Süleyman Seyfi Öğün
Sayın Kılıçdaroğlu’nun başlattığı adâlet yürüyüşü tamamlanmak üzere. Zamanlamanın ise son derecede kritik olduğu görülüyor. 15 Temmuz darbe girişiminin sene-i devriyesine yakın düşüyor. Kamuoyundaki hassasiyetler en üst düzeyde. Türkiye’nin uluslararası ve devletlerarası ilişkileri açısından zor günler yaşadığı bir dönemde, içerideki bu gerilimin zaaf doğuracağı da âşikâr. Umar ve dileriz ki, Türkiye her türlü provokasyona açık olan bu kritik süreci aşar. İktidâr ve muhalefeti ile herkesin sağduyusunu sonuna kadar ayakta tutması ve süreci akl-ı selim ile yönetmesi gerekiyor.
Adâlet talebi , insanlığın ortak talebidir. Adâletin sağlanmasını istemek, insanlığın asırlara sâri bir arzusunun dışavurumudur. Bu konuda kredi sonsuzdur. Sık sık ve her fırsatta adâlet istemeyi yadırgatacak hiçbir engel yok. Akan târih, adâletin gerçekleşmesi bir yana adâletsizliği derinleştiren gelişmelerle yüklü. Ama sorun, istemekle adâletin gerçekleşmediğidir. Bunun derin sebepleri var. Şimdi bunlara bir bakalım.
Adâletin , modernlik öncesi orijinâl anlamı başlıca iki hususu vurguluyor. İlki, “konumlandırıcı” bir fonksiyon görüyor ve her bir “parçanın” “bütünün” uyumunu bozmayacak şekilde konumlanmasını ve sınırlandırılmasını anlatıyor. Buna göre, adâlet , düzenin sağlanması ve belli bir “çevrimin” sürdürülebilmesinin garantisi olarak temellendirilir. Yâni burada adalet bağımsız bir değişken değildir. Düzenin sağlanmasını ve çevrimin sürdürülmesini mümkün kılan bir araçtır. Belki de adâletin “statik” ve “mekanik” dünyâsını düşündürür. Eğer dağıtımı iyi yapılıyorsa sonsuza kadar mükemmelen işleyebileceği varsayılır. Meselâ eski kaynaklarda , dâire-i adâletin anlattığı budur.
Adâletin bir de “dinamik” bir boyutu mevcuttur. Bu da “adâlet” çarkının aksaması ve düzenin bozulmasıyla alâkalıdır. Onu iki şey aksatabilir. Zulüm ve had bilmezlik. İlki yukarıdan aşağıya; diğeri ise aşağıdan yukarıya doğru işler. Adâlet krizlerinde hangisi baskınsa onun üzerine gidilir. Eğer zulüm yok, ama parçalar isyân hâlindeyse bastırılırlar. Değil; zulüm varsa, zâlim bertaraf edilir.
İlginç olan husus, adâletin kadim anlamı ile eşitlik düşüncesinin bağdaşmamasıdır. Geleneksel olarak adâlet, târihsel ve kültürel olarak bâzı eşitsizliklerin meşrû görülmesine dayanır. Parçaların bütün içindeki konumlandırılması yatay değil dikey bir konumlandırmadır. Eşitlik, adâleti bozan bir etki olarak telâkki edilir. Günlük dilde “ayakların baş olması” hâli bir had bilmezlik olarak değerlendirilir ve adâlete aykırı bulunur.
Modern dünyâ ise adâleti eşitlik ile ilişkilendirdi. Modern insanın zihninde “eşitsizlik” aynı zamanda “adâletsizlik” olarak görülür. Bunun doğurduğu kendine özgü sorunlar var. Zaman zaman eşitliğin aynılaştırıcı etkilerine dâir şikâyetler duyarız. Bu şikâyetler, eşitliğin başlıbaşına gayrı âdil olabileceğini de imler bize. Ama daha önemlisi ,modern dünyâdaki eşitsizliklerin önlenemez artışı ve yoğunlaşmasıdır.
Eşitliğe dayalı bir adâleti sağlayabilmek için hukûkîlik ilkesi geliştirildi. Buna göre, hukûkun işleyişi ancak gayrı şahsî tutulan işlemlerle; yâni nesnel bir hukukla sağlanabilirdi. Gelin görün ki, hiçbir şey kâğıt üzerinde olduğu gibi işlemiyor. Tuhaflık şurada: Modern dünyâ eşitsizlikleri bir yandan derinleştiriyor; bir yandan da bunu telâfi etmeye çalışıyor. Sıkıntı bununla da sınırlı değil. Eşitsizliklerin derinleştirilmesi ile bunların telâfî edilmesi arasındaki mesâfe ve açık sürekli olarak büyüyor. Bana kalırsa işin gerçekten de acı veren tarafı bu. Aktüel târihin ele avuca sığmaz çeşitlilikleri, siyâsal, ekonomik ve kültürel düzeylerde çıkar temelli şeçmeci öncelikler ile karartılıyor ve hukûkun formel kalıplarında çoğu defâ karşılık bile bulmuyor. Bu ikisi karşı karşıya geldiğinde ise, formel yapılardaki boşluklar, bizzât profesyonel hukukçular tarafından şeytânî bir şekilde kullanılıyor. Modern dünyânın ürettiği eşitsizliklerle, bunu telâfî edici pratikler arasındaki açığın ortaya çıkardığı birikim ise sâdece “adâlet” çığlığını biraz daha canhıraş hâle getiriyor. İnsanların gözü bağlı adâlet heykeline bakıp; “Yahu çıkar şu bağı da biraz dünyânın ahvâlini gör” diye haykırası geliyor. Heyhat; her çığlık biraz da nâfile makamından değil midir?…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019