Ümit KIVANÇ
Kazım Koyuncu için yaptığım Şarkılarla Geçtim Aranızdan filmini artık özel Vimeo kanalından izleyebilirsiniz: Şarkılarla Geçtim Aranızdan.
Kazım'la tanışmak kısmet olmadı. Ama ona hayatımda verdiğim yerin ancak bir arkadaşınkiyle kıyaslanabileceğini onu kaybedince anladım. Çok önemli bir insandı, çok şeyi değiştirebilecek bir insandı. Onun için bir film yaptım, sadece kendisinin konuştuğu, anlattığı, kızdığı, bağırdığı... ve o şahane sesiyle şarkılar söylediği. "Kazım üstüne" olmamasına özen göstererek. Benim insanlara söylemek istediğim hemen her şeyi söylüyordu zaten, ona aracı oldum.
İlaveten diyeceklerimi de, film için özel bir site yapıp oraya yazdım:www.kazimkoyuncufilmi.com. Hem Kazım'a dair düşüncelerimi hem müziğine dair görüşlerimi, Zuğaşi Berepe'nin "mana ve ehemmiyetini", filmi yaparken başıma gelen korkunç işleri... ayrıntısıyla anlattım. Buraya tıklarsanız, siteye gidip bunları okuyabilirsiniz.
Şarkılarla Geçtim Aranızdan'ı DVD olarak piyasaya çıkarmış, gelirini Umut Çocukları Derneği'ne aktarmıştık. Kazım'ın başlıca dertleri olan yoksulluk ve çocukları biraraya getiren böyle bir eylemin anlamlı olacağına inanmıştım. Bu yüzden filmi bu zamana kadar internete koymamıştım.
Tabiî bu tür bir kaygı ve özene yer bırakmayan devrimizde, birileri çıkıp, üç buçuk saatlik filmi parça parça oraya buraya yüklediler. Birileri DVD'lerden ripleyip torrent mekanizmalarına koydular. Bu kimselerin Kazım'ı sevmesi, hele "devrimci" olması gibi sahtekârlıklara inanmıyorum.
"Kazım filmi"yle ilgili olarak kendi öykümü siteden alıp buraya aktarıyorum. Kazım'ı tanımanızı şiddetle tavsiye ederim; onu tanımak hayatınızı değiştirecektir. Şu anda başka yolu olmadığı için "filmimi izleyin" demek zorundayım; izleyince, bunu marifet sergilemek için yapmadığımı düşünürsünüz umarım. Artık film Vimeo'da özel kanalında, üç parça halinde: Şarkılarla Geçtim Aranızdan.
Bu da altı yıl önce siteye yazdığım yazı (ekleyecek bir şeyim yok):
"Kazım filmi - benim öyküm"
Kazım hastalanmadan kısa süre önce, Viya’nın kapağındaki fotoğrafına bakarken, “Artık gidip bulayım, tanışayım,” diye düşündüm. Zuğaşi Berepe’den beri uzaktan izliyordum onu. Müziğinde ve müziğinin gelişiminde nelerin beni çektiğini ayrıca anlattım (kazimkoyuncufilmi.com'da, "Kazım'ın müziği - Nedir ilginç olan?" başlıklı yazı; buraya tıklayarak okuyabilirsiniz). Kendisiyle yapılan görüşmelerde söylediklerinden, onunla şu ya bu şekilde karşılaşmış insanların anlattıklarından, Kazım’ın kendime çok yakın bulacağım biri olduğuna ve beraber birşeyler yapabileceğimize dair garip bir önsezim, hattâ inancım vardı. Hastalandığını duyduğumda, onu kaybedeceğimize en ufak bir ihtimal vermedim. “Adamın tedavisi bitsin, telaşı geçsin, öyle gider tanışır, konuşurum,” dedim.
