Atilla YAYLA
Sosyalizm en geniş ölçüde 20. yüzyılda uygulanma alanı buldu. 1900’lerin ikinci yarısında yaklaşık 40 ülkede sosyalist rejimler kurulmuş bulunuyordu (fakat sadece 15 kadarı uluslararası komünist harekete dahildi; resmen ve gerçekten komünist parti yönetimleriydi). Bu rejimlerin ortak özellikleri de vardı, farklı yanları da. Şaşmaz ortaklık hepsinin diktatörlük olmasıydı. Sosyalist ülkelerin tamamı fiilî olarak tek parti rejimleriydi ve hangi adı taşırsa taşısın, bu partiler ülkenin mutlak egemeniydi. Her ne kadar faşizmden farklı olarak siyasî söylemde lider öne çıkarılmadıysa da, sosyalist rejimin hükümranı tekelci sosyalist-komünist partiler, onun egemeni ise liderlerdi (parti başkanı, politbüro başkanı, parti genel sekreteri). Birçok sosyalist ülkede liderler hayat boyu iktidarda kaldı. Fiiliyatta liderleri değiştirme imkânı çok azdı. Bazı yerlerde sosyalizm bir tür “hanedan sosyalizmi”ne yöneldi. Küba ve Kore bunun en iyi örnekleri olarak tezahür etti.
Neden tüm sosyalist rejimler birer diktatörlük olarak boy gösterdi? Bu, sosyalizmden bir sapma mıydı? Yaygın kurnazlık taktiğini izleyerek sorarsak, diktatörlükler ideal sosyalizmin değil de reel sosyalizmin ürünü müydü? Sosyalizm yanlış uygulandığı için mi diktatörlükler doğdu? Sosyalizm doğru uygulansa diktatörlükler ortaya çıkmaz, demokrasilerdeki hak ve özgürlükler sosyalist ülkelerde de tam mânâsıyla var olabilir miydi?
Aslında sosyalizmin diktatörlük olduğunun söylenmesine kızılmasını anlamak zor. En büyük sosyalist teorisyen Karl Marx bunu zaten ifade etmişti. Sosyalist rejimin bir proleterya diktatörlüğü olacağını ve toplumu komünizme hazırlayacağını ileri sürmüştü. Rusya’da sosyalist rejimin kurulmasından sonra, komünizme geçişin tek ülkede sosyalizmle mi yoksa tüm dünyanın sosyalist olmasından sonra mı gerçekleşeceği yolunda tartışmalar yapıldı.
Bir sosyalizm gözlemcisi sıfatıyla, sosyalizmin diktatörlük pratiğinin orijinal teoriden bir sapma değil, ortodoks sosyalist teorinin doğal ve kaçınılmaz sonucu olduğu kanaatindeyim. Yani sosyalist ülkeler sosyalist teoriden saptığı için değil, teoriye sadık kaldığı için sosyalist diktatörlükler doğdu. Tersini iddia etmek, ispatlanması zor bir tez ortaya atmak anlamına gelir.
Sosyalizmin diktatörlüğe mahkûm olmasının sebepleri neler? En başta gelenleri “ideolojik taassup” ve “eşitlik ideali.” Bir diğeri, mülkiyet hakkının ilgasının yarattığı “mülklerin idaresi” problemi. Bunları biraz açıklayalım.
Ortodoks sosyalist teoriye göre, burjuva diktatörlüğünü (veya kapitalist sistemleri; hangisi hoşunuza giderse) yıkan ve sosyalist bir rejimin kurulmasını sağlayan devrimin hemen tamamlanması ve garanti altına alınması beklenemez. Devrimin tamamlanması ve yerleşmesi için zamana ihtiyaç duyulur. Bu çerçevede, eski rejimin alışkanlıklarının ve tortularının tasfiye edilmesi uzun bir mücadeleyle olur. Çünkü sosyalist sistem içinde eski rejim dönemindeki şahsî menfaat takipçiliğine devam edecek kırıntılar olacaktır. Bunları engellenmek ve tümüyle tasfiye etmek için, baskı altında tutulmaları gerekir. Bu baskıcı bir rejim demektir. Hakeza, sosyalist rejim kurulmasına rağmen sosyalizme düşman düşünce ve davranış kalıplarına şartlandırılmış işçiler de olacaktır. Onların ideolojik eğitime tabi tutulması da sistematik bir endoktrinasyon çabasına ihtiyaçgösterir. Bu da zamana yayılan bir baskıcı rejim demektir.
