Münir AKTOLGA
Yazının başlığı şöyle de olabilirdi: Globalleşme süreci statükoyu korumayı imkânsız hale getirdi!
Önce, herkesin bildiği bir örnekten yola çıkalım: Evinizde bir klima cihazı var, ve diyelim ki onu artı yirmi dereceye ayarlamışsınız! Bu demektir ki, evin içindeki ısıya ilişkin olarak korumak istediğiniz statükoyu yirmi derece olarak tesbit ediyorsunuz!..
Aslında herşey çok basittir! Isı yirmi derecenin üstüne çıkınca sistem çalışmaya başlayacak, evin içine-odaya soğuk hava vererek ısının tekrar yirmi dereceye inmesine yol açacaktır. Isı yirmi derece olunca sistem kendiliğinden stop eder. Ya da tabi, tersi: Isı yirmi derecenin altına inince de, sistem ısı üreterek evin ısısının gene yirmi derecede kalmasını sağlayacaktır. Basit bir termostatın çalışma prensibidir bütün bunlar. Şöyle gösterelim:
Hangi türden bir termostat olursa olsun (organizmada biyolojik süreçleri kontrol altında tutan termostatlar da gene aynı şekilde çalışırlar) amaç açıktır: Amaç, “girdiyi” (yani çevreden gelen etkileri-alınan informasyonları) kontrol ederek istenilmeyen sonuçların-“çıktıların”- meydana gelmesini engellemektir[1] (ya da tabi, gene “girdiyi” kontrol altında tutarak istenilen sonuçları elde edebilmektir..). Bunun için de, ya negatif feedbackyapılarak (negatif olarak geriyi-“girdiyi”- besleyerek) istenilmeyen sonuçlar-çıktılar- engellenir, ya da pozitif feedback yapılarak (geri-“girdi”-pozitif olarak beslenerek) istenilen sonuçlar elde edilmeye çalışılır[2]..
Açıkça görüldüğü gibi, bütün bu işlemlerin-sistem kontrol mekanizmalarının- çalışma prensibi, daima, sebebi kontrol altında tutarak sonucu-dolayısıyla da varolan statükoyu- kontrol altında tutabilmekten ibarettir. Örneğin, eğer yukardaki örnekte ısı yirmi derecenin üstüne çıkmışsa, bu, istenilmeyen bir sonuçtur. Bunu engellemek için (ısının tekrar yirmi dereceye inmesini, yani, statükonun korunmasını sağlamak için) sistemin soğuk hava üretmesine ihtiyaç olacaktır. Ya da tabi tersi; dışarda hava soğuksa evin içi de soğuyacağından bunu tesbit eden ısı ölçer hemen aleti çalıştırır ve o da ısı üreterek oda ısısının aynı kalmasını, dolayısıyla da statükonun korunmasını sağlar...
Şimdi, eğer yukardaki şekilde ısısını yirmi derecede tutmak istediğiniz ev-ya da odanın yerine, değişim süreci engellenmek istenen bir toplumu (örneğin,Türkiye toplumunu) koyarsanız[3], bu durumda, statükonun hep aynı kalmasını isteyen instanz da, statükoyu, yani, belirli bir andaki toplumsal dengeyi temsil eden egemen sınıf olacaktır (ki, Türkiye toplumu sözkonusu olunca da, bu, Osmanlı artığı- “Devlet’in asıl sahibi”- Devlet Sınıfı’ndan başkası değildir!).
Bu durumda, statükoyu değiştirici rol oynayan etkenler (yukardaki örnekte oda ısısı) ise, iç ve dış dinamiklerin faaliyetleridir. İç dinamiklerden kasıt açıktır: Bunlar sistemin üretici güçleridir. Üretici güçler geliştikçe (yani kapitalizm geliştikçe) insanlar arasındaki ilişkileri belirleyen eski üst yapı-yani statüko da zorlanmaya başlar. Yeni duruma uygun yeni ilişkilerin kurulması zorunlu hale gelince, eskiyi temsil eden statükonun sarsıldığına şahit oluruz.. Örneğin, bir AK Parti çıkar ortaya ve önce iktidara gelir, sonra da “Devleti ele geçirmeye” çalışır! Burjuvazi, “madem ki egemen sınıf benim artık, o halde ilişkilerde belirleyici olan da ben olmalıyım” diyerek kolları sıvar! Eski statükoyu devirerek onun yerine kendi iktidarını temel alan yeni bir düzen-ilişkiler sistemini-statükoyu kurmaya çalışır. Bu durumda, bizim siyaset, ya da sınıf mücadelesi dediğimiz şey de, üretici güçlerin gelişmesini temsil edenlerle, bunu engellemeye çalışanlar (o an varolan eski statükoyu temsil edenler) arasındaki mücadeleden ibarettir. Türkiye sözkonusu olduğu zaman, üretici güçler geliştikçe (yani kapitalizm geliştikçe) eski dengeyi-statükoyu temsil eden “asker-sivil zinde güçlerle”-“Kemalistler”le iktidarın yeni sahipleri (Anadolu burjuvaları) arasındaki mücadelenin özü de bundan ibarettir. Yaşadığımız sürece damgasını vuran sınıf mücadelelerinin esası budur.
Ama süreci etkileyen bir de dış dinamik var tabi: Ki o da uluslararası-küresel sistemdir. Üretici güçler geliştikçe dış dinamiğin etkisi altında hareket eden iç dinamikler sistemin içini değiştirerek, içerde yeni ilişkilerin kurulmasını zorunlu hale getirirlerken, bu süreç, kaçınılmaz olarak dış dinamiği de etkiler. Ve giderek, kendi içlerinde yeniden şekillenen ülkelerin kendi aralarında kuracakları (dış) ilişkiler de değişmeye başlar. Öyle ki, bu süreç içinde her ülke, hem uluslararası-sistem kurucu bir element olarak (bütünü etkileyerek), hem de, oluşmakta olan bu makro sistem tarafından etkilenerek (kendini ona uydurmak zorunda kalarak) süreç içinde yerini alır.
Şimdi toparlayalım: Eskiden, yani 20.yy’ın sonuna kadar “her koyun kendi bacağından asılırdı”! Yani, hem içerde, hem de dışarda statükoyu-belirleyici olan ulus devletti. Ulus devletler arasında kurulan ilişkilerle de uluslararası sistem ortaya çıkıyordu. 21. yy’ın gerçeği ise küreselleşmedir. Ulus devletler gene var tabi, öyle birden buharlaşarak yok olmadı bunlar. Bunların kendi aralarındaki ilişkiler de sürüyor. Ama artık bunun yanı sıra bütün bu ilişkileri etkileyerek, son tahlilde belirleyici hale gelen bir de dünyanın tekleşmesi-küreselleşmesi süreci var. Ülkeler, her geçen gün sınırlarını koruyan koruyucu duvarları biraz daha açmaya başlıyorlar. Her ülke, sınırlarını diğerlerine açarak sermayeyi kendine çekip, kendi içindeki yatırım olanaklarını arttırmaya çalışıyor; ve de tabi bu şekilde pazarlar genişletiliyor. Yeni uluslararası uzmanlık alanları bu şekilde ortaya çıkıyorlar. Üretici güçlerin hiç gelişmediği alanlara uzanarak buraları da dünya pazarlarının-sistemin içine çekmek ancak bu şekilde mümkün hale geliyor. Üretici güçlerin gelişmesinin önündeki ulusal sınırlar aşıldıkça küresel düzeydeki gelişme-ilerleme daha da hızlanıyor. İthalat ve ihracat arttıkça-üretim arttıkça yeni iş imkânları ortaya çıkıyor. İnsanlar artık karınlarını bu şekilde doyurmaya başlıyorlar. Yaşam standartları gittikçe gelişiyor...
Bu yazının amacı küreselleşme sürecini anlatmak falan değil. Burada altını çizmek istediğimiz nokta, küreselleşme süreciyle birlikte ulusal sınırlar içinde oluşan eski dengeleri-statükoyu korumanın da artık imkânsız hale geldiğidir. Çünkü, küreselleşme süreci demek (ulusal sınırların adım adım açılması-ortadan kalkmaya başlaması demek), yukardaki örnekte ısısını hep yirmi derecede tutmaya çalıştığımız evin, önce pencerelerinin, sonra da, yavaş yavaş duvarlarının açılarak onun eski korunaklı halinin sona ermesi demektir. Bu durumda, duvarları ve pencereleriyle birlikte kapalı bir kutu olarak dış dünyadan ayrılmış bir ev kalmıyor artık ortada! Peki o zaman, duvarları ve pencereleri olmayan bir evin ısısını nasıl kontrol edeceksiniz! Açıkça anlaşılacağı gibi, 20.yy’dan kalma eski statükoları yok eden bizzat küreselleşme sürecinin kendisidir. Klima cihazı ne yapsın bu durumda; hiçbir klima cihazı böylesine açık bir alanı kontrol altında tutamaz! Olay bu kadar basittir!
1970’ler Türkiyesi, henüz daha, duvarları ve pencereleriyle kendine özgü kapalı bir kutu gibidir. Dış dinamik, Türkiye’nin de içinde yer aldığı uluslararası-küresel kapitalist sistem ve onun politikaları elbette ki gene etkilemektedir ülkeyi, ama bütün bunların mantığı günümüze göre çok daha başkadır o zamanlar. Herşeyden önce, dünya halâ ikiye ayrılmış durumdadır o dönemde. Dış etken, daha çok, “ötekine” karşı belirli bir savunma pozisyonuyla ilgili olarak devrededir.
Bugün ise bir malı daha iyi kalitede ve daha ucuza kim üretebiliyorsa onun dediği oluyor ve kimse de bu sürecin önünde duramıyor. Öyle, “emperyalizm”-“tam bağımsızlık” sızlanması falan da para etmiyor artık! Bilginin demokratikleştiği bir ortamda kim daha fazla bilgiye sahipse onun borusu ötüyor! 20.yy artığı siyasetlerle, kuru gürültüyle-hamasetle kimse birşey elde edemiyor!..
Fakat şimdi düşünüyorum da, aslında süreç (bugün adına küreselleşme süreci dediğimiz süreç) ta o zamanlardan (70’leri kastediyorum) başlamış! “Bağımsız Türkiye” falan diye bağırıyorduk biz o zaman sokaklarda! Atatürk’ün Bursa Nutkunu okuyarak “solcu” olup, “bağımlı hale gelmiş” olan ülkeyi “kurtarmaya”, “ikinci bir kurtuluş savaşıyla” onu “yeniden bağımsız hale getirmeye” çalışıyorduk! Demek daha o zamanlarda başlamış statüko bozulmaya ki, onu korumak için harekete geçilmiş!!. Tabi biz o zamanlar bir hayal aleminde yaşıyorduk, işin bu taraflarının farkında değildik! Bir tek o Bursa Nutku bile bize Kemalizmin ne kadar devrimci bir ideoloji olduğunu anlatmaya yetiyordu, devrimin yolunda ilerliyorduk biz ve “karşı devrimin” açtığı hasarları gidererek, onu daha da ileriye götürmeye çalışıyorduk! Hem sonra, “Kemalizmle sol arasında aşılmaz duvarlar mı vardı ki”!!..
Evet, şimdi düşünüyorum da, bizim solculuğumuz falan hep ne olduğu belli olmayan bir milliyetçilikmiş o zamanlar! “Ordu-gençlik elele, milli cephede” diye bağırıyorduk sokaklarda, ve de bunları Marksizm-Leninizm-solculuk sanıyorduk! “Önce, tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye” hedefine ulaşmayacak mıydık! “Tam bağımsızlık”la neyin kastedildiği açıktı! Ulusal sınırlar içinde, “kimseye bağımlı olmadan” yaşamak olmalıydı bu. Bu ise ancak, “1923’lerdeki ruha geri dönmekle” mümkün olabilirdi! Özlenen “demokrasi” de tabi öyle burjuva demokrasisi falan değildi! Onu, “cici demokrasi” diye küçümsüyorduk! Hedef, “halk demokrasisiydi”! Neyse artık o!
Kısacası, belki biz işin farkında değildik ama, birileri için daha o zamanlar statükoda-ulusal duvarlarda açılmaya başlayan gedikleri kapatmakmış amaç! Gelişen kapitalizmin zayıflattığı statükonun korunmasıymış. Biz, “bağımsızlık” falan diye “solculuk” yaptığımızı sanırken, Devlet Sınıfı da ipleri yeni yetme burjuvalara kaptırmamak peşindeymiş meğer!. Bütün o darbelerin falan altında yatan hikâye de bundan ibaretmiş!
1970’lerin Ecevit hareketi, Osmanlı artığı Devlet Sınıfı’nın, gelişen kapitalizm karşısında, “istenilmeyen sonucu” (yani statükonun bozulmasını) engellemek için, önce demir eldiven politikasıyla, yani “darbeyle”, daha sonra da (hemen bunun ardından) “kadife eldivenle” (Ecevit tipi bir solculukla) bozulmaya yüz tutan dengeleri yeniden yerine oturtma-sistemi stabilize etme çabasıdır. O zaman (sağ olsunlar “solcuların”da yardımıyla) bu iş tutmuştu! Toplum bir süre daha oyalandı bunlarla! Yok, “toprak kullananınmış da”, “köy kentmiş de”, “halk sektörüymüş de” falan filan! Bunların hepsi, toplumu yeniden dizayn etme meraklısı ittihatçı Devlet Sınıfı icadı, Anadolu kapitalizminin önünü kesmeye yönelik hikâyelerdi! Ama artık bugünün dünyasında kimse yemiyor bunları! Yemiyor, çünkü artık feedback yaparak kontrol altında tutabilecekleri kapalı bir kutu kalmadı ortada!
Devletçi cephenin tek bir amacı var: Ne yapıp edip AK Parti’yi iktidardan düşürmek! Çünkü bu, “istenilmeyen sonuç” onlar için! Bunun için bütün yöntemleri denediler şimdiye kadar. 2003’ten beri belki on adet darbe girişimi oldu. Bunların hiçbirisi tutmadı! “İrtica geliyor”, “İranlaşıyoruz” dediler gene olmadı, terör kartını kullandılar, bölünüyoruz dediler olmadı!..Ama artık o kuş da kaçtı ellerinden! Ne kaldı başka geride? Mezhep çatışması mı? Boşuna çaba, kapitalizmin bu kadar geliştiği bir ülkede mezhep çatışması falan kimsenin karnını doyurmaz! Ee, ne o zaman? Tek umut, içerde, gelişen kapitalizm karşısında mülksüzleşen insanların sisteme karşı olan muhalefetini kanalize ederek gerici bir milliyetçi sol-sağ hareket yaratarak, bunu, dışardaki 20.yy kalıntısı gerici ittifakla bütünleştirmek. Yani, o makus kaderlerini küresel düzeyde yok olma sürecini yaşayan Türkiye düşmanı güçlerle birleştirmek!. İşte, denize düşen yılana sarılır hesabı, Devletçi cepheyi Suriye’nin Esad’ının peşine takan, yaratılan kaos ortamından medet ummaya yönelten neden budur! Onları, “eğer bu işin sonunda AK Parti ve Erdoğan zarar görecekse varsın Türkiye de zarar görsün birşey olmaz, biz sonra onu gene düzeltiriz” noktasına getiren mantık budur!
“İstenilmeyen sonucu” engellemek için ateşle oynayarak güya gene negatif feedback yapmaya çalışıyor toplum mühendisleri! Ama artık mümkün değil bu, bu kez tutturamazlar!. Tutturamazlar, çünkü dünya değişti; çünkü, statükosunu (ısı metaforunda olduğu gibi) muhafaza edebileceğiniz dışarıya kapalı bir ev-oda kalmadı artık ortada! Bundan böyle, bu ülke en azından 150 milyar dolar ihracatı yapamazsa, insanlar aç kalırlar!. O zaman da sokaklarda ulusalcı avına çıkarlar! Bu nedenle, bırakın artık toplumla oynamayı! Elinizde halâ, olmayacak duaya “amin” diyen bir medya korosu olsa da, toplum mühendisliğine geçit yok artık bu topraklarda..
[1]Bütün bir yapay zeka-bütün teknik, mekanik sistemler-bunun, bu prensibin üstüne kuruludur. Çünkü, bu evrende varolan her şey-her varlık-son tahlilde bir informasyon işleme sistemidir. Dışardan-Çevreden-“girdi” olarak aldığı informasyonları kendi içinde sahip olduğu-kayıt altında tuttuğu-bilgilerle değerlendirerek işler, ve sonra da, “çıktı” olarak ortaya çıkan sonuçlarla çevreyi etkiler..O, bütün bu işleri yaparken de varolmuş olur! Yani, varolmak, son tahlilde, bir informasyon işleme sistemi olarak, belirli bir fonksiyonu yerine getirirken sahip olunan izafi bir gerçekliktir. Herşey bu kadar basit aslında!..
[2]İşte Sibernetik-Sistem Kontrol Bilimi-denilen şey bundan ibarettir..Bu konuda daha geniş açıklamalar için bak: www.aktolga.de 4. Çalışma.
[3]Bunu yapabilirsiniz, çünkü, toplum da, son tahlilde, çevreyle etkileşerek (madde-enerji-informasyon alışverişinde bulunarak) varolan-kendi kendini yaratan- bir informasyon işleme sisteminden başka birşey değildir..Bu konuda daha geniş açıklamalar için, www.aktolga.de 5. Çalışma.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- TARİH NEDİR?..
16.11.2024 - AMERİKAN SEÇİMLERİ Mİ DEDİNİZ!..
9.11.2024 - ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI BAŞLAMIŞ BİLE!!
31.07.2024 - İTTİHATÇILIK NEDİR?
3.06.2024 - YAŞANILAN SÜRECİN DİYALEKTİĞİ!..
9.04.2024 - DAHA İLERİYE NASIL GİDECEĞİZ?..(3)
20.07.2023 - DAHA İLERİYE NASIL GİDECEĞİZ?..(2)
18.07.2023 - DAHA İLERİYE NASIL GİDECEĞİZ?.. (1)
17.07.2023 - KİMLİK SORUNU (4) KÜRESEL-BİLİŞSEL KİMLİĞE GİDEN YOL…
20.06.2023 - KİMLİK SORUNU (3) KÜRESELLEŞME SÜRECİ…
18.06.2023
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
Hrac Madooglu
ABDnin dis politikasini ve sonuclarini bu ulkede ve dunyada bilmiyen cok az insan var bugun, Sayin Berktay. Sadece ABD vatandaslarinin yarisina yakini kendi devletinin neyi, ne amacla yaptigindan habersiz ama onlar zaten tarih ve siyaset konusunda dunyanin en cahil toplumu. Hatirlarsaniz, basbakanimiz da o gunlerde, ABDnin Irak isgalini desteklemis ve hatta ABDye asker ve her turlu yardimdan yana oldugunu defalarca belirtmisti. Neyse ki, Turkiyede yapilan anketlerde halkin %90i bu savasa karsi cikmis ve Meclisten savasa katilimi onaylayan sayida oy cikmamisti. Bugun,bizim icin asil onemli olan, hukumetin bu Irak - Suriye - ISiD fiyaskosunda oynadigi rol. Bu seriatci eskiyaya destek verildi mi? Verildi ise ne amacla verildi ve bu destegin sekli ve miktari ne idi? Bu konudaki goruslerinizi okumak isterim. Saygilarimla.