Münir AKTOLGA
AMAÇLA, BU AMACA GİDEN YOL-STRATEJİ-VE BU YOLDA KULLANILAN ARAÇLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ...
İÇİNDEKİLER
BİLİŞSEL PROBLEM ÇÖZME YÖNTEMİ... AMAÇ, STRATEJİ VE ARAÇLAR İLİŞKİSİ...1
AMAÇ NE, ÖZERKLİK VEYA ÖZYÖNETİM Mİ?...2
PEKİ NEDİR BU “DEMOKRATİK MODERNİTE SİSTEMİ”?...3
HDP’NİN VAROLUŞ GEREKÇESİ İLE PKK-KCK PARADİGMASI AYNI OLABİLİR Mİ?. 6
PEKİ, YA ÖCALAN FAKTÖRÜ... YA DA, BÖYLE BİRŞEY VAR MIDIR HALA?...7
HÜKÜMETİN STRATEJİK HATALARI...8
PEKİ NE YAPMAK GEREKİYOR BU DURUMDA?...9
BİLİŞSEL PROBLEM ÇÖZME YÖNTEMİ... AMAÇ, STRATEJİ VE ARAÇLAR İLİŞKİSİ...
Bu makaleye başlarken kafamda Kürt Sorunu ve bu sorunun nasıl çözüleceği var. Ama ben konuya önce bilişsel düzeyde problem çözmek nedir buradan başlayarak girmek istiyorum. Problem çözmenin diğer yolu olan “duygusal problem çözme” yöntemine daha sonra değineceğiz...
Bilişsel problem çözme yönteminin (Cognitive Processing) özü plan yapmaya dayanıyor. Her durumda, belirli bir amaç, ulaşılmak istenilen bir hedef vardır ortada. Sonra, bu hedefe nasıl ulaşırım diye düşünülerek bir plan yapılır, yani bir yol-strateji-geliştirilir. Buna bağlı olarak da, takip edilmesi gereken bu yolda ilerleyebilmek için ne türden araçlara ihtiyaç olduğu belirlenir. Bunlar kullanılarak yola çıkılır...
İşin özü budur. Ama tabi süreç bununla sınırlı kalmaz. Yol boyunca her adımda geriyle bağlaşım (feedback) yaparak sürecin başlangıçta belirlenen stratejiye-çizgiye uygun olarak gelişip gelişmediği, yol boyunca daha önceden hesaba katılmayan sorunların ortaya çıkıp çıkmadığı da kontrol edilir. Bunların çözümü için yeni yöntemler uygulanarak hedefe doğru yol alınır...
Dikkat ederseniz burada amaçla, bu amaca ulaşmak için takip edilmesi gereken yol ve bu yolu izleyebilmek için gerekli olan araç-araçlar arasında birebir ilişki vardır.
Önce bütün bunları bir örnek üzerinde somutlaştıralım:
Yemek yapmanız lazım. Hemen mutfağa giderek nelere ihtiyacınız olduğunu belirlersiniz. Burada, ilk önce çözülmesi gereken problem, gerekli olan malzemeleri temin etmektir. Problem çözme sürecinin birinci aşamasında hedef budur. Sonra sıra ikinci aşamaya, yani yemeği nasıl pişireceğinize gelecektir. Ancak biz şimdi sürecin sadece birinci yanı üzerinde duracağız. Çünkü ikinci kısım da özünde aynıdır.
Bu ilk aşamada amacın markete giderek gerekli malzemeleri satın almak olduğunu söylemiştik. Bu noktada markete gitmek için takip etmeniz gereken yolu-yani stratejiyi-belirleyecek olan ise, gerekli malzemelerin miktarı ve bunların nerede, hangi markette bulunacağına dair daha önceden sahip olduğunuz bilgilerdir... Buna bağlı olarak, oraya nasıl gideceğiniz sorusu da açıklık kazanır. Çünkü, eğer fazla bir şeye ihtiyacınız yoksa, uzağa gitmeye de gerek yok demektir. Hemen oturduğunuz yerin altında bulunan markete gider ihtiyacınız olan şeyleri alır yukarı çıkarsınız.
Dikkat ederseniz, ne yapmanız gerektiği konusunda belirleyici olan daima AMAÇTIR(yani, bu örnekte gerekli malzemelerin teminidir). Hemen altınızdaki markete mi, yoksa daha uzaktaki bir markete mi gitmeniz gerektiğini beliryeyen ise (yani, amaca giden yolu- stratejiyi belirleyen ise) satın almak istediğiniz malzemelerin miktarı ve bunların nerede bulunacağına dair daha önceden sahip olduğunuz bilgiler olacaktır... Takip etmeniz gereken yolda (strateji) kullanmanız gereken araç-araçlar buna bağlı olarak kendiliğinden ortaya çıkar. Örneğin, hemen altınızdaki markete gitmek için arabaya binmenize gerek yoktur, aşağıya iner ve işinizi görürsünüz. Eğer istedikleriniz aşağıdaki markette yoksa ve de zaten çok fazla bir şey almak gerekmiyorsa, tabi hava da güzelse, bir ilerdeki markete kadar bisiklet kullanarak da gidebilirsiniz... Arabayla gitmek en son çaredir. Bu durumda, hem alışverişiniz çoktur, hem de yol uzundur vb...
Birisi tutar da, hemen köşede bulunan mahalle marketine gitmek istediğini söylerken garajdan arabayı çıkarmaya çalışırsa, burada bir tuhaflık var demektir!!... Böyle bir durumda, ya söz konusu kişi normal değildir diye düşünürsünüz, ya da asıl amacını sizden gizlediği için bu şekilde hareket ettiği kanaatine varırsınız!...
SONUÇ: Her durumda, amaçla, bu amaca ulaşmak için takip edilecek yol-strateji-ve bu yolda kullanmanız gereken araçlar arasında birebir ilişki olduğudur...
AMAÇ NE, ÖZERKLİK VEYA ÖZYÖNETİM Mİ?...
Geçenlerde Galip Ensarioğlu (AK Parti Diyarbakır milletvekili) PKK/HDP’nin stratejisini değerlendirirken şöyle demişti: “Özerklik de olur, özyönetim de… Ama yönteminiz yanlış”. Etyen Mahçupyan ise buradan yola çıkarak şöyle diyordu: “Bu basit cümle bize şunu hatırlatıyor: Öneriler ne kadar doğru veya talepler ne kadar haklı da olsa, istediğiniz sonucu alabilmeniz onu ‘nasıl’ gerçekleştirmeye çalıştığınıza bağlıdır. Çünkü kullandığınız yöntem görüşünüzün ‘hayata geçmesinin’ ne denli meşru olup olmadığını söyler. Görüşünüz kendi başına son derece meşru olabilir ve nitekim onu ilelebet savunmaya devam da edebilirsiniz. Ancak ‘hayata geçmesi’ farklı bir adımdır ve sizi aşar. Farklı bir meşruiyet zeminine ihtiyaç gösterir”[1]...
Dikkat ederseniz sayın Ensarioğlu ve Mahçupyan burada normal-rasyonel olanın-amaç ve amaca giden yol arasındaki ilişkinin- altını çizmekle yetiniyorlar. Ve demek istiyorlar ki, amacınız haklı-meşru bile olsa, eğer amaca giden yol da-yani strateji de-aynı şekilde meşru değilse hedefe ulaşamazsınız. Yani sanki ortada “özerklik” veya “özyönetim” gibi meşru bir amaç varmışta, problem bu amaca giden yolun gayrı meşru olmasıyla ilgiliymiş gibi bir durum!... Böyle birşey ancak zihinsel olarak normal olmayan insanların harcı olabilirdi!!... Normal insanlar (hele hele bu kadar mücadele tecrübesi olan PKK gibi bir örgüt) neden meşru yollardan ulaşabileceği bir hedefe ulaşmak için gayrı meşru bir yolu seçsin ki!! Burada bir sorun var?...
Bir kere, her iki yazar da PKK’nın amacının “özerklik” veya “özyönetim” olduğu noktasından yola çıkıyorlar. Ve demek istiyorlar ki, bu kadar meşru olan bir hedefe ulaşmak için neden böylesine gayrı meşru bir yol seçiliyor?... Ensarioğlu’nun ve Etyen’in (aslında bu konuda konuşan daha başka birçok kişinin de) bütün diğer söyledikleri hep amaçla strateji arasındaki bu çelişkiyle ilişkilidir. Bu nedenle, bütün o söylemler ancak eğer amaç gerçekten söylenildiği gibi ise geçerlidir. Yani ancak bu durumdadır ki, uygulanan stratejinin amaca uygun olmadığından bahsedilebilir... Zaten, sanıyorum H. Berktay da daha kısa bir zaman önce bu çelişinin altını çizerek, “PKK’nın neden böylesine savaşçı bir yola girdiğini bir türlü anlayamadığını” yazıyordu!...
Peki, ya “amaç” farklı ise, yani “amaç”, Ensarioğlu ve Etyen’in bahsettikleri şekilde bir “özyönetim” veya “özerklik” değilse?... Amacı ortaya koyarken aynı kavramlar kullanılıyor olsa da, ya bunlara yüklenilen içerikler farklı ise; yani, örneğin “özyönetim” derken bundan sizin anladığınız şeyle PKK’nın anladığı farklı ise?... Daha önceki örneğe atıf yaparsak, garajdan araba çıkarılırken amaç sizin düşündüğünüz gibi hemen alttaki mahalle bakkalına gitmek değilse?... Ya da, siz “Ankara’dan İstanbul’a gidileceğini” düşünürken neden yayan yola çıkıldığını anlayamıyor durumdaysanız!?...
Demek istediğim odur ki, bazan amacın ne olduğunun anlaşılamadığı durumlarda, stratejiye ve kullanılan araçlara bakarak da onu-gerçek amacı- açığa çıkarabilirsiniz. Çünkü, her durumda, amaçla strateji ve kullanılan araçlar arasında bire bir ilişki bulunur...
PKK-KCK’nın amacı ne; sizin anladığınız şekilde bir “özerklik” veya “özyönetim” midir istenilen?
Dikkat ederseniz PKK’nın amacının ne olduğunu hep başkaları belirlemeye çalışıyorlar!!... Yapılan bütün hataların nedeni budur bence. Kimi diyor ki, “bunlar özerklik istiyor”, kimi de, “hayır bunların asıl amacı ayrılmak ve ayrı bir devletle yola devam etmektir”!... Halbuki, PKK-KCK kendi amaçlarını-ulaşmak istedikleri hedefi çok açık bir şekilde KCK Tüzüğünde belirlemişler: PKK-KCK’nın amacı, “Kapitalist Modernite’ye karşı “Demokratik Modernite Sistemi” (DMS) adı altında yeni-niteliksel olarak başka bir sistem inşa etmektir. Açın okuyun! İnternette var; ya da benim daha önceki çalışmaya bakın!... http://www.aktolga.de/a14.pdf
PEKİ NEDİR BU “DEMOKRATİK MODERNİTE SİSTEMİ”?...
İşin ayrıntılarını yukarıdaki linkten okursunuz zaten. Ben burada iki temel noktanın altını çizmekle yetineceğim.
Birincisi;DMS, üretim araçlarının özel mülkiyetini temel aldığı için “Kapitalist Modernite”ye karşıdır. Zaten bu noktada o “sosyalizmle”-sosyalizm tanımıyla (ve de Sovyet deneyimiyle) birleşiyor. Yani bu konuda “sosyalizme” bir diyecek yok, onunla bir ve aynı şey!...
İkinci nokta ise;“Kapitalist Modernite Sistemi’nin” devlet-ulus devlet- anlayışıyla DMS’ nin devlet ve ulus anlayışlarının temelden farklı oluşudur. Zaten Öcalan Sosyalist Sistem’in yıkılmasındaki temel nedenin de, onun Kapitalist Modernite’nin ulus ve devlet anlayışını hiç değiştirmeden olduğu gibi benimsemesinde arar. Aşağıdaki satırlar Öcalan’dan:
“Devlet, dil, din, mezhep, etnisite temelli ulus anlayışına karşı demokratik modernitenin bu çok unsurlu bütünsel ulus anlayışı Ortadoğu jeokültüründe ihtiyaç duyulan barış ve kardeşliğe gerekli olan temeli güçlü bir biçimde sağlamaktadır. Denilebilir ki farklı din, dil, etnisite ve siyasal oluşumlardan müteşekkil bir büyük bölge milleti, yani Ortadoğu ulusu bile oluşturulabilir. Nasıl bir Amerika (ABD) ulusu, Avrupa ulusu (AB) varsa Ortadoğu ulusu da var kılınabilir...”
İlk bakışta bu görüşlerle Osmanlı’yı yeniden ihya etmeye çalışan yeni Osmanlıcı görüşler arasında bir paralellik bile kurulabilir (zaten bazıları kurdular da!! “Çözüm Süreci”nin ilk başladığı dönemde onların-bu “bazılarının”- kafasının içindeki açıklanmayan amaçlarına ilişkin motivasyonları bu idi sanıyorum! Bu çevrelerin o dönemde mal bulmuş mağribi gibi Öcalan’ın görüşlerinin üzerine atlamalarının nedeni sanıyorum bu idi!) Ama dikkat ederseniz, tamam Öcalan “nasıl bir Amerika ulusu, Avrupa ulusu varsa Ortadoğu ulusu da var kılınabilir” diyor ama, onun anladığı “ulus”la ötekilerin anladığı “ulus” bambaşka kavramlardır!!... Bir kere Öcalan’ın “Demokratik Modernite sistemi”nde üretim araçlarının özel mülkiyeti diye birşeye yer yoktur. Halbuki yeni Osmanlıcıların kafasındaki “Ortadoğu ulusu” kavramı, “ana gövde olan Türkiye ile Osmanlı’nın bizden zorla koparılan parçalarının birleştirilmesiyle oluşacak olan (Öcalan’ın deyimiyle “kapitalist modernite” içinde yer alan) büyük emperyal bir Türkiye” anlayışının ürünüdür!!...
Bir diğer önemli nokta da, “Demokratik Modernite Sistemi”nin özünde bir sınıflı toplum gerçeği olan devlete karşı-hangi türden olursa olsun bugün bizim anladığımız şekilde bir devlete karşı- aşağıdan yukarıya doğru komünler şeklinde örgütlenmeye dayanan komünal bir toplum- sistem oluşudur. Nitekim bugün PKK’nın konjönktürel dengelere dayanarak Rojava’da gerçekleştirmeye çalıştığı “Kantonlar” böyle bir yapılanmadır; şimdi bunun aynısını Güneydoğu’da da gerçekleştirmek istiyorlar[2]... Yani bunun, (“DMS”nin) “Kapitalist Modernite” anlayışına bağlı bir devlet içinde yer alabilecek (bizim anladığımız türden) bir “ÖZYÖNETİMLE” veya “ÖZERKLİKLE” alakası yoktur!... Öcalan’ın ulus-devletsiz ulus-“Ortadoğu ulusu” anlayışı bambaşka bir şeydir. Bugün bizim anladığımız şekildeki bir devletin ortadan kalktığı, komünal ilişkilerin egemen olduğu, komünler şeklinde örgütlü bir toplum için söz konusu olabilirdi böyle birşey. Dikkat edin bakın, buradaki toplumsal örgütlenme, bizim anladığımız şekildeki bir devletten farklıdır... Burada “devlet”, devlet olmayan bir devlettir, komünal bir yönetim organıdır, o kadar! Marksist teoride zamanı gelince “ortadan kalkacağı” söylenilen devlet, bir tür toplum mühendisliği harikası olan “Demokratik Modernite Sistemi”nde kısa yoldan ortadan kaldırılmış olmaktadır-olacaktır![3]...
Özet olarak ifade etmek gerekirse, PKK- KCK’ya göre, öyle “Kapitalist Modernite” anlayışı içinde kalınarak, varolan devletin bir parçası olacak şekilde belirli bir “özerkliğe” veya “özyönetime” sahip olmanın hiçbir anlamı yoktur. YANİ AMAÇ BU DEĞİLDİR!... Amaç bu olmayınca da tabi strateji ve kullanılan araçlar vb. farklı oluyor!... Anladınız mı şimdi neden “devrimci halk savaşı”, “hendek savaşları”!… Diyorlar ki, “eğer amaç özyönetimse silaha ne gerek var, bu ‘halk savaşı’, bu ‘hendek savaşları’ neyin nesi?... Bence olay çok açık!...
Ertuğrul’un şu ifadesine bakın: “Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü Ertuğrul Kürkçü, Güneydoğu bölgesinde meydana gelen olayların sadece savaş değil, silahlı biçimlere bürünen bir tartışma olduğunu söyledi”. “Türkiye ve bölgemiz büyük bir kaosun, felaketin eşiğindedir. Ama başka bir yerden bakınca, bütün bu kaos sonsuz özgürlük imkânlarıyla birlikte gelmektedir. Eşitsizlik, sömürü ve haksızlık ortadan kalkıncaya kadar çatışma ve savaşlarla bir arada yaşamaya neredeyse mahkûmuz”[4]...
“Kaos, sonsuz özgürlük imkanlarıyla birlikte geliyormuş”!!... Kaos, bugün Irak’ta, Suriye’de ve de Türkiye’de “hendek savaşlarının” yapıldığı bölgede olduğu gibi üretici güçlerin yıkımı demektir... Sen barajları, okulları, fabrikaları yak, yık ve bunun da adı “sonsuz özgürlük” için yaratılan “devrimci kaos” olsun!!... Sadece bu söz bile nasıl bir “devrim” anlayışına sahip olunduğunu, “kaos” stratejisinin ve bu yolda kullanılan araçların hangi amacı gerçekleştirmeye dayandığını açıklamaya yetiyor aslında!...
Hiçbir zaman kaostan sonsuz özgürlük çıkmaz!... Yeni olan bir şey daima eskinin içinde olgunlaşır ve gelişir. Öyle ki, eskiden beri varolanın diyalektik inkarı, hiçbir zaman, üretici güçlerin tahribi anlamına gelen bir kaosa paralel olarak gerçekleşmez!... Elde olana sahip çıkarak onun daha da üzerine koyarak ilerleme sağlanır...
