Murat BELGE
“Temsilî demokrasi”yi tartışmak üzere başladığım yazıya “temsilî demokrasi” konusunu sığdıramamıştım. Şimdi onu kestiğim yerden “devam” yazısına başlayayım.
Demokrasi, yeni doğduğunda, “doğrudan”dı. Bu doğum tarihinin antik çağ, doğum yerinin de antik Hellas (Yunanistan ve Batı Anadolu) olduğunu kabul ediyoruz. Burçlarda kurulan sitelerde kararlar ortaklaşa alınabiliyordu, çünkü zaten karar vereceklerin sayısı azdı. Herkes kendi fikrini söylese, tartışma uzasa da, bu “uzama”nın sınırı vardı – akla yakın bir sınır.
Tartışan bu insanlar yaşadıkları kenti bir arada kurmuşlardı (ya da birlikte kurmuş insanların soyundan geliyorlardı). Onun için hepsi “eşit”ti. Zaman içinde çeşitli etkenler bu eşitliği bozdu; ama başlangıçta durum buydu (tabii bunlar müthiş bir ayıklama ve özetleme sonucunda söylüyorum). Bu tarihi hatırlayan (ya da akıl yürüterek “yeniden-kuran”) Aristoteles “demokrasi”nin, “oligarşi”nin ve “tiranlık”ın karşılıklı ilişkilerini, birbirlerinden nasıl evrildiklerini anlatır. Onun hayatta olduğu yıllarda “demokrasi” kural değil, istisna olmuştu, İskender imparatorluk kuruyordu v.b.
Batı dünyasında “antik çağ” sona ererken demokrasi de tarihe karıştı. Geç ortaçağın bazı kent-devletlerini bir kenara bırakırsak, yakınçağa kadar bunu hatırlayan dahi pek kalmadı. Derken, İngiliz İç Savaşı, Amerikan Bağımsızlık Savaşı v.b., demokrasi yeniden gündeme geldi: çok daha büyümüş, kalabalıklaşmış toplumlarda. Bu toplumlarda, herkesin “eşit” sayıldığı yoktu. Başlıca ayraç da mülkiyet’ti. Ancak, mülksüzler adamdan sayılmadığı zaman bile, “adam sayılanlar”ın sayısı o eski “doğrudan demokrasi yöntemini imkânsızlaştıracak kadar yükselmişti. Herkesin kendi fikrini anlatmasına yetecek zaman yoktu.
Bu maddî durum, “temsilî demokrasi” dediğimiz yeni biçime hayat verdi.
Yeni dünyada ilk demokrasi İngiltere’de, İç Savaş ve III. William’ın “Glorious Revolution”ını (“Şanlı Devrim”) izleyerek kurulan rejim oldu. Seçim, evet, ama nasıl? İnsanlar hepsi Parlamento’ya giremeyeceğine göre, şu kadar sayıda insan kendine bir temsilci seçecek, diyelim bir kişi bin kişiyi, on bin kişiyi temsil edecek.
Bu zamana kadar Hobbes ve Locke, biri monarşist, biri parlamenter (biri ağır karamsar, biri oldukça iyimser), toplumsal ya da siyasî sözleşme teorilerini yapmışlar; pratik koşullar nedeniyle insanların yetkilerini birine (monarşi) ya da bir kuruma (parlamento) devretmek zorunda olduklarını açıklamışlar. “Devretmek”, tabiî, “temsil” mantığını getiriyor.
Gene İngiltere’de ilk “modern parti”ler oluşmuş: Whigler, Tory’ler. Toplumda sorun çok, her sorunla tek tek uğraşma imkânı da yok. Parti, toplum yönetmenin genel ilkelerinin neler olması gerektiği fikriyatına göre oluşuyor. Bu da, “temsil” kurumunu hem kolaylaştırıyor, hem de güçlendiriyor.
Aslında bilinen bu şeyleri böyle şematize ederek tekrarlıyorum, “temsil” kavramına ve kurumuna iyice odaklanmak için. Bu kurumu tartışacağım için, tartışmanın matrisini daraltmak istiyorum: nereden, nasıl başladı, nereye geldi?
