Murat Sevinç
Hükümet sistemleri ve o sistemlerin demokratikleşmesi konulu dizinin son iki yazısı, laikleşme üzerineydi. Bu ve sonraki yazı da aynı konuda olup laikliğe dair ‘anayasal’ tartışmaların kökenlerini anlamaya çalışacak.
Her olgu ve olayın, ‘kahramanlar, hainler ve mucizeler’ sarmalı dışına çıkıp anlaşılması gerekiyor. 1920’ler Türkiye’sinde ‘laiklik’ düşünmek, doğrusu hayli devrimci bir tavırdı, fakat ülkeyi 1920’lere taşıyan koşullar, insanlar ve bir düşünce hayatı da söz konusuydu. O gün bugündür, ne tek bir din yorumu, ne tek bir dindar tipi, ne de tek bir laiklik savunusu var oldu. Ancak Osmanlı’dan bugüne bir şey hep vardı, belirleyiciydi ve bugün de canlılığını olduğu gibi koruyor: Yönetici ve okumuşların ‘devlet bekası’ kaygısı.
Önce ‘Sünni’ devletin, Balkan Savaşları ardından ‘Sünni-Türk’ ideolojik temelinde yükselen yeni devletin bekası. Daha sonra da (anayasalarımızda etnik köken tartışmaları bağlamında) değineceğim, Barış Ünlü’nün ‘Türklük Sözleşmesi’ (Dipnot, 2018) çalışması ezeli ebedi bir beka ‘ideolojisi’ ile hareket eden Osmanlı-Türk devlet geleneğinin Sünni-Türk kökenini ve bu kökenin oluşumu ile yaygın toplumsal kabulü, gayet güzel anlatıyor.
Kuşkusuz Sünni-Türk uyrukluk, o Sünniliğin hâkim, daha doğrusu ‘devletçe’ hâkim hale getirilmeye çalışılan yorumuna dayanıyor. Bunun için görevli kamu kurumu DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) ve belli bir tarihten sonra dini okullar. Örneğin bu satırlar yazılırken, ‘makbul’ çizgi dışına çıkan din yorumunu dillendiren bir ilahiyat fakültesi hocası (Mustafa Öztürk), aynı dinin ‘dindarı’ olan kitle tarafından sosyal medya saldırısına maruz kalıyor ve emekliliğini açıklıyordu. Dolayısıyla Türkiye laikliğinde inanç, ‘doğru yorumu’ genel olarak devletçe (DİB ve okullar eliyle), şimdilerde sırtını iktidara dayamış yeni nesil ulema tarafından belirlenen ve başat işlevi devlet/devletlû bekasının sürmesine hizmet olan, inançtır.
Düşünce yaşamına da aynı kaygı, ‘devlet bekası’ yön vermiştir ve halen veriyor. Dünya ekonomisiyle/kapitalizmle eklemlenmeyi hedefleyen Osmanlı-Türk modernleşmesinin başladığı (ya da çok hızlandığı!) 19. yüzyılla birlikte, Tanzimatçı, Yeni Osmanlıcı ve İttihat ve Terakki mensubu okumuşların, bürokratların derdi tasası ‘devletin belini doğrultmak’ oldu.
Geçtiğimiz bir küsur asır boyunca ‘din’ olgusu da, hedefe ‘uygun’ yorumlandı. Dinin yozlaştırıldığını iddia eden Osmanlı münevveri, sürekli olarak ‘gerçek İslam’dan, yani batılılaşma çabası ile çelişmeyen, ‘hurafelerden arınmış’ din düşüncesinden dem vuruyordu. Onlara göre, İslam’ın özünde zaten meşveret (danışma-tartışma) ve biat (sözleşme) vardı ve böyle yorumlanan İslam’ın ‘Batılı’ kavramların anlaşılıp kabul edilmesindeki işlevselliği gerekliydi. Hatta, örneğin Celal Nuri (İleri), kitabında (Tarih-i İstikbal) İslami ilkelerin zaten ‘doğa yasalarının’ kabulünü gerektirdiğini anlatıyor ki o ‘doğa yasalarının’ keşfi, Batı’da ‘Aydınlanma’ düşüncesinin, yani Batı düşüncesinin Hıristiyan skolastiğinden arınmasının en etkili aracı oldu.
Batılılaşma sürecinde, Namık Kemal, Ali Suavi, sonrasında Mizancı Murat gibi daha dindar/muhafazakâr insanlar olduğu gibi, Ahmet Rıza ve Abdullah Cevdet gibi çok daha Batıcı/pozitivist olanlar da var. Ancak, örneğin en Batılı Abdullah Cevdet dahi ikna için İslam’a başvurmak zorunda hissetmişti! Mesele bu. Tabii sürekli biçimde İslam’a vurgu yapılan bu dönemde, nüfusun azımsanamayacak bir kısmının gayrimüslim tebaadan oluştuğunu ve çoğu ‘yorumda’ bunun ‘unutulduğunu’ hatırda tutmakta yarar var.
Adı geçen ‘gerçek İslam’ idealine, 1910’lardan itibaren ‘keşfedilen Türklük’ eklenirken, Cumhuriyet’in ve Cumhuriyet anayasacılığının üzerine inşa edileceği ‘etnik-dini’ kökenin temeli de o yıllarda atılmış oluyordu.
Gerek geleceğe miras kalacak köken arayışı, gerekse yeni devleti kuracak olanların düşünsel birikimini oluşturması bakımından çok önemli bir tarih, herhalde ‘burjuva karakterli’ 1908 II. Meşrutiyet’tir.
İttihatçılık, Makedonya’da kurulan (ve daha çok devrimci askerlerden oluşan) ‘Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ ile birleştikten ve o kadroların hâkimiyetine girdikten sonra köktenci şekilde dönüştü tabii ve dönüşümün meyvesi acı oldu. Ancak şu aşamada bizleri ilgilendiren II. Meşrutiyet’in laikleşme bakımından önemi.
Burada önereceğim kitap klasikleşmiş bir eser: Tarık Zafer Tunaya’nın ‘İslâmcılık Akımı’. (Bilgi Üniversitesi, 2003). Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İslâmcılık düşüncesinin, hem kendi içindeki hem de Batılı düşünceyle nasıl bir ilişki içinde olduğunu anlatıyor Tunaya.
II. Meşrutiyet’e varan yıllarda, İslâmcılar, Garpçılar, İslamcı-Türkçüler ve Garpçı-İslâmcılar arasında hararetli polemikler var. Tümü, Osmanlı’nın geri kalmışlığının farkında ve ‘Batı’nın teknolojisinin’ mutlaka alınması gerektiğini savunuyor. Sorun, ‘kültür’ ve ‘kurumlar’ konularında çıkıyor. Özellikle İslamcılar için Batı, manevi olarak geri kalmış, ahlak düşkünlüğü ve zulümden mustarip bir medeniyet. İslam toplumları ise pek çok açıdan üstün ve Batı’nın yalnızca tekniğine muhtaç. Diğer konuların ‘taklit’ edilmesi ancak felaket getirir.
Muhtemelen çok tanıdık geldi bu düşünceler! ‘Batı’ dendiğinde başta ‘Hıristiyanlık’ ve ‘ahlak düşkünlüğü’ olmak üzere diğer ‘nahoş’ niteliklerin, günümüz İslamcılarının terminolojisindeki ağırlığını da görünce, düşünce akımlarının geleceğe nasıl güçlü etkiler bırakabildiğini fark ediyoruz. Tam burada, geçen haftaki yazıda andığım Taner Timur’un ‘Osmanlı Kimliği’ kitabındaki bir saptamasını hatırlayalım: Türkçü-İslamcıların Batı düşüncesini ‘evrensel’, yani herkese/kendilerine de ait düşüncenin parçası kabul edemediğini ve bunun komplekse neden olduğu kanısını…
Burada hepsini tek tek anmak mümkün olmadığı için, laikleşmenin seyri açısından asıl önemli gördüğüm akımların altını bir kez daha çizmek istiyorum. ‘İslamcı-Garpçılığın’ ve birbiriyle hiç bağdaşmaz görünen (çünkü İslâmi düşünce kavmiyetçiliği kabul etmez!) iki akımı birleştiren ‘İslamcı-Türkçülerin’ mirası, Türkiye laikleşmesi ve günümüz muhafazakârlığı bakımından diğerlerine göre daha inşa edici bir rol oynamış gibi.
Tarık Zafer Tunaya, İslamcı-Garpçılık düşüncesine örnek olarak M. Şemseddin’in ‘Zulmetten Sonra’ adlı eserinden örnek verir. M. Şemseddin, 1934’te ‘Günaltay’ soyadını alır ve çok partili yaşama geçmeden önceki yıl CHP’nin son başbakanıdır. Günaltay’ın 1949-50 arasında CHP’nin katı laiklik anlayışını yumuşatan (ya da bir başka bakışla İslamcılığa ödün veren!) bazı uygulamaların mimarı olması, rastlantı değil demek ki!
Tunaya, M. Şemseddin ve Kılıçzade Hakkı gibi yazarların eserlerinden hareketle Garpçı-İslamcı programı özetlemiş: “Asabiyet-i milliyeyi (milli enerjiyi) uyandıralım. Sanayi-i dahiliyeyi ihya edelim. Ticaret evleri açalım. Avrupa’yı ancak ilim ve fende takip edelim. Sanat ve ticaret, usûl-ı ticarette taklit edelim.”
Birbiriyle bağdaşmaz görünen akımları ortaklaştıran İslamcı-Türkçüler ise ‘milliyetin’ İslâmiyete aykırı olmadığını savunuyordu. Tarık Zafer Tunaya, kitabında, Şeyh Muhsini Fâni, Mehmed Akif, Ömer Rıza gibi isimlere atıf yapıyor. İslamcı-Türkçüler, yaşanan çağın engel olunamaz bir ‘milliyetler asrı’ olduğunu, buna karşı çıkılamayacağını savunuyor.
Peki bu durumda ‘İslâm birliği’ nasıl kurulacak, Kuran’ın emri olan ‘uhuvvete’ (kardeşlik) dayanan ‘cemaate’ nasıl ulaşılacak? Yanıt şöyle (Tunaya): “Öyleyse yapılacak iş, milliyetlerden mürekkep bir çeşit federasyon, bir ‘Aile-i İslâmiye’ (İslâm Ailesi), bir İtihad-ı İslâm (İslâm Birliği) kurmaktır.”
Onlara göre tüm Müslüman milletlerin ‘Türk milletiyle’ birleşmesinde ‘menfaatleri’ vardı. İttihad-ı İslâm, cemaat halinde ancak böyle yaşanabilirdi. Örneğin Ubeydullah Efganî’ye göre, Arap kavmine duyulan hayranlık, yerini Türklere bırakmalıydı; Türkler şanları ve yücelikleriyle Arapları da Hıristiyan istilasının şerrinden kurtarmıştı. Afganî’nin görüşünü Tunaya’dan aktararak: “Her şeyin maddi kuvvete bağlı olduğu bir devirde, İttihad-ı İslâm manevi kuvvetle kurulamaz. Realist bir sonuca varalım: Türkler bir millet halinde birleşmelidir. Türkçülük ‘Farz-ı ayındır’ (her Müslüman’ın kayıtsız şartsız yerine getireceği ödevdir.)”
Yukarıda ‘milat’ olarak tanımladığım 1908 devrimine gelelim.
II. Abdülhamit Makedonya’da patlak veren isyanı bastıramayınca, tam ’30 yıldır’ toplama gereği duymadığı (!) parlamentoyu, 23 Temmuz 1908’de toplantıya çağırdı ve II. Meşrutiyet devri böylece başladı. Bu ilan, ilana giden yıllarda meşrutiyet yanlısı münevverin ‘anayasa’ hevesi ve düşünce yaşamına yaptıkları özgürlükçü katkılar, laikleşme aşamasında başlı başına önemli adımlar.
1908’in ‘burjuva karaktere’ sahip bir hareket olduğunun altını çizme gereği duydum. Burada, laikleşme bakımından kritik kavşaklardan olan II. Meşrutiyet’e, söz konusu ‘karakteri’ hangi tabakanın kazandırdığının, laik Cumhuriyet tarihinin seyri bakımından önemli olduğu kanısındayım. Bu çerçevede önereceğim bir başka kitap, Korkut Boratav’ın ‘Türkiye İktisat Tarihi’ (Gerçek Yayınevi, 1988) adlı eseri.
Korkut Hoca, çalışmasının başında, 1908-1922 yılları arasını ‘Devrim ve Savaş Yılları’ başlığı altında inceler. Osmanlı’nın bu devri için şu tanımı yapar: “…bu yıllara iktisadi bir perspektifle bakacak olursak, dönemi, ‘eksik kalmış bir burjuva demokratik devrimi’ veya ‘ulusal bir kapitalizm doğrultusunda atılan ilk ve çekingen adımlar’ ifadeleriyle nitelendirmek uygun olacaktır.”
Hoca, birkaç sayfa sonra Türk burjuvazisinin cılızlığına değinip ardından şöyle devam ediyor: “Bir Osmanlı burjuvazisi şüphesiz ki vardı; ancak bu sınıfın üç belirgin niteliği, sanayide değil ticarette… gelişmiş olması, buna bağlı olarak komprador bir özellik taşıması ve büyük ölçüde gayrimüslim (Rum, Yahudi, Levanten, Ermeni) unsurlardan oluşması idi. Bu özellikleri taşıyan bir sınıfın, ulusal nitelikli bir burjuva devrimini sürüklemesi elbette beklenemezdi. Buna karşılık iç ticarette küçük ve orta sermayeli (dolayısıyla esnaf özellikleri ağır basan) Türk ve Müslüman burjuvazi zayıf, dağınık, örgütsüz ve büyük ölçüde birincilere bağımlı durumda idi. Bu durumda, eğer gerçekleşecekse, burjuva devriminin burjuva dışındaki sosyal gruplarca yapılması zorunlu oluyordu. Türkiye koşullarında bu tarihi misyonu küçük burjuva aydınları üstlenecektir.”
Bu satırlar, bana kalırsa Osmanlı-Türk laikleşmesi konusunda da bir şeyler söylüyor. Eksik de olsa (1920’lerde tamamlanmaya çalışılacak) ‘burjuva devriminin’ sahiplenicisinin ‘küçük burjuva aydınları’ oluşu ve 1915 Ermeni Tehciri ile başlayarak Cumhuriyet tarihi boyunca ‘yok edilen’ gayrimüslimler (Osmanlı burjuvazisi).
‘Laik’ Cumhuriyet’in Sünni-Türklük üzerine inşa edilip Müslüman-Türk burjuvazi yaratma çaba ve telaşı içinde Türkiye’ye özgü bir ‘laiklik’ icat etmesinin önemli bir nedeni de, gayrimüslim nüfusun ortadan kaldırılması olmalı. Memleket tarihine ilişkin, laikleşme dahil, herhangi bir çözümlemenin ‘yok edilen’ insanlar göz önünde bulundurulmadan yapılamayacağını düşünüyorum.
II. Meşrutiyet’in ilanının ardından;
1909 anayasa değişiklikleri sultanın gücünü azaltırken parlamentoyu güçlendirmiş, ilk kez parlamenter sistemin ana ilkesi (hükümetin meclise sorumluluğu) kabul edilmişti. Meclisin, ‘halife hükümdar’ karşısında güçlenmesi, iktidarın gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi sürecinde bir adım olarak da görülmeli.
