Şahin ALPAY

Batı yandaşlığı ya da düşmanlığı
14.02.2015
1459

 Yorumlarımda Türkiye’nin AB’ye katılım sürecine ve NATO ittifakı içinde yer almasına destek verdiğim için zaman zaman kökten İslamcı ya da Leninistler tarafından Batı muhibbi-hayranı, “emperyalist uşağı,” vesaire olmakla itham edilmeye alışığım.

Geçenlerde görüşlerine değer verdiğim bir arkadaşım, Charlie Hebdo katliamı üzerine yazdıklarımdan hareketle, bende “Batı düşmanı eğilimler” gördüğünü söyleyince şaşırdım. Batı hakkında ne düşündüğümü kısaca açıklamakta yarar olabilir.

Ben demokrasinin, din ve vicdan özgürlüğü anlamında laikliğin, insan haklarının ve hukuk devletinin geçerli olduğu; insanların cinsiyeti, ırkı, etnik kökeni, dinsel inancı ya da cinsel eğilimi nedeniyle ayrımcılığa uğramadığı; barışın egemen olduğu; anlaşmazlıkların kavga ve savaş ile değil diyalog ve müzakereyle çözüldüğü bir dünyaya inanıyorum. Bana göre çağdaş uygarlığı, insanlığın, bütün kültürlerin ortak tecrübelerinden süzülüp gelen bu ilke ve kurumlar tanımlıyor. Bugün dünyada temel çatışmanın (Samuel B. Huntington’ın ileri sürdüğü gibi) din temelli “uygarlıklar,” özellikle de İslam ile Batı arasında değil, hemen her yerde çağdaş uygarlık ile bunu reddedenler arasında yaşandığına inanıyorum.

Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinin çok acı iç tecrübelerden geçtikten, sömürgeci ve emperyalist saiklerle dünyaya büyük acılar yaşattıktan sonra, kabaca 2. Dünya Savaşı ertesinde iç düzenlerinin işleyişine çağdaş uygarlığın ilke ve kurumlarını hakim kıldıkları söylenebilir. Bu açıdan Batı ülkelerini takdir ediyor, dünyanın geri kalanına göre çok daha başarılı buluyor, Türkiye’nin de bu anlamda Batı’nın bir parçası olmasını savunuyorum.

Ne var ki bu, Batı’yı her şeyiyle takdir ettiğim anlamına gelmiyor. Başta ABD olmak üzere Batılı büyük, güçlü devletlerin kendi çıkarları için, dişlerini geçirebildikleri ülkelerin içişlerine müdahale etmelerine de, insanlık bunu gerektirdiği zaman müdahaleden kaçınmalarına da karşıyım. Soğuk Savaş sonrası dünyadan örnek vermek gerekirse, George W. Bush’un büyük bir trajediye yol açan ve acı sonuçlarını hâlâ yaşadığımız Irak işgaline karşı tavır aldım. Barack H. Obama’nın Beşar Esad diktatörlüğüne karşı ayaklanan Suriye halkını yalnız bırakmasının Ortadoğu halklarının IŞİD belası ile karşı karşıya kalmasında payı olduğunu düşünüyorum.

Batılı toplumlarda görülen, geri kalan dünyayı, hele İslam dünyasını küçük görme ve aşağılama olarak tanımlayacağım Oryantalizm’den tiksiniyorum. Bugün AB bütünleşmesine duyduğum takdir, elbette ki sömürgeciliğin, ırkçı–saldırgan milliyetçiliğin, laik köktenciliğin ve totalitarizmin birer Avrupa ürünü olduğunu unuttuğum anlamına gelmiyor. Avrupa’da giderek artan İslam düşmanlığının, dünün Yahudi düşmanlığıyla büyük benzerlikler göstermesinden büyük kaygı duyuyorum.

Şunları düşünüyorum: Gerek Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin bugün fiilen sona ermiş olmasında, gerekse Kıbrıslı Rumlar AB’ye katılırken Kıbrıslı Türklerin dışlanmasında AB’yi bir “Hıristiyan kulübü” olarak görenlerin payı vardır. İsrail–Filistin sorunu ancak “iki devlet”le çözülebilir; tanınmış sınırlar içinde barış ve güven içinde yaşamak İsrailliler kadar Filistinlilerin de hakkıdır. Başta ABD olmak üzere Batılı büyük devletlerin İsrail’e verdikleri kayıtsız şartsız destek bunu engellediği gibi, radikal İslamcılığı tetikleyen etkenlerden biridir.

Charlie Hebdo’ya yönelik vahşeti lanetliyorum. Bütün terörizmler gibi İslamcı terörizmle de mücadele şart. Ne var ki bugün Avrupa’da anti–semitizm yasak, ama İslam düşmanlığı neredeyse serbest. Kökten laiklerin İslamofobinin ve yabancı düşmanlığının yükseldiği bugünün ortamında buna körükle yaklaşmaları kabul edilemez. [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar