Mümtazer TÜRKÖNE
İçinden elbette iyi şeyler de çıkacak; ancak bugünün verese hesaplamalarında yekün hanesine yazılanlar boğucu, bıktırıcı bir duman tabakasının altında saklanan kötü şeyler. 23 yılın somut mirası olarak çökmüş bir ekonomiyi kalın kontürleriyle resmetmek yeterli. Ekonomik tablo bir sonuç, sebeplere indiğiniz zaman otokrasinin, ahbap-çavuş ilişkilerinin (crony kapitalism), keyfe ma yeşa işleyen otokrasinin yol açtığı adaletsiz ve hukuksuz bir Türkiye manzarası var.
Kötü bir miras.
Sonuç olarak uzun iktidar yılları ve kalıcı başarılar değil, kalacak mirası iktidar değişim sürecini ifade eden “geçiş dönemi”nde yaşayacaklarımız belirleyecek.
19 Mart operasyonlarını bir ölçü olarak alabilirsiniz: İktidarı namuslu bir şekilde (nomos, yani yasa ile namus aynı Yunanca kelimeden gelir) teslim etmemek için başka neler yapabilirler?
Bu sorunun cevabını arayalım.
General Ekonomi
19 Mart operasyonu Napolyon’un Rusya seferine benzedi. “General Kış’a yenildim” demişti Napolyon, sonu ağır bir hezimetle biten bu savaş için. Fransız ordusunu, gerçekten de buz gibi Rus steplerinin soğuğu perişan etmişti. Bizimkiler de “general ekonomi”ye yenilmiş oldu. Hesapların hiçbiri tutmadı.
Tekrar kendi gündemlerimize dönüyoruz.
Üç temel değişkeni takip ediyoruz. Birincisi Suriye’nin tetiklediği Çözüm Süreci; ikincisi düze çıkma umutlarını kaybeden ekonomi; üçüncüsü de Trump’ın elindeki kepçe ile karıştırdığı dünyada oluşan yeni dengelerin Türkiye’yi AB’ye doğru itmesi. Üçünün elbirliği ile Saray’ı zorladığı tek istikamet var: Demokratik hukuk devletinin bütün köşe başlarını tutup bu üç alanı da hakimiyeti altına alması.
Bu üç temel değişken elbirliği ile otokrasinin altını oyuyor. Erdoğan’ın elindeki güç hızla eriyor. Bu yol tek istikamet. Geri dönüşü yok.
Koskoca bir enkaz yığını ile karşı karşıyayız.
Bu enkazın üzerine kurulup kimse tükenmiş bir güçle hükümet edemez.
Geleceğin ismi de cismi de önemli değil, iktidar değişecek.
Hangi güç?
Gözle görülecek kadar somutlaştıralım.
Erdoğan’ın elinde tuttuğu güç, İmamoğlu ve ekibini, gazetecileri, muhalifleri sabah baskınlarıyla tutuklayıp hapse atmaktan ibaret.
Başka bir gücü var mı?
İktidar dediğimiz güç pratiği alanıdır.
Erdoğan’ın gücü tutuklamalar dışında nerede kendini gösteriyor?
Çözüm Süreci ona rağmen, Bahçeli’nin zorlamaları, sevk ve idaresiyle sürüyor.
Çökmüş olan ekonomi zaten Mehmet Şimşek’e emanet, krizi sona erdirecek tek bir enstrüman bile Erdoğan’da yok. Tersine, siyasi hesaplar ve müdahaleler piyasayı boğaların koştuğu züccaciye dükkanına çevirdi. Her müdahale işleri daha da kötü hale getiriyor.
Trump’ın karıştırdığı dünyada Türkiye’nin yeri pek parlak değil. İstikbalimiz tek alternatif olarak Avrupa Birliği’ne bağlanmış durumda. Avrupa Birliği’ne yönelmek, otokrasinin vazgeçmekle mümkün. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş yargı kararlarına rağmen içerdeyken kiminle hangi boyutta ilişki kurabilirsiniz.
Üç değişken de hukuk diyor, demokrasi diyor, temel haklar düzeni diyor.
Oluşturduğu statüko ile bu iktidarın inşa ettiği gecekondu yıkılmadan yerine düzenli bir devletin caydırıcılığını ve inandırıcılığını nasıl yerleştirebilirsiniz.