Ölüm haberini aldığım gece, o an için elimdeki tek CD’si olan Viya’yı sabaha kadar döndüre döndüre dinler ve ağlarken, durmadan kendime şunları dediğimi hatırlıyorum: “Tanışmıyordun bile; nasıl olup da bir arkadaşını kaybetmişsin duygusuyla yanıp yakılıyorsun böyle?” Nitekim, bunu izleyen günlerde çok eski bir arkadaşım, “Ya, sana ne oluyor ki allahaşkına?” dedi.
Arayı atlayarak doğrudan şuna geçmek istiyorum: Filmi yapabilmek için Kazım’ın en yakınındaki insanlarla zaman geçirmeye ve topladığım ses ve görüntü kayıtlarını defalarca izlemeye, dinlemeye başladığım süreçte, onun elbette benim bir arkadaşım olduğuna kuvvetlice inandım. Filmi yapmak için uğraştığım iki yıl boyunca samimiyetimiz ilerledi. Filmi bitirirken, onun ölümüyle sarsılmaya devam ettim.
İşin tuhafı, bütün bu süreç boyunca, bana onunla ilgili bir şey anlattıkları zaman, bir sonraki adımda ne demiş, nasıl davranmış olabileceğine dair tahminlerde bulunmaya başladım ve bunların neredeyse hiçbiri yanlış çıkmadı. Hattâ, bana anlatılmayan çok şeyi anladığımı da iddia edebilirim. Onun en yakın arkadaşlarından biri filmi izledikten sonra, “Sanki sen onu çok iyi tanıyormuşsun gibi,” dediğinde, sevineyim mi, gurur mu duyayım, ne yapayım bilemedim. Bunun böyle olduğunu artık biliyorum, ama şaşırmaktan da vazgeçemiyorum.
Birisiyle, o bizim dünyamızdan gittikten sonra böylesine yakın arkadaş olunur mu? Ancak bir peygamberin cevaplayabileceği bu soruya cevap aramayı da artık bıraktım. Belki benim bahtıma da böyle bir trajik mucize düşmüştü. Acısıyla birlikte kabullenmekten başka yapabileceğim bir şey yok.
Tabiî bu noktaya gelmek kolay olmadı. Çünkü dünyada Kazım’sız bir hayat devam ediyordu ve benim yakın çevremde onunla özel yakınlığı olan kimse yoktu. Kendi başıma kaldığım zamanlarda bir ayağımı başka bir âleme basarak yaşamayı nispeten becerebiliyordum, ama başkalarıyla birlikteyken, çoğu zaman, izinli veya görevli olarak, geçici süreyle orada bulunuyormuşum hissinden kurtulmam zor oluyordu.
Bir film yapma sürecinin gerçek hayatla karışması, her zaman büyük bir sorun olmayabilir. Böyle durumlarda genellikle bunun filme zararı dokunur. İnsan nesnelliğini kaybeder, duygusal baskılar altında, filme seyirci için anlamı olmayan, akışı bozan, bütünlüğü zedeleyen birçok gereksiz unsur katabilir.
Ancak yaptığınız, aramızda olmayan bir insanın kısa süreliğine aramıza yeniden katılarak kendini anlattığı bir filmse, sonunda yeniden ayrılık kaçınılmaz. O sona yaklaşmamak için ruhunuzun gösterdiği direnç, filmi bitirip ortaya çıkarma konusunda duyduğunuz arzuyla öyle bir kapışıyor ki, parçalanıp toz haline gelmeniz işten bile değil. Bu yüzden, onca badireye rağmen filmin sonlarına yaklaştığımda, hiç beklemediğim bu acayip durumu da aşmam gerekti.
İnanın, bütün bunların üstesinden gelebilmemi sağlayan, Kazım’ın tertemiz bir öfke ve şahane bir Laz inadıyla söylediklerine kulak vermek oldu. Benim öfkelendiğim şeylere öfkeleniyor, suratımı asmadan, bağırıp çağırmadan, küfretmeden asla söyleyemeyeceğim şeyleri bazen benden beter sinirlenerek, çoğu zaman güleryüzle, arada kendiyle de eğlenerek dile getirebiliyordu.
Bana müthiş bir direnç takviyesi yaptı Kazım. Filmi ilk izlettirdiğim arkadaşlarımdan biri, ileriki günlerde, “Bir şey yaparken, ‘Kazım’a ayıp etmeyeyim şimdi’ diye düşünür oldum,” dedi.
Bütün bunlardan bir “ideal insan” portresi çıkarmaya çalıştığımı sanmayın. Zaten filmi en ufak hamasetten uzak tutmaya çalıştım. Becerdiğimi de sanıyorum. Ama hele bu memlekette asla kolay kolay yetişmeyen, çok özel bir insanla karşı karşıya olduğumuz kesin. Zaten kusurlarını saklama derdi olan birine de hiç benzemiyor ki, bu da sık kullandığı bir deyimle, ona ilaveten “puan yazıyor”.
Benim “Kazım filmi” öykümün herkesle paylaşabileceğim en çarpıcı ayrıntısına geleyim.
Kazım’ın toprağa verilişinden (27 Haziran 2005) birkaç ay sonra, Kazım’ın yakınlarıyla tanışmaya, ardından malzeme toplamaya, Hopa’da, Pançol’da ve Doğu Karadeniz’de farklı yerlerde çekimler yapmaya başladım.
Birçok insanın yardımıyla –filmin sonunda ve sitede isimleri yeralıyor- boyuna yeni kayıtlar buluyor, VHS, Hi8, V8, DVD, VCD, Betacam, miniDV... aklınıza gelebilecek her formatta ses ve görüntü kayıtlarını aktarıp sınıflandırarak hazır hale getiriyordum. 2006 yaz sonunda, nihayet, filmi yapmaya başladım. Çözülmesi gereken pek çok teknik sorun, verilmesi gereken çok fazla karar vardı. Üstelik, 2,5 saatlik bir film yapmaya niyetliydim ve baştan verilecek her yanlış kararın anlatıma dair, teknik, estetik faturaları pek ağır olabilirdi.
Akıl edebildiğim, verebildiğim için kendimi pek takdir ettiğimi söylemeden geçemeyeceğim hayatî içeriksel karar şuydu: Bu filmde sadece Kazım konuşacaktı. Elime geçen ilk kayıtlardan sonra, bunun hem olabileceğini hem de ortada Kazım’ın bu anlattıkları varken, başkalarının onun hakkında, onun üstüne vs. konuşmasının elbette ikincil kalacağını görebilmiştim. Âdetâ benimle birlikte bu işi yapmaya girişen Kazım’ın yakınlarının da bu fikri coşkuyla onaylaması elbette cesaretimi artırdı.
Evet, filmi yapmaya koyuldum. Düşündüğümden daha isabetli adımlarla, daha güzel ilerliyordu.
Derken, 2006’nın 12 Aralık günü, bir çekim ve kurgu işi için bulunduğum Maslak’taki Anima’dan eve döndüm. Saat 19.30 sularıydı. Evimin karşısındaki lokantada yemek yedim ve bizim apartmanın bitmek bilmeyen basamaklarını tırmanmaya başladım. Benim kata geldiğimde, merdivende havlularımdan birini gördüm. Kilit kırık, kapı açıktı.
Sırf bu filmi yapabilmek için, yıllardır kullandığım, Matrox kartlı Adobe Premiere’li kurgu sistemi yerine, her şeyi göze alıp, Macintosh G-5 üstünde Final Cut Pro’lu bir kurgu sistemi kurmuştum. Benim hayat standardımdaki biri için ufak bir servet ödeyerek.
Evet, eve girdim. G-5, ekranlar, laptop ve başka birkaç şey çalınmıştı. Filmden geriye sadece ham kasetler kalmıştı. “Kazım filmi”nin yapılmış iki saat yedi dakikalık! kısmı artık yoktu. Çocukluğu, Hopa’daki ortaokul ve lise yılları, İstanbul’a geliş, Dinmeyen, Zuğaşi Berepe yılları, kendi grubuyla çıkana kadarki ara dönem, askerlik, Kızılırmak’a bas çaldığı zaman... hepsi tamamlanmışken, bir anda havaya karışmıştı.
Sonrasına dair bir şey anlatabileceğimi sanmıyorum. Hayattaki en yakın arkadaşım, kaybolan kurgu sistemimin yerine yenisini aldı, evime alarm taktırdı. (Tam burada adını anarsam hoşuna gitmeyeceği için, bunu başka yerlerde başka yollarla açık ettim.)
Ve şunu eklememe izin verin: Kısa süre sonra Hrant öldürüldü. Arkadaşımdı, Agos’un ilk sayfa tasarımı bana aittir, dört buçuk ay kadar beraber çalışmıştım. O da çok özel, kırk yılda bir zor yetişen türden insanlardandı. Öldürülmesinin bu memleket için anlamı çok ama çok korkunçtur. Çok önemsediğim bir insanla birlikte, memlekete dair kalan umutlarımı da yitirdim.
Ve aradan aylar geçti. Günün birinde, nasıl bir inatla, nasıl bir kuvvetle, hâlâ bilemiyorum, filmi yeniden yapmaya oturdum. En yakın arkadaşlarım dahil kimseye bir şey söylemedim. Aylar boyunca. Nihayet bir gün birkaç arkadaşımı toplayıp dedim ki: “Çalınan kısmı yeniden yaptım.”
Hayatımın en garip günlerinden biriydi herhalde. Sevinemiyordum bile.
Çünkü çalınan kısmı yeniden yaparsam her şeyin hallolacağını sanmıştım. Halbuki daha geride yapılması gereken çok şey vardı. Şimdi hangi kuvvetle devam edebilecektim?
Bunun da cevabı yok. Devam ettim. Fakat bir gün yine çok meşum bir durumla karşı karşıya kaldım: Kazım’ın hastalığı aşamasına gelmiştim.
Durmadan geri dönüp ilk bölümlerde düzeltmeler yapmakla uğraşmakta olduğumu ve bunu niye yaptığımı fark edene kadar bir zaman daha geçti. Kaçınılmaz sonu idrak ve kabul etmek de kaçınılmazdı haliyle.
Film biterken, sevinmem gerekirken, karşımda gördüklerime kahrolmaya devam ettim.
Şimdi, film karşınızda. Daha önemlisi, artık yapıldı, dünyadan ve hayattan yok edilemez. Kuşaklar sonra birileri Kazım’ın varlığından, nasıl bir insan olduğundan, başka türlü yaşamanın, “sisteme” ve hayata itirazın mümkün olduğundan haberdar edilebilecek.
Ben de, insanlara söylemek -ve “bırakmak”- istediğimi bırakabilmiş olacağım.
Elinizdeki, üç adet DVD’dir. Hassas yüzeyine anahtarla iki çentik atsanız kullanılmaz hale gelir.
http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/2014/06/kazm-icin-bir-film.html
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Vatandaş olamama yangını
31.01.2025 - Öcalan’ın mesajı ve 'bişey çıkmaz' tavrı
30.12.2024 - Faşist enternasyonal yolunda Elon Musk...
24.12.2024 - El Kaide, DAİŞ, Nusra, HTŞ… /2
15.12.2024 - Yine mi “82 Halep” meselesi?
1.12.2024 - ABD seçiminden siyaset tüyoları
15.11.2024 - Sinvar’ın sopası, faşistlerin kibiri
21.10.2024 - Be hey melunlar!
7.10.2024 - Kirli işler dünyasına açılan ufak pencere
22.09.2024 - …ortaya atılan iddialar hk.
5.07.2024
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları



































































erol
Eline sağlık adaşım.