Ayşe HÜR
İş adamı Ethem Sancak’ın “…Kentli sınıfa da önderlik edeceğim diyen Tayyip Erdoğan çıktı. Tanıdım, dürüstlüğünü gördüm. Erdoğan’ın eteklerine tutunup oradan bir şey beklemek niyetim yoktu. Siirt seçimleri vesilesiyle Siirt’ten başbakan çıksın diye, dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe de aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor..” sözlerinden sonra bazı okurlar, iki yıl önce yazdığım “Mevlana hakkında yanlış bildiklerimiz” (okumak için tıklayın) başlıklı yazımın bitiriş cümlesini hatırlattılar bana. Demiştim ki “Mevlana’nın Tebrizli Şems’le ilişkisinin niteliği, Mevlana’nın Moğol ajanı olup olmadığı, Atatürk’ün Mevlevi olup olmadığı, Mevleviliğin ne zaman doğduğu, Batı’nın Mevlana sevgisinin tarihçesi gibi soruları cevaplamayı ise başka bir zamana bırakalım.”
Bu okurların muradları eğer Şems ile Mevlana arasındaki ilişkinin mahiyetini anlayıp oradan Ethem Sancak’ın Tayyip Erdoğan’a duyduğu aşkın mahiyetini anlamaya gitmekse, maalesef bu konuda yardımcı olamayabilirim. Çünkü ikili arasındaki ilişki sadece ruhani bir alışveriş miydi, yoksa tensel bir ilişki de var mıydı sorusuna kaynaklara dayalı bir cevap vermek zor. Yine de bazı bilgi kırıntılarını paylaşmak isterim.
İSLAMİ KAYNAKLARDA ‘AŞK’ TERİMİ
Mevlana’nın eserlerinde sık sık karşımıza çıkan ‘aşk’ teriminin ne anlama geldiğine değinmeden, ‘aşk’ teriminin İslami kaynaklardaki izini sürelim. Kur’an’da ‘aşk’ terimi geçmez. ‘Sevgi’ karşılığında ise ‘hubb’ (örneğin Bakara, 165), ‘hudd’ (örneğin Meryem, 96 ve Yunus, 90) terimleri kullanılır. Sevginin “düşkünlük halini alması” karşılığı ‘heva’ ise negatif bir durum olarak örneğin Sa’d, 26’da geçer. Ayrıca, ‘alaka’, ‘ğamaraat’, ‘hulle’, ‘ceva’, ‘şevc’, ‘şevk’, ‘hilabe’, ‘belabil’, ‘tebarih’ ve daha nice ‘sevgi’nin çeşitlerini anlatan kelime vardır Kur’an’da ancak dediğim gibi ‘aşk’ yoktur.
Kur’an’da ‘aşk’ geçmediği için olsa gerek, Rabiatu’ul-Adeviyye, Bayezid-i Bistami, Cüneyd-i Bağdadi ve Hallac-ı Mansur gibi radikal şahsiyetler bile eserlerinde bu terimi kullanmamışlardır. Rivayede göre ‘aşk’ kelimesini ilk kez “Ben Allah’a ağışığım, o da bana aşıktır” cümlesinde kullanan Ebu’l-Hüseyin Nuri, “küfre düştüğü için” önce sürgüne, ardından idama mahkum edilmiştir. Uzun bir aradan sonra ‘aşk’ kelimesini İmam Gazali’nin eserlerinde görürüz. Mevlana ise onu yolunu izlemişe benzer.
(W. Forrest, “Sema yapan Mevleviler”, ahşap baskı, 1860)
MEVLANA’NIN ESERLERİNDE ‘AŞK’
Mevlana’nın eserlerinden içinde ‘aşk’ geçen (sadeleştirilmiş dille) bir kaç dize aktararak, Mevlana’nın ‘aşk’ı nasıl tanımladığını anlamaya çalışalım:
“Tövbe bir kurtcağızdır, aşksa ejderhaya benzer.Tövbe halkın sıfatıdır, aşksa yaradanın sıfatı.Aşk kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan yaradanın vasıflarındandır./Ondan başkasına aşk, altınlarla bezenmiş bir güzelliktir. Görünüşü nurdur, fakat için dumandır.” (Mesnevi C.6, 970)
“Yaradının hikmeti ezelde bizi birbirimize aşık etti. O’nun ezeli hükmüne göre kainatın bütün zerreleri çift çifttir ve her cü’üde kendi çiftine aşıktır.” (Mesnevi, C. 3, 4400)
“Bu birlikte alem beka bulsun diye yaradan erkekle kadına da birbirlerine meyil verdi. (…) İki cinsin birleşmesinden bir şey doğar, bir şey vücut bulur.” (Mesnevi, C. 3, 415)
“Aşk öyle bir fazilettir ki, insanı faziletler sahibi yapar. Fakat insan bu haddinden fazla dileyiş yüzünden hem pek zalimdir, hem de pek cahil.” (Mesnevi, C. 3, 4672)
“Aşk büyüklere baldır, çocuklara süt. O her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fzla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.” (Mesnevi, C. 3, 4672)
“Aşık, gece gündüz gah çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gah harebelere hitap eder.” (Mesnevi, C. 3, 1345)
“Aşıkın gıdası ekmeksiz ekmeğe aşık olmaktır./Aşkında doğru olan kişi, varlığa bağlanmaz./Aşıkların varlıkla işi yoktur. Aşıklar karı sermayesiz elde ederler./Kanatları yoktur, alemin etrafında uçarlar./Elleri yoktur topu meydandan kaparlar.” (Mesnevi, C. 3, 3020)
“Aşıklara her yanışta bir yanış vardır./Yıkık köyden haraç, öşür alınmaz.” (Mesnevi, C. 2, 1763)
“Ey aslı nesli belli kişi, bu edeplilikle edepsizliği bir birine uygun bil./Zahirine bakarsan edepsiz gibi görünür./Çünkü başında aşk davası vardır.” (Mesnevi, C. 3, 3680)
“Aşk bir denizdir, gökyüzü bu denizde bir köpük/Aşk Yusuf’un havasına kapılan Züleyha gibi insanı hayran eder/Gönüllerin dönüşünü aşktan bil/Aşk olmasaydı dünya donar kalırdı/Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey nebata girer, onda mahvolurdu?/Büyüyüp yetişen nebatlar nerden kendilerini canlılara feda ederlerdi?/Ruh nasıl olur da o nefese feda olurdu/Onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?” (Mesnevi, C.5, 3853)
ŞEMS İLE MEVLANA’NIN ‘AŞK’I
Bu ve benzeri dizelerden görüldüğü gibi Mevlana için ‘aşk’ kelimesinin kapsamı çok geniştir. Bazen tanrı aşkı, bazen beşeri, bazen cismani aşk, bazen hepsi birden. Bazen biriyle başlayıp diğeriyle biter. Kısacası Mevlevi için ‘aşk’ şudur deyip çıkmak kolay değil. Lafı uzatmadan Mevlana ile Şems arasındaki ‘aşk’ın mahiyetini merak edenlere cevap vermeye çalışalım.
Girişte sözünü ettiğim yazıda da anlatmıştım, biraz daha genişleterek tekrarlayayım. Mevlana’nın hayatı, 1244 yılının Konya'nın ünlü Şekerfuruşan (Şeker tacirleri) Hanı’nın (bazı kaynaklara göre Pirinçciler Hanı) kapısında baştan ayağa karalar giymiş bir gezginle tanıştığında radikal biçimde değişecektir. Bu siyahlı gezginin adı Tebrizli Şems idi. Karşılaştıklarında Şems 60 yaşında, Mevlana 37 yaşındaydı. Şems’ten önce Mevlana binlerce insanın izlediği örnek bir imamdı. Şems’le karşılaştıktan sonra bu sıra dışı ve geleneklere meydan okuyan biri oldu. İkili, Mevlana'nın seçkin müritlerinden kuyumcu esnafından Selahaddin Zerkub'un hücresine gittiler ve ‘halvet’ (iki kişilik kesin bir yalnızlık içinde) oldular. Bazı kaynaklara göre 40 gün, bazılarına göre üç ay, bazılarına göre altı ay sürdü bu ‘halvet’. Ardından Mevlana, müritlerini şaşkına çeviren bir kararla medresenin ve evinin kapılarını kapadı ve ‘gönül eğitimi’ adını verdiği sürece girdi.
ŞEMS’İN KAYBOLUŞU
Günlerini Şems ile sohbet etmekle geçiren Mevlana’ya karşı, gerek ailesi gerekse öğrencileri başlangıçta serzenişlerde bulunurken zaman içinde bu çevrelerde Şems’e karşı bir kin oluşmaya başladı. Halk da Mevlana'ya Tebrizli Şems geldikten sonra ders ve vaaz vermeyi bıraktığı, sema ve raksa başladığı, fıkıh bilginlerine özgü kıyafetini değiştirip Hint alacası renginde bir hırka ve bal rengi bir külah giydiği için kızıyordu. Büyüyen tepkiler dolayısıyla Şems, 1 Mart 1246’da (yani karşılaşmalarından 15 ay 20 gün sonra) Konya’dan ayrılıp Şam’a gitti. Ancak Mevlana bu ayrılığa dayanamadı. Şems’e sürekli mektuplar yazdı.