Yargı normalleşmeli
Soyut bir durum veya gizli saklı tutulan bir gerçek değil. Hukuku uygulamakla sorumlu yargı, tam tersine siyasi operasyonların aracı haline getirerek hukuk devletini ortadan kaldırıyor. Adli sistemimizde, hukuk devletinin vazgeçilmez prensiplerinin neredeyse hiçbiri işlemiyor.
Varlık sebebi yargı mensuplarının özlük haklarını, tayin ve terfilerini siyasi iktidarın etki alanı dışında tutmak olan HSK, iktidarın beğenmediği kararlar veren yargı mensuplarını hemen görevden alarak tam tersini yapıyor. Son zamanlarda iktidarın baskı politikası ile uyumlu kararlar vermeyen hakimlerin aynı gün içinde başka yerlere sürülmelerini alt alta yazıp toplamanız durumu göstermek için yeterli.
Bağımsız yargının dayandığı temel prensiplerden biri “doğal yargıç” ilkesidir. Savcı ve yargıç özel olarak belirlenmez, o anda doğal şekilde kime düşerse davaya o yargı mensubu bakar. Doğal yargıç prensibi işlemiyor; temel hakları ihlal eden yargı tasarrufları özel olarak seçilmiş sınırlı sayıdaki yargı mensubunun tekelinde bulunuyor. Özel olarak belirlenen yargı mensupları ve çıkan sipariş kararlar.
Bu durum başından sonuna kadar devlet-millet bütünlüğü için açık bir tehdit oluşturuyor. Egemen güç olarak bir devletin hakim kılması gereken adalet ve güven ikliminin yargı tasarruflarıyla zayıflatılması başlıbaşına ciddi bir beka sorunudur.
Yargı, otokrasiye bağlı, muhalefeti düşman ilan eden bir hukuku uyguluyor.
Siyasetin aracı haline gelmiş yargı tasarrufları Türkiye’yi batırıyor.
Kritik futbol karşılaşmalarına yabancı hakem getirmek gibi, Cezayir’den savcı, Hindistan’dan yargıç transfer etmenize gerek yok. Türkiye’de yargıçlar var. Şikayete konu davalar sınırlı sayıda yargıcın tekelinde. Doğal yargıç prensibi işlesin, tartışmalı dosyaların yargıçları özel talimatlarla değil doğal sisteme göre seçilsin bütün kararların bir anda değişmesi mümkün.
Saray’ın elinde kalan yegane güç, siyaseti yargı eliyle tanzim etmekten ibaret.
Peki edebiliyor mu?
19 Mart operasyonunun sonuçlarına bakılırsa edemiyor. Tam tersine iktidarı yıpratıyor, meşruiyet ve itibar kaybına uğratıyor, zevalini çabuklaştırıyor. Halk desteği görünür şekilde azalıyor.
Çözüm Süreci
Sarayın lehine iş gören tek bir dinamik bile yok. Hepsi iktidarın boyunu fersah fersah aşıp kendi hükmüne göre Türkiye’ye biçim veriyor.
Çözüm Süreci’nin Erdoğan iktidarını erozyona uğratacağını, güç kaybına yol açacağını daha işin başında söylemiştim. Nitekim Erdoğan, ortağının yani Bahçeli’nin çelik iradesine rağmen direnebildiği kadar direndi. Sürecin Erdoğan’la sınavı devam edecek; ancak sonuç değişmeyecek. Çünkü her şey her şeyle bağlantılı.
Çözüm sürecinin altında Suriye, Suriye’nin altında ABD, İngiltere ve Fransa ile mutabık kalınan bölge düzeni var. Türkiye, kendisini içerde ve dışarda çok güçlü hale getiren böyle bir fırsatı heba edemez.
Kürdüyle, Türküyle hep birlikte uyum ve karşılıklı güven içinde yürüyeceğimiz geniş bir yol uzanıyor önümüzde. Kavga etmenin hiçbir anlamı kalmadı. Bölgesel gelişmeler, tarihin biriktirdikleri, tükettiğimiz acı tecrübeler hepimizi çözüme zorluyor. Bu kadar zor bir coğrafyada 40 yılın kanlı tecrübelerinden sonra Türkler ve Kürtler olarak önümüze gelen bu altın değerindeki fırsatı kaçıramayız.
