Murat BELGE
Siyasi tarihimizde “28 Şubat” etiketiyle geçen olay olmaktayken alkış tutanlardan biri değildim. “Askeri darbe” ya da “askeri müdahale”nin modernini, post-modernini, herhangi bir dürtüsünü onaylamama imkân yok. Hep olduğu gibi o zaman da iktidarın icraatından memnun değildim. Ama seçimle iktidara gelmiş hükümetlerin askeri müdahaleleriyle iktidardan uzaklaştırılması olayına, döngünün başlangıcı olan 27 Mayıs’tan başlayarak, hep karşı oldum. 28 Şubat da bu müdahalelerden biriydi.
Şimdi malûm, bununla ilgili dava açıldı, geçen gün kararlar açıklandı, şu kadar “müebbet” v.b. Bu durum karşısında içimden gelen şey (“muhakeme” gibi etkenler işin içine karışmadan, “olgu”yu öğrendiğim anda içimden kendiliğinden yükselen nesne) “sevinç” değil, “memnuniyet” değil. Bunların karşı ucundan bir şeyler.
Niçin böyle? “28 Şubat” etiketiyle bilinen müdahale bir “suç” değil miydi? Bu “suç”un karşılığı da böyle bir şey midir? Böyle şeyleri düşünmeye başlayınca, demek ki, “muhakeme” de çalışmaya başlıyor. O çalışmaya başlayınca da, karşınızda beliren olguyu kabullenebilirsiniz.
Ama ben hayatımda o “muhakeme-dışı” tepkiye de önem veririm. Yokmuş gibi yürüyüp geçmek doğru bir davranış değildir. Öte yandan, “muhakeme” devreye girdi, onu da kış kışlayamayız artık.
“Muhakeme” beni “suç” kavramına getiriyor. Benim kişisel, demokrasi, meşruiyet v.b. anlayışım çerçevesinde, 28 Şubat gibi durum yaratmak “suç”tur. “Kişisel” dedim ama o kadar da “kişisel” değil; başta bu konuda varılmış uluslararası sonuçlar, formülasyonlar v.b., evet bunu bir “suç” olarak gören ciddi bir kamuoyu var.
Gelgelelim, burası Türkiye ve buranın da kendine özgü bir tarihi, o tarihin ürettiği ideolojiler, değerler ve kültür söz konusu. Olaya bu çerçevede baktığımızda 28 Şubat’ı yapanlar, yaptıkları işi bir “suç” olarak değil, bir “vatani görev” olarak görüyorlar. 28 Şubat durağına gelinceye kadar “post” sıfatını da almamış üç anlı şanlı darbe var bavulumuzda. Bunların hepsi “kahraman ordu”nun başarılar hanesine kaydedilmiş. Geri planda Atatürk’ün “Hitâbe”si duruyor: “Dahili ve harici bedhahlar”ıyla. Bütün bunlar da toplumun atmosferini öyle bir biçimde dolduruyor ki askeri darbeyle iktidar kaybedenler dahi darbenin meşruiyetini kabul ediyor ya da “etmiş gibi” görünüyorlar.
Bütün bu darbeleri yapmış somut kişilerin, bireylerin, bunu “vatanperverane” duygularla yaptıklarından uzun boylu şüphem yok. Bunun yanlış bir “vatanperverlik” biçimi olduğundan hiçbir şüphem yok. Yok da, yaşanmış tarih de ortada. Bu tarihte, “yanlış işler” yapan (seçimle gelmiş) hükümetleri, hizaya getirmek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevlerinden biri haline gelmiş ve zaten “İç Hizmet Talimnamesi”ne de girmiş.
Bu yanlış ideolojinin vu bundan meşruiyet alan pratiğin değişmesi gerekli mi? Gerekli! Yapılması gereken en önemli iş bu!
Peki, düzeltmenin yolu yirmi küsur yıl sonra sağ bulduğun birilerine müebbet dayamak mı?
Herhalde değil. Bu, ne olayı meydana getirenlerin ne de onları alkışlayan kalabalık çevrelerin düşüncelerini değiştirmiyor. Oldukça, olabildiği kadar nesnel baktığımı sanıyorum. Yirmi küsur yıl önce bu olay olmuş; derken, o tarihte iktidarı teslim etmek zorunda bırakılan kesim yeniden iktidara gelmiş ve bu sefer “daha güçlü” olduğunu kanıtlamış; kanıtlamış olarak, o olayın intikamını alıyor. Bunun “demokratik değerler”le herhangi bir ilgisi olmadığını zaten o iktidar bütün söylem ve bütün eylemleriyle sergiliyor.
Bu “sergileme”nin bir parçası da gene bu olayla ortaya çıkan gülünç durum. Sonradan “post-modernist”ya da “balans ayarı” gibi sıfatlarla andıkları bu eylemleri başarılı olmuş ve hükümet istifasını vermek zorunda kalmıştı. Müebbet aldılar ve şimdi Yargıtay sürecine tutuksuz olarak giriyorlar. İyi, tutuksuz olarak girsinler , tamam da Temmuz’daki acayip kalkışmayla akıl almaz kanıtlarla ilişkilendirilen aydınlar niçin tutuklu?
Çünkü keyfiliğin son sınırına gelip dayandık.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025