Sonunda babasının haline dayanamayan oğlu Mehmed Bahaeddin (Sultan Veled) Şam’a gidip Şems’i buldu ve Konya’ya getirdi. Kaynaklara göre ‘Bahr-i Farisi’ (İran denizi) ile ‘Bahr-i Rumi’nin (Rum/Anadolu denizi) kavuşması 1247’de idi. Ancak ilkine benzer tepkilerin ortaya çıkması gecikmedi. Çünkü Mevlana sema ve raksa devam ediyor, yaslıların giydiği siyah renkli giysileri giyiyordu. Meyhanelerden destilerle şarap getirip içiyordu. Üstelik bu alemlere karısı ve oğlunu da dahil ediyordu. Küçük oğul Alaeddin bunları duyunca zıvanadan çıktı. Şems 1247 yılının sonunda esrarengiz biçimde ortadan kayboldu. Döneme dair önemli bir kaynak olan Ahmed Eflaki’ye göre ise Mevlana’nın oğlu Alaeddin ve arkadaşları tarafından öldürüldü. Şems’in cesedinin bulunmamasından dolayı öldüğüne bir türlü inanmayan Mevlana (ki Şems’in geleceğini hisseden birinin öldüğünü hissetmemesi garipti) Şems’i aramak üzere 1247 ila 1249 yılları arasında dört kere Şam’a gitti. Mevlana sonunda umudunu kesip Konya’ya döndü. Ancak Şems’ten sonra klasik medrese eğitimine devam edemedi. Şems’in kayboluşunun 40. Gününde başına duman rengi bir sarık saran ve Yemen ve Hint kumaşından bir ferace giyen Mevlana bu giysileri ölünceye kadar üzerinden çıkarmadı. Büyük kaybının acısıyla yaptığı semalar öylesine cazibeliydi ki birçok kişi onun semasının arkasından gitmeye başlayınca Sünni ulema iyice kızmaya başladı. Sema bidat sayılmaya başladı.
Hikaye böyle devam ediyor. Konumuza dönersek, acaba Şems Mevlana’ya ne öğretti de kendisine böyle bağladı? Buna cevap vermek bu yazının boyutu aşar. Ama Mevlana ile Şems arasında yalnızca ruhsal bir ilişki mi vardı yoksa aynı zamanda tensel bir ilişki de var mıydı sorusu son derece meşrudur çünkü öncelikle o dönemde eşcinsellik hem gerçek anlamda yaygındı hem de mecazi anlamda çok revaçtaydı. Mesela Mevlana ve Şems’in çevresindekilerden Evheddin Kirmani adlı bir Türk Sufi, oğlanlara düşkünlüğüyle tanınırdı. Öte yandan Şems ve Mesnevi’nin şiirlerinde de eşcinsel imgeler bol bol kullanıyorlardı. Örneğin Şems’in şu satırlarını okuyan birinin aklına eşcinselliğin gelmesi şaşırtıcı olabilir mi: “ Seni nasıl incitebilirim? Ayağına bir öpücük kondurayım desem korkarım ki kirpiklerimin dikeni ayağına batar da rahatsız eder.” (Makalat, 99-100) “Düşünmüyor musun ki. Benim bu eve yol bulmaklığım kendi kadınıma kavuşmaklığım gibi Cebrail’den gelen bir gayret yüzündendir.” (Makalat, 661) Veya şu satırlar: “Tebrizli Şems altmışından sonra cilveler göreyim, işveler seyredeyim diye , beni yeniden gençleştirdi.” (Muvahhid, 127-128)
ŞEMS’İN MEVLANA’YA BAKIŞI
Evet bu dizelerde ruhsal ve tensel aşk birbirine karışmış görünüyor ama böyle bir karışım varsa da bunun Mevlana cephesinden gelmesi daha olası, çünkü Şems’in şu satırları aralarındaki ilişkinin niteliğini daha iyi anlatıyor sanki: “Mevlana’ya önce onun şeyhi olmayacağımı bilerek geldim. Allah Mevlana’nın şeyhi olabilecek birini daha dünyaya getirmemiştir. O kişi ölümlü biri olamaz. Fakat ben mürit olacak biri de değilim. Bu artık bana göre değil. Dostluk ve gönül ferahlığı için geliyorum. Böyle olmalı ki nifaka ihtiyaç duymayayım. Peygamberlerin çoğu niyetlerini gizlemiştir...” (Makalat, 777) “Karşımda beni dinlerken, kendini iki yaşındaki bir çocuk, İslama dair hiçbir şey bilmeyen yeni bir mühtedi gibi sayar kendini. Bu ne muhteşem bir uysallıktır!” (Makalat, 730) “Hayatımızın ne şekilde müşterek olacağının belli olmasına ihtiyacım var. Kardeşlik ve dostluk mu, yoksa Şeyhlik ve müritlik mi? Bundan hoşlanmıyorum. Öğrenci öğretmen?” (Makalat, 682)
Öte yandan gerek Mevlana, eşcinsellik hikayeleriyle tanınan Evheddin Kirmani’den “dünyaya kötü bir miras bıraktı” diye bahsederken, Şems de onun hakkında olumsuz imalarda bulunur. Yine bu ikili yazılarında müritlere uyuşturucudan ve livatadan uzak durmalarını tavsiye ederler. Elbette bütün bunlar Mevlana ve Şems’in ilişkilerinin sadece ruhsal olduğunu kabul etmemizi de sağlamaz. Peki sadece ruhsal olmasa tensel olsa bu ayıp mıdır? Bence hayır. Osmanlı döneminde eşcinsellik tarihine dair “Elinde tesbih, evinde oğlar, dudağında dua” başlıklı yazımı (okumak için tıklayın) okuyanlar eşcinselliğin tarihimiz boyunca çok yaygın ve saygın olduğunu görürler.
ATATÜRK MEVLEVİ MİYDİ?
Madem başladım, iki yıl önce anlatmayı vaat ettiğim konulardan birine daha değineyim: Atatürk Mevlevi miydi? Bu konuda da çok az belge var elimizde. Atatürk’ün en yakınlarındaki yazarlardan Falih Rıfkı Atay’a göre ise Atatürk Harb Akademisinde öğrenci iken, Selanik’e evci olarak gittiği zamanlar, Mevlevîlerin ayinlerine katıldığını ve ‘Hu Hu’ diyerek onlar gibi sema yaptığının söylendiğini, ancak bu ayinlerin Atatürk’te dinî duygulardan çok klasik müzik sevgisini oluşturmaktan öte gitmemiştir. 1920 sonrasına dair ise epeyce bilgimiz var. Örneğin ilk olarak 3-5Ağustos 1920’de Konya’ya gelen Mustafa Kemal, Konya’da kaldığı iki gün içinde hem bu müzeyi, hem de Mevlana Dergâhı’nı ve Türbesi’ni ziyaret etmiş, kendisine verilen bilgileri dikkatle dinlemişti. İkinci ziyaretini 1-4 Nisan 1922’de yaptı ve kendisi için yapılan Sema ayinini izledi. 24-25 Temmuz 1922 günü yaptığı üçüncü ziyarette postnişin Abdülhalim Çelebi'nin davetlisi olarak dergâhta yemek yedi ve Mevlana'nın büyüklüğü üzerine takdir ve hayranlık dolu sözler söyledi.
(Mustafa Kemal, Mevlevi Dergâhı Postnişini Abdülhalim Çelebi ve Mevlevilerle birlikte, 3 Ağustos 1920)
“MEVLANA’NIN HUZURUNA KUPKURU GİDİLMEZ!”
20 Mart 1923’teki ziyaretinde ise Dergâhın ziyaretçi defterine, Konya’ya, Mevlana’ya ve Mevleviliğe dair övücü cümleler yazdı. Bu gezide kendisine eşlik eden gazeteci İsmail Habib Sevük o gün Mustafa Kemal ile birlikte izledikleri Mevlevî ayinden sonraki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Ayinden memnun. Beni imtihan etmek istermiş gibi, "Bu Mevlana nasıl adamdır" dedi. Ben: "Bilmiyorum ama büyük bir adam olacak ki raks, şiir gibi esas yapmış (....) dedim. O: "Onun ne liberal kafalı bir şair olduğunu bildiğim için huzuruna kupkuru girilmez dedim (…)"
“MEVLANA BÜYÜK BİR REFORMİSTTİR”
Bu tarihten 1937 yılına kadar 9 kere daha Konya’yı ziyaret edecek olan Mustafa Kemal Atatürk, Sadi Borak’ın anlattığına göre ise, bu ziyaretlerden birinden hemen sonra, Çankaya’daki meşhur akşam yemeklerinden birinde Maarif Vekili Hasan Ali Yücel için "Zeki bir genç" demiş, sofrada bulunanlardan biri atılarak “Efendim, Hasan Ali Mevlevi’dir, babası da Mevlevi’dir” demişti. Borak’ın dediğine göre bu açıklamanın amacı, Hasan Ali’yi gözden düşürmekti. Ama tam tersi olacak ve Mustafa Kemal şöyle cevap verecekti: “Bana hiç bahsetmedi, halbuki ben Mevlana’yı takdir ederim.” Bu sözlerden sonra derin bir sessizlik olmuş, ardından kimi tekkelerin aleyhine atıp tutmaya, kimi Mevleviliğin tuhaf adetlerine ilişkin hikâyeler anlatmaya başlamıştı. Sonunda birisi “Efendim Mevlevilik ibadete çalgı sokarak dini gülünç eden ve Müslümanlığı dejenere eden teşebbüslerden birisidir” deyince Mustafa Kemal’in cevabı şu olmuştu: "Mevlana bilakis Müslümanlığı Türk ruhuna uygun hale getiren büyük bir reformisttir. Müslümanlık aslında hoşgörülü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre almışlar ve uygulamışlardır. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren bulan ve kullanan genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Araplar için, günde beş defa abdest alıp, beş defa namaz kılmak, çok ileri bir hareket adımıdır. Hazreti Muhammed’in dini, insanları harekete geçirmek esasına dayanır. Bu uygulama Türkler için çok hareketsiz sayılabilir. Sarp dağlarda at oynatan, erimiş kar sularıyla yıkanan Türk için, abdest ve namazla sınırlı ibadet tarzı çok hareketsiz kalmıştır. Şaman dininde iken dans eden, şarkılar söyleyen, kopuzlar çalan, şiir okuyan Türk, namazı az ve hareketsiz bir ibadet saymıştı. Türk hayat tarzı, bu hareketsizliğe karşı harekete geçilmesinden doğmuştur. Mevleviliğe gelince, o tamamıyla Türk geleneklerinin Müslümanlığa nüfuz örneğidir. Mevlana büyük bir reformisttir. Ayakta dönerek ve hareketli Allah'a yaklaşma fikri, Türk dehasının en doğal ifadesidir. Bir tarafta müzik çalıyor, diğer tarafta insanlar ilahiler söylüyor ve ayağa kalkmış diğerleri, hayali bir dönüşle ellerini göklere kaldırıyorlar. Bunun estetiği fevkaladedir."