Önümüzde duran görev, bir etnik problemi çözmenin çok ötesine uzanıyor. Şikayete konu olan bütün sorunları bir hamlede geride bırakacağız ve kıvancıyla tasasıyla kaya gibi yekpare hale gelmiş bir kader birliği inşa edeceğiz. Kader birliği, başınıza gelen her şeye eşit olarak dayanmak, mutluluğu da acıyı da paylaşılmaktır. Tasada ve sevinçte, bütün duygu anaforlarında aynı tepkileri vermek, dişinizi birlikte sıkmak, aynı şeye birlikte gülmektir.
Geçmişe bir sünger çekip yeni bir başlangıç yapma fırsatı yakaladık.
Türk Kürt ayırt etmeden aynı geleceğe aynı pencereden bakıyoruz.
Devletin egemenlik yetkilerini kullananların hepsi de bizimle aynı pencereden bakmak zorunda.
Bu sorunun hal yoluna konması, saray iktidarını ayakta tutan denklemi geçersiz hale getirdi. Çözüm Süreci, geçiş sürecini hızlandırıyor.
Geçiş döneminin dengeleri
Vakit de, aktörler de, dinamikler de ve hepsinin toplamı olan istikamet de Sarayın aleyhinde. Nitekim zaman hükmünü icra ediyor ve siyaset tarafların iradelerini, yapıp ettiklerini aşarak Türkiye’yi yeni bir başlangıca, dolayısıyla iktidar değişikliğine zorluyor.
Soru son derece basit: İktidar kendi kurduğu statükoyu değiştirebilir mi?
Değiştirebilirse ömrünü uzatabilir.
Statüko dediğimiz, yerleşik çıkar düzeni. Bu düzen bir kere kurulduktan sonra kuranların boyunu aşar. İsteseler de bu statükoyu yıkıp yerine yenisini inşa edemezler. Zaten iktidar değişimini zorlayan, statükonun ömrünü tamamlamasıdır.
Mevcut statüko zamanın ruhuna aykırı.
Sadece biz değil bütün dünya, kritik bir kavşakta döneceği istikameti tayin etmeye çalışıyor. Yeni bir gökyüzünün altında yepyeni bir yeryüzü şekilleniyor.
Türkiye sağa sola ve geriye savrulmalardan kurtulup önüne bakmalı. Engebeli, tehlikeli bu yolda karşımıza çıkan fırsatlar bir daha ele geçmeyebilir.
Bütün bu sıraladıklarımı en iyi görecek, takdir edecek ve gereğini yapacak kişi olarak Erdoğan’ın realizmine güvenebileceğimizi düşünüyorum.
İki seçeneği var: görevi halefine devretmek üzere seçim kararı almak. İkincisi değişime direnmek.
Siyaset mümkün olanın sanatıdır. İkincisinin mümkün olmadığını Erdoğan görüyor olmalı.
Türkiye’nin tam çeyrek yüzyılına damgasını vurmuş Erdoğan dönemi sona eriyor. Mümkün olanları en yalın haliyle kavrayan bir politik lider, bu durumda şık bir finale hazırlanır. Bırakacağı siyasi mirasın sağını solunu düzeltir. Geride kalanlara tutunacakları sağlam kulplar bırakır.
Nesnel şartlar başka bir seçenek bırakmıyor. İş Erdoğan’ın ferasetine ve basiretine kalıyor.
Öfkenin, düşmanlığın biriktirdiği küçük hesapları, alışkanlıkları bir kenara bırakıp şu geçiş sürecini elden geldiğince en az zararla atlatmaya çalışmaktan başka şansımız yok.
“Ne kadar hukuk, o kadar ekmek.”
Bu söz, iktidarın çözemeyeceği en temel paradoks. Ekmek, hukuk olmadan olmuyor. Hukuk ise otokrasinin dayanaklarını ortadan kaldırıyor. Böylece iktidarın çıkarları ile halkı doyuracak ekmek arasında amansız bir çelişki çözümsüz ağır bir yüke dönüşüyor.
Ekmek için hukuk üzerinde yükselen yeni bir statüko ve bunu kuracak ve hukuka dayanarak var olacak yeni dalga bir iktidar gerekiyor.
Sonra.
Geriye ne kalacak?
Onu da tam olarak bugünlerde yaşayacağımız tecrübeler belirleyecek.
Yazarlar
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.09.2025
21.09.2025
18.09.2025
14.09.2025
9.09.2025
6.09.2025
5.09.2025
2.09.2025
1.09.2025
30.08.2025