenlik-özgürlük dengesinde ayar bozukluklarına, Orta Avrupa’dan Güney’e, Kuzey’den anglo-sakson dünyasına ve okyanus ötesine ulaşan içe kapanma titreşimlerine yol açtı. Son 5 yıl içinde, bu eğilimin dozu iyice arttı. Radikal İslami hareketler, süreklilik taşımaya başlayan, yaşam biçimlerini hedef alan, sivillere yönelik terör eylemleri, Batı’nın düzenini ciddi bir şekilde tehdit eden tarihin en büyük mülteci akını tahripkar sonuçlara yol açtı.Güvenlikçi politikaların yükselmesi, İslamo-fobinin içe kapanma eğilimlerini beslemesi, açık toplum anlayışının zarar görmeye başlaması bu sonuçların önde gelenleri arasında yer alıyor.
2008 sonrası liberal ekonominin geçirdiği devrevi krizleri ve Batı’da kitleler üzerinde yaptığı olumsuz etkileri bunlara eklediğimiz zaman bu dalganın izlerinin gücü iyice görünür.
İngiltere’nin Brexit kararı bunlardan bağımsız değildir. Bu durumun çok ileri bir safhası milliyetçi popülizmlerin önünün iyice açılmasıdır. ABD’de Trump gibi ayrımcılığı, nobranlığı, narsist bir keyfiliği temsil eden bir başkan seçilmesi, bu açıdan kendi başına büyük bir işarettir. Kudüs kararı bu açıdan özellikle bir kenara yazmak gerekir. Hollanda’da Wilders’in, Fransa’da Marine Le Pen’in güç kazandıkları aşikar. Macaristan’da Orban, Hindistan’da Modi, Rusya’da Putin’in ortak noktaları, özgürlükleri sınırlayan, millet ile kendilerini özdeşleştiren popülizmi ve anti-liberal bir eğilimi temsil etmeleridir.
Bu gelişmeler, Gazze krizi, İslamofobi dalgası, bunun karikatür krizleri gibi yansımaları, bu dönemin erken evresinde, Türkiye ile Batı arasındaki bağları kısmen zorlamaya, çatışmacı içe kapanma dilini Türkiye’ye de taşımaya başlamışlardı.
2011’den itibaren Arap Baharı ve sonuçlarıyla bu süreç hızlanmıştır. Türkiye, Batı semalarından uzaklaşmaya başlamış, Ortadoğu ve İslam dünyasının hiç olmadığı kadar parçası olmaya yüz tutmuştur. Bu dönemde Erdoğan Batı’nın siyasi pozisyonu ve Batı değerleriyle açık bir çatışma içine girmiş, bu gelişme ile keyfilik, otoriterlik, içe kapanma istikameti bir paralellik oluşmuştur.
Eğer gerçekliğin bir boyutunu bu oluşturuyorsa, global iklim ve Batı rüzgârları bundan sonra alacağımız yolda etkili bir rol oynayacak demektir.
2018 seçimleri hazırlık yılında siyasetçiler ve siyasi programların dikkate almak zorunda olduğu bir durumdur bu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025