MEVLANA MÜZESİ’NİN AÇILIŞ MÖNÜSÜ
1925’te ülkedeki tüm tekke ve dergâhlar kapatıldığında Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey’in önerisi ile Mevlana Dergâhı’nın Âsâr-ı Atîka Müzesi (Eski Eserler Müzesi) haline getirilmesini çalışmalarına başlanmıştı. 2 Mart 1927 Çarşamba günü müze yemekli bir törenle açılmıştı. Yemeğin mönüsünde (orijinal sırasıyla) şunlar vardı: 1. Un çorbası, 2. Kekikli dağ eti (Sokollu Mehmed Paşa Devri’ne ait), 3) Peynirli, soğanlı börek, 4) Sebzeli kefal balığı paçası, 5. Portakal peltesi, 6. Çalı fasulyesi, 7. Şehriyeli pilav, 8. Kaymaklı Medine hurması tatlısı (Nevşehirli İbrahim Paşa Devri’ne aittir), 9. Turşu, 10. Turp salatası, 11. Marul salatası. (Misafirlerin yemek hakkındaki düşüncelerini ne yazık öğrenemedim, umarım beğenmişlerdir.)
“SENİN KAPIN AÇIK KALMIŞTIR”
Bir iddiaya göre Mustafa Kemal 21 Mart 1931’de müzeyi gezerken Niyaz Penceresi kemeri üzerinde , bir iddiaya göre ise Topkapı Sarayı’nın Kutsal Emanetler Dairesi önünde Mevlana’nın şu Farsça rubaisini görmüştü: “Derhâ heme bestend illâ der-i tu/Tâ reh nebered garip illâ ber-i tu/Ey der Kerem-u-izzet-u nur-efşânî/Horşid-u mâh-u sitaregân çâker-i tu.”
Mustafa Kemal yanında bulunanlardan birisine (kimine göre Hasan Ali Yücel’e, kimine göre Konya Milletvekili Fuat Gökbudak’a) dörtlüğü tercüme ettirmişti. Tercüme şöyleydi: “Ey keremde, yücelikte ve nur saçıcılıkta güneşin, ayın, yıldızların kul olduğu sen (Allah). Garip âşıklar, senin kapından başka bir kapıya yol bulmasınlar diye, öteki bütün kapılar kapanmış, yalnız senin kapın açık kalmıştır.”
İddialara göre Mustafa Kemal tercümeyi dikkatle dinledikten sonra, şöyle demişti: “Demek bütün kapılar kapandığı hâlde, bu kapı açık oluyor. Doğrusu ben, 1923 yılında burayı ziyaretim sırasında, bu dergâhı kapatmayalım, müze olarak halkın ziyaretine açalım, diye düşünmüş ve bir yıl sonra, Dergâh ve Tekkelerin Kapatılması Kanunu çıkar çıkmaz, İsmet Paşa’ya Mevlana Dergâhı ve Türbesi’ni kendi eşyası ile müze haline getiriniz demiştim. Görüyorum ki, şu okunan şiirin hükmünü yerine getirmişim.”
Son bir bilgi: 1925’te tarikatların kapatılması sırasında Abdülhalim Çelebi’nin oğlu Bakır Çelebi Halep Mevlevîhanesi’nde idi. Babasının ölümü üzerine, Suriye’deki Fransız Manda İdaresi’nden izin alarak ‘Çelebilik”' makamını Halep’e taşımıştı. Buna rağmen Mustafa Kemal Bakır Çelebi’ye, Hatay’ın ilhakında görev verecek kadar güveniyordu. (Hatay’ın ilhakı konusunda şu yazıma bakılabilir: (okumak için tıklayın) Bakır Çelebi bu görevi yerine getirmek için 1937’de Türkiye’ye geldi ve Fransız Manda İdaresi tarafından casusluk suçlamasıyla Suriye’ye dönüşü engellendi.
Şimdi bu anlatılardan kalkarak, “Atatürk Mevlevi idi” demek mümkün mü?
ATATÜRK BEKTAŞİ MİYDİ?
“Laf lafı açar” derler ya, “Atatürk Mevlevi miydi?” sorusunun simetriği olan “Atatürk Bektaşi miydi?” sorusuna dair de bir kaç kelam edeyim. Atatürk’ün Bektaşi olması ihtimalini ilk ortaya atanlardan biri olan Enver Behnan Şapolyo’ya göre kızkardeşi Makbule Atadan kendisine Anadolu’dan göçetmiş bir Yörük ailesinden (Kızıl Oğuzlar?) geldiklerini anlatmış, Yörükler arasında Alevilik-Kızılbaşlık-Bektaşilik geleneğinin yaygın olmasından kalkan Şapolyo ve şürekası ise Atatürk’ün Bektaşi olabileceğini düşünmekten kendilerini alamamışlardır. Ancak modern dönem uzmanlarından Mete Tunçay da Milliyet Sanat Dergisi’nin 7 Ekim 1977 tarihli 246. sayısında yayımlanan mülakatında “Atatürk?ün aile itibariyle Rumeli Alevi/Bektaşilerinden geldiği, ayrıca gençlik arayışları içinde bir tarikatla ilgilendiği yolunda söylentilerin olduğunu, Nutuk’ta aktarılan, saray telgrafhanesindeki Abdülkerim Paşa ile konuşmasında parola olarak kullandığı bazı tekke terimleri (Kutbü’l-Aktap, Hazret-i Evvel vb.) bu söylentileri doğrular gibi görünmekte” der. Bilindiği gibi ‘Kutbü’l-aktap’ ve ‘Hazret-i Evvel’, Bektaşilik literatüründe Hacı Bektaşi Veli’nin unvanıdır.
MECLİS’İN BEKTAŞİLERİ
Mete Tunçay’a ben de şu katkıları yapayım: Mustafa Kemal Mayıs 1919’da Samsun’a, daha doğrusu Havza’ya gittiğinde, Ali Baba adlı nüfuzlu bir Bektaşi şeyhinin Mesudiye adlı otelinde (kiracı) olarak kalmış, kendisini halka Ali Baba takdim etmişti. 23 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bayram Camii’nde yapılan Meclis’in açılış töreninde (özellikle cumaya denk getirilmişti) Kuran’dan ayetler okunduktan sonra hatim indirilmiş, Hacı Bayram Veli’nin türbesi ziyaret edilmişti. Millî Mücadele’nin muhafazakâr liderlerinden Kâzım Karabekir bile töreni ‘gereğinden fazla aşırı’, ‘koyu dindar’ ve ‘dervişane’ bularak, “tarihimizde hiçbir meclis böyle açılmadı,” diye yakınmıştı. Hâlbuki 8 şeyh, 61 din adamının milletvekili olduğu bir meclis için bu tören doğal ve kaçınılmazdı. Şeyhlerden ikisi Nakşibendî, biri Bayramî, ikisi Halveti, biri Mevlevi, ikisi ise Bektaşi şeyhi idi. Hem işlevsel hem de sembolik açıdan büyük önemi olan meclis başkan vekillerinden biri Mevlana Celaleddin Rumi’nin 19. göbekten akrabası olan Abdülhalim Çelebi, diğeri ise Hacı Bektaş Veli soyundan gelen Cemaleddin Çelebi idi. (Çelebi, 1919’da Amasya’da da Mustafa Kemal’in yanındaydı.) İlerki yıllarda, Atatürk Çamlıca Bektaşi Dergâhı Postnişini Nuri Baba’nın oğlu Ali Nutki Baba’yı Çankaya’da her yıl ağırlardı. Doğrusu bunlardan kalkarak Atatürk Bektaşi idi demek doğru değil. Nitekim Ali Nutki Baba’nın ziyaretlerine dair ayrıntılar veren Atatürk’ün özel doktoru Hasan Ragıp Erensel’in hatıratında görülüyor ki, bu sohbetlerde Atatürk misafirlere Bektaşilik hakkında sorular soruyor, misafirler Atatürk’e Bektaşilik üzerine bilgiler veriyor.