Sosyalizmin en büyük değeri ve en yararlı propaganda aracı, eşitliktir. Ancak, sosyalist eşitlik tarzı, sosyalistlerin sevdiği bir deyişle, kendini nakzedecek ve tahrip edecek tohumları bağrında taşır. Sonunda eşitlik ideali hem diktatörlüğe yol açar, hem de muhtemelen kapitalizmdekinden daha ağır eşitsizliklere neden olur.
Eşitliği insanların aynı hayat şartlarına, aynı malî-maddî varlığa sahip olması diye tanımlayalım. Sosyalist bir rejimin tarihin belli bir anında mucizevî bir şekilde bu anlamda eşit bir toplum kurduğunu varsayalım. Bu sürdürülebilir bir durum mudur? Eşitlik hali ebediyyen korunabilir mi?
Eşitliği kurduktan sonra topluma eşitlik adına müdahaleyi bırakırsanız, eşitsizlik yaratan faktörlerin tesirleri hemen ortaya çıkmaya başlar. Üretim araçlarının kamusal mülkiyet altında olması bunu önlemeye yetmez. İnsanlar davranış alışkanlıkları, tercihleri, hattâ şansları yüzünden eşitsizleşmeye doğru ilerler. Çok geçmeden eşitsizlik dikkat çekecek boyutlara ulaşır. Eşitlik temel idealse ve sosyalist devletin temel görevi insanları eşitlemek ve eşitlik içinde tutmaksa, devletin topluma devamlı eşitlikçi müdahalelerde bulunması gerekir. Ahlâk ve politik ekonomi profesörü James Otteson buna “sosyalizmin ikinci gün problemi” diyor. Topluma bu tür kapsayıcı ve daimî müdahalelerde bulunacak bir devlet, muazzam yetkiler ve araçlarla donatılmış olmalıdır. O bütün vatandaşlarını takip etmeli, onlarla ilgili kayıtlar tutmalı, bu kayıtlara dayanan politikalar oluşturacak organlar tesis etmeli ve bu politikaları destekleyecek zorlama (cebir) araçlarını yaratmalıdır. Bunu yapan devlet zaten zaptedilmez güce sahip bir diktatörlük olacaktır. Yani eşitlik gibi ulvî görülen bir değer ve amaç, insanların tahakküm altına girmesine yol açacak ve her türlü tahakkümü meşrulaştıracaktır.
Sosyalizmin neden kaçınılmaz olarak diktatörlüğe dönüşeceğine dair bir başka açıklama, mülklerin idaresi problemiyle ilgilidir. Mülklerin idaresi her toplumun ana işlerindendir. Özel mülkiyetin egemen olduğu bir sistemde mülkleri sahipleri idare eder. Kamulaştırma, mülkiyet sahipliğini ortadan kaldırır, ama mülklerin idaresi problemini ortadan kaldırmaz. Mülklerin ne için, ne zaman, hangi kombinasyonlar içinde ve kimler tarafından kullanılacağının karara bağlanması gerekir. Bunu yapmak için devlet devreye girer. Tüm mülkleri idare etme yetkisine sahip bir kamu gücü kaçınılmaz olarak diktatörlüğe evrilir.
Evet, hem teorisi hem pratiği sosyalizmin diktatörlüğe mecbur ve mahkûm olduğunu gösteriyor.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019