Ümit KIVANÇ
Kafka'nın “Dönüşüm” hikâyesinin kahramanı Gregor Samsa, sanal âlemin rağbet gören şahsiyetlerinden. Hikâye,“Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu,”diye başlar. Sosyal medya bunun çeşitli uyarlamalarıyla dolu. “Bir sabah uyandığında...” kendini -böcek-kelebek önemli değil- başka bir varoluş halinde bulmak, oysa, bizim memleketimiz, tarihimiz, kültürümüz içerisinde tasavvur edilmesi dahi imkânsız bir vaziyet. Bu kadar popüler oluşu hayret verici. Belki de imkânsızlığındandır cazibesi; bilemiyorum.
Zira biz, öncelikle, bir sabah uyanmayız. Bir akşamüstü de uyanmayız. Hiç uyanmayız. Gözlerimiz açık, algımız sadece alışıldık bildik iletilerin sızabileceği gibi aralık, zihnimiz her zamanki kadar rölantide, bir garip uykudur bu. Ama uykudur. Sürer de sürer.
Sonra, bizim bunaltıcı düşlerden uyanacağımızı beklemek isabetsizdir. Biz bunaltıcı düşler içerisinde yaşarız. Belki hepsi aynı bunaltıcı düşün bölümleridir. Sezon finali hiç gelmez.
Ayrıca Türkiye'de bunaltıcı düş diye bir ayrım yapmanın manası yoktur. Kafka Türkiye'de doğup büyüse asla böyle bir laf etmezdi. Çünkü bizim bunaltıcı olmayan düşümüz de pek yoktur. Kırk yılda bir istisna ile karşılaştığımızda onun boy vermesini engellemek için hep beraber çekiç-balyoz üsütne çullanırız. Beceremedik mi, hemen testereleri alır koşarız. Yine mi olmadı, dozeri kepçeyi süreriz üstüne.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Kafka'nın bu ülkede doğup büyümesi diye bir ihtimalden sözetmek sadece köşeyazarınızın diyeceğini diyebilmek için başvurduğu anlık bir varsayımdan ibarettir. Yoksa böyle bir ihtimalin hayatta karşılığı yoktur. Çünkü biz sabah kalkıp böceğe dönüşen insanlardan sözedilmesinden hoşlanmayız. Çünkü böyle bir söz edildiği anda herkes kendinin böceğe dönüşebileceğinden, üstelik dev mev de değil, bildiğin ufacık böceğe dönüşebileceğinden, böylelikle ötekilerin rahatlıkla üstüne basıp kendisini ezebileceğinden korkar. Herkes ancak ötekinin böceğe dönüşebileceğini düşünme bahtsızlığına, kendi başına böyle bir şeyin gelebileceğini ise asla bir an bile aklından geçirmeme kararlılığına sahip bulunduğundan, mesele kurcalanırsa vahim sonuçlar doğar. Herkesin hem kendinin zaten böcek olduğunu bildiği hem de başkalarını zaten böcek olarak gördüğü, bu hassas mevzu biraz zorlanırsa, ortaya dökülüverir.
Bu, Kafka'nın kavrayamayacağı, kavrayanın da, şayet olacağı varsa bile daha yolun başında Kafka'lık hayaline veda etmesini garantileyen basit gerçeklerimizden sadece biridir.
Bütün bunlara yolaçan şey, acaba, insanın böceğe dönüşmesi gibi büyük bir hadisenin yanında sözü bile edilmeye değmeyecek o ayrıntı mıdır? Bir sabah “kendi yatağında” uyanmak? Kimsenin yatağını kendi yatağı saymaması mı, süregiden aldırışsızlığın, hoyratlığın, ne toprağı ne ağacı sevmenin, ne eve ne sokağa bağlanmanın, hayatla her an az sonra taşınacakmış gibi ilişki kurmanın gerisindeki? Yatağın birilerinden gasp edildiğini unutamamak, ama her lafı edildiğinde yeni yetme ergen şiddetini fersah fersah geride bırakan o şirretlikle kendini -ve mümkünse hatırlatanı- paralamak mıdır, düşlerimizin hepsini bunaltıcı kılan?
Yoksa yeri yurdu gasp edilecek başkasının kalmamış oluşu, gasp yok, talan yok, bari üzerlerinde tepinip tatmin olalım denen mazlumların bu hali sürdürmek istemiyor oluşu mu?
Yoksa herhangi bir Kafka'nın herhangi bir Gregor Samsa'yı böceğe dönüştüremeyecek oluşu, itikatlarımızla mı ilgili? Bizim buralarda birisi böceğe dönüştürülecekse bunu ancak Allah'ın yapabileceğine veya genç Cumhuriyet'i kurabilmek için Atatürk'ün zaten yapmış olduğuna inanılır. Kafka hiçbir yerde, gezgin satıcısının dönüşümünde o her şeye kâdir tek yaratıcının veya ulu önderin parmağı olduğunu belirtmiyor. Bu yüzden, lafına belki kulak vermemizi sağlayabilecek tek -iki, ama aslında tektir onlar- dayanağı da dışarıda bırakmış oluyor.
Zaten esasında mesele böceğe dönüşmek de değil; mesele herhangi bir şeyken herhangi bir şeye dönüşmek. Yani dönüşmemek.
Bir Türk'ü herhangi bir şeyin herhangi bir şeye dönüşebileceğine inandıramazsınız. Her şeyden önce, hem çeşitli canlıların doğal ortamı hem de bizzat bir yaşam formu olarak Türkiye'nin dönüşebileceğine inandıramazsınız. Ne böceğe ne başka şeye...
Gelin görün ki, Kürtler buna inanıyorlar. İnandılar bir defa, vazgeçmiyorlar. Artık bunaltıcı olmayan düşlerden uyanacaklarına inandılar. Artık birilerinin onları üzerlerine basılıp ezilecek böcek gibi görmeyeceğine inandılar. Kendi yataklarında uyanacaklarına bile inandılar.
Üstelik onlarla birlikte, ruhu kirlenmemiş, zihni dumura uğramamış kim varsa bunlar da örf ve âdetlerimizle, kültürümüzle, millî değerlerimizle bağdaşmayan bu hayalin peşine takıldı.
Şimdi, bir sabah iktidardan düşme kâbuslarından uyanıp kendini JİTEM komutanına dönüşmüş olarak bulan birileri hayalimizin üzerine çökmeye çalışıyor. Nihayet hep birlikte çoğulculuk, özgürlük, demokrasi, barış için çalışabileceğimiz bir hareket yaratabildi bu topraklar; boğmaya uğraştıkları bu.
Yeterince görmüş geçirmiş saydığınız herkese sorun, hepsi, daha önce HDP gibi bir “hadise”, Selahattin Demirtaş gibi bir siyasetçi görmediğini söyleyecektir. Söylemeyeni zihninizde böceğe dönüştürebilirsiniz.
Bu şartlarda, büyük incelik, sabır, metanet gerektiren, hem cesaret hem diplomasi gerektiren, ayrıca sert, acımasız, sürekli sabotaj ve saldırı altındaki bir siyaseti böyle güler yüzle, böyle yaratıcı -ve doğru- ifadeler ve tavırlarla, böylesine etkili bir tarzda yürütebilmek muazzam bir iş.
Belki en az bunun kadar önemli bir başka sebeple de sahip çıkmalıyız Demirtaş'a: o konuşunca biz moral kazanıyoruz; bunu başarabiliyor. Benim gibi bir adam bile iyi birşeylerin olabileceğine dair umut kırıntıları buluyor etrafta, bir sabah uyandığında.
İktidarı sürdürmenin yolunu darbede, entrikada, zulümde bulabilen muktedirlere seslenerek bitireyim: Dindar olsaydım, en büyük korkum, bir sabah uyanıp kendimi AKP önderlerine dönüşmüş bulmak olurdu.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024