Şahin ALPAY

Din neden sömürülür?
7.02.2015
2699

 Dinler var, çünkü inanmak bir ihtiyaç ve insanlık var oldukça dinler de var olacak. Dinlerin barış ve karşılıklı saygı telkin eden yorumları yanında, maalesef, çatışma körükleyen yorumları da var. Din ile siyaset her zaman birbiriyle yakın ilişkili oldu.

Bunun temel nedeni,  birçok din, her birinin de çok farklı yorumları bulunması. Farklı inançlar, hemen her zaman siyasete, yani iktidar mücadelesine alet edildi, düşmanlık körüklemek amacıyla sömürüldü. İnançlar, bazen çoğunluğun azınlık üzerinde tahakkümüne, bazen azınlığın direnişine araç oldu; bazen halkın “afyonu” oldu, bazen “afyonlanmaya” karşı çıkışının bayrağı.

Din ile devletin, siyasi iktidarın birlikteliği görülmüş en büyük güç temerküzüne, en kanlı mücadelelere yol açtı. İslam, din ile devleti ayırmadı, ama sorunu farklı inançlara saygıyı telkin ederek aşmaya çalıştı. (Bir kısım Müslümanlık iddiasında olanların bu telkinlere ne kadar riayet ettiği ortada.) Batı Hıristiyanlığı ise toplumu yiyip bitiren din savaşlarını önlemek için farklı modellerle din – devlet ayrımına yöneldi. Bugün, resmî dini olanlar devletlerin sadece beşte biri. (Bkz. Jonathan Fox, An Introduction to Religion and Politics, Routledge, 2013, s. 37.) Bugün özgürlükçü ve çoğulcu demokrasilerin yerleştirmeye çalıştığı ilkeler, herkesin dinî inancında özgür olması, kimsenin dinî inancından veya inançsızlığından dolayı ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmaması.

Türkiye’de yaşanan ne? Kemalist kurucular, modernleşme adına din ile devleti ayırmadılar, dini (Sünni ulemanın yönetimindeki Diyanet İşleri Başkanlığı) aracılığıyla devlet denetimine aldılar ve dinî özgürlükleri kuşa çevirdiler. Diyanet dışı İslam inançları üzerinde yasak ve baskılar bugün hala çeşitli biçimlerde sürüyor. Dinsel gruplara laikliğin asgari koşullarından biri olan tüzel kişilik kurma hakkı tanınmıyor. Sufi İslam’ın çeşitli yorumları hâlâ yasa dışı. Alevilerin cemevleri hâlâ ibadethane sayılmıyor. Lozan Antlaşması’nda sayılanlar dışındaki gayrimüslimler yok sayılıyor. Bu laikliğin karikatürü niteliğindeki düzen, çektiğimiz sıkıntıların başlıca kaynaklarından biri.

İslamcı akım bu otoriter düzene karşı direnişle ortaya çıkıp serpildi; “Milli Görüş gömleğini” çıkarıp AB normlarında demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü vaat eden AKP ile iktidar oldu. Bugün iktidarını sürdürmekten başka bir amacı kalmayan bir çıkar ortaklığına (dilerseniz bir şirkete) dönüşmüş olan AKP ile askerî vesayetçilerin Diyanet’e sahip çıkmalarının ortak nedeni, onu tahakküm aracı olarak kullanma amacından başka bir şey değildir. (Başbakan Davutoğlu’nun, DİB’i kaldırmayı vaat eden HDP eşbaşkanı Demirtaş’a “Diyanetimizden ne istiyorsun?!” diye çıkışmasının nedeni budur.)

AKP, iktidarını sürdürmek, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, başkanlık ihtirasını gerçekleştirmek için İslam’ın farklı inançlara en saygılı yorumunu temsil eden Fethullah Gülen Hocaefendi’yi inanılmaz bir şekilde “terörist” olmakla suçluyor. Bunun için askerî vesayetin temel kurumu MGK’yı ve (iki yıl önce “Milletin üzerinde bütün sanal ve suni tehditleri, onların kırmızı kitaplarını ortadan kaldırdık” dediği) Kırmızı Kitap’ı yedeğine alıyor. Gülen’in telkinleriyle oluşan Hizmet Hareketi’ne karşı nefret saçıyor, cadı avı yaptırıyor. Anayasa’yı bekleme odasına aldığı gibi, yoğun bir şekilde din sömürüsüne başvuruyor. Seçim meydanlarında Kur’an-ı Kerim’i sallıyor; CHP liderine “Ben Kur’an’la büyüdüm, Kur’an’la yaşarım ama senin nezdinde Kur’an’ın yeri belli…” diyor; HDP’yi “Zerdüştlükle… Cami duvarına pislemek”le itham ediyor.

Erdoğan’a söylenmesi gerekeni CHP milletvekili emekli müftü İhsan Özkes söyledi: “Kur’an’la büyüyüp, Kuran’la yaşadığını iddia eden birinin, Kur’an’ın hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşveti, kul hakkı yemeyi, israfı, baskıyı ve zulmü haram kıldığını bilmesi gerekmez mi?”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar