Oya BAYDAR
Murat’ın, "acziyet" sözcüğüne haklı tepkisini okuyunca uzun zamandır yazmaya niyetlendiğim "giriş yapmayın, iniş yapmayın, çıkış, biniş, yükseliş, alkış, heyecan yapmayın, dilin içine yapmayın!" yazısını ertelememeye karar verdim.
Ülkenin bunca önemli sorunu varken, bunca vahim olay gerçekleşirken, şimdi sırası değil, diye ertelediğim Türkçe katliamının son zamanlarda vardığı boyut, dil hassasiyeti olanların dayanabileceği sınırları aşıyor. Belli ki Murat "acziyet"i duyunca artık dayanamamış.
Hakkın, hukuğun, ahlakın, vicdanın, doğanın, insanın katledildiği bir ülkede dil de katliamdan payını alıyor. Üstelik bu hengâmede kimsenin de umurunda değil.
Cahilin lügat paralama hevesi
Yeni değil, epeyce zamandır kimi yazarlar, siyasetçiler, akademisyenler arasında lügat paralama hevesi yaygınlaştı. Uyduruk öztürkçe zorlamasına karşı tepki bir kesimde, özellikle de gençler arasında Arapça, Farsça kökenli Osmanlıca sözcükler kullanma eğilimini besledi. Birileri de, böyle alengirli sözcükler kullanınca entelektüel düzey kazanacaklarını, ciddiye alınacaklarını düşünüyor olmalılar.
Ne var ki sözcüklerin kökenini, türetme kurallarını, hatta kullandıkları sözcüğün anlamını bilmeyen kimileri, cahil cesaretiyle öyle vahim, aynı zamanda da öyle gülünç hatalar yapıyorlar ki, dilimiz adına gülelim mi ağlayalım mı şaşırıyoruz. Mesela, genç bir yazar müdrir (idrar söktürücü) ile müdrik’i (kavrayan, idrak eden) karıştırmıştı yazısında ve çok komik bir anlam çıkıyordu. Yenilerde okuduğum bir yazıda ise keyfiyet (nitelik, bir şeyin nasıl olduğu) ile keyfîlik (isteğe uygun, yapanın arzusuna bağlı) birbiri yerine kullanılmıştı. Müsebbip’le (sebep olan) müsebbih (Allah’ı tenzih ve takdis), müstehzî ile müstevlî, mahtut ile mâhud karşılaştığım yanlış kullanımlardan bazıları.
Benzer onlarca örnek verilebilir. "Aklı selim (sağduyu)" sözcüğünün yanlış kullanımı ise neredeyse kural oldu. Aklı selim insan, aklı selim kişi, vb. deniyor. Oysa aklı selim bir sıfat değil isimdir. Aklı selim insan değil, aklı selim sahibi insan denir. Tıpkı sağduyu insan değil sağduyu sahibi insan denileceği gibi. Bir de aklıma gelen "resmigeçit" meselesi var. Arapça resm (tören) ile Türkçe geçit’ten türetilmiş bir sözcük. Yazılarda ama özellikle televizyonlarda, radyolarda, "i" uzatıla uzatıla resmî geçit olarak kullanılıyor.
Sözlü medyanın, özellikle televizyonların dil katliamı
Dil katliamının yaygınlaşmasının en önemli müsebbipleri televizyonlar. Görmek ve duymak birarada olunca (bir arada ile birarada’nın sadece yazım değil anlam farkına işaret etmeden geçmeyeyim) yanlış telaffuz ve yanlış anlam milyonların kulağına yerleşiyor. Bu konuda onlarca değil yüzlerce örnek verilebilir. Son örnek "vaka" sözcüğü. Vaka’nın her iki "a"sı da kısacık ve vurgulu söylenir. Oysa televizyon spikerlerinden konuklara kadar yaygın telaffuz birinci "a"nın uzatıldığı vâka deyişi. Bu konudaki en yaygın örnek ise "a"nın kısa telaffuz edilmesi gereken laik-laiklik’tir. Özellikle siyasetçilerin neredeyse tümü "a" yı uzata uzata lâiklik, der dururla.Tersi de geçerli: nemâ’nın "a" sını kısa söylemek, kâtil ile katil’i karıştırmak gibi…
Bu türden çok yaygın yanlış telaffuzun en önemli nedeni Türkçe yazımda seslilerin nasıl okunması gerektiğini belirten inceltme ve uzatmaların kaldırılmış olması. Türkçe yazıldığı gibi okunur dediğinizde ve bu işaretleri kaldırdığınızda yanlış telaffuza yol açmış olursunuz. Hala ile hâlâ, kar ile kâr, manâ ile mana, vb. üzerinde, sözcükleri hem yazımda hem de okumada birbirinden farklı kılan işaretler olmazsa ne komik ve de yanlış ifadelerin ortaya çıkacağını söylemeye bile gerek yok.