Fransız Devrimi’yle taze kan kazanan “demokrasi” kavramı, uygulaması, tartışması öncelikle Batı dünyasında kural haline gelirken, somut tarih içinde zenginleşti, dallanıp budaklandı. Birinci Dünya Savaşı’nda sonra “herkese oy hakkı” uygulamasının yaygınlaşmasıyla yeni bir aşamaya ulaştı. Çoğunluk haklarının yerleşmesi sırasında “azınlık hakları” da gündeme geldi. İkinci Dünya Savaşı ertesinde, demokrasi fikrine en uzak olanların bile göstermelik bir saygı tavrı takınmak zorunluğu duyduğu bir üstünlük kazandı. Hâlen de büyük ölçüde bu “continuum” (“sürem” mi desem?) içindeyiz.
Bu aşamaya geldiğimizde bir noktayı özellikle vurgulamak gereğini duyuyorum: Ortaçağda gelişen ve Fransız Devrimi’ne kadar Avrupa’da egemen olan siyaset felsefesinde yönetenler yönetme hakkına sahipti, çünkü “soylu” idiler. Bu hakkı “damarlarındaki asil kan”dan alıyorlardı – “mavi kan” diye deyim bile çıkmıştı. Fransız Devrimi bu aristokrasiyi silip süpürme çabası içinde, uğrunda mücadele edilmesi gereken daha yüksek değerler bulmaya çalıştı. Buldu da: “halk” ya da “millet” kavramlarında. “Assemblée national” bu yeni yüce değerin kendini dile getirdiği organdı. “Damarlarındaki asil kan” gene vardı ama artık “aristokrasi”nin değil, “millet”in damarlarında akıyordu (Atatürk’ün kullanımında da olduğu gibi).
Bu önemli dönüşüm o tarihlerde mutlak monarşilerden parlamenter demokrasilere geçişin ideolojik gerekçelerinden biri olarak işlev gördü; ama bundan çok sonraki tarihlerde de “popülist önderler”e hizmet veren anlayış oldu. O popülist önderler de kutsal kana sahip halk ya da millet kitlelerinin temsilcisi, sözcüsü olarak ortaya çıktılar.
İkinci Dünya Savaşı, Mihver’in yenilgisiyle sonuçlandı. Bu sonuç, “Demokrasinin Zaferi” olarak yorumlandı ve kutlandı. Kutlanan, övgüler düzülen demokrasi, “temsilî demokrasi”ydi. Bu arada savaştan galip çıkanlardan biri de Sovyetler Birliği’ydi ve orada demokrasinin ne durumda olduğu pek belli değildi, ama Stalinizm’in “başarıları” henüz bilinmiyordu ve Soğuk Savaş henüz başlamamıştı. Ancak zamanla, “ekonomik eşitlik” temeline oturduğu için “burjuva demokrasisi”ni aştığını iddia eden bu Sovyetik rejimin (ve onun sözcülüğünü yaptığı kabul edilen Komünizmin) demokratik bir hayat biçimi öneremediği anlaşılacaktı. O zamana kadar da, bütün eksik ve gedikleriyle “temsilî demokrasi” insanlık ailesinin en ileri demokratik biçimi olarak durdu – savunuldu. Ama yüzyılın sonuna yaklaşırken, bunun –inanmak istediğimiz kadar– “her derde deva” bir rejim olamadığı bilinci yaygınlaşmaya başladı.
Bu yeni bilincin iki görece farklı (aynı dünyanın ürünü olsa da görece farklı) temeli olduğu kanısındayım. Bunlardan biri, olması gerektiği gibi, doğrudan doğruya siyaset düzeyine özgü fenomenler dizisi; ikincisiyse, teknoloji düzeyinin getirdiği yeni imkânlardan kaynaklanıyor. Bunları, kendi anlayabildiğim ölçüler içinde açıklamaya çalışacağım. Ama buna girişmeden önce bir başka tarihî olaya bu bağlamda değineyim: 1968! “Temsilî demokrasi”nin sınırlılıkları üzerine bir bilinçlenmenin (ama hâlâ –ya da henüz– gölgelerin aydınlıklardan fazla yer tuttuğu bir “bilinçlenme”) ilkin 1968’de bir kitlesellik kazandığını düşünüyorum. Bu olayda dünyanın her yerinde, öncelikle de “genç” kuşak, kendisini kuşatan varoluş koşullarına, başkaldırdı. Batı gençliği “Batı demokrasisi”ne, sosyalist blok “halk cumhuriyetleri”nin “demokrasi”sine başkaldırdı. Üçüncü Dünya’nın heterojen toplumlarında son derece heterojen tepkiler patlak verdi. Ama sonuç olarak, kimse hayatından hoşnut değildi. Ama “kimse” derken, 1968’in büyük ölçüde bir “aydın” hareketi olduğunu unutmamalıyız: “genç” ve “aydın”. Üniversite gençliği “imkânsızı iste” eylemi yaparken Britanyalı işçi çocukları “Skinhead” olup Pakistanlı dövüyordu. Amerikan üniversitelerinde saçını uzatıp barışı savunan Hippie gençleri aynı üniversitenin futbol takımının saldırısına uğruyordu. Bu, dünyada “yeni” bir ayrışmanın sinyalini veren bir durumdu.
