Ekin GÜN
Bugün bir değişiklik yapacağım. Vakti zamanında medyada çok konuşulmuş, alevi sönse de hala ara ara konuşulmaya devam eden üç konuyu ele alacağım ve satır sonunda da bir soru sorarak konuyu bitireceğim. Aslında bahsedeceğim bu üç konudaki tavrım benim sadece politik konulardaki değil hayat felsefemdeki ilkeleri de temsil ediyor. Bu ilke ve felsefelerin birleşimi ise adalet ve dürüstlüğe çıkıyor. Umarım meramımı sürç-i lisan etmeden anlatabilirim.
1) Kamuoyunda birkaç haftadır konuşulan bir konu var. O da CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi'nin Ataşehir Belediye Başkanı olan eşi Battal İlgezdi'yle birlikte sahip olduğu rezidanslar ve lüks daireler. Bu rezidans ve lüks dairelerin özelliklerine ve sayılarına hiç girmeyeceğim. Zaten beni de bunlar ilgilendirmiyor. Türkiye'de alım gücü bakımından insanların bu tarz mal varlıklarına sahip olması hepimizi ancak mutlu eder, sahip olmayanların da olmasını istemek en doğal isteğimiz olur. Lakin bu mal varlıklarına nasıl sahip olunduğu ve bu mal varlıklarına hiç sahip olmamış gibi politika sömürüsü yapmak pek olacak iş değildir. Gamze Akkuş İlgezdi'nin bu rezidans ve lüks dairelere nasıl sahip olduğu milletvekili sıfatını kazandıktan sonra ülkenin şeffaflığı açısından vatandaşın bilmesi gereken ahlaki bir kuraldır. İkincisi İlgezdi'nin bu mal varlıkları ortaya çıkmadan önce Meclis yemininde sol yumruğunu havaya kaldırarak “solcu selamı” vermesi duruma bugünden bakıldığında politik sömürüden başka bir şey değildir. Çünkü o ima ettiği solcu selamını asgari ücretle çalışan işçilere gönderen İlgezdi'nin düşünmesi gereken o işçilerin bir ömür çalışsalar bile o rezidanslara sahip olamayacağı ve kendisinin lüks yaşantısının da o emekçi selamıyla ne kadar örtüştüğünün vicdanıyla muhakemesidir. Üçüncüsü ise 17-25 Aralık Darbeleri'nde Cemaat/Doğan medyaları çarşaf çarşaf yolsuzluk iddialarını sürmanşetlerden verirken her avukatın bile sahip olamadığı bu rezidanslarla ilgili haberleri bırakın birinci sayfayı gazetelerinin hiçbir sayfasında neden görmez? AK Parti medyasının yolsuzluklarla ilgili hassasiyeti olmadığını iddia eden bu medya kuruluşları amaçları yolsuzluk meselesiyle şayet İlgezdi çiftinin bu mal varlığına nasıl sahip olduklarını araştırmaları bu hassasiyetlerinin bir ölçüsüne adaletli bir işaret olmayacak mıdır? Yoksa asıl meselenin hiçbir zaman bahsedilen mesele olmadığı gibi bu noktada da mesele yolsuzluk değil midir? Ne taraftan bakarsak bakalım Cemaat/Doğan medyaları açısından gidişat çifte standart, İlgezdi çifti açısından da politik sömürüden başka bir şey olmuyor.
2) Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi dershanelerin kapatılması yönündeki kanunu iptal etti, muhtemelen de bu kararının gerekçesini Çarşamba günü açıklayacak. İlkesel olarak serbest piyasa ekonomisi ve dolayısıyla özel sektörü destekleyen biri olarak özel sektörlerin devlet eliyle kapatılmasını ve piyasaya devletten gelen bir müdahaleyi doğru bulan bir kişi değilim. Lakin aynı oranda halkın seçtiği bir hükümetin sosyal, ekonomik politikalarda karar verme yetkisinin hükümette olduğunu nasıl düşünüyorsam eğitim konusunda karar verecek mekanizmanın da Keynes tarzı ekonomiyle idare edildiğimiz için seçilen hükümete bağlı olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda kanunları da halkın talepleri doğrultusunda seçilen hükümetlerin hayata geçireceğine inanıyor ve bu noktadan da yola çıkarak Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu bu kararı hatalı buluyorum. Bu noktada esas alacağımız ortak meşruiyetin, her ne kadar verilecek politik karar sosyal, ekonomik ve eğitim alanındaki ilkelerimize ters düşse de demokrasi olduğunu içselleştirmemiz gerekiyor. Sayısı bir dershane sınıfının mevcudunu geçmeyen Anayasa Mahkemesi'nin üyelerinin milyonları ilgilendirecek bir siyasal kararı vermesi ve buna kimsenin dokunamaması Demokles'in kılıcının başımızın üstünde sallandığının da bir göstergesi. Öyle ki bu noktada bir darbe ürünü olan Anayasa Mahkemesi'nin yapısal işleyişini tartışmak ve bu tartışmalardan yola çıkarak Anayasa Mahkemesi'nin kurumsal yapısını tüm vicdanlara ortak bir şekilde seslendirebilmesi için hukukun bağımsızlıktan ziyade tarafsızlık ilkesinin gerçekten ortaya konmasında büyük fayda var. Zaten bugüne kadar yaşadıklarımız hukukun bireyi değil de devleti koruduğundan dolayı olmadı mı? Ya da hukukun dogmatik olarak algılanmasından ve halkın hukukunun hiçe sayılmasından dolayı? Onun için Anayasa Mahkemesi gibi bir kurum kurulduğu günden bu yana halkın çoğunluğuna ne derece ortak bir şekilde seslenebildi ki vermiş olduğu bu son karar tarafsız ve bağımsız olabilsin? Konunun dönüp dolaşacağı yer her ne kadar sivil anayasaya doğru gidecek olsa da sivil anayasada Anayasa Mahkemesi'nin kurumsal zihniyeti herkesin güvenini sağlayacak bir şekilde olmalı ve artık 2015 yılına geldiğimiz bu çağda siyasal konuları/yaptırımları ele alan ve bunlarla ilgili karar veren hükümetin en gerçekçi meşruiyet odağı olduğu anlaşılmalı. Geriye kalan çıkış yolunu sivil halk zaten bulacaktır.
3) Son zamanlarda kamuoyunda bazı güvendiğim isimlere ve vicdanından kuşku etmediğim isimlere baktığımda tartışmalarımızı fikir tartışmasından çıkarıp bel altı tartışmalara doğru dümen kırdığımızı düşünüyorum. Özellikle geçtiğimiz ay yapılan LGBTİ'nin Onur Yürüyüşü verdikleri yürüyüşten yola çıkarak HDP'nin eşcinsellerin partisi olduğu ve bunun için helak olması gerektiğini belirtenlerin azımsanmayacak çoğunlukta olduğunu görmek Yeni Türkiye'ye uyan bir tutum değil. Birincisi HDP beğenelim beğenmeyelim halkın oylarıyla Meclis'e taşınmış bir partidir, halkın oylarıyla taşınması eleştirilmemesini öngörmez ama halka saygıdan dolayı bu eleştirinin fikir çerçevesi şeklinde yapılmasını öngürür. İkincisi HDP'nin silahlı bir örgütle bağlantısından tutun da yapmış olduğu kirli algı operasyonlarına kadar eleştirilecek birçok noktası varken cinsel kimliği farklı olan insanları işin içine katarak ve bu noktada onları da başkalarına hedef haline getirterek eleştirmek çok büyük yanlıştır. Üçüncüsü Stonewall'den bugüne cinsel kimlik ve kadın meselesi konusunda birçok okuma yapmış ve standart bir demokratlığa sahip olduğuma inandığım biri olarak şunu söyleyebilirim ki kişinin cinsel kimliği başkasına zarar vermediği ölçüde sadece ve sadece kendisini ilgilendirir. Bu demokratlığın ve evrensel insan haklarının da temel bir ölçüsüdür ayrıca. İnsanların nasıl din, dil, ırk gibi konulardaki farklılığını demokratlığımız sonucunda hoş görmek mecburiyetindeysek cinsel kimlik farklılığını da hoş görmek mecburiyetindeyiz. Dördüncüsü her yazımda hemen hemen belirttiğim bu ülkenin değişim dinamiği olan muhafazakar camiadan bazı dindarların LGBTİ konusunda kullanmış olduğu dilin Kemalist dilden farklı olmadığını söyleyebilirim. Örneğin; bazı dindarların LGBTİ'nin geçen Haziran ayında yapmış olduğu yürüyüşe ilişkin “gitsinler Hollanda'ya” söylemi kendilerine özellikle 28 Şubat zamanında “gitsinler Arabistan'a, İran'a” söyleminden farksız mıdır? Bence değildir. Birinin diliyle birilerine tahakküm kurmakla o ülkeye demokrasi ve özgürlük gelmez. Aynı zamanda hep bu konu konuşulduğunda artık klasik hale gelen Erdoğan'ın Abbas Güçlü'nün programında AK Parti iktidar olmadan önce 2002 yılında eşcinsellerin öldürülmesiyle ilgili söylemiş insani sözleri Google'dan search ederek bulabilirsiniz. Aynı şekilde tabanı dindar olan ve genellikle dindar kesimden oy alan AK Parti'nin 7 Haziran Seçim Broşürü'nde LGBTİ yürüyüşlerinden bahsedildiğini, bundan iki-üç yıl önce AK Parti mitinginde LGBTİ'nin sembolü gökkuşağı bayrağının dalgalandığını ve AK Parti'ye oy veren AK LGBTİ kuruluşu olduğunu da söylemek mümkün. Altıncısı LGBTİ mensuplarının da kendilerini halkın üstünde görmeden anlaması gereken bir şey var ki o da; ilk yürüyüşlerinin 2003 yılında AK Parti zamanında 200 kişiyle olduğunu ve o tarihten bu tarihe kadar her sene yürüyüşlerinde on binlere ulaşan sayıya beğenmedikleri, dışladıkları ve hatta aşağıladıkları bu iktidar döneminde sahip olduklarıdır. Ve unutmadan LGBTİ mensupları bu noktada bilmeliler ki bir yürüyüşte halkın dini ya da toplumun büyük kesiminin değer verdiği öğe ve figürlerle alay etmek, aşağılamak bu öğe ve figürlere değer verenler tarafından saygı görmenin imkansız hale geleceğine de davetiye çıkarmaktır. Bu da hoş olmayan yanlış bir tutumdur. Toplumsal problemlerimizi demokrasi ve özgürlük ekseninde çözmek adına birbirimizin değerlerine saldırmadan ve bunları birbirimize karşı üstünlük kuracak bir malzeme odağı haline getirmeden konuşmamız gerekiyor. Bir siyasal parti olan HDP'yi de tüm bu paradigmaları göz önünde bulundurarak toplumu oluşturan farklı cinsel kimliğe sahip insanları hedef haline dönüştürme gibi bel altı söylemlerine girmeden gerçekleştirmiş olduğu siyasal politika ve fikirlerle eleştirmek bana sanki daha faydalı olacakmış gibi geliyor. En büyük ihtiyacımız olan ve her daim yapmamız gereken şey de zaten bu karşılıklı fikir diyalogları değil midir?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.10.2018
24.09.2018
9.02.2018
19.08.2018
29.07.2018
15.07.2018
1.02.2018
14.06.2018
4.02.2018
9.02.2016