Ümit KIVANÇ
Gazetecilerin pek de fena olmayan âdetleri vardı. Hafta içerisinde can sıkıcı, gerilimli mevzularla uğraşan yazar, hafta sonunda kendine “hafif” -eskiden “light” yoktu- konularla ilgilenme, okurla beraber hoş vakit geçirme hakkı tanırdı. “Pazar yazısı”, girişinden üslûbuna, “rahat” kıyafet giymiş olur, senli benli konuşması garipsenmezdi.
1980'ler gazeteciliğiyle, gazetelerin Genelkurmay bülteni veya büyük şirket halkla ilişkiler broşürü olmayan kısımları çok sayfaya yayılmış bir Pazar yazısına dönüştürüldüğünden, bu âdet, koca denizin kendini azar azar herkesin damarlarına zerk edip yok olmasına benzer bir süreç içinde ortadan kalktı. “Pazar yazısı”na gerek kalmadı.
Şu geçtiğimiz Pazar, yazarken eğlendirecek, okura hoş vakit geçirtecek neler yazılabilirdi? Deneyeyim dedim. “Pazar yazısı” değil de “bir Pazar günüyle kaplı” oldu yazı. Petrol kıvamında, kan rengi, sıvı mı çamur mu belli olmayan bir maddeyi sıyırıp atamıyorum yazının üzerinden. Gözlerimi yakıyor o madde, kulaklarımdan içeri doluyor. Başım ağrıyor, meğer beynimi sarmış, kıvrımlarına bile sızmış. Derken soluk alamamaya başlıyorum, çünkü ağzım burnum da aynı maddeyle kaplanıyor.
Bir kâbus mu? Öyle olmalı. Ama değil. Bu kâbussa, 20 Aralık 2015 Pazar günü ne?
“Ortaya çıktı” diye mesajlar... Gördüğüm andan itibaren uzağına kaçmak için her bahaneyi denedim. Kaçamıyordum. Ardarda haberi veriliyor, durmadan karşıma çıkıyordu. “Ortaya çıktı!” Kâbusta kaçamazsınız.
O güzelim kızcağızın durduk yerde katledilişinin görüntüleri. Eve giriyorlar, ortada hiçbir şey yok, silah yok, direnme yok, yanlış anlaşılacak, ürkülecek bir durum yok. Vuruyorlar kızı. Düpedüz. Öldürüyorlar. Basbayağı. Gencecik daha.
Ana babasının, ağabeyinin “Dileek, Dileek!” haykırışları nasıl gidecek kulaklarımdan? Gitmiyor. Gitmez kâbusta. Kadıncağızın, terlik, ayakkabı, eline ne geçirirse çaresizce polislere fırlatışı gözlerimin önünden gitmiyor. Gitmez.
İnsanın ömründe bir defa maruz kalması halinde bile sarsıntısından son nefesine kadar kurtulamayacağı bir sahne bu. Titrektir artık hayatınız. Teselli arıyorum: Kahramanmaraş katliamında olan biteni öğrendiğimiz anlar daha mı beterdi? Onlarla bir şekilde başa çıktık, bununla da çıkar mıyız? Hrant'ın, üzerine gazete örtülmüş, yerde yatarkenki görüntüsüne bakar bakmaz başını çeviriyordun, sonra baktın mecburen. Hâlâ ne kalmışsa seni canlı kılan, bir kısmı daha köseleye dönüşür, ihtimal, duymaz olursun.
Dilek'in hayattan koparıldığı anın hemen sonrasının çığlıklarla dolu boşluğunu sindirmek, Pazar günü için başarılabilir hedef değil. Pazartesi için de. Salı için de...
Pazar'ın bereketi kalpsizliğin, hunharlığın üzerine fırlatılan ayakkabılardan önce, kıpır kıpır, minik minik insanların kaçıştığı bir başka videoyla gelmişti. “Bu ülkenin herhangi bir halttan sorumlu insanı şu Dilek'in annesinin yüzüne nasıl bakar?” diye çakılıp kalmadan beş saat önce izlemiştim: “Ankara katliamının en net mobese görüntüsü”başlığıyla internette dolaşan görüntü. Şimdiye kadar nasıl olduysa kaçınmayı başarmışım; şimdi bir arkadaşım için gerekli oldu, izledim. Bomba patlıyor, insanlar kaçışıyor, sendeliyor, düşüyor, yaralanıyor, ölüyor. Ve şaşırıyor!
Bizi niye öldürdüklerine dair kafamda soru işareti olmadı hiçbir zaman. Buna rağmen, Ankara’da parçalanmış bedenlerin, can çekişenlerin, onlara yardıma koşan dehşete düşmüş insanların üzerine devletin niye gaz attığını, bir tek, ama bir tek polisin dahi yaralı taşırken görüntüsünün olmayışını bu ülke vatandaşına bile reva göremiyorum. Çünkü bunu nasıl yapabildiklerini anlayamıyorum. Örgütlenmiş alçaklığı kavrayamıyorum.
O meşum beş saatte, Kürt illerindeki abluka ve katliam politikasını protesto için yapılmaya çalışılan her türlü barışçı gösteriye polis saldırıları oldu. Tomalardan sular sıkıldı, gaz fişekleri ardarda ateşlendi, insanlar dövüldü, yerlerde sürüklendi, gözaltına alındı, polis otobüslerinde itilip kakıldı.
O arada bir de, büyükçe bir kartona elyazısıyla “Kürdüm, Türkiye'de yaşamak istiyorum. Müzakere başlasın” yazıp bunu pankart gibi açan bir adam gözaltına alındı. Polis hangisine kızmıştı? “Kürdüm”e mi? “Türkiye'de”ye mi? Bence üçüncüsü: “yaşamak istiyorum”a kızmışlardı. Sen isteyemezsin. Biz karar veririz. Öyle uygun gördük, Dilek'i, hop!, alıverdik aranızdan.
O meşum beş saatte devlet başka kararlar da vermişti. Kırk senelik Kürt savaşı boyunca devlet cephesinin düşmanını damgalamakta kullandığı simgesel motifin el değiştirmesinin artık doğru olacağına hükmedilmişti: “Bundan böyle bebek katili de değilsiniz. O da biziz!”
Hamile kadının karnındaki bebeği vurdular.
Şu söylediğimin olabilirliğinden daha söylerken şüpheye düşüyorum.
Hamile kadının karnındaki bebekten başka, bir de iki yaşında çocuk yaralandı. Arada da bir kadın ölmüştü. Roket mi son vermiş ömrüne, mermi mi, baktım baktım unuttum. “Eve girenler yok yere vurdu” ile “evde otururken roket geldi” arasında kaç sokak, kaç tepe, kaç tank tareti mesafe var? Dört çocuk anasıymış, o aklımda kaldı.
22 yaşında bir genç adam da var, Pazar günü katledilenler arasında. Zihinsel engelli. Üç kurşunla vurulmuş. Muhtemelen keskin nişancı vurmuş. Neden vurur? Neden üç kurşun?
Ankara'da bombayla parçalanmış insanların, can çekişenlerin, yaralılar için çırpınanların üzerine polis niye gaz atmıştı? Mazallah ölmezlerse diye mi?
Ağabeyi “Dileek!” diye yırtınıyor... ben “annenin sağlık durumu iyi, bebek kurtarılamadı”ya takılmış kalmışım öyle... diyorum ki: Niye gaz attılar kurbanların üzerine, niye aralarından birkaçı olsun yardım etmeye çalışmadı?
“Katil devlet” dediğiniz zaman hep birileri kızar. Türk İslâmcısı devlete sarıldı, şimdi o kızıyor. Alınıyor basbayağı. Bu ülkenin İslâmcısı iktidar sarhoşu ve tahakküm imkânının tadını, kavanozun dibini sıyıra sıyıra çıkarıyor. Bu yüzden ortadaki muazzam günahın farkında bile değil. Bildiği, kendine benzemeyen herkese duyduğu nefret.
İstekle, şevkle öldürüyorlar insanları. Silah çekmiş, hattâ el kaldırmış olması dahi gerekmiyor. Suç, boyun eğmemek. “Bir dahaki sefere diz çöktürürüm” de diyemiyorlar, çünkü bazı insanlara ne yapsalar boyun eğdiremeyeceklerini biliyorlar. Ve ne yapsalar boyun eğdiremeyeceklerini bildikleri herkes onlar için devlet dersinde, teneffüste, çıkışta, akşam evinde, uykusunda, gençliğinin baharında, anasının karnında katledilebilirdir.
İslâm’ın bütün insanlığa ne söylediğine ayrıca bakabiliriz. Lâkin, muktedir zevatın bundan ne anladığından artık şüphemiz yok. Şudur: İstediğini öldürebilirsin!
Elinize geçirmiş olduğunuz, sınırsız ve tükenmez görünen güçle, ne halt etseniz boyun eğdiremeyeceğinizi bildiğiniz herkesi birer birer öldürebilir veya topluca katledebilirsiniz. Kürt şehirlerini topa tutup, boşalttırıp toplama kampı ve garnizon haline getirebilirsiniz. “Oradan çekilmeyeceğiz!” gibi, “işgalciyiz” manasına gelen itiraflarla kendinizi rezil edebilirsiniz.
Ve -kesin bilgi!- utanmazsınız.
Dilek'in annesinin savurduğu terlik yüzünüzün bulunması gereken yerde patladı, haberiniz yok. Hissetmeyişiniz yüzsüzlüğünüzden.
Yani Pazar günü meydana gelen, nisbeten hayırlı tek olay, “bebek katili” etiketinin nihayet bulunması gereken yere yapıştırılmış oluşudur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024