Gelelim siyasete.
Bizim Helsinki Yurttaşlar’ın erken zamanlarıydı. Prag yakınında, otele dönüştürülmüş bir eski şatoda yapılacak toplantıda benim de yeni dünyada siyaset üstüne bir konuşma yapmam istenmişti. Siyasî partilerde görülen tıkanmalar üstüne konuşmuştum. Bizimki gibi sivil toplum örgütlenmelerinin siyasete yeni bir enerji getirdiğinden ve bunun siyasetteki krizi aşmakta bir imkân yaratabileceğinden söz etmiştim.
Meramımı abartarak anlatmış olabilirim, çünkü bizim hareketin kurucularından, Alman dostum Dieter Esche bundan siyasî partilerin ömrünü tamamladığı sonucunu çıkarmıştı, onun için eleştiriyordu beni. Bense bunu söylemiyordum – bugün de söylemiyorum. Benim anlatmak istediğim, bu iki çizginin tam “birleşmesi” değil, ama aralarındaki diyalogun güçlenmesi gereği. “Birleşme” demiyorum, çünkü ikisi de gerekli olan iki ayrı alanı ve çizgiyi dolduruyorlar. Bunların ayrılığının korunması gerekli.
Ama siyasette ciddi bir tıkanma var, çünkü siyasi partilerde ileri derecelere varan “bürokratikleşme” var.
İnsanın varoluşunun şimdiye kadar istisnası görülmemiş bir özelliği bu: Kurulan her yapı, kendini yeniden-üretmeye bakıyor. Bunu yapmak, onun varoluş nedeni haline geliyor ve çok zaman asıl başarmak üzere kurulduğu amacın yerini de alabiliyor.
Klasik bir hikâye anlatılır: İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde İtalya’da iyice şişkinleşen bürokrasiyi yavaş yavaş azaltmak, masrafları kısmak üzere bir “büro” kurulmuş. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra bu yolda herhangi bir mesafe alınmadığı, ama bu “büro”nun gittikçe yeni araba, dolap, masa, kadro v.b. talep eden bir “büro” haline geldiği görülmüş.
Bu olay siyasî partilerin kendi içişlerine, kendi içsel hiyerarşilerine, belirli konularda alınmış siyasî tavırların sonuçları ve ayrıntıları arasında boğulmalarına ve bütün bunların sonunda kitleden, kitlenin sorunları ve taleplerinden kopmalarına uygulanabilecek bir model getiriyor. Bu durumlarda en etkili varlığın “orta kademe” olduğunu biliriz. “Orta kademe” partinin topluma sunduğu, sunacağı yeni projeleri, yeni felsefeyi hazırlayan “önder” ya da “önderler kadrosu” ile tabanda toplumsal canlılığı temsil eden, partiyi oylarıyla destekleyen kitle arasında bir “kerte” olarak yer alır ve işlevi bu iki kademeyi birbirine bağlamak olmak üzere tanımlandığı halde çok zaman onları birbirinden ayıran tabakadır (bizim sistemde il ve ilçe başkanları, yönetim kurulları v.b. olarak ayırabiliriz bunları).
Bugünün siyasî hareketlerinde gitgide belirginleşen “popülizm”de de bu kademenin ortadan kalktığı ve “önder” ile “kitle”nin birbirine kavuştuğu bir işleyiş hayal ediliyor.
Bu, çeşitli somut olayları, örnekleriyle ele alınması, uzun uzun incelenmesi gereken bir olgular demeti. Böyle ayrıntılara girmeden, bütün dünyada siyaset adamlarının toplumda fazla güven duygusu yaratmadığını, yolsuzluğun bir “vaka-i adiye” olarak görüldüğünü, böyle anketler yapılıyorsa güven açısından politikacıların en alt sıralara indiğini biliyoruz. Siyaset adamının saygıdeğerliğinin derecesi toplumdan topluma bazı farklar gösterse de, hiçbir yerde çok yükseklerde değil.
Ben de o andığım toplantıda bunlara değinirken sivil toplum örgütlerinin yeni bir kanal açarak partiler düzeyindeki bu tıkanmaya karşı bir canlanma yaratması umudunu dile getirmiştim.
Böyle olmadı. Kesin bir yargıya varmak için belki çok erken, ama şu zamana kadar “sivil örgütlenme” kendisinden beklenen (belki “mucize” denecek) şeyi yapmış değil. Öncelikle, yukarıda, 1968’de görülen ayrışmanın aşılmasını kastediyorum.
Sıkça tekrarladığım bir espri var: Alman toplumu Almanca konuşur, Yunan toplumu Yunanca; sivil toplum ise grameri bozuk, telaffuzu bozuk bir İngilizce konuşur. Bu olgu hemen eğitime dayanan bir ayrışma gösteriyor zaten.
İkinci ayak, teknoloji.
Demokrasinin “temsilî” olmasını gerektiren etkenin “sayılar” olduğunu söylemiştim. Bu nedenle bir kişi çok kişinin “temsilci”si oluyor, ama sistem içinden bozulmaya başlayınca “temsil” de gerçekleşmiyor ya da istendiği, beklendiği gibi gerçekleşmiyor. Hayat karmaşıklaştıkça, “temsil edilen”in “temsil eden”in yakasına yapışıp “neden beni istediğim gibi temsil etmiyorsun?” demesine de imkân kalmıyor.
“Bu iş ancak temsilî bir yöntemle yapılabilir” denilen zamanlarla karşılaştırdığımızda, nicelikler iyice büyümüş durumda. Buna karşılık, teknoloji olağanüstü ilerleme göstermiş. Bu teknoloji, demokrasinin yeniden “doğrudan” denecek biçimde işlemesini sağlayacak imkânları yaratmış ve yaratıyor; ama bunu gerçekleştirmek üzere harekete geçildiğini görmüyoruz.
“Temsil” ilkesini kabul ettiğimiz anda “temsil”in kötüye kullanılma ihtimalini de düşünmemiz gerekir – çok “saf” değilsek. Örneğin Amerikan Anayasa tarihi bunun için düşünülmüş tedbirlerle dolu. Ama bir denge tutturmak zor. Paris Komünü’nde seçilen yöneticilerden –hoşnut olmama durumunda– bu yetkinin geri alınması kuralı getirilmişti ve bu yıllarca “ileri” bir demokrasinin bir ilkesi olarak görüldü. Bugünün iletişim teknolojisi böyle bir işlemi çok daha kolaylaştırıyor. Şüphesiz bununla birlikte yeni kurallara ihtiyaç olacak – yeni kurallar, yeni ölçüler. Önüne gelen, aklına estiği gibi, “Seni azlettim” diyemeyecek elbette. Ama Survivor programında adadan kimi göndermek gerektiğine oylarıyla karar verebilenler, yolsuzluk yaparken yakalanmış bakanla ilgili ne olacağı konusunda da söz sahibi olabilirler ve olmalılar.
Televizyon denen âleti icat ettiğimiz anda, fikrimizi, talebimizi v.b. o televizyonun merkezine iletme imkânımız da var. Ama bu tür iletişimin her zaman bir merkezden çevreye yapılmasına alışmış toplumda icadı yapanlar “mesaj alma”yı değil, “mesaj verme”yi düşünüyorlar. Biz de aynı alışkanlıklar içinde yetiştiğimiz için süreci öbür türlü işletebileceğimizi akıl etmiyoruz. Böylece bilgi alıyoruz, fikir alıyoruz, emir alıyoruz, reklamı yapılan metaları da alıyoruz. Verdiğimiz bir şey yok – vermenin teknolojik imkânları varolduğu halde.
