Alper GÖRMÜŞ
Suçun fail tarafından inkârı, bazı durumlarda suçun kendisinden bile daha yaralayıcı olabilir; failin yanı sıra suça tanıklık edenlerin de inkâra yönelmeleri durumunda ise sonucun bu tarzda tecelli etmesi neredeyse mukadderdir.
Böyle bir inkârla karşılaşan her mağdur, bütün enerjisini “inkâr”ın “ikrar”a dönüşmesi yolunda harcar; meğerki bütün yaşam enerjisini tüketerek bir kenara çekilmiş ya da hayatına son vermiş olsun...
Böyle bir insanın başat duygusu kaçınılmaz biçimde “öfke” olacaktır.
Öte yandan suçu inkâr edenlerin, bu “öfke”nin asıl müsebbiplerinin kendileri olduğunu unutarak, öfkeden neredeyse hastalanmış bir insanı bu halinden dolayı suçlamaya kalkmalarında büyük bir ahlaki problem vardır.
Affetmek, affedilenden çok affedene iyi gelir (hatta affedilmek bazen ağır bir ceza biçimine bile bürünebilir). Kendisine kötülük eden birini nihayet bağışlayabildiği için Allah’ına şükreden biri hiç kimseye tuhaf gelmesin: O, içindeki zehri akıtabildiği, böylece “tedavi”olabildiği için, bunu sağlayan yaradanına teşekkür ediyordur.
İnkârı ısrarla sürdürenler, kurbana “öfke”den başka bir duygu edinme fırsatı vermedikleri, böylece kendisine kötülük edeni affederek iyileşme imkânını dahi kurbanın ellerinden aldıkları için çok ağır bir sorumluluğun altına girmişler demektir.
Yıllar önce, bu tema etrafında dönen bir hikâye (belki bir roman) kurgulamıştım kafamda... Kahramanım, çok güvendiği, “ağabey” dediği bir adamın tecavüzüne uğrayan bir kadındı. Kadın, güvenin paramparça oluşunun yol açtığı travmayla baş etmeye çalışırken, daha beter bir travmayla yüz yüze kalıyordu: Adam asla böyle bir şey yapmadığını söylüyor, yetmezmiş gibi kadının dost ve arkadaşları da adamın dilinden konuşuyorlardı.
Kahramanım, gerek tecavüzün gerekse de suçun inkârının yol açtığı acıları unutmak ve kendi kendisini tedavi edebilmek umuduyla doğup büyüdüğü İstanbul’dan ayrılmaya karar verip, ablasının ve eniştesinin yaşadığı uzak bir Anadolu şehrine yerleşiyordu. Orada, bir yandan öfkesini biliyor, bir yandan açtığı davanın izini sürüyordu.
Ne var ki, bu tercihinin, amaçladığı şeye hizmet etmeyeceğini anlaması için birkaç yıllık bir süre yetecektir. Kadın o süre içinde onu asıl “hasta” eden şeyin tecavüz eyleminden çok “ağabey” dediği adamın ve gerçeği bilen herkesin, uğradığı haksızlığı inkâr etmeleri olduğunu anlayacaktır.
Kafamdaki kurguda kadın, bu algının sürüklemesiyle tekrar doğup büyüdüğü topraklara dönüyor, dost ve arkadaşlarıyla yüzleşmeye başlıyordu. Başlangıç ümit kırıcı olsa da birkaç ay sonra vicdanı kanayan bir arkadaşı nihayet gerçeği kabul edip özür diliyor, böylece onun tedavi süreci de başlamış oluyordu...
Hosrof Dink ne demişti?
Suçun inkârının sonuçlarına ve kurbanın tedavisine ilişkin olarak bu hikâyede kurgulanan şeylerin gerçeğe tekabül ettiğini ve aynısının büyük toplumsal suçlar için de geçerli olduğunu öne sürebilir miyiz?
Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink’in “Ermeni soykırımını inkâr edenlerin cezalandırılması”nı öngören yasa tasarısının Fransız parlamentosunda kabulünden hemen önce yaptığı değerlendirme, bu sorunun cevabının “evet” olduğuna dair güçlü bir argüman sunuyor. Ağabeyininkine benzeyen bir yüce gönüllülüğe sahip olduğu anlaşılan Hosrof Dink şöyle demişti:
“Atalarımın acılarını el âlem değil TBMM konuşmalı. (...) O tarih bu ülkede konuşulduğu gün, o acımı azaltır ki, ben bunun Türkiye’de başladığını biliyorum. Yüzleşmek böyle bir şeydir. (...) İnatla da yaşamaya çalışıyoruz burada. Biz sizin kardeşleriniz. Sizle yaşamak için inat eden biziz, siz değilsiniz. Ben bu toprakları öylesine seviyorum ki onun için hem oraya (Fransa’ya) hem de buraya isyan ediyorum. Yoksa çok çabuk çeker giderdik buradan. (...) Biz burada yaşadığımız için tedavi edildik. Bizim için problem yok. Ama dışarıda yaşayanlar 1915’e takıldılar ve orada kaldılar.”
Hosrof Dink’in sözleri, benim burada tartışmaya çalıştığım şey açısından çok önemli. O nedenle bu sözleri biraz açmaya çalışacağım.
Hosrof Dink, “acısının azalmaya başladığı an”ı tarif ederken, mutlak ve topyekûn inkâr cephesinde açılan bir gediğe işaret ediyor. Fakat bu “an”ın çok da gerilere gitmediğini ve hâlâ hayli cılız olduğunu hesaba kattığımızda, “biz burada yaşadığımız için tedavi edildik” cümlesi, bu mutlaklığıyla bana, cümlenin sahibinin inkâr politikalarına yönelttiği sert eleştirilerle çelişiyormuş gibi geliyor.
Hosrof Dink’in cümlelerinin analizine devam etmeden önce bir parantez açıp “tedavi edildik”meselesinin daha dengeli bir versiyonunu hatırlatacağım...
AGOS’un cuma günü piyasaya çıkan son sayısının manşetinde (“Sorumluluktan Kaçmayın”) Fransa’daki oylamadan yola çıkılarak sırasıyla Fransa, Türkiye, Fransa Ermenileri ve Türkiye Ermenilerine çağrıda bulunuluyordu. O çağrının “Türkiye Ermenilerine” bölümündeki ifadeler bana daha isabetli göründü:
“Bizler, çektiğimiz tüm acılara rağmen, binlerce yıldır yaşadığı topraklarda eşit yurttaş olma hayalini hep canlı tutmuş bir topluluğuz. Fransa’daki gibi yasa tasarılarının bizlere her defasında zor günler yaşattığı, üzerimizdeki baskıyı biraz daha arttırdığı bir gerçektir. Ancak bu baskılardan, geçmişte olduğu gibi, kendi tarihsel gerçekliklerimizi eğip bükerek, kendi kendimizi inkâr ederek kurtulamayız.
Gün ‘sadık vatandaş’ olduğumuzu ispatlamaya çalışmanın günü değildir. Bu çabanın bizleri sürekli güç durumlara soktuğuna bütün Cumhuriyet tarihi tanıktır. Gün, susmanın ya da bizden istenenleri söylemenin değil, gerçekleri dile getirmenin, hak arama mücadelesine katılmanın, bildiklerimizi bilmeyen komşularımıza anlatmanın ve bilmediklerimizi onlardan öğrenmenin günüdür.”
Diasporanın öfkesi ve öfkenin kaynağı...
Zikrettiğim bu rezerv, Hosrof Dink’in sözlerindeki asıl önemli noktayı gölgede bırakmasın: Onun kendi hayatından ve tanıdığı, tanımadığı Ermenilerin hayatlarından çıkarıp önümüze koyduğu asıl bilgi şudur: Ermenilerin “tedavi” süreci “inkârın inkârı”yla başlayabilir ancak. Bunun küçük bir parçası bile (ki Türkiye’de artık böyle bir parça vardır) süreci başlatmaya yeter, fakat esaslı bir iyileşme ancak inkâr siyasetinden tümden vazgeçilip samimiyetle özür dilenmesiyle mümkün olacaktır.
Hosrof Dink, “tedavi” için Türkiye Ermenilerinin daha şanslı olduğunu söylerken haklıdır, fakat“Dışarıda yaşayan Ermenilerin 1915’e takılıp, orada kaldıkları” ifadesiyle onları eleştiriyor ve meseleyi o noktada bırakıyorsa, bu cümleyle de problemim olduğunu söylemek zorundayım. Çünkü“dışarıda yaşayan” Ermeniler sırf coğrafi olarak Türkiye dışında yaşadıkları için bu kadar öfkeli değiller; “içerisi” inkâra devam ettiği için öyleler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1915 katliamını tasarlayıp uygulayan çeteyle arasına mesafe koysaydı ve olan biteni bütün açıklığıyla kabul etseydi, dışarıda yaşayan Ermeniler de şimdiye dek çoktan “tedavi” sürecine girmiş olacaklardı.
Fakat hepimiz biliyoruz ki öyle olmadı: İnkâr sürdürüldü ve böylece “dışarıda yaşayan Ermeniler”e “öfke”den başka bir duygu edinme fırsatı verilmedi; affederek iyileşme imkânı dahi onların ellerinden alındı.
Bence diaspora Ermenilerinin öfkesine ve onların “hastalanmış” hallerine gönderme yaparken, onları neyin böyle yaptığı konusunda da bir şeyler söylemek gerekir. Diasporanın öfkesi, o öfkenin kaynağı ve sorumlusu olan Türkiye’nin inkârıyla birlikte ele alınmazsa siyaseten de ahlaken de çok sorunlu pozisyonlara sürükleniriz.
Başta Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmak üzere bu ağır sorumluluğu omuzlarında taşıyanların Ermeni diasporasına dönüp, “bu çağda bu ne öfke, bu ne bağnazlık” diye onlara “sükûnet” tavsiye etmeleri hak mıdır?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025