Mehmet YILDIZ
“Alevilik” başlıklı yazımı okuyan Alevi bir okur bir e-mail aracılığıyla bana üç adet soru sormuştu. Söz konusu sorulara kısa bir cevap verdim ancak bu cevabın yetersiz kaldığını düşündüğüm ve konuya genel olarak biraz daha açıklık kazandırabileceğime inandığım için üç soruyu burada bir daha ele almayı yararlı buldum.
1. “Kişisel olarak Aleviliği İslam’ın neresinde görüyorsunuz?”
Alevilik İslam’ın içinde midir, dışında mıdır sorusuna öncelikle Aleviler cevap vermelidirler. Çünkü bu soruya verilecek cevap Alevilerin dini inancını oluşturan büyük hikayenin bir parçası olur. Bendeniz ateistim; tanrının varlığına inanmıyorum ki genel olarak tanrının varlığı üzerine kurulmuş dinsel hikayelere, özel olarak Alevilik hikayesine belli bir noktada müdahale ederek ‘Alevilik İslam’ın içindedir’ veya ‘dışındadır’ şeklinde bir fikir beyanında bulunayım. Nasıl kabul ediyorsanız öyle olsun. Sizin konuyla ilgili açıklamanız olaya dışarıdan bakan bir araştırmacı için yeterli ve geçerli bir cevap olacaktır.
2. “Sizce bu soruya Sünniler nasıl bir cevap veriyorlar?”
Sünnilik adına verilen biri “tarihsel fiili” olan, diğeri “pragmatist lafzi” sayılan iki cevap söz konusudur. Her iki cevapta da müphem bir yan yoktur.
A. Tarihsel fiili cevap: “Alevilik herektik bir mezheptir.” Başbakan Erdoğan’ın büyük bir hayranlık duyduğu Şeyhülislâm Ebusuud Efendi’nin fetvaları konuya tam bir açıklık getiriyor. 16. yüzyıl Alevi Soykırımı Sünni retorikten eyleme geçişi sergiliyor. 20. yüzyılın en önemli kırımları Koçgiri’de (1921) ve Dersim’de (1937-1938) yapıldı. Kenan Evren ve şürekası darbe ortamını olgunlaştırmak için Maraş ve Çorum Alevi katliamlarını yaptılar. Bunu Sivaslı müminlerin Madımak Oteli’ni ateşe vererek Alevileri diri diri yakmaları izledi. Meşaleli müminleri mahkemede müdafaa eden 12 avukat AKP’den milletvekili seçildi.
B. Asimilasyoncu retorik yahut akıllılıktan mütevellit pragmatist cevap: “Tamam, madem Hz. Ali'yi o kadar çok seviyorsunuz bunun üzerine bir dostluk bina edebiliriz. Zira biz de Ali’yi seviyoruz. Ali’nin günlük olarak yaptığını yaparak işe başlayalım. Beş vakit namaz kılalım.”
Son yıllarda “mahalle baskısı” nedeniyle Ramazan’da oruç tutan, Cuma namazlarını kılan Alevi sayısında çok büyük bir artışın meydana geldiği ve Alevilerin Sünniler tarafından asimile edildikleri bilinmektedir. 12 Eylül yönetimi Dersim’de de sayısız çocuğu zorla imam hatip liselerine gönderdi ve köylere sayısız cami yaptı. Sonra aynı köyleri imha ettiği için camilerin uzun vadeli bir etkisi olmadı.
Bilime, özellikle evrim teorisine, demokrasiye, hümanizme inanan insanlar bakımından vatandaşların sema dönmesiyle namaz kılması arasında bir fark yoktur; zora dayanmadıktan sonra her ikisi de masum dinsel ritüel sayılır. Ateistlere kalsa ne sema dönmek ne de namaz kılmak gerekiyor; bir takım doğa üstü güçlere inanmak yerine evrim teorisini incelemek daha yararlı olacaktır.
Ritüelleri bakımın eşit ve masum saydığımız Anadolu Aleviliği ve Sünniliği dogma ve fıkıh açısından çok farklıdır.
3. “Dersim Aleviliği İslam’ın neresindedir?”
Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, bu soruya bir ateist olarak tüm Dersimlilerin katılabileceği bir cevap vermek çok zordur. Alevi toplumunda son yıllarda yaşanan genel şaşkınlık, tüm köyleri yok edilen ve yaşam şekli zorla değiştirilen Dersim Alevi toplumunda daha ağır bir biçimde yaşanıyor. Sünnilerle yapılan teolojik tartışmalarda özür dileyen bir tonda konuşmuyorlar ama Dersim Aleviliğindeki otantiklikten, bağımsızlıktan rahatsız olan ve cem evlerinin duvarlarına M. Kemal’in resimlerini asan Bektaşilerle hızla kaynaşmaya çalışan, ibadet dili olarak Zazaca’yı hiç önemsemeyen, Türkçeyi birinci dil olarak kullanan, Arapça öğrenen, Kuran ve Hadisler hakkında edindikleri bilgiler sayesinde toplum içinde prestij kazanmaya çalışan “dedelik” veya “alimlik” heveslisi insanların varlığı da inkar edilemez.
Keza Aleviliği Zerdüştlüğün bir uzantısı olarak gören, Dersimlileri “Zerdüşt Mezopotamya” miti aracılığıyla bir Kürt azınlığı gibi gösteren asimilasyoncu saldırgan bir Kürt milliyetçiliğini savunan, kendi tarihsel etnik-kültürel kimliğini ısrarla inkar eden, özgüvenden ve özsaygıdan yoksun bir kesim de vardır. Bu kesim Abdullah Öcalan ne diyorsa ona inanıyor ve onu yapıyor. Aslında dini sadece politik maksatlarla kullanıyorlar. Aleviliğin hiçbir değerini benimsemiyor ve onları feodal buluyorlar. Aleviliği Dersimlilerin Kürt ulusal birliği içinde erimelerini engellen anti-ulusçu bir kurum olarak görüyorlar. Ancak PKK Dersimlileri Şafiî Kürtlere katılmaya zorlarken Mamekiye çarşısına dışarıdan gelen “uyanık” dilenciler gibi zaman zaman Dersimlilerin, “Xızır”, “Duzgın”, “pir” “Ali aşkına”, “İmam Hüseyin aşkına”, “Munzur Bava” gibi kutsal kavramlarını kullanıyor. Hacca giden Şafiî Kürtlere “Ey müminler Serok Apo için dua ediniz!” şeklinde açık çağrılar yaparken, Dersimli Alevilere “Kemere Duzgın’a giderken Serok Apo için dua ediniz!” gibi bir çağrıda bulunmuyor. Bu durum kendi başına PKK’nın Dersim Aleviliğine pek inanmadığını ortaya koyuyor.
PKK Şafiî “Kürdistan Dindarlar Birliği”ni kurduğu 1990’lı yıllarda, bir de “Kürdistan Aleviler Birliği”ni kurdu. Kim olduğu, ne yaptığı bilinmeyen “Pir Haydar Celasun” adında esrarengiz bir adam Dersim Aleviliğini PKK adına ele geçirdi; kendisini biricik otorite olarak ilan etti. Kureyşanlılar başta olmak üzere kimse PKK’nın Dersim Aleviliğini zorla ele geçirmesine karşı çıkmadı.
PKK Öcalan’daki düşünce değişikliklerine bağlı olarak bir süre sonra “Kürdistan Aleviler Birliği”ni ve “Pir Haydar Celasun”u unuttu. Bu sefer de sırf güç gösterisi için hunharca öldürdüğü Ali Rıza Polat’ın dedesi olan yiğit Seyit Rıza’yı Kürt mitolojisinin bir kahramanı olarak kullanmak ve Dersimli gençleri etkilemek üzere Dersim’in Piri ilan etti. Mamekiye çarşısında Seyit Rıza’nın bir heykelini diktiler. Heykelin açılış töreninde Ali Rıza Polat’ın yakın akrabaları da hazır bulundular; heykelin yapılmasından dolayı memnuniyetlerini dile getirdiler.
Halbuki yiğit Seyit Rıza’nın Dersim’in Piri olmadığını tüm Dersimliler biliyordu. Seyit Rıza sadece kendi aşiretinin rehberiydi ve ailesine bu özel yetkiyi pirleri vermişti. Dersimli Aleviler olup bitenler karşısında seslerini yine çıkarmadılar. Dersim’de siyasi hegemonya kuran PKK böylece hegemonya kuran yabancı politik bir kuvvet olarak kalmadı, Dersim’in sosyal ontolojisini temelinden tahrip etti. Çünkü Dersim asırlar boyunca kimin mürşit, kimin pir, kimin “rayver”, kimin “tolıv” olduğu tartışmasız olan bir “ikrar” düzeni kurmuştu. Dersim bu sayede kendine özgü hukuku, etiği olan uyumlu bir toplum yaratmıştı.
Dersim Aleviliğinin Selçuklular döneminde saygı gördüğü, Dersim’in en büyük ocağı olan Kureyşan Ocağı mensuplarının evladı resul olduğuna dair Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat tarafından mühürlenen bir şecerenin olduğu söylenmektedir. Hatta aynı şecereye daha sonraki tarihlerde bazı Osmanlı hükümdarlarının mührünü bastığı da iddia edilmektedir.
Sadece Kureyşanlıların tarihinde değil, Dersim tarihinde de “facts and fiction”(gerçekler ve kurmaca) iç içe geçmiştir.
Dersim tarihi ciddi bir akademik çalışmanın konusu olmamıştır. Bu nedenle gerçeklerle kurmacayı birbirinden ayırmak zordur. Dahası, kurmaca bu kontekst içinde bütünüyle hayal mahsulü olmak anlamına gelmeyen sosyal kurum yaratıcılığını, yani sosyal ontolojiyi de içeriyor.
Hatta denilebilir ki “kurmaca” burada çoğunlukla tarihsel açıdan bütünüyle değersiz, gerçeği yansıtmayan, gerçekte vuku bulmamış, hayal mahsulü olan ve gerçek bir bilgi içermeyen bir kavram değildir. Sosyal gerçekler her zaman sosyal yapıcılığın (construction), kolektif rızanın, kolektif kabulün ürünüdürler. Ontolojik olarak sübjektif olan sosyal gerçekler (pirlik, rehberlik, dedelik, taliplik, ziyaretler, para, evlilik, düğün, mülkiyet, aşiret kavgası, cemaat, düşkün ilan edilme, musahiplik, cem vb.) epistemik olarak objektif olup, belli bir kültürel kontekst içinde dağ, nehir gibi fiziki gerçeklerle aynı statüyü paylaşırlar. Dolayısıyla Dersimlilerin sosyal gerçekleri her normal toplumda olduğu belli bir tarihi ve kültürel kontekst içinde anadilleri (Zazaca) kullanılarak yaratılmıştır. Kolektif kurmaca burada kolektif atıfları, bir şeye veya kimseye bir statü vermeyi, bir şeye o şeyde intrinsik olmayan bir özellik atfederek kullanmayı (örneğin bir kağıt parçasının para olarak kullanılması) gibi kolektif inançları içerir. Kurmacanın kolektif sosyal yaratıcılıkla iç içe geçtiği haliyle, örneğin bir roman yazmakla sonuçlanan bireysel halini birbirine karıştırmamak gerekir.
Genel olarak Alevilik ve özel olarak Ehlibeyt Kureyşan Ocağı Dersim sosyal kurgusunda ve inşasında çok merkezi bir rol oynar. Dersim kendi kurumsal gerçeklerini yaratarak Osmanlı İmparatorluğu içinde de facto bağımsızlaşan bir toplumdur. Kureyşanlılar Ehlibeyt oldukları iddialarını sürdürürlerken, Dersim’de Arap ve İslam kültüründen, lafzından, Kerbela öncesi tarihinden tamamen koparlar. Bütünüyle Kerbela Olayı üzerinde yoğunlaşırlar. Her şeyi belirleyen Kerbela’dır. İmam Wushe’nin (İmam Hüseyin) başını kesenler Sünnilerdir ve onlarla ortak hiçbir inançları, tarihleri yoktur. Kuran ve Hadisler sahih değildir. 1514 Çaldıran Savaşı öncesinde Osmanlının Anadolu’da yaptığı Alevi katliamıyla birlikte Dersim Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve İslam’dan tamamen kopar.
Kerbela Olayı dahi Dersim Aleviliği içinde çok farklı bir biçim alır.
Yezid’in askerleri İmam Hüseyin’in kesik başını Şam’a götürürlerken yollarının üzerindeki bir Ermeni köyünde keşişin evine misafir olurlar. Askerlerinuyudukları bir sırada, evin tavanı birden açılır, ay, yıldızlar gelir eve yeni tavan olurlar. Eve bir ışık seliyle birlikle gökten cümle peygamberler, evliyalar, melekler inerler. Gökten inenler doğruca gidip askerlerin yanlarında taşıdıkları sepeti usulca açarlar, İmam Hüseyin’in kesik başı üzerine niyaz ettikten sonra tekrar sır olurlar.
Ermeni keşiş her şeyi gözleriyle görür ve ne pahasına olursa olsun İmam Hüseyin’in başını askerlerin elinden almaya karar verir.
Askerler uyandıklarında keşişten İmam Hüseyin’in kesik başını getirmesini isterler. Keşiş yedi oğlundan birinin başını keserek askerlere verir. Askerler başı hemen tanırlar, “Bu değil!” derler. Keşiş gidip bu sefer de ikinci oğlunun başını kesip getirir. Askerler yine “Bu değil!” derler. Keşiş askerlere itiraz etmeden gidip üçüncü oğlunun başını keser getirir. Askerler yine “Bu değil!” derler. Keşiş bu yolla yedi oğlunun başını kesip verir ancak Yezid’in askerlerini ikna edemez. Keşiş çaresizlik içinde gidip İmam Hüseyin’in kesik başını sakladığı yerden alıp getirerek Yezid’in askerlerine verir.
Keşiş İmam Hüseyin’in kesik başına karşılık yedi oğlunun başını vermeyi göze alır, ne çare ki bir türlü Yezid’in askerlerini kandıramaz. Yedi oğlunun başıyla kandıramadığı askerlerden İmam Hüseyin’in kesik elinin bir parmağını gizlice almayı başarır.
İmam Hüseyin’in kesik parmağı Dersim’de Vonk Kilisesi’ndeydi, Vonk Kilisesi’nin keşişi İmam Hüseyin’in kesik başını Yezid’in askerlerine vermemek için yedi oğlunun başını keserek veren o büyük keşişin yüce soyundandır. Vonk Kilisesi çok kutsal bir yerdi. Her yıl Urfa, Mardin yöresinden ziyaretçiler gelirlerdi.
İmam Hüseyin’in kesik parmağı Dersim kırımına kadar Vonk Kilisesi’nde muhafaza ediliyordu. Ağır hastalar daima Vonk Kilisesi’ne getirilirdi. Ermeni Keşiş ilkin gider kutsal emanete dokunur sonra gelir ellerini hastanın alnına koyar, beş-on dakika öylece bekler. Hasta kısa bir süre içinde düzelirdi. Dersim Ermenileri en ağır, en tehlikeli, en vahim, en ciddi yeminlerini İmam Hüseyin’in kesik parmağı üzerine yaparlardı.
Özetle, Dersimliler Alevilik inancını kullanarak Dersim’de kendilerine özgü bir toplum, sosyal kurumlar, hukuk, etik yarattılar. Alevilik hikayelerini, Kerbela Hadisesini bile Dersimlileştirdiler. Asırlar boyunca bu sistem içinde yaşadılar. Kolektif kurgu, kurmaca, niyet ve yapıcılığın (construction) iç içe geçtiği bu fenomeni yok saymanız veya objektif bulmamanız Dersimlilerin tarihi gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Sosyal kurumlar yukarıda da belirtildiği gibi her zaman toplum fertlerinin kolektif niyetine, kolektif rızasına, kolektif olarak tanımalarına, kolektif kabulüne dayanır. Kurumlar belli rolleri üstlenmek üzere yaratılır. Dersim Aleviliği de facto olarak otonom olan ve sosyal gerçekleri (kurumları) bakımından Osmanlı toplumundan ayrı olan Dersim toplumuna aittir. Otantik Dersim toplumu yıkıldığı için bugün Dersim Aleviliği de değişime zorlanıyor. Yıkım sürecinde çok farklı yorumların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Olayın buradaki izah edilme biçimi sadece bu yorumlardan biri olarak kabul edilebilir. 1100-1970 yıllarının Dersim toplumunda bu gibi bir yorum farkı yoktur. Aksi halde toplum birliğini ve istikrarını koruyamazdı. Tüm otonom ve otantik kurumları çökerdi.
Yukarıdaki yorumu ateşli Bektaşiler veya PKK yanlısı Dersimliler son derece kabul edilmez bulacaklardır. Dahası, işin içine Ermeniler katıldığı için yorumu son derece “offensive” bulacak olan başkaları da çıkabilir. Bu durum Dersim toplumunda artık ortak bir Alevilik tanımının kalmadığını ortaya koyduğu gibi, bu toplumu özgün kılan sosyal gerçekleri (kurumları) yaratmak ve muhafaza etmek için şart olan “collective intentionality” denilen yapıcı gücün kalmadığını da gösterir.
Toplulukların kültürel kimliklerini koruyabilmeleri için bu kimliklerin ana unsurlarıyla genç kuşaklar tarafından benimsenmeleri ve günlük olarak yeniden üretilmeleri gerekir. Genç kuşaklar tarafından benimsenmeyen ve yeniden üretilmeyen kültürel kimliklerin kaybolmaları kaçınılmazdır. Tarihsel Dersim kültürel kimliği kaybolmuştur, çünkü bu kimlik genç kuşaklar tarafından benimsenmiyor ve yeniden üretilmiyor. Ölü bir dil haline gelen Zazaca bu yıkımı veya değişimi gösteren en belirgin indikatördür
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2014
26.08.2014
15.08.2014
6.08.2014
15.07.2014
22.06.2014
12.06.2014
9.06.2014
7.06.2014
20.05.2014