Yani bugünün teknolojik imkânları kitleleri “edilgin alıcı” konumundan çıkaracak düzeye erişti. Ama insanlığın düşüncesi bu imkânları kurumlaştırmayı gerekli görecek düzeye erişmedi. Bir yapı, kendi ayrıcalıklarını ve ayrıcalıklı kadrolarını üretir. O kadrolar da bu ayrıcalıkları başkalarıyla paylaşmak istemez. Dolayısıyla böyle imkânlar yokmuş gibi davranırlar.
Oysa imkânlar var. Ayrıca, “çift-yönlü işleyen demokrasi” için gerekli kural ve kurumların ne olduğuna, ne olabileceğine kafa yormaya başladığımızda, bunları çok daha fazla geliştireceğimiz de besbelli. “Tweet” denen şey ne kadar kısa bir zaman içinde kaç milyon insanın hayatına yerleşti (ve ne kadar kötü kullanılıyor).
Siyaset + teknoloji... Bugünün dünyasında doğru siyaset uzman kadroların düşünce, buluş ve projeleriyle kitlelerin taleplerini buluşturmak ve dengelemekten geçiyor. Vardığımız nokta (ki o da sürekli değişim halinde), bunun yapılabileceği, dolayısıyla “temsilî demokrasi”nin maddî bir zorunluk sonucu olmaktan çıktığı bir nokta.
Şimdi bu imkânları kullanma yönünde bir “irade” oluşması gerekiyor.
Yalnız “irade” mi?
Değil tabii, başka birçok şey daha; ama en önemlisi o irade.
Günümüzün “popülist” hareketlerine baktığımda, orada “rüşeym” halinde, bu “irade”yi görür gibi oluyorum. Belki bu bir yanılsama; görmek istediğim şeyi görüyorum. Çünkü “irade” dediğim şey, son kertede, “daha fazla demokrasi” anlamına geliyor. “Popülizm”e baktığımızda ise orada “demokrasi”nin kaydadeğer bir yeri yok. Bundan elli yıl kadar önceki popülist hareketlerde olgunlaşmamış bir demokrasi özlemi olduğunu söylerdik. Bugünkülerse epey olgunlaşmış bir faşizan özlemle dolu.
Ama sonuçta varolandan hoşnutsuzluk sözkonusu. “Varolan düzen bize istediğimizi vermiyor” diyorlar. Peki, istenen o şey ne?
Bu, sanırım her toplumda birtakım değişiklikler gösteriyor. Toplumlar farklı, sorunları, korkuları farklı, talepleri de öyle. Ve zaten bütün bu olup bitenlerde ne istediklerinden çok ne istemedikleri, daha doğrusu neden korktukları belirleyici. Ama ortaklıklar da var. Görebildiğim başlıca ortaklık, kendi gibi olmayanı, kendine benzetemediğini yanında görmek istememe zemininde kuruluyor. Bu görmek istemediği kişi kimi zaman ya da çok zaman “dışarıdan gelen” biri. Dini, dili, kültürü, milliyeti, her neyse, bunlar ayrı. Ama kimi yerde, örneğin Türkiye’de, asıl büyük yabancılığı, yıllardır aynı memleketin yurttaşı olarak birlikte yaşadıklarına karşı hissediyor.
Dolayısıyla, daha önce yazdığım gibi, toplumun, “halk”ın ya da “millet”in bir kısmı, hemen hemen her zaman, toplumsal skalanın üstlerinde değil altlarında varolan bir kısmı, “halk ya da millet benim” diyor, “o halde benim dediğim olacak.” Bu da bir çeşit “demokrasi”: ama “azınlık hakları”nı ya da evrensel değerleri kale almayan, yalnız “çoğunluk” ilkesinden giden bir “demokrasi”; dolayısıyla da gerçek “demokrasi” değil. Yani, hep olduğu gibi, içinde “demokratik” denebilecek ögeler de taşıyan, ama son analizde “faşizan” olan bir ideoloji. Genellikle, şimdiye kadar “temsilî demokrasi” ile daha sorunsuz yaşayanlar (çünkü onlar zaten görece ya da mutlak anlamda “ayrıcalıklı” kesimler) daha “muhafazakâr”, kurulu düzene daha bağlı oluyorlar. Popülizme kayanlar ise “temsilî demokrasi”de kendilerine yer verilmediğine inanan, bunun için demokrasinin herhangi bir biçimine iyi gözle bakmayan kesimler. Öfkelerinin haklı ve kısmen demokratik görünmesinin nedeni de bu “dışlanmışlık”.
Peki, ne olacak?
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025