Benim kuşağım, çoğu Arapça, Farsça kökenli bu türden sözcüklerin doğru telaffuzunu ailelerinden, okullarda öğretmenlerinden ve zamanın sesli medyasından, radyolardan öğrenmişti. Sonraki kuşakların böyle bir imkânı olmadı. Dile önem verilmediğinden de kimse üzerinde fazla durmadı.
Yapmak, yapmak diyerek dilin içine yapanlar
Beni en fazla irkilten, her okuduğumda, her duyduğumda popoma raptiye batmış gibi yerimden fırlatan; artık her şeyi, her eylemi, her işi "yapmakta" olmamız. Son üç dört yıldır, belli bir eylemi ifade eden fiilin kullanımı unutuldu. İnilmiyor, iniş yapılıyor; girilmiyor, giriş yapılıyor; çıkılmıyor, çıkış yapılıyor. Heyecanlanmıyoruz, heyecan yapıyoruz; alkışlamıyoruz, alkış yapıyoruz. Geçenlerde bir programda, katılımcılardan biri keder yapıyordu. İyi Türkçesiyle dikkatimi çeken bir TV sunucusu "Borsa’da hisseler iniş yaptı" dediğinde umutsuzluk içinde televizyonu kapatmaktan başka çare bulamadım.
Bu "yapmak" hastalığı o kadar yaygın ki, bir ara, acaba televizyonlara yeni bir kural mı getirildi diye düşünmüştüm. Fiil varken neden her şeyi yaptığımıza hâlâ da anlam verebilmiş değilim. "Uçak piste iniyor demek yerine "Uçağın piste iniş yapmakta olduğunu söyleyebiliriz" demenin dili fakirleştirmekten ve rezil etmekten başka ne gibi bir artısı olduğunu "anlama yapmış!" değilim…
Türkçe, fiillerin bol olduğu bir dil. Kural: dilde bir eylemin fiili varsa yapmak, olmak, etmek gibi yardımcı fiillerin kullanılmamasıdır. Bildiğim diğer yabancı dillerde de bu böyledir. Mesela koşarız, koşmak yapmayız. Koşmak’tan türeyen koşu bir isimdir, at koşusu yapılır, bu başka. Bir de yabancı dillerden gelen, Türkçede fiili bulunmayan ya da kaba veya ayıp sayıldığı için var olan fiil kullanılmayan eylemler/işler vardır. Duş yapmak, banyo yapmak, rejim yapmak, veya işemek yerine çişini yapmak, kaka yapmak gibi. Kısaca, bir dilin temel direklerinden olan fiiller, anlamlarını karşılayan sözcükler olduğu halde yapmak etmekle anlatılmaya başlayınca, o dil türeme-türetme zenginliğini yitirir, yoksullaşır, ilkelleşir. Eski Tarzan filmlerindeki "Ben var yürümek yapmak, sen var ağaca çıkmak yapmak" derekesine düşer.
Diller değişir, gelişir, zenginleşir ama…
Yanlış anlaşılmasın. Dilin kalıplaşmasından, donup kalmasından değil değişip gelişmesinden yanayım. Diller yeni sözcüklerle, yeni deyişlerle gelişir. Jargonlarla hatta argoyla da zenginleşir. Yukarda verdiğim -ve yüzlercesini verebileceğim- örnekler yazılı sözlü dilin bozulması, yoksullaşması, kısırlaşmasıyla ilgili. Fiilin mastarının sonuna eklenen her "yapmak" dili yoksullaştırıyor. Aynı şekilde her yanlış telaffuz dile bir darbe vuruyor. Kötü para nasıl iyi parayı kovarsa kötü telaffuz da doğru telaffuzu, dilin doğru kullanımını bozar.
Bunca sorun varken neden bu konuya taktığımı soracak olursanız, dil ve düşüncenin birliği; dilin düşünceyi, düşüncenin dili birebir etkilediği dil felsefesinin de bilimin de ortaya koyduğu bir gerçek. Dil kısırlaştıkça düşünce kısırlaşır, dil yoksullaştıkça, kavramlar ve fiiller/eylemler yapmak, etmek düzeyine indikçe düşünce ilkelleşir, dumura uğrar. Bilgisayar algoritmalarına indirgenmiş bir dil robotları idare edebilir ama insandan uzaklaşır. Dil’le birlikte edebiyat da, düşünce de, felsefe de geriler.
Her şeyin çürümekte, gerilemekte, mekanikleşmekte olduğu günümüz ortamında bari dilimize sıkı sıkıya yapışalım. Yoksullaşmasına, kurumasına, kısırlaşmasına, bozulmasına, işaret diline dönüşmesine karşı zenginleştirmeye, geliştirmeye, yanlış kullanımlardan ayıklamaya çalışalım.
Yazarlar
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024