Atilla Aytemur
Ankara’da hepimizin yüzünü kızartan bir olay yaşandı.
Kürt Sorunu’nun barışçı yollardan çözülmesi için şimdiye kadar yürüttüğü ciddi çabalarla tanınan, HDP’nin genel başkan yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi, 78 yaşındaki merhume Hatun Tuğluk’un cenazesi, Ankara Gölbaşına bağlı İncek’teki mezarından bir grup ırkçı ve lümpen zorbanın tehdit ve saldırganlıkları sonucu çıkarılarak Tunceli’de yeniden toprağa verildi.
Bu aşağılık olayı aklı başında ve insanlıktan nasibini almış herkes kınadı.
Birkaç kişinin gözaltına alındığı, birkaç zanlının da arandığı ifade ediliyor.
Bu cesareti nereden alıyorlar?
Cenaze daha defnedilmeden tahrik ve tehditler başlıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bölgeye gelip Tuğluk’un ailesine “Cenazeyi buraya defnedebilirsiniz, biz gereken tedbirleri alırız” şeklinde teminat vermesine rağmen saldırganlar eylemlerine devam ediyor.
Bu siyasal nebbaşlar daha ileri gidip, eğer cenaze o mezardan çıkarılıp götürülmediği takdirde kendileri çıkarıp parçalayacaklarını söylüyor.
İçişleri Bakanı’nın taahhüdünün etkili olmadığını gören Tuğluk ailesi, olayın devam etmemesi ve cenazelerine zarar gelmemesi için, merhumeyi mezarından çıkarıp huzur içinde uyusun diye memleketi Tunceli’ye götürerek orada defnediyorlar.
Böyle bir saldırganlığın “gerekçesi” ise o mezarlıkta bir şehit ve bir de gazinin yatıyor olması.
İkisi de nur içinde yatsın. Ama onları bahane edip Türkiye’ye bu utancı yaşatanların insan içine çıkacak yüzleri olduğunu hiç mi hiç sanmıyorum. Yaptıklarıyla koca bir ülkeyi de dünyaya rezil ettiler.
Kutuplaştırıcı politikalar
Amasız, fakatsız hesap vermeliler. Üstelik bir daha kimsenin böyle bir saygısızlığa, bölücülüğe, saldırganlığa ve barbarlığa cesaret edemeyecekleri kadar hakiki ve ağır bir şekilde hesap vermeliler.
Onları “anlayan” bir yerden bakan her yaklaşım da, daha kötüsünü davet anlamına gelecektir.
Kınamak falanla da yetinilemez.
İnsani değerlere bu kadar yabancılaşmanın ve düşmanlaşmanın, tek başına bu insanların kendi bulundukları yerden edindikleri zaaflar, düşünsel deformasyonlar ve ayıplar olduğu kanaatinde de değilim.
Kutuplaştırıcı siyaset sonunda işin bu noktaya varmasına yol açtı.
Hiçbir sorunu kendi makul ölçüleri içinde ele almayıp, tersine dar gündelik siyasal hesaplar uğruna her meseleyi sivriltmek, siyasi muarızları ötekileştirerek mat etmek uğruna bu noktaya kadar geldik.
Ne tarihi, ne yaşadıkları toprağı biliyorlar!
Bu utanç verici ortamdan kolektif bir çıkış yolu aranmalı; bir an önce ortak bir çıkış yolu bulunmalı.
Yakın tarihimizde böyle gidişlerin sonunda nereye vardığını gösteren ibretlik vakalar çok.
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta yakılanları, 6-7 Eylül İstanbul 1955’te Beyoğlu’nda ve İstanbul’un dört bir yanında yaşanan yıkım, talan ve ölümleri daha yeni andık.
Bunların münferit olaylar ve faillerinin de öyle meczup falan olmadığını gayet iyi biliyoruz.
Ötekileştirici, ayrımcı, ırkçı ve faşizan politika ve söylemler daima bu tür siyasal tezahürlere yol açıyor.
Hiç şüphesiz bu saldırganlık aynı zamanda üzerinde yaşadığı toprağı tanımamakla, arkasında bıraktığı tarihi bilmemekle kol kola yürüyor.
Gölbaşı İncek Mezarlığında, o topraklarda sadece kendisine benzeyenlerin yattığını zannediyor.
Bilmiyor ki Tunç Çağı insanları, Hititler, Galatlar, Büyük İskender’in Makedonları, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Yıldırım Beyazıt’ı yenen Timur’un ölen askerleri, Eskişehir Söğüt’e gitmeden evvel bölgeyi mekan seçen Kayı boyunun hayatını kaybeden mensupları orada iç içe yatıyor.
Troya’lı Hektor’un cenazesi
Farkında olmadıkları sadece bu değil.
Antik çağlardan günümüze kadar cereyan eden savaşlarda, düşman tarafların bile ölülerine duydukları saygı nedeniyle (gerekirse çarpışmaya ara verip) ölülerin toplanması ve gömülmesine müsaade ettiklerini bilmiyorlar.
İlkçağ şairi Homer (Homeros) İlyada destanında efsanevî Troya savaşının onuncu yılından küçük bir kesit verir. Aka’ların yüksek kralı veya krallar kralı Agamemnon kumandasındaki bir konfederasyona bağlı yüzlerce gemi ve binlerce savaşçı Ege’yi geçip gelmiş ve Anadolu’nun kuzeybatısındaki Troya’yı kuşatmıştır. Olaylar birbirini izler ve Troya kralı Priamos’un en büyük oğlu yiğit Hektor ile yarı-tanrı Akhilleos (Aşil) şehir surlarının önünde karşı karşıya gelir. Hektor yenilir ve hayatını kaybeder. Akhilleos, daha önce kendi can yoldaşı Patroklos’un Hektor tarafından öldürülmüş olmasından ötürü duyduğu öfke ve hınçla, başlangıçta Hektor’un cesedini kendi savaş arabasının arkasına bağlayıp sürükler ve ardından getirip “kurda kuşa yem olsun” dercesine açıkta bırakır. Sonra gece Kral Priamos gelir, yalvarır ve yüreğinin katılığı yumuşayan Akhilleos, yaslı babanın sevgili oğlunu alıp götürerek usulünce defnetmesine (o zamanki usullere göre yakmasına) izin verir. İlyada’da değil ama Odiseia destanında anlatıldığın göre, savaş devam eder ve Troya’nın “tahta at” hilesi sayesinde düşmesi, yakılıp yıkılmasıyla son bulur.
Çağdaş arkeologlar Troya Savaşı her ne idiyse ardındaki gerçek olayı İÖ 13. yüzyıl ortalarına tarihliyor. Demek, günümüzden 3250 yıl kadar önce. Homerik destanların yazıya geçirildiği İÖ 8. yüzyıldan itibaren sayarsak, gene en az 2750 yıl önce. Ve ölülere, törelere, inançlara saygı konusunda önemli dersler içeriyor.
Mehmetçikle Anzak askeri, Çanakkale’de koyun koyuna…
Çanakkale savaşı ve savunması, bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden süreçte önemli bir eşiği temsil eder. Birinci Dünya Savaşı 1914’te başladı. İttihatçılar kendilerine müttefik olarak Almanya’yı seçti. 1914 sonlarında hemen bütün kara cepheleri bloke olunca, İngiltere Çanakkale Boğazı’na yüklenip hem İstanbul’a ulaşarak Osmanlı devletini savaş dışı bırakmayı, hem Marmara-Karadeniz hattı üzerinden Rusya ile bağlantı kurmayı denedi. 18 Mart 19195’teki denizden zorlayıp geçme hamlesini 24-25 Nisan çıkarmaları ve sekiz ay süren kara savaşları izledi. Sömürgeci güçlerin askerleri dünyanın dört bir yanından toplanmıştı. Her iki tarafın zayiatı (ölü/şehit sayısı değil, bütün kayıpları) yaklaşık 250,000’er kişiyi (toplam yarım milyonu) buldu. Olmadı; Gelibolu yarımadasını ele geçirip mayın tarlalarını temizlemeyi ve sonuçta Boğaz’dan geçip İstanbul’a ulaşmayı başaramadılar. Ama ilelebet 1915’te (veya 1919-22’de) yaşamıyoruz. Zaman orada durmadı, donmadı. Eski düşmanlıklar gerilerde kalırken, hepsinin üzerinde yeni bir insanlık ve evrensellik ruhu yükseldi. Bunu da en iyi gören ve dile getiren, barışmayı ve bağışlamayı bilen, kendi askerlik hayatı ve meslek disiplininin içinden bütün ölülere saygının ne demek olduğunu idrak eden, 1934 tarihli Anzak kitabesinde Mustafa Kemal (Atatürk) oldu:
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Yüzbaşı Bahattin ve Mülazım-ı Sani Cemal Bey
Son örneği Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından vermek istiyorum.
Anadolu’da Yunan işgaline karşı ölümüne bir direniş sürmekte. 22 Temmuz 1922’de Pilot Yüzbaşı Bahattin ve teğmen namzedi Cemal Bey, Afyonkarahisar bölgesini ve Yunan hatlarını havadan kontrol etmek üzere keşfe çıkar. Yunanlılar Afyon semalarında uçağı görür görmez Akarçay civarındaki düzlükten iki, sonra iki uçak daha havalandırır. Bahattin Yüzbaşı ve Cemal Bey, Yunan uçaklarından birini düşürür ve bir diğerine isabet kaydeder. Mermisi kalmayan uçakları Gazlıgöl civarında Yunan uçakları tarafından Yunan hatlarının içine düşürülür ve Yüzbaşı Bahattin ve Cemal Bey şehit olur. Yunanlılar şehit subayların cenazelerini Afyon’da Türk karargâhına teslim eder ve 24 Temmuz 1922’de yapılan cenaze törenine katılmak üzere kendi subay ve erlerini görevlendirir. Paşa Camii’nde yapılan törenin bir yanında Anadolu halkı, diğer yanda dönemin düşmanı Yunan askeri bulunmaktadır. O sırada Afyon karargahında bulunan Yunan komutanı Trikopis bu olayı anılarında şöyle belirtir: “Uçak ateşler içinde ve subaylar kömür halinde Afyon yakınındaki hatlarımızın içine düştü. Derhal bunların defnedilmesini ve bir taburumuzun ihtiram görevini yerine getirmesini emrettim. Bu merasimde ben de hazır bulundum ve bu hareketimiz Afyon’daki Türkler arasında büyük memnuniyet uyandırdı. Arkadaşlardan bazıları Türklere karşı gösterilen bu saygıya hayret etti. Onlara buraya bizim kendimizin geldiğini, ölülerle değil canlı ve silahlı kişilerle savaştığımızı ve ölenlerin de vatanları için çalışıp görevlerini yaptıklarını anlattım” (Ömer Erbil Arşivi, Radikal, 21.01.2013).
Aysel Tuğluk’un annesi, hepimiz gibi, bu ülkenin saygıdeğer bir vatandaşıydı ve vatandaşıdır.
Bunca yıldan sonra, 78 yaşındaki merhume Hatun Tuğluk’un cenazesine ve aslında hepimize yapılan bu saygısızlık ve saldırganlığa, geldiğimiz şu noktaya kahretmemek mümkün mü?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022