HACI BEKTAŞ DERGÂHI’NI ZİYARET
Ama Cumhuriyet tarihi boyunca Bektaşiler, özellikle Mustafa Kemal’in 22-23 Aralık 1919’da Hacıbektaş’a yaptığı kısa ziyareti Mustafa Kemal’in Bektaşiliğe girişi olarak ele alma eğilimindedirler. Bu ziyaretten dolayı, Mustafa Kemal’i ‘don (kıyafet) değiştirmiş Hazreti Ali/Hacı Bektaş Veli’ sayanlar, hatta ‘mehdi’ gibi görenler bile vardır. Onlara göre, bu ziyaret sırasında Mustafa Kemal, kendisine cumhuriyet hakkında ne düşündüğünü soran Cemaleddin Çelebi’nin kulağına, Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasından sonra saltanat ve hilafetin kaldırılacağını fısıldamıştı. Bektaşiler de Mustafa Kemal’e destek sözü ile birlikte 1.800 altın vermişlerdi. Bektaşilerin övünerek aktardığı bu hikâyenin Sünnî kesimden bazı kişileri ne kadar kızdırdığını söylemeye herhalde gerek yok. Peki, bu iddialar doğru mudur?
Aslında, Eylül 1919’da hem Millî Mücadeleci kadrolar, hem de muhalifleri (örneğin Ankara Valisi Muhiddin Paşa) Hacıbektaş’ı ziyaret etmişti. Çünkü Bektaşi çelebilerinin Alevi Kürtler üzerindeki etkisinden faydalanmak istiyorlardı. Bilindiği gibi Mustafa Kemal, Samsun’a çıkar çıkmaz pek çok tarikat şeyhine telgraflar çekmiş, mektuplar yazmış, kendilerine bazı görevler vermişti. Mustafa Kemal’in, Bektaşilerin Millî Mücadele’ye katılmasını istemesi kadar doğal bir şey olamazdı.
1.800 ALTIN MI VERDİLER?
Ziyarete katılanlardan Mazhar Müfid (Kansu) Bey’in anlattığına göre heyeti yolda karşılayan Babagân kolunun ‘Dedebabası’ Salih Niyazi Baba, Mazhar Müfid ve Rauf beylerin bulunduğu arabaya binmiş, yol boyunca masonluktan söz etmişlerdi. Hacıbektaş’a varıldığında Salih Niyazi Baba dergâhına çekilmiş, misafirlerse Çelebiyan kolundan Cemaleddin Çelebi’nin basitçe döşenmiş odasına alınmıştı. Gruptakilerden Enver Behnan (Şapolyo) Bey’e bakılırsa, Mustafa Kemal burada “Bektaşilerin havasına uyup kendisini Çelebi’ye adamış güzel kızların sunduğu” içkileri içmişti. Cemaleddin Çelebi ise bir anlatıya göre hasta olduğu için içki içmemiş, bir anlatıya göre ise Mustafa Kemal’e eşlik etmek için bir kadeh içmişti. Konuşma sırasında Cemaleddin Çelebi Milli Mücadele’yi destekleyeceğini ve cumhuriyetten yana olduğunu söylemiş, Mustafa Kemal ise henüz zamanı olmadığı gerekçesi ile cumhuriyet meselesini konuşmak istememişti. Ertesi gün Salih Niyazi Baba ile Cemaleddin Çelebi arasında anlaşmazlık çıkmış, Mustafa Kemal ve arkadaşları oradan ayrılmak zorunda kalmışlardı. Her iki yazar da Bektaşilerin 1.800 altın verdiğinden bahsetmediği gibi, Mazhar Müfid Bey’e göre, asıl Mustafa Kemal ileri gelen Bektaşi babalarına 50’şer lira vermişti.
Görüldüğü gibi gerçek herkese göre farklıdır. Mustafa Kemal’in daha başından beri aklında cumhuriyet kurma fikri olduğunda kuşku yok. Ancak, Millî Mücadele’nin daha başında bu kadar rahatça cumhuriyet adını ağzına alması hele de bir tarikat liderine bu konuda söz vermesi mantıklı görünmüyor. Hacı Bektaş’a yapılan bu ziyaretin o dönemde harekete yandaş toplamak için pek çok çevreye yapılan nezaket ziyaretleri veya çağrıları içinde yer aldığı açık. Para meselesine gelince, 1.800 altın gibi büyük bir miktardan olayın tanıklarının söz etmemesi bir şeyi ispat etmez ama, böyle bir paranın devletin kayıtlarında olmaması, dahası Milli Mücadele’den sonra bütün tarikatlar verdikleri paraları geri istedikleri halde, Bektaşilerin böyle bir talebinin olmaması bu ‘yardım’ meselesinin bir Bektaşi efsanesi olduğunu düşündürüyor. Bunu, tarikatın âlicenaplığı diye açıklamak mümkün, ancak tarikat 1923’te Ankara’ya başvurarak, Osmanlı İmparatorluğu’ndan alamadıkları birikmiş alacakları karşılığında bir misafirhane inşa edilmesini istemiş, bu istek Ankara tarafından yerine getirilmişti. Yani o dönemde kimse devlette ‘hakkını bırakmıyordu’ (!) Dolayısıyla eğer 1.800 altınlık bir alacakları olsaydı onu da isterlerdi.
