Markar ESAYAN

Deli gömleğinden kurtulmak...
16.01.2017
1460

 Cumhuriyet tarihimizin en önemli reformunu şu sıra Meclis’ten geçirerek milletimizin önüne getirmeye çalışıyoruz.

Bu değişiklik tek cümleyle “Millet iradesinin kurumsallaşması” şeklinde özetlenebilir.

Devleti bir arabaya benzetirsek, şoför koltuğuna “milletin” geçmesi garanti altına alınıyor.

Ya da eğer devleti bir bilgisayar, hükümet sistemini de bilgisayarın programı olarak nitelersek, bu değişiklik ile mavi ekran veren işletim sistemini virüslerden temizlemiş olacağız.

CHP, milleti her zamanki gibi küçümseyerek, onun korku ve duygularını kışkırtmaya dönük “Rejim değişiyor”“Meclis kapanıyor” “Tek adam rejimi geliyor” gibi sloganları öne çıkarıyor. Yani öyle düşünüyor ki, millet bu taslaktan anlamaz, tercihini rasyonel değil, duygu ve korkularına göre yapar. Eğer yeteri kadar vatandaşların kafasını karıştırabilir, onu korkutabilirsek, olası halkoylamasından “hayır” cevabını çıkartabiliriz.

Yapılacak değişiklik ile şu an yürütmenin zaten anayasada var olan yetkilerinde herhangi bir değişiklik olmuyor. Sadece yürütmenin yeri değişiyor. Yürütme parlamentodan çıkmıyor, halk tarafından seçiliyor. Demokrasinin üç temel kuvveti olan yasama ve yürütme doğrudan, yargı da dolaylı olarak milletin emanetine alınıyor.

Şu anki fiili sistemde zaten yasama ve yürütme kuvvetleri birbirinden ayrılmış değil. Ya hâkim parti yasamayı komple kontrol ediyor ya da koalisyonlara mahkûm oluyorsunuz. Muhalefetin bu sistemi savunmasını da anlamak mümkün değil. Meclis’te bir hâkim parti olduğu müddetçe ne denetleme, ne de yasama pratiklerinde herhangi bir etkileri var. O yüzden bu işlevsizlik onları bacak ısırmaya kadar götürüyor.

Öte yandan, Cumhurbaşkanı hem yürütmeye ortak, hem de tamamen sorumsuz. Cezai hiçbir sorumluluğu olmadığı gibi, Başbakan ve Bakanlar Kurulu’na eşit hatta daha üst yetkilere sahip.Getirilen değişiklik ile bu çift başlılık giderildiği gibi, Cumhurbaşkanı’na yargılama ve fesih yolu açılıyor.

Yani tek adam rejimi dedikleri şey için şu anki sistemden daha uygunu olamaz. Seçim olan yerde diktatörlük, tek adam rejimi olabilir mi? Beş yılda bir, halkın önüne çıkıp rakipleriyle yarışarak yüzde elli artı bir gibi muazzam büyüklükte bir oy almak zorunda olan kişi, Meclis ve yargı tarafından denetlenerek bu görevini ifa edecek. Bu sürenin sonunda isterse ikinci kez yarışa katılacak. Halk memnun ise bir daha seçilecek, değilse seçilemeyecek. İkinci kez seçilse bile üçüncü kez aday olma hakkına sahip değil.

Muhalefet, olayı Recep Tayyip Erdoğan’a endekslediği için sistemi kişiye göre değerlendiriyor. Kendisini 10 seçimdir yenemedikleri için fobi geliştirmiş durumdalar. Bu nedenle de onu seçen halka güvenmiyorlar. Getirilmek istenen sisteme değil, kendilerine ve halka güvenmedikleri için kategorik olarak “istemezük”çü pozisyon almış durumdalar yine.

Eğer 1960 ve 1980 darbeleri olmasa, sistemimiz normal parlamenter özelliklerini sergileyecekti. Ama darbe anayasaları ile halkın iradesi üzerinde bir vesayet mekanizması oluşturuldu. Bu vesayet sistemi 367 darbesi ile Parlamento’nun Cumhurbaşkanı seçmesini 2007 yılında engellemeye çalıştı. O zaman da MHP telkinlere direnerek Meclis’e girmemezlik yapmadı. Daha sonra ise geniş yetkilere sahip Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesine dönük anayasa değişikliğini yaptık. Böylelikle fiilen yarı başkanlık sistemine geçmiş olduk.

Şimdi bu durumu çelişkilerinden, anomalilerinden kurtarmaya çalışıyor, çift meşruiyetli bir modelle hem yasama hem de yürütmeyi halka seçtirmeye çalışıyoruz. Çok benzerini Fransa 1958’de yaşadı ve o tarihten beri istikrara kavuştu, koalisyonlardan kurtuldu.

Bu değişikliğin anlamı özetle bu. Millet iradesinin güçleneceği bir değişikliğin halktan onay almaması da mümkün gözükmüyor.

CHP’nin panik hali de bununla açıklanabilir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar