Murat BELGE
Benim yazı yazma günüm gelinceye kadar Fazıl Say’a verilen on aylık ceza da çeşitli cephelerden ele alınarak tartışıldı. Bu tartışmalarda bir “dünyaca ünlü...” damarı sık sık kendini hissettirdi. Şu günlerde Londra’daki kitap fuarında Türkiye’nin “odak ülke” olması da rol oynadı. Olay doğal olarak orada da duyulduğu, ciddiye alındığı ve konuşmaya çağrılan Türkiyeli yazarlara da sorulduğu için, “turistlere ayıp oluyor” çağrışımı yapan bu “gene dünyaya rezil olduk” söylemi de öne çıktı.
İşin bu “dünyaca ünlü...” kısmı bana çok geçerli gelmiyor. Bunu fazla vurgularsak, bir alanda belirli bir başarıya ulaşmış olan kimselerin suç işlemeye hak kazandıklarını söyleme noktasına varırız. Bu da savunulacak bir konum değil elbette.
Önemli olan, Fazıl Say’ın “suç” işleyip işlemediği. Bana göre, hayır, ortada işlenmiş bir suç yok. Sorun da bu: Fazıl Say’ın bir “tweet”te yazdığı şeyleri “suç” kategorisine sokmak.
Fazıl Say’ın, Türkiye’deki birçok şeyle birlikte, AKP iktidarından hoşlanmadığı besbelli. Sözkonusu “tweet”te ateist olmaktan ne kadar kıvanç duyduğunu dile getiriyor. Bir ateist olarak İslâm’ı da çok sevmediğini tahmin edebiliriz. Onun bu özellikleri birçok kişiyi sinirlendiriyor olabilir. Ama bu da, yazdığı şeylerin hukuken suç olduğu, olacağı anlamına gelmez. Fazıl Say belirli kesimleri sinirlendirecek şeyler söylemekten de hoşlanıyor olabilir. Zaten “tweet” bunun böyle olduğunu gösteriyor. Ama bütün bunlar, yapılan işin bir “suç” olduğu, “hukuk-dışı” olduğu, bir “mahkeme” kararı gerektiren bir şey olduğu anlamına gelmiyor.
Böyle kategorilere en kolay uydurulacak kısım, sanırım, Ömer Hayyam’ın rubaisi olduğu söylenen kısım (öyle mi, bilmiyorum). Çünkü orada İslâmî “cennet“ kavramına ciddi ve ağır bir eleştiri var. Bunlar, yani “içki” ve “kadın” insanlara cennette sunulacak kadar güzel şeylerse niçin bu dünyada haram olsun? Evet, “sınama”dır, şudur budur, yüzyıllardır bu gibi sorulara yığınla cevap verilmiştir. Ama bu sorular gene sorulabilir, çünkü bu gibi cevaplar da, sorular da, “ispatlanacak” şeyler değildir.
Ama Fazıl Say’ın elinden çıkma olduğu belli olan bölümlerde böyle “teolojik” denebilecek şeyler de yok. Fazıl Say illet olduğu adamlara ağır sözler söylemiş; ama, “adamlara” söylemiş. Şu anda, “mütedeyyin” olduğunu saklamayıp ilân eden bir hükümet var; dolayısıyla, bu işlerle ilgisi olmamış bir dolu kişinin şimdi “Ben de vallahi billahi dindarım” diye ortaya atılmasının çok normal olduğunu bilmiyor muyuz? Yarın katı laik bir iktidar kurulsun, bunların hiç değilse bir kısmının “ezelden laik” kesileceğini de bilmiyor muyuz? Böyle insanlar olduğunu söylemek niçin “dine hakaret” olsun, niçin dindar insanları rencide etsin?
Bu mantıkla Dr. Johnson’ın ünlü sözü, “Vatanperverlik bir alçağın son sığınağıdır”, “vatan”a hakaret sayılabilirdi.
Ne demiş Fazıl Say? “Tanrı, uğruna yaşayacağın bir şey mi, öleceğin bir şey mi yoksa hayvanlaşıp öldüreceğin bir şey mi? Bunu da düşün.”
Bilmem, mahkeme kararında bu kısım da suçlu bulunmuş mu, ama ben burada ne dine hakaret görüyorum, ne de dindara. Ama bunu “düşünmek” ihtiyacında pek çok kişi bulunduğunu biliyorum; Santoro’lardan Zirve’lerden Hrant’lara, bunun ne demek olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz.
Benzer bir durumda, normal olarak, şiddetle, nefrete teşvik etmeyen düşüncelerin suç olmaktan çıkarılması gerektiğini savunurdum. Yani, Fazıl Say’ın doğrudan dinin kendisini hedef alan sözler yazdığını görsem, bunu söylerdim, “bunu değiştirin, insanları düşünceleri ve inançları için yargılamayın” derdim. Ama bu olayda böyle bir durumun da geçerli olmadığı kanısındayım. Fazıl Say dine ya da dindarlara değil, dinin belirli bir yorumunu yapanlara hakaret ediyor. O zaman kim alınıyor, niçin alınıyor?
Bu olayın Fazıl Say’la başlayıp onunla biten bir şey olduğunu sanmıyorum. Türkiye’nin büyük kutuplaşmasının çatışma alanı şimdi yargıya kaydı. Topluma yargı yoluyla biçim vermeye çalışan iki eğilim, şimdi, yargı mekanizması içinde edindiği mevzinin gücüne dayanarak, mücadele veriyor.
Böyle bir yargıya “Yargı” denebilir mi?
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025