Tayfun Atay
"Başlangıçta söz vardı" inanışının maddi karşılığı mitlerdir; yani "mitologya".
Mit (efsane/söylence), bir "kutsal senaryo"dur. Ya da "kozmos"un kutsal hikayesi.
Tanrıların kökenine, yapıp ettiklerine, ahlâki öğreti ve nasihatlerine dair hikayeler, mitlerin içeriğinde yer alır. Evren, doğal ve doğaüstü dünyalar, bunların içinde insanın yeri, varoluşun anlamı, geçmişi, geleceği üzerine açıklamalar her toplum ve kültürde mitlerle kuşaktan kuşağa aktarıla gelir.
Eğer mit, kutsal senaryo ise her senaryo gibi kendisine bir sahne arayacaktır; dolayısıyla da mitologyanın "sahnelenmesi" kaçınılmaz olacaktır.
İşte orada da tiyatro bilinebilen en eski zamanlardan bu yana bir kültürel pratik olarak karşımızdadır.
O halde başlangıçta tiyatro da vardır.
Dinin tiyatrosu: Ritüel
Mitologya ve tiyatro, adeta bir elmanın iki yarısı olacak şekilde dinde buluşurlar.
Başlıca iki kesit ayırt edilir dinde: İnancın-itikadın çerçevesini belirleyen bir söylem… Ve ibadetin çerçevesini belirleyen bir pratik.
Dinsel söylemi mitler, dinsel pratiği ritler yapılandırıp şekillendirir.
Rit ya da ritüel, insanların doğaüstü, kutsal, yaratıcı sayılanlarla ilişkisinin kurulduğu, dinsel inancın hayata geçmesini sağlayan törensel-ayinsel etkinliktir. Bir başka deyişle, dinin "sahneye konması"dır.
Dolayısıyla, mitin dinin senaryosu oldu yerde ritüel de dinin tiyatrosudur.
O yüzdendir ki tiyatro (drama) dinle haşir neşir doğmuştur. Tiyatro tarihine ilişkin en eskiye giden bulgular bizi M.Ö. 3200'lerde Eski Mısır'da ayinsel çerçevede gerçekleştirilen dinsel dramalara çıkarır.
Bunun yanı sıra küçük-ölçekli, yazısız kabile toplulukları ("ilkeller") üzerine çalışan antropologlar da dinin pratikte drama ile iç içe geçmişliği üzerine zengin bir malzemeyi önümüze sermişlerdir. Kutsal sayılan mitlerin canlandırıldığı oyunlar da kutsal sayılır. "Canlandırma"ya da ancak bazı özel kişiler yetkilidir ve bu "oyuncular", canlandırdıklarını simgeleyen maskeler takarlar.
Fakat tabii ki tiyatronun başlangıcı denilince esas akla gelen, bugüne somut kalıtları Aiskhylos, Sophokles, Euripides'le ulaşmış Antik Yunan tragedyalarıdır.
Tragedya, mitologyanın ete-kemiğe bürünmesidir.
Homeros ve Hesiodos'un "kutsal senaryoları", İlyada, Odysseia, İşler ve Günler, Theogonia (Tanrıların Yaratılışı), Aiskhylos, Sophokles, Euripides tarafından "sahneye konmuştur". Tanrılar ve tanrıçaların ürkütücü, teslim alıcı, boyun eğdirici ihtişam ve erişilmezlikte tasarımlanmış dünyasını canlandırırken, insana kendi özünün kutsallıkla hâlelenmiş düşsel dışavurumlarını da görünür, duyulur, fark edilir kılma yolunda…
Ve Yunan tragedyalarında da oyuncular, özel maskeler takmış olarak sahne almışlardır.
Dünden bugüne tragedya
Demek ki başlangıçta tiyatro varsa, tiyatronun başlangıcında da tragedya var.
Performans/gösteri sanatlarının; sinemanın, dizilerin, "stand-up"ların ve dahi reklamların anavatanı-dölyatağı tiyatro, böylesine kutsallıkla, dinsel duyu ve duygu ile irtibatlı bir etkinlik olarak doğuş buldu. "Yunan Panteonu"nun erkekli dişili tüm kutsal figürlerinin, Olympos'un ölümsüz tanrı ve tanrıçalarının, ölümlü insanlar (krallar-soylular) da işin içine katılarak, kavgaları, kurnazlıkları, öfkeleri, gazapları, azapları ile korkunç, acı ve hüzünlü şekilde sahnelendiği tragedyalarda…
Bu bakımdan Antik Yunan tragedyası da dinsel bir ayin niteliği taşıyan tiyatrodur.
Ama elbette insanlık (kültürel-evrimsel bir spekülasyonla konuşmak gerekirse) nasıl büyüden dine ve bilime; diğer deyişle, bilinmeyenle ilişki kurma arzusundan (din) bilinmeyeni tüketme çabasına (bilim) doğru hem bir sefer hem de seyrüsefer (gelgitler) içinde olduysa…
Tiyatro da akan zaman içinde dinle hemhal olmuşluktan, dinle hesaplaşmayı da içerecek şekilde farklı, yeni, "seküler" yörüngelere evrildi.
"Doğaüstü"ne itaatin elle tutulur gözle görülür şekilde sahnelendiği tiyatro, tragedya dâhil olmak üzere, doğaüstüne de doğal dünyanın üstün-egemen güçlerine de isyanın dili, sesi, sahnesi haline geldi.
Bir "feminist tragedya"
Tiyatro tarihi ne bu yazının sınırlarına sığdırılabilecek ne de bizim uzmanlık alanımız olan bir konu. Sadece "tiyatrosever" bir kültürel-antropolog olarak, muhteşem bir yapıtın kışkırtıcı etkisi ile yukarıdaki düşünceleri serdetme cesareti buluyoruz.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 23. İstanbul Tiyatro Festivali açılışında izlediğimiz, Şahika Tekand imzalı "İO" bu.

Şahika Tekand, İO'da
Yunan mitolojisinin kıyısına iliştirilmiş kadın karakterlerden biri İO... Bir kral kızı o ve "üst-tanrı" Zeus'un ölümlü sevgilisi olup ondan bir çocuk da doğurmuş (Mısır kralı Epaphos). Fakat Zeus'un hem kız kardeşi hem de kıskanç mı kıskanç karısı "üst-tanrıça" Hera'nın gazabına uğrayarak inek kılığına sokulmuş ve kendisine bir de at sineği musallat edilmiş.
Tekand, İO'yu "özne"leştirerek kotardığı ve hem yazdığı hem yönettiği hem de İO rolünde karşımızda olduğu bu başyapıtında, kadim zamanın tragedyasını içinde olduğumuz şu ahir zamana protest bir ruhla taşıyor.
Protestliğin özünde ataerkillik-karşıtı "feminist" bir motif de var, "Tanrı korkuda saklıdır" diyerek seküler-eleştirel aklı savunan bir motivasyon da var.

Gökhan Küçük, İO'da
Zeus'a "yancı" Tanrı Hermes (Gökhan Küçük) ve güç-kuvvet simgesi Kratos (Deniz Karaoğlu) ile onun kız kardeşi ve zor, zorbalık, şiddet simgesi Bia (Gizem Bilgen) karşısında "tanrısal" eril-iktidara isyan bayrağı açan İO, korku yoluyla aynı "tanrısal"a sorgusuz-sualsiz itaate sürüklenmiş insanları dehşete düşüren bir "dişil-direniş"i temsil etmekte. Kendisi gibi Zeus'a başkaldırmış, tanrısal katlardan ateşi çalıp insanlara vermiş, ama sonra hem insanların hayal kırıklığına uğrattığı hem de Zeus'a teslim olmuş Prometheus'la da (Yiğit Özşener) hesaplaşma içinde bir temsil bu.

Yiğit Özşener, İO'da
İO'nun tanrılara-tanrıçalara böylesine hırçın mı hırçın kafa tutuşu karşısında insanları, koro halinde panikle çığlık çığlığa söylenirken izliyoruz:
"Ne diyor bu çılgın, neden korkmuyor? Biz insanız, lânetlerden korkarız! Nasıl kör cesaret bu, neden korkmuyor?!.. Hangi çılgın göze alır Zeus'un öfkesini? … Çatışıyor çarpışıyor düşüncelerle korkular kafamda! Çatışıyor çarpışıyor, durduramıyorum!"

Koro - İO
Dünün tragedyasıyla bugünün trajedisini düşündürmek!
Daha fazla kopya verip bu güzel oyunu izleme arzu ve heyecanı içinde olanların şevkini kaçıracak bir haksızlığa yol açmayalım.
Sözün özü şu ki İstanbul Tiyatro Festivali, "Başlangıçta tragedya vardı" akidesine bağlı kalarak, bu kadim sanatı dijital zamanın, hız çağının ve "her ne olursa olsun ‘eğlenceli' olsun" takıntısında bir hayatın baskısını karşılamayı göze alan cesur bir açılışla günümüz insanına takdim ediyor.
Şahika Tekand, Yunan mitolojisinde kıyıya itildiği söylenebilecek bir kadın karakteri merkezileştiren, böylece "madun"un, yani aşağıda ve ezilenlerin sesi olarak nitelendirilmeyi hak eden bir "praksis"le seçkinleşiyor. Yunan tragedyasını, bugün acımasız ve gaddar bir işleyiş içindeki dünya sisteminin kurbanı "Küçük İnsan"a, onun itaat ve ataletten oluşan güncel trajedisini duyumsatma yolunda işlerliğe sokarak...
Böylece dijital kültürel akış içindeki bugünün dünyasında tiyatronun yeni-medya teknolojileri doğrultusunda edindiği yeni biçimlenme ve uygulamaları hiç yadsımaksızın içeriklenen bir Festival'de köklere selam durularak yapılan açılışı taçlandırıyor o.
Evet, dijital çağda da tiyatro tragedyayla başlıyor.
Çünkü mazisi olmayanın istikbali de olmuyor.

Deniz Karaoğlu ve Gizem Bilgen, İO'da
Yararlanılan ve okunması önerilen kaynaklar (konu çerçevesinde önem sırasına göre):
-
Behçet Necatigil, Mitologya, Yapı Kredi Yayınları, 2017
Sedat Veyis Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yayınevi, 1971
Tayfun Atay, Din Hayattan Çıkar, İletişim Yayınları, 2016)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları











































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019