Özellikle 1913’ten sonraki İT despotluğuna rağmen, II. Meşrutiyet ‘kabuğun kırıldığı’ yıllardır. İlk sol partiler, yaygın grevler (Donald Quartet’in ‘Osmanlı Devleti’nde Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş, 1881-1908’ kitabını öneririm. İletişim, çeviren Sabri Tekay, 2017), 1908-12-14’te zar zor da olsa üç kez seçim yapılabilmiş olması, 1909’da bir hükümetin (Kamil Paşa) güvensizlik oyuyla düşürülmesi, ilk kez güçlü bir muhalefet partisinin İT karşısına çıkışı (Hürriyet ve İtilaf) vs. önemli gelişmeler.
Laikleşme bakımından çok önemli bir gelişme ise hiç kuşkusuz, özellikle ‘kadın haklarının’ yayın yoluyla cesaretle savunulmaya başlaması olmuştur.
Fakat 1909 değişiklikleriyle bir de, devletin şer’i niteliği günlendirilmiş ve tutuklama ve cezalandırmada ‘yasa’ dışında ‘Şeriat’a da dayanılabileceği hükme bağlanmıştı. Bu, hem İttihatçıların Alman dostluğuna uygun, hem de dağılan devletin Müslüman unsurlarını bir arada tutabilmek için düşünülmüş bir hamle olsa gerek. İslamcılara göre Şeriat, tüm hukuk kuralları ve anayasadan üstündü, anayasa koyucuyu da bağlıyordu.
Tarık Zafer Tunaya, 31 Mart 1325’e (1909) ilerledikçe İlmiye’nin, Şer’i hükümlerin ağırlığı konusunda Mebusan Meclisi üzerinde baskı yaptığını, İslamcıların icra organının kadınların örtünmesini sağlamakla mükellef olduğu yönünde ısrar ettiğini belirtiyor. Ayrıca II. Meşrutiyet’in sosyal hayatını en çok meşgul etmiş konulardan birinin de ‘çok kadınla evlenme’ (Taaddüd-i Zevcat) konusu olduğu unutulmamalı. İslamcılar hararetle savunurken, Türkçüler bunun ahkâm-ı şer’iyeden olmadığını savunuyordu.
Görüldüğü gibi, laikleşme sürecinde sürekli bir mücadele söz konusu. İslamcılar baskı yapmaya çalışırken, karşısında Türkçüleri ve ciddi bir değişim çabasını buluyor. Evet yukarıdaki konularda ısrar ediyorlar, ancak bu şer’i hevesler; örneğin Ekim 1917’de birden çok evliliğe sınırlama getirmeyi hedefleyen ‘Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nin kabul edilmesini engellemiyor. Ya da şeriat mahkemelerinin Adliye Nezareti’nin denetimi altına sokulmasını, Şeyhülislamlıkla ile Adliye Nezareti arasında bir görev paylaşımı yapılmasını, camiler ve mescitlerin yeniden düzenlenmesini, tarikatları denetlemek üzere bir denetim kurumu (Meclis-i Meşayih) oluşturulmasını…
Burada, Türkçü-İslamcı tezler bakımından önemli iki ismi özellikle anmak gerekiyor: Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura.
Türk milliyetçiliğinin büyük ideoloğu Ziya Gökalp de, ilerleme için zihniyette bir dönüşüm olması gerektiğini düşünenlerdendi. Daha sonra Türkçülük konusunda yeniden değineceğim ve gerek kurucu anayasacılık sürecinde, gerekse Sünni-Türk kimliğin oluşumunda yeri olan Gökalp’in, din üzerine düşünceleri önemli. Anayasacılıkta laikleşmeyi, din ve etnik köken konusunu merak edenlerin Ziya Gökalp’in iki temel çalışmasını okuması iyi olur: ‘Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak’ ve ‘Türkçülüğün Esasları’.
‘Hars’ (bir milletin toplumsal yaşamı) ve ‘medeniyet’ (çeşitli milletlerin oluşturduğu medeniyet dairesi) ayrımı yapan Ziya Gökalp’e göre ‘milliyet’ harsî (kültür), ‘İslamiyet’ vicdani ve toplumsal, ‘medeniyet’ (muasırlaşma) ise teknik ve bilimsel yönü ağır basan konular. Muasırlaşmak, Batılılara şeklen benzemek değil, bilgi ve teknolojilerini almaktır. Manevi öz ise batılı değerler ile yozlaştırılmamalıdır. Bu bağlamda milliyetçilik ile İslamcılığın, Batı düşüncesiyle uyum sağlayabileceğini savunuyor Gökalp.
Bülent Daver’in ‘Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik’ (1955) adlı eserinde, Ziya Gökalp’in 1916’da Tanin’de yayınlanan yazılarına atıf var. Daver’in aktardığına göre Gökalp: “Milletimiz ne mukaddes dininden vazgeçebilir, ne de hayati asriyenin icabatı zaruriyesinden tecerrüt edebilir. Muktezai hikmet bu iki nimetten birini diğerine feda etmek değil, belki onları birbirleriyle telife çalışmaktır.”
Demek ki, ‘Türkleşmek, İslamlaşmak ve muasırlaşmak’ arasında uyumsuzluk bir yana, tamamlayıcılık söz konusu. İslamlaşmak ile kastı, şaşırtıcı olmayacak biçimde, ‘hurafelerden arınmış bir gerçek İslâm’. ‘Millete’ hayat verecek olan, o ‘gerçek İslâm’ın batıl inanışların yerini almasıdır. Din, ancak ‘içtimai ruhu’ sağlamlaştırmak içindir.
Yeri gelmişken Fransızca laik kelimesinin Türkçe karşılığı olarak Ziya Gökalp’in ‘lâ-dînî’ (dînî olmayan) kavramını önerdiğini, İslamcılar tarafından tepkiyle karşılaşınca ‘laik’ sözcüğünün tercih edildiğini hatırlatmakta yarar var.
Bu kapsamda, Niyazi Berkes’in ifadesiyle, Ziya Gökalp’in yanında ‘unutulan adam’ konumundaki Yusuf Akçura’nın ‘İslâm’ yorumunu da ihmal etmemek iyi olur.
Meşhur ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ (Osmanlıcılık-Panislamizm-Türkçülük) makalesinin yazarı Akçura. ‘Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce’ serisi içindeki ‘Milliyetçilik’ cildinde (4) yer alan (İletişim 2002), François Georgeon’un ‘Yusuf Akçura’ makalesini (çeviren Alev Er) okumanızı öneririm.
Georgeon’a göre Yusuf Akçura, ‘en azından Kemalist döneme dek’ İslamiyet’i dışlayan tüm reform girişimlerine karşı çıktı. Akçura’nın da tasası, dinin ‘reforma’ tabi tutulmasıdır. Ona göre reformun temelinde medreseler vardır ve İslâmiyetin ilerleme düşüncesiyle uyum sağlaması o alanda yapılacak reformlara bağlıdır.
Üç Tarz-ı Siyaset’te, Türk milliyetçiliğine dinden üstün bir yer vermiş ve ‘İslâmiyet’in bu temel ilkeye hizmet etmesi gerektiğini’ vurgulamıştır. Akçura kendisinden önceki Türk milliyetçisi yazarlardan farklı olarak (milliyetçiliğin İslâm’da yeri olduğunu kanıtlamaya çalışan) ‘ulemayı kendi alanında’ sorguladı. Dinler tarihin akışına uyum sağlamak, demek ki İslamiyet de milliyetçiliği kabullenmek zorundaydı. Hatta din, Türk milliyetçiliğinin hizmetine girmeliydi.
İslamiyet’in birlikten doğan gücünün, milliyetçiliğin hizmetine verilmesi gerektiğini savunan Akçura’nın din-milliyetçilik ilişkisine dair görüşlerinin, Kemalizm’in ‘laiklik’ anlayışı ve uygulamalarına daha yakın olduğunu düşünülebilir.
Uzayan yazıyı, dönemin çok önemli bir ‘ânıyla’, 31 Mart olayıyla bitirmek istiyorum.
Etkileri çok uzun yıllar süren bu olayın neden ve sonuçları üzerinde durmak, mümkün ve gerekli değil. İslamcılarca ‘Şeytanlar Meşrutiyeti’ olarak adlandırılan İT idaresine karşıtlıktan beslenen bir tepkinin sonucunda, dinin siyasete alet edilmesinin en bilinen ve çarpıcı örneklerinden biri. Açılış töreni büyük görkemle Ayasofya’da yapan ‘İttihad- Muhammedî Fırkası’ ve ‘Volkan’ gazetesinin şeriat savunuları bir yanda, İT’nin muhafazakâr çevreleri tahrik eden otoriterliği diğer yanda. Sonuç olarak isyan, “Şeriat isteriz” sloganıyla başladı, on bir gün sürdü ve Hareket Ordusu’nun Selanik’e yürümesi sonunda bastırıldı.
Acaba 31 Mart’ın Cumhuriyet laikleşmesini asıl etkileyen yanı, kurucular bakımından ‘geçmeyen’ bir kabus oluşu muydu? Tarık Zafer Tunaya’nın şu satırlarına bakalım:
“…Hareket Ordusu… şehre girmiştir. Türk devriminin müstakbel liderleri bu hareketin bastırılması olayında birbirlerini tanımışlardır. Peyk-i Şevket gemisi kumandanı Hüseyin Rauf Bey (Orbay) Ayastafonos (Yeşilköy) telgrafhanesinde Mahmut Şevket Paşa’nın yanına girdiği vakit, Paşa, İstanbul’a yürüyen kıta kumandanlarından Ali Fethi Bey’in (Okyar) telgrafını okuyor ve ve karşısında duran Hareket Ordusu Erkânıharbiye Reisi Mustafa Kemal Bey’e (Atatürk) bu telgrafın karşılığını yazdırıyordu. Aynı gün İsmet Bey’in (İnönü) birliği de Yıldız Sarayını kuşatmış bulunuyordu.”
Hal böyleyken bu kalkışma, laik Cumhuriyet’i kuracak kadronun zihninde büyük bir travma olmalı. İnönü 1959’daki bir söyleşide dahi (Akis, 7 Mart 1959, Umut Azak ‘Türkiye’de laiklik ve İslâm’ içinde) 31 Mart’ı bir büyük binanın yıkılmasına benzetiyor:
“İç idaremize bir vehim ve emniyetsizlik havası girmiş, bu havayı tasfiye etmek bir daha mümkün olmamıştır.”
Cumhuriyet dönemi laikleşmesi bakımından bu etmenleri hesaba katmakta yarar var…
Yazı önerisi:
Sinan Birdal’ın, Ali Yaycıoğlu’nun kitabını anlattığı yazı dizisi devam ediyor. Sonunda, Sened-i İttifak’a geldi. Son yazısını buraya bırakıyorum.
Seyretmeniz dileğiyle: İslamcıların, elbette kendilerine yaraşır biçimde üniversiteden ayrılmaya zorladıkları ilahiyatçı Mustafa Öztürk’ün, Ruşen Çakır ile söyleşisini buraya bırakıyorum. Mustafa Bey’in ‘İlahiyat’ dediğini, siz ‘akademi’ olarak dinleyin.
Osmanlı-Türk laikleşmesi: Ezber ve klişe sevgisinin yararsızlığı
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.09.2025
9.09.2025
4.09.2025
17.08.2025
14.08.2025
8.08.2025
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025