Hatırlıyor musunuz, bundan sekiz yıl önce üç Hristiyan, boğazları kesilerek öldürülmüşlerdi... 

Öldürülmeden önce vücutları delik deşik edilmişti... 

* * * 

Onları işkencelerle öldüren o gençler şimdi serbest; hesapta birer elektronik pranga takılmış ayaklarına ama devlet çoktan kafasını başka yana çevirmiş, onlar nereye gider, ne yapar ilgilenmiyor bile... 

* * * 

İnsanları kıtır kıtır kesen katillerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları bu memlekette gazeteciler tutuklu... 

Hem de, dünyadaki en tehlikeli mahpus muamelesini görüyorlar. 

* * * 

Sabah güne Can Dündar’ın gazetesine cezaevinden yazdığı mektubu okuyarak başladım. 

Can Dündar, cezaevinin ses geçirmez duvarlarını; nasıl bir yalıtım içinde tutulduğunu anlatıyor. 

Yan hücrede kalan, dostu ve meslektaşı Erdem Gül’le bir şekilde yolda karşılaştıklarında bile konuşmaları yasakmış. 

* * * 

Saray soytarılığı yerine gazetecilik yaparsan eğer, seni kalın bir duvarın karşısında oturtuyorlar... 

Eline bir tebeşir verip, karşında duran boş ve soğuk duvara, ne suç işlediğini yazmanı istiyorlar. Ne suç işlediğini sen bulacaksın yani... 

* * * 

Yazmakla bitmez... 

Bu ülkede gazetecilik yapmak, bu ülkede haber yapmak, bu ülkede iktidarı kızdıracak şeyler söylemek, hepsi bir diğerinin cezasını arttıran suçlar... 

* * * 

İnsanları kıtır kıtır kessen bir gazeteci kadar kamu düzenini bozamıyorsun. 

Hangi suçu işlersen işle bir gazeteci kadar müesses nizamı rahatsız edemiyorsun... 

* * * 

Gazeteciler kalın, soğuk ve boş duvarların karşısında oturup, o duvarlara bakıp ne suç işlediklerini düşünüyorlar... 

İçerideki gazeteci ayrı bir tefekkür ediyor, dışarıdakiler ayrı... 

* * * 

Acı bir güç, hepimize her dakika ne suç işlediğimizi düşündürtüyor... 

* * * 

İki şıklı bir seçimle karşı karşıya gazeteciler: Saray’da kuş sütüyle, ballarla böreklerle beslenmek mi; yoksa soğuk, ses geçirmez duvarlarla çevrili hücrelerde ömür tüketmek mi istersiniz, diye soruyorlar... 

* * * 

Yavaş yavaş herkes tercihini yapıyor; saray soytaralığını mı, yoksa tehditleri, mahkeme duvarlarını, hücre cezalarını mı seçeceğine karar veriyor...