Tamam, statükonun direnişine karşı yeninin durum değişikliği mücadelesi bir yerde kaçınılmaz hale gelir (tıpkı yumurtadan çıkan civciv örneğinde kabukların kırılması gibi); ama bu, hiçbir zaman, üretici güçlerin tahribi anlamına gelmez; bu anlama gelen bir kaos stratejisini meşru kılmaz... Ve de zaten, “meşru bir amaca giden her yol mübahtır” diye birşey yoktur!!... Amaçla, amaca giden yolun her ikisinin de aynı şekilde meşru olması gerekir... Eskiden bize hikaye anlatırlardı, neymiş Stalin amaca giden yolda para temini için uyuşturucu satışı bile yapmış vb!...Bunun sonucu “biz niye yapmayalım” değil midir?... Şu videoya bir bakın: https://www.facebook.com/204385178391/videos/10153527469733392/?fref=nf Yahu, “çocuklar okula gitmesinler” deniyor!... Niye? Onlar “Türk okulu” da ondan!! Bu nasıl bir “özyönetim” anlayışıdır? Ondan sonra da tutuyorlar HDP Kongresinde “ortak yaşamdan”, “demokratik cumhuriyetten” bahsediyorlar!!... Yani, yarın siz “özerklik” elde etseniz ve aynı ülkenin çatısı altında birlikte yaşamaya başlasanız çocuğunuzu Türkçe eğitim veren bir okula göndermeyecek misiniz? Bırakın “özerkliği” bir yana “devrim” yapsanız ne olacak; hadi diyelim ki, yarın Türkiye bıktı(!) bu işten ve “alın ne halininiz varsa görün” dedi (!!), ertesi gün ne yapacaksınız?...Çocuğunuzu hangi okula göndereceksiniz? Elalem çocuğunu yurtdışında okutmak için bir servet harcıyor, siz ise “bunlar Türk okulu” diyerek Kürt çocuklarının okula gitmesine engel olmaya çalışıyorsunuz ve de bu amaçla okulları bombalıyorsunuz, tahrip ediyorsunzu... Kusura bakmayın, bunu, bu türden bir “kaosu” strateji olarak kabul eden, buna uygun araçları kullanan bir “devrim” anlayışını benim anlamam mümkün değil!!...
Toplumsal yeniden üretim süreci bir kimya laboratuarındaki etkileşmeye benzemez!... Aynı anlayışı (kimya laboratuarındaki gibi bir reaksiyon ve sentez oluşturma anlayışını) toplumsal düzeyde de uygulamaya kalktığınız an bunun adı pozitivizm olur; pozitivist anlamda bir “devrimci faaliyete” işaret eden toplum mühendisliği faaliyeti olur!...Kaos yarat, varolanı yak, yık ki, daha sonra yeniyi kurabilesin!... Bu türden devrimciliğin adı toplum mühendisliğidir... “Kaostan sonsuz özgürlük çıkacakmış!...” Kaostan yıkıntı ve yeni tipten bir kölelik doğar ancak!...
Deniyor ki, “daha sen yeni -7 Haziran seçiminde- 80 milletvekili çıkarmışsın, bu “halk savaşı”, bu “hendek savaşları” bu silah kullanmalar falan niye; demokratik sistem içinde koy taleplerini ortaya, yol açık işte görüyorsun, daha ne isteniyor ki...”
Kime söyleniyor bu sözler HDP’ye mi? Hangi HDP’ye; HDP mi kaldı ki ortada!? Artık PKK-KCK var ve bu lafları edenler de ya PKK-KCK ne istiyor, ne için mücadele ediyor bunu hiç anlamak istemiyorlar, ya da bu “anlaşılmazlık” da mücadelenin bir parçası!...
HDP’NİN VAROLUŞ GEREKÇESİ İLE PKK-KCK PARADİGMASI AYNI OLABİLİR Mİ?
Kısacası, eğer hala KCK Tüzüğü geçerli ise, PKK’nın öyle Türkiye’de bizim anladığımız manada “demokrasi mücadelesi vermek” diye bir amacı yoktur, seçimlere katılarak iktidara gelmek falan diye bir amaçları yoktur… Çünkü zaten, onların “demokrasi” derken bundan anladıkları farklıdır. “Demokrasi” deyince onlar komünal bir sistemi anlıyorlar... Onların amacı ise, “Demokratik Modernite Sistemi” adı altında Rojava’da olduğu gibi devlet olmayan bir devlet- “komünal bir sistem” kurmaktır. Çok açık, bunu anlamadan ne PKK-KCK yı anlayabilirsiniz, ne de bugün HDP’nin içinde bulunduğu çelişkili durumu!…
Çünkü, tam bu noktada HDP’nin varoluş gerekçesiyle PKK’nın paradigması-varoluş gerekçesi birbiriyle çelişiyor. HDP, “kapitalist modernite” içinde bir sistem olan Türkiye Cumhuriyeti’nde seçimlere katılarak programında yazılı olan amacı-“özyönetimi”- gerçekleştirmeye çalışırken- bu mücadeleyle birlikte varolurken- PKK’nın böyle bir amacı yoktur! Yoktur, çünkü “Demokratik Özyönetimle” bizim anladığımız manada “özyönetim” aynı şey değildir!... PKK-KCK’nın varoluş gerekçesi “kapitalist moderniteyi” muhafaza ederek, onun içinde bir özyönetim elde etmek değildir; onu yok etmektir... Ve böyle olduğu içindir ki, 7 Haziran’da kazanılan başarıya bağlı olarak HDP konseptinin-paradigmasının PKK’nın önünü keseceği düşünülerek alelacele “devrimci halk savaşı” ilan edilmiştir; “hendek savaşlarının” ve silahlı mücadelenin anlamı budur...
Görüldüğü gibi, burada da AMAÇLA, strateji ve kullanılan araçlar arasında gene birebir bir ilişki vardır... Bizim anladığımız türden bir “özyönetimle” PKK’nın “Demokratik Özyönetimi” arasındaki farklılıktır ki, uygulanan strateji ve kullanılan araçlar arasındaki farkı belirleyen de odur…
Olaya bu boyutlarıyla bakmadan bu sorun çözülemez. Ortada bir toplum mühendisliği çabası var demiştik. Hemen şimdi, yarın komünal bir sistemin kurulabileceği anlayışı var. Bunun, mevcut sistem içinde yer alarak sistemin demokratikleştirilmesi mücadelesine katılmayla, bu mücadelelere bağlı olarak “özerklik”-veya “özyönetim” hakkı elde edilmesiyle falan hiçbir alakası yoktur!... Önce bunun anlaşılması gerekiyor...
PEKİ, YA ÖCALAN FAKTÖRÜ... YA DA, BÖYLE BİRŞEY VAR MIDIR HALA?...
Evet, burada altı çizilmesi gereken bir nokta daha var: Tamam, KCK Tüzüğü’nü yazan, DMS teorisini yapan, dolayısıyla PKK-KCK’ya yol gösteren Öcalan’dır. Bu noktada, yazılı metinler temel alındığında bir sorun yok. Ancak, daha sonra yaşanılan süreç insanı ister istemez acaba zaman içinde Öcalan’ın düşüncelerinde bir farklılaşma mı oldu, Öcalan DMS’ne geçişte bir ön aşama ve buna bağlı olarak da yeni bir strateji mi (HDP’nin kuruluşu ve “silahlar sussun siyaset konuşsun” stratejisini kastediyorum) ortaya koyuyor diye de düşündürmüyor değil!... Öyle ki, bu durumda, olayın farkında olmayan diğer PKK yöneticileriyle acaba arada bir farklılaşma mı oluşmuştur?... Şöyle açıklamaya çalışalım; ama önce M. Karayılan’ı bir dinleyelim isterseniz:
“2013 yılında bir çok askeri merkezi tümüyle düşürecek bir hamleyi planlamıştık. Ancak Önderliğimiz yeni ve kapsamlı bir çözüm sürecini gündemleştirdi. İşte o zaman biz arada kaldık. Açık olarak ‘savaş planımız var, tüm hazırlıklarımızı yapmışız; biz savaşı sürdürmek istiyoruz’ diyemedik. Esas olarak bunda hata ettik”...
Dikkat edin, bu ifade tam “Barış Süreci’nin” başladığı zamana, Öcalan’ın, “artık silahlar değil siyaset konuşsun” dediği zamana denk geliyor. Bilemiyoruz, belki de Öcalan, KCK Tüzüğündeki “amaca” ilişkin ifadeye dokunmadan (buna gerek duymadan), strateji ve araçlarda yapılacak değişikliklerin bir ara aşamadan geçilerek süreci sonunda gene aynı hedefe-amaca götüreceğini düşünmüş, bu yüzden de, bunun bir ara aşama olduğundan falan bahsetmeden HDP’nin kuruluşunu ve “mücadelenin Türkiyelileşmesi” anlayışını önermiş olabilir... Ama görüyorsunuz işte, sonuçta, söz konusu olan bir ara aşama bile olsa, amaçla bu amaca giden yol ve yol boyunca kullanılacak araçlar arasındaki ilişki her seferinde açık bir şekilde ortaya konulmadan olmuyor... Stratejiyi ve araçları belirleyen asıl unsur amaç olduğu için, Öcalan da olsanız, bir ara aşamadan geçme durumunun söz konusu olduğunu, bu nedenle, bu aşamada uygulanacak stratejinin ve araçların da buna uygun hale getirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymadan (bu konuya açıklık getirmeden) sadece daha önce belirlenmiş olan amaca ilişkin uygulama halindeki stratejiyi ve araçları değiştirmeye kalkarak bir yere varamıyorsunuz!...
Eğer durum gerçekten böyle ise, yani Öcalan, kendi kafasında ulaşmak istenilen hedefe-strateji ve araçlara ilişkin bir farklılaşma yaşayarak, HDP konseptini ortaya koymuşsa (buna uygun olarak da “silahlar sussun, siyaset konuşsun” stratejisini ortaya koymuşsa), ama bu, diğer PKK-KCK yöneticileri tarafından bilinmediği için, onlar açısından daha başından itibaren sürecin bir belirsizlik yanı var olmuş, bu durum zamanla onları, bir yandan, “dur bakalım ne olacak” diyerek işi yavaştan alıp zamana yaymaya yöneltirken, diğer yandan da, hükümetin kendilerini aldattığı, amacın Öcalan’ı kullanarak kayıtsız şartsız onları teslim almak olduğu noktasına götürmüştür...
Tabi hükümet için de benzeri bir durum söz konusudur. Onlar da sürecin gereği yerine getirilmedi diyerekten Öcalan’a ve diğer muhataplara karşı bir güven sorunuyla karşılaşmışlar, ve “dur bakalım ne çıkacak bu işin altından” diyerek beklemeye koyulmuşlardır. Sonuç: Çözüm Sürecinin sonu olmuştur!...
HÜKÜMETİN STRATEJİK HATALARI...
İşte tam bu noktada, “Çözüm Süreci’ne” ilişkin olarak hükümetin “stratejik hataları” gündeme geliyor!...
Eğer hükümetin amacı sistemin adem-i merkeziyetçi bir düzeyde yeniden yapılanması (bu bağlamda bir özerklik veya özyönetim) olsaydı ve bunu da daha “Çözüm Süreci” başlarken en azından bir irade beyanı olarak ilan edebilmiş olsalardı, “silahlar sussun, siyaset konuşsun” stratejisi o andan itibaren herkesin kafasında yerine oturmuş olacak, hedefe-amaca giden yolda kullanılacak araçlar sorunu da kendiliğinden çözülmüş olacaktı.Yani bu durumda en azından HDP’nin legal parlamenter sistem içindeki rolü, görevi herkes açısından anlaşılmış, kabul edilmiş olacaktı. Ama bu yapılmadığı içindir ki (yani, hükümet nasıl bir çözüm peşinde olduğunu açıklamadığı içindir ki), “çözüm süreci”nin amacı da, bu amaca ulaşmak için uygulanacak strateji de, yol boyunca kullanılacak araçlar da hep muallakta kaldılar. İşte, her iki tarafın kafasında da bir diğerinin davranışlarına ilişkin olarak ortaya çıkan “şüphelerin-ikircikli ruh halinin” nedeni budur.
Tabi şimdi-bu arada-köprülerin altından çok daha başka sular aktı. Suriye savaşı, Rojava olayıyla birlikte daha başka bir boyut kazandı. PKK-KCK ya göre, orada ilan edilen “Kantonlarla” DMS konsepti içindeki “komünal sistem” anlayışı uygulama alanı bulmuş oldu!! Üstelik, IŞİD’e karşı mücadele falan derken, hiç beklenilmeyen bir anda Amerika’nın ve Rusya’nın da desteğini arkalarında bulmaları PKK-KCK yöneticilerini Öcalan’ın “Türkiyelileşme” anlayışından daha da uzaklaştırdı... DMS hedefi, bu hedefe ulaşmak için zorunlu görülen “devrimci halk savaşı” stratejisi-“hendek savaşları” yöntemi, silahlı mücadele ağırlık kazandı...
Dikkat edilirse, hükümet, sürecin bu noktaya neden ve nasıl geldiğini açıklarken kendi hatalarını hiç hesaba katmıyor. Ayrıca, HDP ve PKK’ nın-karşı tarafın bu iki oyuncusunun- herşeye rağmen (kendi iradelerinin dışında, varoluş koşullarından kaynaklanan zorunlu nedenlerle) farklı hedeflerin, buna bağlı olarak da farklı stratejilerin, yöntemlerin uygulayıcıları konumunda olduklarını hiç hesaba katmadan, sadece söylemlere bakarak onları bir ve aynı şey olarak değerlendiriyor... Bence bu doğru değildir, ve hükümet açısından stratejik bir hatadır... HDP ve PKK’nın varoluş zeminleri arasındaki farklılığın altı çizileceğine, HDP şu an durduğu yerden kendi varoluş gerekçesine daha uygun bir zemine doğru dönmeye zorlanacağına, bunun tam tersi yapılıyor ve habire öteki tarafa doğru itiliyor. Öyle sanıyorum ki bunun da nedeni, “çözüm” derken (artık onu da pek telaffuz etmiyorlar ya!) hükümetin bundan ne anladığını henüz daha kendisinin de bilmediğidir (çünkü, öte yandan sayın Erdoğan çıkıyor, “sorun yok” diyor. E, o zaman “sorun yoksa” çözüm de olmaz!)... Geriye ne kalıyor bu durumda? “Tek bir terörist kalmayana kadar” mevcut stratejiyle yola devam!... “Çözüm daha sonra gelecekmiş”? Peki ne o daha sonra gelecek olan “çözüm”? Cevabı yok bunun, ama açık değil mi, eski merkeziyetçi-Devletçi statükonun korunarak yola devam edilmesi!!...
İşte tam bu noktada stratejiyle amaç arasındaki ilişki gene ortaya çıkıyor ve diyorsunuz ki, bunların-hükümetin- amacı adem-i merkeziyetçi anlamda bir çözüm falan değildir. Ya da, çözümden anlaşılan eski Devletçi-merkeziyetçi yapının olduğu gibi muhafazasıdır... E peki o zaman neden bozulmuştu o eski statüko, neden daha sonra çözümden falan bahseder hale gelmiştik?... Gide gide bir arpa boyu yol mu gidilmiş oluyor sizce?
Siz hiç AK Parti ve hükümet sözcülerinin ağzından (en azından son zamanlarda) adem-i merekeziyetçi bir yeniden yapılanma sözünü duydunuz mu?
Tam tersine, “anayasa değişikliğinden” ve “Başkanlık Sisteminden” bahsederken bile, aman MHP’yi ve CHP’nin içindeki ulusalcıları (tabi AKP’nin içindekileri de unutmadan) karşımıza almayalın diyerekten, ikide bir eski merkeziyetçi yapının muhafaza edileceğinin altını çiziyorlar... Ki bu da insanı, ister istemez, daha önce “eyalet sisteminden” falan bahsedenlerin, son zamanlarda artık “Kürt Sorunu yoktur” diyerek tamamen bilinen eski Devletçi anlayışa geri döndükleri anlayışına götürüyor...
PEKİ NE YAPMAK GEREKİYOR BU DURUMDA?...
“Kamu güvenliği” sorunu konusunda laf etmek benim görevim değil. Bu konuda devlet ve PKK yapıyorlar zaten yapacaklarını!...
Beni ilgilendiren çözüm. Bunun için de ilk yapılacak iş, AK Parti’nin ve hükümetin derhal başlangıçtaki “fabrika ayarlarına” dönerek hedef ve strateji değişikliğine gitmesi, bunu da kamu oyuna bir irade beyanı olarak açıklamasıdır. Yani diyecekler ki; “yeni bir Türkiye’ye giden yol, 21.yy paradigmasına uygun bir anlayışla adem-i merkeziyetçi bir yeniden yapılanmadan geçiyor. Bu amaçla bütün partileri ve sivil toplum güçlerini yeni bir anayasa yapımı için işbirliğine çağırıyoruz”!… Bitti!!...
Hele bunu bir yapın, bakın o zaman göreceksiniz o “Demokratik Özerklik” nasıl birden demokratik cumhuriyet içinde bir özerklik anlayışına dönüşüyor!!... Ha, DMS mi, bırakın o da uzak hedef olarak yerinde dursun varsın!… Bak o zaman ben bile onları anlamaya başlarım!!...
Şunu unutmayın, Suriye ve Rojava sorununun çözümü bile buna bağlıdır!… Türkiye içinde HDP-PKK ile bir çözüme ulaşılması durumunda Suriye’de PYD ile neden anlaşılmasın ki!… Dikkat edin, arkadan ABD-hatta Rusya ile olan problemlerin çözümü de gelir!...
Kısacası, hayat Türkiye’ye bir yeniden yapılanma sürecini dayatıyor… “Tarihsel uzlaşma” ve yeniden yapılanma için devrimin ikinci aşamasına geçiş!… önümüzdeki sloganlar ve yol haritası bunlar olmalıdır!…
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023