Murat BELGE
Bu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük bilim adamlarından biri Isaac Newton’dı. Onun kurduğu sistem kendi çerçevesi, kendi sınırları içinde hiç yanlışlanmadı - ama aşıldı. İşin içine uzay girince, Euklides’in geometrisi, Newton’ın fiziği v.b. aşıldı.
Ben okumadım, ama okuyanların yazdıklarını okudum: Newton bizim şimdi “batıl itikat” deyip geçtiğimiz birçok şeye inanırmış; örneğin büyüye inanırmış, kara kedinin uğursuzluk getireceği gibi şeylere inanırmış. “Bu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük bilim adamlarından biri” olarak, şaşırtıcı.
Ama biraz düşününce, o kadar da şaşırtıcı değil. Bir insanın her şeyi “bilmesi”, her şeyin “doğrusu”nu bilmesi mümkün değil. Bunu biliyoruz tabii; ama “bilmeme”nin sınırlarını tesbit etmek de güç. Örneğin Copernicus dünyanın güneşin çevresinde döndüğünü söyleyerek bilim tarihinin en önemli, en çarpıcı buluşlarından birini gerçekleştirdi. Onun ölümünden sonra Kepler bu dönüşün süresini ölçmeye kalktı ve hesapların tutmadığını gördü. Bunun üstüne kafa yormayı sürdürünce cismin dönerken tam bir daire değil, bir elips çizebileceğini akıl edip hesaplarını buna göre yapınca her şey yerine oturdu. Yani, asıl önemli bilgiyi üreten Copernicus’un bu ikinci bilgiden haberi olmadığını söylemek istiyorum. Bilgi böyle bir şey. Bitmiyor, bir bilgi üretmek aynı alanda üretilecek, üretilmesi gerekli yeni alanlar açıyor. Bilgi her zaman “koşulsal” (conditional): “A, x ve y ve z koşullarında şöyledir.” Ama bu, x, y ve z’nin yanında hiç bilmediğimiz koşullar da olabilir. Lavoisier “oksijen” diyene kadar kimyayla uğraşanlar “filojiston” denilen esrarengiz bir maddeye değinip geçiyorlardı.
“Yeni alanlar” açmaktan söz ettim: İbn-i Sina ile Einstein’ı ele alalım. Bu ikisinin evren hakkında “bilgi”leri kıyaslanabilir mi? Kıyaslanamaz. Peki, böyle olduğuna göre İbn-i Sina bir bilim adamı değil midir? Bunu da söyleyemeyiz. Elbette İbn-i Sina bir bilim adamıdır. Bundan birkaç yüzyıl sonra yaşayacak birinin yanında da Einstein bir İbn-i Sina gibi kalacaktır muhtemelen. Ama öyle olması Einstein’ın “bilim adamı” sıfatını elinden almayacaktır. Ayrıca Einstein’ın Einstein olmasında İbn-i Sina’nın payı, katkısı yok mudur? Mutlaka vardır, çünkü İbn-i Sina’nın zihnini açtığı bilim adamları Einstein’ın zihnini açan bilim adamlarının zihnini açmıştır ilh.
Descartes, felsefenin bilimden kesin olarak ayrılmasından önce yaşadı. İyi bir matematikçiydi. Bugün doğa bilimlerinin arazisi saydığımız alanlara da girip çıktığı oldu. İnsan gibi bilinçleri olmayan hayvanların makina olduğunu düşünürdü. Şimdi böyle bir iddiada bulunacak birinin aptal olduğunu düşünürüz herhalde ama Descartes’ın yaşadığı yıllarda dünyanın en akıllı adamlarından biri olduğunu reddedebilir miyiz?
Hâsılı zihinde geçen şeyleri sınıflandırmak, kategorilere ayırmak kolay değil. “Kolay” bir yana, mümkün de değil. “Bilgi” dediğimiz şey sonsuz, değişken, göreli v.b. Ele avuca gelmiyor. Hele insana ve topluma geldiğimizde, “bilinç” iyiden iyiye karıştırıyor işleri. Bakan ve anlamaya çalışanın kendi bilinci, kaçınılmaz öznelliğiyle, doğru anlamayı güçleştiriyor. Ama bakılan ve anlaşılmaya çalışılan insan topluluğunu meydana getiren bireylerin farklı bilinçleri de anlamayı alabildiğine güçleştiriyor. Düşen cisimlerin hızını hesaplamak işini güçleştiren bir “bilinç” sorunu yok ama savaşan iki ulus deyince, “bilinç”ten geçilmiyor.
Doğa bilimlerinin dakikliğinin teminatı deney yapma imkânıdır. Suyun kaç derecede kaynayıp kaç derecede donduğunu, deney yaparak bulur, kesinleştiririz. Onun için “toplum bilimleri” dediğimizde, ne demek istediğimiz şüpheli. Doğa bilimlerinde ulaşabildiğimiz kesinliğe burada ulaşamıyoruz.
Bunlar ne zamandır bilinen şeyler. Bazı Marksistler’in “bilim”e nasıl baktıklarını ve “bilimsel”likten ne anladıklarını tartışmak için bu “bilinen şeyler”i tekrarlıyorum. Bunun yanısıra, Marx’ın bilimle ilişkisi üstüne de birkaç şey söylemek istiyorum.
“Bilimsel sosyalizm” ile “ütopik sosyalizm” arasındaki ayrımı yapan Engels’tir. Marx ve Engels, Sanayi Devrimi’nin en civcivli dönemlerinde yaşadılar. Sanayi Devrimi de, teknolojiye müthiş bir ivme kazandırmış ve böylece bilimi de coşturmuştu. Bu, pratiğe yönelik, uygulamalı bilimdi ama böylece biçimlenen ortam bütün bilimlerde çarpıcı ilerlemelere imkân veriyordu. Darwin, biyolojiyi neredeyse yeniden kuran “evrim teorisi”ni telaffuz etmiş, Marx da, kendi kitabını ona ithaf etmek istemişti.
Marx da, Engels de, sosyalizme bilimsel bir kesinlik kazandırmak istiyorlardı. Öncelikle de, bunu bir “hayırseverlik ahlâkı” olmaktan çıkarmak istiyorlardı. Anlaşılır bir istekti bu. Sorun, “İşçileri seviniz. Onlara şefkat gösteriniz” sorunu değildi. Sosyalizm bir “iane” olamazdı. Bilimce kanıtlanmış bir zorunluk olarak gerçekleşecekti.
Ama sosyalizmi “zorunlu bir hedef” olarak göstermek, tarihî gelişmeyi bir amaca bağlamak anlamına da gelir. Bunun adı “teleoloji”dir. Teleoloji de “bilimsel” değildir. Marx ve bir ölçüde Engels bir teleoloji çerçevesinde düşünmüş olmalılar. Onlar sosyalizmin ahlâken doğru olduğu için değil, maddi koşullar öyle gerektirdiği için gerçekleşeceğini anlatmaya çalışıyorlardı. “Ben Marksist oldum” diyen herkesin bunu böyle anlamaması da çok beklenmedik bir şey değildir. İdeolojinin size verdiği belirtik (explicit) mesajı reddedebilir, eleştirebilirsiniz; ama ideolojinin yerleşik kalıplarından büsbütün sıyrılarak düşünmek mümkün değildir. Çağın yeni koşullarında okuması yazması olan biri sözgelişi ateizmi görece kolay benimseyebilir; ama geleneksel düşünce tarzının Allah’a tanıdığı belirleyicilik rolünü bu kişinin de “maddi gerçeklik”e tanıması mümkündür. O zaman da tarihi teleolojikleştirme yolu açılır. “Theos” ile “telos” telaffuzda olduğu gibi düşünce tarihinde de birbirine yakın kavramlardır.
Bu süreçte Engels’in de (Doğanın Diyalektiği gibi kitaplarıyla) bir payı olmuştur.
Anti-Marksist düşünürlerin Marksizm’i çürütmek için en sık başvurdukları olgulardan biri, Marx’ın sosyalizmi ileri sanayi toplumlarında gerçekleşecek bir şey olarak görmesi, oysa bunun Rusya gibi geri kalmış bir toplumda gündeme gelmesidir. “İşte, Marx yanıldı” derler ve bundan Marx’ın biliminin bilim olmadığı sonucuna varırlar.
Oysa bilimin tanımlayıcı özelliği “doğru”luk değildir. Bu yazının birinci kısmında söylediğim gibi, gerçeklik hep “koşulsal”dır (conditional): “Şu şöyle olursa bu da böyle olur.” Bilim doğrulanabilir önermelerle konuşur, ama “yanlışlanabilir” önermeler de bilimin bir zorunlu parçasıdır.
Tycho Brahe 21 Ağustos 1560 gününde güneşin tutulacağını söylemişti ve o gün güneş tutuldu. 21 değil de 30 Ağustos’ta tutulsa bu Brahe’nin bilimsel olmadığını değil, olsa olsa, aritmetik yanlışı yaptığını gösterirdi.
Brahe, herhangi bir iradesi olmayan göksel cisimlerin hareketlerine bakarak bu sonuca varmıştı. Milyonlarca bireysel iradenin etkili olduğu tarihî olaylarda aynı kesinlik derecesine varmak mümkün değildir.
Yazının birinci kısmında Copernicus’un tezini Kepler’in geliştirmesi örneğini vermiştim. Konuyu Marksizm’e kaydırdığımızda, başlıca sorunun Marx’ın bir Kepler’i olmaması veya yeterli Kepler’i olmaması olduğu görülüyor. İdeolojinin klasik kalıpları çalışmış, “usta”nın söylediğinden uzaklaşmak korkusu, doğrulanamayanı değiştirmek ya da aşmak için gerekli cesarete karşı ağır basmıştır. “Revizyon” kelimesinin anlamı belli. Bir fikri yeniden ele almak, geçerliliğini yeniden tartmak, geçerli olmadığı tesbit edilen yanını düzeltmek gibi anlamları var. Bunların hepsi bilimin nasıl çalıştığını ve nasıl geliştiğini anlatıyor. Bunu yapmayı, yani “revizyon”u en ağır suç, yapanı, yani “revizyonist”i de en ağır suçlu haline getirmek, Marksizm’in başına geleni en kestirmeden anlatan örnek.
BİRİKİM
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025