(Hacı Bektaş Veli Dergâhı)
TARİKATLARIN KAPATILMASI
Konu açılmışken bir başka iddiaya da açıklık getirelim. Sünni kesim, Alevi/Bektaşilerin Kemalist rejim tarafından koruma altına alındığı, buna karşılık kendilerine karşı sert davranıldığını ileri sürer. Ancak bu iddia da doğru değildir. Kemalist rejim, 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra tarikatlarla ilişkisini yeniden tarif etmeye koyulmuştur. 1924’te Halifeliğin kaldırılmasını, Şubat-Nisan 1925’te yaşanan Şeyh Said İsyanı’nı takiben tarikatların kapatılması izledi. 13 Aralık 1925 tarihli kanunla bütün tekke ve tarikatlar kapatıldıktan sonra mal varlıkları Evkaf Müdürlüğü’ne devredildi, kitapları kütüphanelere taşındı. Ancak tekkelerin son şeyhlerine vefatlarına kadar tekkede oturma ve maaş alma hakkı verildi. (1927 yılında ‘mülga’ (kaldırılmış) tekke ve zaviye şeyhlerine ödenen maaş miktarı 18 bin lira idi.) Bazı şeyhler ise diyanet işlerine ve vakıfların mütevelli heyetlerine alındılar.
Sünni kesimin Kemalist rejim tarafından kollandığını ileri sürdüğü Bektaşilik de bundan muaf tutulmadı. Mecliste bu konu görüşülürken Bektaşi dergâhlarından ‘mezellegah’, Bektaşi babalarından ve çelebilerinden ‘haneberduş’, ‘tufeyli babalar’, ‘Arnavutluktan gelme bir takım katil cani adamlar’, ‘etraftan oluk gibi akan milletin paralarıyla tarlalar almış, değirmenler almış adamlar’ diye söz edilirken buna meclisin hiçbir üyesi tepki vermemişti. Hacıbektaş’taki dergâh güzel bir bitki örtüsüne sahip olan bahçesinden dolayı Numune Ziraat Mektebi yapıldı, sonra araba parkı olarak kullanıldı. (Müze olması 1964’dedir.) Kitapları Ankara’daki Milli Kütüphane’ye gönderildi.
Dergâhta ‘Kilerevi Babası’ olarak bulunan Salih Niyazi Baba kararı duyunca ‘bu demektir ki biz bu göreve layık değiliz’ diyerek dergâhı terk etti. Bir süre Ankara Ulus’ta Anadolu Oteli’ni işletti, burayı gizli dergâh olarak kullanmasına izin verilmeyince, 1930’da bazı ‘mücerred’ (bekar) babalarla Arnavutluğun başkenti Tiran’a gitti. İstanbul’daki Takiyeciler/Takkeciler Tekkesi şeyhi Bektaş Baba da onu izledi. Ancak Salih Niyazi Baba’nın Bektaşiliğin merkezini Arnavutluğa taşıma fikri Arnavutluk kralı Zogo tarafından kabul görmedi. Salih Niyazi Baba İtalyanlarca öldürüldüğü 1941’e kadar Arnavutlukta Bektaşi cemaatinin ‘dedebabası’ olarak yaşadı. Bazı kaynaklara göre Salih Baba İtalyanlarla işbirliği yaptığı için komünistlerce öldürüldü. Bir kaynağa göre ise dergâhın parasını çalmaya çalışan bir hırsız tarafından öldürüldü. Sonuç olarak, Alevi/Bektaşilerin Cumhuriyet döneminde kayrıldıkları meselesi de tartışılmaya muhtaç bir tez olarak ortada duruyor.
(Salih Niyazi Baba ve dervişleri, Kaynak: www.conspiracyarchive.com)
Özet Kaynakça: Franklin Lewis, Mevlana:Geçmiş ve şimdi, Doğu ve Batı : Mevlana Celaleddin Rumi'nin hayatı, öğretisi ve şiiri, Çevirenler: Gül Çağalı Güven ve Hamide Koyukan, Kabalcı, 2010; Zeynep Köse, “Mevlana’nın Mesnevi’sinde Aşk Kavramı”, Konya Selçuk Üniversitesi’nde 2004 yılında kabul edilmiş yüksek lisans tezi. Hülya Küçük, Kurtuluş Savaşı’nda Bektaşiler, Kitap Yayınevi, 2003; Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Liderleri, Enver Behnan Şapolyo, İstanbul ve Millî Mücadele’nin Iç Âlemi, 1967.
Ek Okuma: İttihatçı ve Kemalistlerin Alevi-Bektaşi politikaları” (okumak için tıklayın)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016