Cemil ERTEM
Şimdi şu soru ekonomi medyasında çok moda; “ABD ve AB merkez bankaları onca parasal genişlemeye rağmen enflasyonu yüzde 2’lere bile çıkaramıyorlar, bizde onca enflasyonu düşürme çabasına rağmen neden yüzde 10’lara gidiyoruz?” Bu sorudan sonra şu yorum kaçınılmaz oluyor tabii: ‘Türkiye, artık eflasyonda kendisini, geçmişteki Türkiye ile karşılaştırarak başarılı sayamaz; kendimizi AB ve ABD ile karşılaştırmalıyız; (geçmişte kalan bir Türkiye olduğunu da böylece kabul edilmiş oluyor, eh bu da bir şey sonuçta...) bu karşılaştırmayı yapınca da başarısızlık ortada işte... ‘Merkez Bankası’nın bu hafta başı açıkladığı ekim ayı enflasyon oranları (TÜFE yıllık 7.7-ÜFE 6.77) beklenenden yüksek gelince, birbirinin kopyası bu yorum ve yazıları dinlemek, okumak zorunda kaldık. Ancak tabii ki ilk bakışta ‘mantıklı’ gelen bu değerlendirmelere yakından bakınca haklı ve bilimsel eleştiri dışında ‘başka’ bir şey söylenmek istendiğini anlıyorsunuz. Öncelikle enflasyon olgusu yukarı yönlü bir fiyat hareketini anlatır ve tek başına bir veri değildir. Yani ülkelerin, hatta bölgelerin verimlilikleri, finans sektörleri, iç dinamikleri, dışa açıklıkları hatta borçlanma koşulları gibi daha birçok veri burada belirleyicidir.
Örneğin Almanya için yüzde 5’lere çıkan bir enflasyon oranı sonun başlangıcıdır; çünkü Almanya’nın sermaye, emek, teknoloji verimlilikleri, sektörel fonlama maliyetleri yüzde 4-5 civarında bir işsizlik ve yüzde 3’ler düzeyinde bir enflasyonla dengelidir. Ancak aynı durum, sektörel akışkanlığın, nüfus ve sosyal hareketlerin, piyasaya giriş çıkışların yoğun olduğu bir ekonomide örneğin Türkiye’de çok farklıdır. Yukarıda Almanya icin yüzde 4’lerde bir işsizliğin sınır olduğunu söyledik; ki şimdi yüzde 6.9-7 seviyelerinde bir işsizlik vardır. Enflasyon ise yüzde 1.5 seviyesindedir. Gördüğünüz gibi burada cari işsizlik oranı, doğal işsizlik dediğimiz -işten ayrılanlarla, iş bulanların bir müddet sonra eşitlendiği denge- katlanabilir durumun üstündedir ve enflasyonda büyüme dinamiği oluşturmayacak kadar düşüktür.
Kötü bir haberim var...
Demek ki Almanya’da resesyon riski vardır. Bu durum, Avrupa’nın geneli için daha da vahimdir, enflasyon bir puanın altına inmiştir ve işsizlik yüzde 20’lere tırmanmaktadır. Demek ki buradaki denge hali -enflasyon ve işsizlik için- Türkiye’deki denge halinden kötü...
Avrupa, dolar ve diğer paralar karşısında bu Euro seviyesinde rekabet edip içinde bulunduğu bu durgunluk durumunu aşamaz. Şimdi yalnız AB değil, tüm Batı dünyası şu doğal işsizlik dedikleri seviyelere gelmeye çalışıyor. Yani kriz, bazı sektörleri eliyor ve bu eleme sonucu işsiz kalanlar kadar yeni ortaya çıkan sektörler istihdam yaratmalı ki, sistem dengede kalsın ve devam etsin.
Ancak bu olmuyor, çünkü batanla yeni gelenin zamanlamasını ayarlayamıyorlar. Bunu merkez bankaları aracılığıyla piyasalara para pompalayarak da yapamıyorlar; çünkü bu paralar, batıda bir yatırıma dönüşmeden gelişmekte olan ülkelere gidiyor. Ve bu ülkeler, açık ekonomi oldukça burada yeni bir iktisadi döngüyü başlatıyor; hiç şüphesiz bu süreç de enflasyonu -büyümeyi de tabii- batıdan doğuya ihraç ediyor. Dolayısıyla, hem bu konjonktürel kriz durumu nedeniyle hem de yukarıda anlattığım ülkelerin temel ekonomik-sosyal farklılıkları nedeniyle... Ezbere,’işte, gördünüz mü enflasyon yine aldı başını gidiyor, batı ile aramızda tam altı-yedi kat fark var, Merkez Bankası acil faiz artırsın’ diye konuşmak... Yalnız ve yalnız, TCMB faiz artırsın, kur ve yüksek faiz hedefli geleneksel ‘enflasyon hedeflemesinden’ eskisi gibi başka bir şeye bakmasın ve dışarıya kaynak aktarsın demektir.
İflas eden bir anlayış...
Ama bu anlayış ne yazık ki, hem medya da hem de akademide egemen olan anlayıştır ve iflas etmiştir. Bu anlayışın babalarından birisi, Şili’de kanlı 1973 darbesinin generali Pinochet’nin de danışmanı olan Milton Friedman’dır... Şöyle tarif eder enflasyonu: ‘Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir hadisedir çünkü ortaya çıkması için para miktarının üretimden daha hızlı artıyor olması gerekir.’ Bu tanım doğru gibi gözüken ancak yetersiz bir tanımdır. Çünkü enflasyonun, farklı ülkelerde neden daha hızlı ya da yavaş olduğunu açıklamaz.
Enflasyon henüz risk değil!
Peki, şimdi 2013 ve ötesinde Türkiye’de enflasyon bir tehlike mi ya da enflasyon önümüzdeki yıl nasıl tehlike olur? Bir kere şunu söyleyeyim; şu dönem Türkiye gibi, tam anlamıyla dışa açık, serbest kur rejimi uygulayan, içeride anti-tekel düzenlemeleri yapan ve siyasi rejimi de demokrasi olan bir ekonomide, enflasyon ilk önce ülkenin ve geçiş döneminin dinamiklerince belirlenir ki, bu oran bizce, yüzde 5-6 civarıdır. Sonra batının da krizden -durgunluktan- çıkmasıyla bu oran dünya ile -hemen hemen- eşitlenir.
Bu konuda Friedmancı ezberlerden ayrıca kurtulmamız gerekir. Bir örnek; Merkez Bankası, Enflasyon Raporları’nda durmadan kredi genişlemesine vurgu yapar. Banka Sistemi’nin kredi arzının artması, Friedmancı tanım gereği, doğrudan enflasyon nedeni sayılır. Hâlbuki böyle değildir; çünkü kredi genişlemesi banka sisteminin bilanço büyütmesidir. Yani bankalar pasif tarafı mevduat ve kredi borçlarıyla, aktiflerini de verdikleri kredilerle büyütürlerse kredi genişlemesi olur . Peki, bankalar yurt dışından aldıkları kredileri Hazine’ye, tüketiciye yüksek faizle değil de KOBİ’lere, ihracatçıya uygun faizle, üretim için verirse bu kredi genişlemesi enflasyona yol açar mı, açmaz değil mi? Yani Friedmancı tanım, eğer o ülkede Demirelgillerden, Dervişlerden kalma yağma finans sistemi varsa geçerlidir. Bu tanım, enflasyonun -aslında- faizci-rant ekonomisini tercih eden demokrasi dışı bir siyasi tarafı olduğunu kabul etmez ve enflasyonun ilacının, istikrarlı üretim, adil dağılım ve faiz rantından mümkün olduğunca uzaklaşmış bir ekonomi olduğunu görmez.
Enflasyon nasıl artar?
Bankalar üretimi desteklemek için aldıkları yurt dışı kredileri atomize edip yüksek faizle tüketiciye yönlendirirse enflasyon artar. Sonra Merkez Bankası, dünya ortalamasının üstünde politika faizi ile devam edip, bu yolla enflasyon hedeflemesi yaparak fiyat istikrarı sağlamaya çalışırsa, siyasi alanda da demokratik istikrar yerini otoriter istikrara (!) bırakırsa, enflasyon bildiğiniz yoksul canavarı olur...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018