Tuncer KÖSEOĞLU
Dövizdeki anormal yükselişin 7’den 70’e herkesi ekonomist yaptığı memlekette, bu durumla ilgilenmemeye çalışan nadir insanlardan biriyim (biriydim). Her şeyden önce elde kalan yarım aklımı korumak istiyorum (istiyordum). Ortada dolara bağlı bir tasarruf hesabı da olmadığı için ‘indi, çıktı, fırladı’lardan uzak durmaya çalışıyordum. Ta ki, şimdi almayı hayal bile edemeyeceğim 2009 model arabamız bozulana kadar.
Küçük motor hacimli bu emektar Japon arabası bir ay öncesinden alarm vermeye başlamıştı. Yarı otomatik olan araba yüksek vitesten düşerken kendini kasmaya, ara ara durmaya başlayınca tamir ettirmek şart oldu. Muğla Milas’ta götürdüğümüz birkaç tamirci derde deva olmayınca, İzmir’de yaşayan askerlik arkadaşım Yaşar’ı aradım. Sağolsun yardımcı oldu. Geçen hafta Cuma günü gittiğimiz tamirci teşhisi koydu. Araç yarı otomatik olduğu için şanzıman balataları aşınmıştı. Abdurrahman usta hemen arabanın markasının İzmir’deki ana bayisini aradı. Ellerinde yokmuş ama sipariş verirsek İstanbul’dan getirtebilirlermiş; Salı günü elimizde olurmuş. Sipariş verildi, parçanın o anki kurla fiyatının 5400 lira olduğunu söylediler. Nasıl olsa parçayı aldık, şimdi parasını ödeyeyim dedim; ana bayi ‘olmaz’ dedi. Parçanın onlara ulaştığı anda dolar kuru neyse faturayı onun üzerinden düzenleyeceklermiş.
İşte o andan itibaren dört gün boyunca beni hop oturup hop kaldıracak dolar serüvenim başladı. Elimde telefon dolar kuruna bakıyordum sürekli; o saatlerde 13,70 civarındaydı. Bu sırada bir şey dikkatimi çekti; bu dolar denilen şey gece yükseliyor, sabahları rekor açılışla tavan yapıyor, sonra çok az inişe geçiyordu. Zihnimde canlı refleksiyle hareket eden bir yaratık belirdi, tabii tek hücreli…
Benim kesintisiz döviz takibim eşim Dilek’in de dikkatini çekti. Oysa evde bu görev onundu. İş çıkışı eve geldiğinde öfkeli bir sesle “dolar yine fırladı, insanlar perişan, bugün aldığını yarın aynı fiyattan alamıyor…” diye celallenir, ben de kısık bir sesle “hı hı, evet öyle” diye cevap verirdim. Bu halim onun öfkesini daha da artırır, bu sefer anlayabilmem için sesini yükselterek tekrarlardı söylediklerini. Hani biraz daha gaz verse bahçede kullandığımız kazma küreği kapıp sokağa fırlayasım gelirdi. Böyle anlarda -bunu Dilek’e hiçbir zaman dile getirmesem de- içimden, “ömrümüzün sonbaharında İstanbul’un kaosundan kurtulmak, biraz huzur bulmak için onlarca yıl sonra kalkıp buralara geldik, şimdi bu olacak şey mi?” derdim. Demek ki nereye gidersen git, memleket huzursuzsa sana da huzur yoktu.
Cumartesi günü, Dilek’in evinde kaldığımız kardeşinin ve kocasının ısrarıyla arkadaşlarının evindeki doğum günü kutlamasına gittik. İzmir’de veterinerlik yapan Ülkü, üniversite yıllarından beri arkadaşlıkları olan insanlarla bizi de tanıştırmak istemişti. Evde bizim dışımızda veterinerlerden oluşan sıcak bir ortam vardı. Masadakiler, bizim dışımızda veterinerlikle ilgili değişik kollarda çalışan insanlar olunca, konu da haliyle oraya geliyor. Dövizin yükselmesinin işlerine yüklediği sıkıntılar akşamın tek konusuydu. Büyük bir yumurta çiftliğinde yönetici olarak çalışan veteriner hekim, doların yükselişine bağlı olarak artan maliyetlerden dolayı firmalarının bir yıldan fazla bir süredir zararına satış yaptığını anlattı. Klinik sahibi bir veteriner de, mamalardan evcil hayvanların aşılarına kadar her şeyin aşırı yükseldiğinden, bunu hasta sahiplerine anlatmada güçlük çektiklerinden yakındı. Masadaki konuşmaları yarım yamalak dinlerken, bir yandan da döviz artışına bakıyordum telefonda. Onlar konuşurken dolar 14 liraya dayanmıştı.
Benim bu dalgın halimi fark eden masadaki bir arkadaş ‘hayrola’ der gibi yüzüme bakınca, ben de sıra bana geldi diyerek arabanın parçası nedeniyle çok gergin olduğumu, Salıya kadar dolardaki artışa kilitlendiğimi anlattım. Masada bir gülüşme oldu. Allahtan nazik insanlar, alaya almadılar. Hatta içlerinden biri “Ben senin arabanın masraflarını öderim, yeter ki dolar düşsün” bile dedi. Sağolsun…
Hafta sonunu ‘dolar indi çıktı’ tedirginliğiyle geçirdim, Pazartesi gününe biraz da Dilek’in katkılarıyla ‘ne olacaksa olsun’ kıvamında girdim. Kendime söz verdim, artık doların yükselişi-inişiyle ilgilenmeyecek, parçayı almaya gittiğimde ‘cezamız neyse’ ödeyecektim. Bunun için bankadan tüketici kredisi çektim. Salı günü saat 11:00 civarında Abdurrahman ustayı aradım. Usta, bir yakınının cenazesinde olduğunu, cenazeden sonra parçayla ilgileneceğini söyledi. O an kendime verdiğim sözü tutamayacağımı anladım; bir tedirginlik kapladı içimi, gün değil saatler değil, dakikalar hatta saniyeler belirliyordu doların yükselişini. Öğleden sonra tekrar aradım, Abdurrahman usta soğuk bir sesle hâlâ cenazede olduğunu, birazdan tamirhaneye geçeceğini, parçanın durumuna göre bilgi vereceğini söyledi. O an kendimden utandım, “koyun can, kasap et derdinde” sözü geldi aklıma. Akşamüstüne doğru usta aradı, parçanın geldiğini, arabayı da tamir etmeye başladığını fakat parçayı ertesi sabah alabileceğimizi söyledi. Bizim parça bir gece daha doların yükselişini bekleyecekti…
Çarşamba sabahı ustanın kalfasıyla birlikte bizim emektarın parçasını almaya gittik. Artık dolar kuruna da bakmadığım için ne kadar fark ödeyeceğimi bilmiyordum. Cumadan Çarşambaya 600 lira fark yemişti bizim parça…
Perşembe günü öğleden sonra tamir edilen arabayı aldım. İzmir’de kaldığımız süre içinde sürekli yağan yağmur nedeniyle evde tıkalı kalmak Dilek’le beni yormuştu. Bir an önce evimize varmak istiyorduk. Aydın otoyolunda ilerlerken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk kez katıldığı toplantıdan sonra asgari ücretin 4250 TL olarak belirlendiğini öğrendik. Dilek, “verdikleri bu parayı birkaç ay içinde geri alırlar” diye söylendi. İçimden, bu kadın son zamanlarda hep negatif konuşuyor diye geçirdim. İkinci haberde benzine 55 kuruş zam geldiğini söyledi radyo. O an benzin durumuna baktım, tamire götürürken doldurmuştum depoyu. Doluya yakındı, içimi bir ferahlık kapladı.
Aydın otoyolundan Söke’ye saptıktan sonra “bir şeyler yiyelim” dedik. Ortaklar’a yaklaşıyorduk, burada çöp şiş yenir ama o da pahalıdır diye konuştuk. Sonra, birbirimizin yüzüne baktık ve aynı anda döküldü sözcükler: “Zaten battık, daha da batalım…”
Arabayı yol kenarındaki, çöp şiş yapan bir işletmenin otoparkına çektik…
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2023
20.05.2023
7.03.2022
1.03.2022
14.02.2022
28.01.2022
24.01.2022
12.01.2022
29.12.2021
20.12.2021