Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Dostça tahammüle davet
15.09.2013
2933

 KCK'nın çekilmenin durduğunu ilan eden ve gelişmeleri hükümetin muhtemel adımlarına endeksleyen hamlesi, Kürt meselesinin sınırları aşmasıyla yakından bağlantılı.

 

 Birçok kişi son dört ay içinde PKK'yı etkileyen olayın Gezi olduğunu düşünebilir. Nitekim Cemil Bayık da her fırsatta Gezi'ye selam gönderiyor. Ama bu selamlarda biraz ‘fazla' kaçan bir vurgu var. Kürt siyasetinin Gezi'den bilinçli olarak uzakta durduğu ve bu tutumunun bölgedeki hemen hemen tüm Kürtlerce paylaşıldığı dikkate alınırsa şu anki söylem pek de yerine oturmuyor. Dahası bugün örgüt içinde anlamlı yeri olan kimle konuşursanız konuşun, hepsi ağız birliği etmişçesine Gezi'nin yurtdışından yönlendirilen bir dinamik olduğunu ve son kertede Kürt meselesinin çözümünü istemeyen güçlerin iradesini yansıttığını söylüyor. Dolayısıyla Bayık'ın Gezi'ye referans verirken niyeti, muhtemelen önümüzdeki kısa dönemde Kürt siyasetinin ülkenin batısında da destek almasına ve seçimlerde HDP adaylarının şansını artırmaya yönelik bir taktik.

Diğer taraftan son dört ayda gerçekten de çok önemli, Kürt siyasetinin stratejisini büyük çapta değiştiren bir olay oldu: Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin Rojava diye adlandırdığı bölgede PKK'nın uzantısı olarak görülebilecek olan PYD giderek güç kazandı ve bir coğrafi aktör haline geldi. Suriye rejimine ve Özgür Suriye Ordusu'na aynı anda mesafe alabilmesi ve ikisi arasında taktiksel adımlar atabilmesi sayesinde hareket alanını geniş tuttu. İslami kesimle birlikte davranmayı dışlamazken El Nusra ile çatışmaktan ve ‘kale kapma' savaşı yapmaktan imtina etmemesi, PYD'yi marjinal bir konuma sürüklenmekten veya aciz gözükmekten korudu. Böylece kendisiyle anlaşamayan Kürt grupları da yanına çekerek daha ‘ulusal' bir görünüm kazandı. Bu çabalar Türkiye'nin bölgede daha dengeli bir çizgi izlemesi ile birlikte mükâfatlanmış oldu ve nitekim Salih Müslim resmen defalarca davet edildi.

Rojava faktörü PKK'nın ‘anlam ve önemini' radikal bir biçimde değiştirmiş durumda. Eskiden parçalı bir coğrafyada, her ülkenin kendi somut koşullarında hak mücadelesi uğruna silah kullanan bu örgüt, şimdi bütünleşme istidadı gösteren bir coğrafyada, tüm bölgeyi dikkate alan somut durum karşısında, sadece gerektiği oranda silah kullanarak haklara sahip çıkma siyaseti yürütüyor. Önümüzdeki hafta gerçekleşecek olan Irak Bölgesel Yönetimi seçimlerinde PKK da milletvekili adaylarına sahip ve Barzani'nin türlü çeşitli engellerine rağmen Irak Kürdistanı'nda söz sahibi olmanın peşinde. Ulusal Kürt Konferansı'nın art arda ertelenmesi ise tabii ki seçimlerle falan ilişkili değil. Bu konferans bir kez yapılacak ve ‘başarılı' olmak, yani tüm Kürtler adına konuşmak zorunda. Ancak iki kritik mesele var: Kürtlerin kendi içindeki güç dağılımında ibre nereyi gösterecek ve çıkacak sonucun Türkiye ile uzun vadede bir ‘barış içinde birlikte yaşama' dinamiği üretmesi nasıl sağlanacak? Öte yandan bu iki unsur da birbirinden bağımsız değil: Türkiye ile iyi ilişkiler Kürt coğrafyasında belirli siyasi aktörlerin güçlü kalmasıyla doğrudan bağlantılı. Bu denklemde Barzani doğal olarak Türkiye'nin tercihidir. Buna karşılık PKK ise tüm Kürtleri kuşatabilen ve dolayısıyla herhangi bir ‘ulusal' adım için vazgeçilmez aktör konumunda. Bunun anlamı konferansın açıkça olmasa da bu iki parti arasında yaşanacak bir mücadeleye tekabül etmesi ve Türkiye'nin de dolaylı bir taraf olması. Söz konusu denklem bütün taraflarca kabul edilecek bir söylem etrafında çözümlenmediği sürece konferans istenen sonucu vermeyecek ve Kürtler için hayal kırıklığı olacak. Ne var ki halen elde bir denge yok, çünkü Rojava sonrası PKK'nın göreceli gücü öngörülmeyen oranda artmış durumda.

Bu tabloyu bir an için arka planda tutalım ve soralım: Acaba KCK çekilme sürecini niye durdurdu? Görünen o ki hükümetten beklenen reformlar yapılmadığı için. Ancak çekilme aşamalarına ilişkin muğlaklık, zaten önemli reformların yapılmayacağının da zımnen kabulüydü. Kısacası PKK, hükümeti reform yapmamakla suçlarken, aslında AKP'nin çeşitli nedenlerle bunu yapmayacağını ve zaten muhalefetin direnci nedeniyle yapamayacağını biliyor. Dolayısıyla reform talebi aslında başka bir yere gönderme yapıyor ve ‘eğer reform yapamıyorsan başka bir şey yap' mesajı veriliyor… Burada ise üç konu var. İlk ikisi Öcalan'ın koşulları ile KCK tutukluları. Ancak hükümetin bu alanda da çok rahat olmayacağı açık… Geliyoruz üçüncü konuya: Rojava'ya destek veya en azından dostça tahammül. Çekilmenin durması bölgesel siyasette Türkiye'yi farklı bir koalisyona zorlamanın da yolu olarak kullanılmış gibi gözüküyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar