Ümit KIVANÇ
56. Antalya Altın Portakal Film Festivali, batırılmaya çalışılan bir organizasyonun kurtarılışı, yok edilmeye çalışılan bir değerin var edilişi, kaybedilmiş mevzinin yeniden kazanılışı… nasıl tarif ederseniz edin, bir tür diriliş şöleni sayılarak heyecanla beklendi. Kendine yabancı addettiği, iktidarına yaramaz gördüğü her varlığa okla yayla, yasakla iptalle, mahkemeyle hapisle, alenen olmuyorsa çaktırmadan keserek, kenarından kırparak, safha safha anlamsızlaştırarak saldıran bir muktedirler çemberinin ortayerindeki girdaptan çekip çıkarıldı, onlarca yıllık festival. Başlıbaşına heyecan. İlaveten, güleryüzlü ve yardımsever gencecik görevlileriyle, genel olarak aksamayan programlarıyla, ağırlama ve geliş-gidiş trafikleri konusunda yaratılan güvenilir düzeniyle, hele hele salonları dolduran seyirci ilgisiyle, katılan herkesin memnuniyetini yüzünden okumanın mümkün olduğu bir ortamdı. Kolay iş değil, hiçbir yere vaktinde gelmeyen ve kendi dışında kimsenin halini umursamayan insanlar ülkesinde böyle yüzlerce, binlerce kişiyi kapsayan organizasyonlar yürütmek. Üstelik, kendini mühimseme dalında kainat çapında iddiaya sahip bir camia işin merkezindeyken. Velhâsıl, kapanış gecesine kadar, pek güzel bir festival yaşadık. Ne yazık ki, ödül töreninin bir aşamasına kadar tek sorun, önce kötü, sonra, Japon yönetmen kendi dilinde birkaç cümle söylemeye kalktığında berhava olan çeviriyken, gece bittiğinde bambaşka meselelerimiz olmuştu.
Sinema meraklıları ve sektörden insanlar için artık haber değeri taşımıyor, azıcık ilgili herkes de kabaca biliyor: Ulusal yarışmada ödüller dağıtılırken, festival yönetmeliği çiğnenerek, kimsenin aklına ve gönlüne yatmayan tuhaflıklar yapıldı. Ulusal yarışmada on dört ödülden (biri paylaşmalı) dokuzunun tek filme verilişi elbette gürültü kopartırdı; ancak şahit olduğumuz bundan ibaret değildi. Yönetmeliğe göre paylaştırılamayacak bir ödül iki filme paylaştırıldı, en garibi ve hakikaten pek garibi, “en iyi ilk film” ile “en iyi film” ödülleri aynı esere verildi. Jüri, yönetmeliğe aykırı tasarruflarını, festival yönetimine gerektiğinde değişiklik yapma yetkisi tanıyan bir maddeye dayanarak savunuyor. Ancak öyle anlaşılıyor ki, bu değişiklik ve inisiyatif kullanma yetkisi, yönetmelikte açıkça tanımlanmış hükümler için geçerli değil.
Bu mevzuların ayrıntılarını merak edenler için pek güzel bir kaynak var: T24’ün “Muammer Brav’la Ekşın” programına -festivalde (Ümit Ünal’ın “Aşk, Büyü, Vs.” filmindeki rolüyle) en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Selen Uçer’le birlikte- katılan yapımcı Yamaç Okur, yönetmelik maddelerini, değişiklik şartlarını izah ediyor. Yani benim burada bunları uzun uzun aktarmama ve ilgili çok kişinin bildiklerini tekrarlamama gerek yok. Benim derdim başka. Bir soru.
Şu: Bir jüri neden kendini aralarından bazılarını seçip ödüllendirmekle görevli olduğu eserlerin önüne, üzerine, artık ne diyeceksek, işte, olmaması gereken yere yerleştirmek ister? 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali ulusal yarışma jürisine bakınca, hepsi kendi işinde, alanında gayet başarılı, bu başarılarını aynı alanda iş gören kimsenin inkâr edemeyeceği insanlar görüyoruz. Acaba neden böyle bir şey yaptılar?
Törenden sonra, ödül bekleyeni, beklemeyeni, herkes gayet öfkeli, bozuk ve şaşkındı. Kötü bir şaşkınlıktı bu. Haksızlığa uğramışlık hissini onca insanın birlikte paylaşması kolay rastlanır durum değil. Öyle ki, benim gibi, uzun metraj yarışmasıyla alâkası olmayan, orada kim kazansa aynı hislerle tebrik etmek dışında yapacağı şey olmayan insanlar bile bir tür itilmiş kakılmışlık haline büründü. Ulusal yarışma jürisinin dokuz ödül verdiği filmin yönetmeni, bunlardan -dördüncüsünü mü, beşincisini mi, hatırlamıyorum- birini alırken, “Şu ana kadar seviniyordum,” dedi, “şimdi tedirgin olmaya başladım.” Gönül rahatlığıyla sevinebilmeliydi.
Tedirgin edici finalin en önemli unsuru, şüphesiz, jüri başkanı Zeki Demirkubuz’un en iyi yönetmen ödülünü vermeden okuduğu manifestomsu metindi. İçinde geçen kimi ifadeler başlıbaşına ilgi ve merak konusu olan bu metin, ödül dağılımının başkaca takviyeye ihtiyaç göstermeksizin zaten ortaya koyduğu gerçeğe herkesi hazırlamak üzere kurulmuştu: Jüri filmlerden yalnız birine “hayran olmuş”, ötekileri pek yüzüne bakılmaya değer bulmamıştı.
Sahiden, filmler arasında bu kadar muazzam fark var mı? Üç adet “ilk film”in yarıştığı bir yerde, ‘en iyi ilk film’ ödülünü, aynı zamanda festivalin en büyük payesini, ‘en iyi film’ ödülünü kazanan filme, yönetmelik çiğneyerek vermeyi gerektirecek kadar canhıraş ne olabilir? Eğer yalnız eldeki filmleri değerlendirip, kıyaslayıp ödüller dağıtmakla yetinilecekse…
Nâçizâne, öyle sanıyorum ki, jürinin görevi bundan ibaret. Fakat olamadı. Bundan ibaret kalamadı. Düşünüyorum, cevap bulamıyorum: Elindeki yönetmeliği takmamaya bir jüriyi ne sevk edebilir? Festivalin selameti, sinemanın istikbali bakımından mı gerek görüldü böyle bir şeye? Yoksa “burada kuralları ben koyarım, arkadaş!” canavarı mı Antalya’nın yaya geçirmez şehir içi otoyollarından hışımla yuvarlana yuvarlana geldi ve jüri toplantısını bastı?
Yıllar önce, bir belgesel filmime (“Kızlar ve Kökler”), Ankara Film Festivali’nde ikincilik ödülü verdiler. Biri gelip haber verdi. Çok sevindim. Böyle ortaya çıkardığım ilk belgeselimdi. Birinciliğin hangi filme verildiğini sordum. “Jüri birinciliğe layık film bulamamış,” dediler. Üçüncü vardı. Sevincim yerini önce belli belirsiz öfkeye, sonra insanı uyuşturan cinsten anlamsızlık hissine bıraktı. Bunları merak izledi. Antalya’da duyduğuma benzer, pis bir merak. Yapıcı değil, öğretici, geliştirici değil. Doyurulduğunda tatmin duygusu vermeyecek, üzecek meraklardan.
Günler sonra aklıma gelen -muhtemelen abartılı- açıklama şöyleydi: Jüri, kendinden beklendiği üzre ödülleri dağıtsa, o aşamadan sonra yalnız filmler konuşulur. Oysa böyle bir kararla öncelikle kendinden bahsedilmesini sağlıyor. “Hiçbirinizi birinciliğe layık bulamadım!” Bunu diyen, şüphesiz bir değerlendirici, seçici değil, bir muktedirdir.
O jüride kimlerin olduğunu unutmuşum. Bu yazıyı yazarken aradım taradım, buldum. Ve şaşırdım. Daha sonra tanıdığım, birlikte çalışmalar yaptığım insanlar da vardı. O sırada kendini çoktan kanıtlamış, alanımızdaki değerleri herkesçe kabul edilmiş insanlar. Tamamı için bunları söyleyemem.
Antalya’daki jüriyse, böyle ölçütlerle bakıldığında eksiği gediği hiç bulunamayacak bir ekip. O halde neden? “Bozkır’a zaten sekiz ödül verdik, yönetmelik çiğneyip neden ille dokuzuncuyu da veriyoruz?” dememiş mi aralarından kimse? “Burada paylaştırılmaz yazılı, paylaştırıp mesele yaratmayalım o halde,” diyen çıkmamış mı?
Sinemacıların ezici çoğunluğu, ödüllere ilişkin jüri operasyonundan başkan Zeki Demirkubuz’u sorumlu tutuyor. Açıkçası bütün bu işi tek kişinin kabahati olarak kayda geçirmeyi anlayamıyorum. Oradaki öbür insanları bardaklarına uyku ilacı atıp bayıltmış ve onların yerine de imza mı atmış Demirkubuz? Ayrıca, diyelim hepsini o etkiledi, bunu niye yapmış? Zeki Demirkubuz bu memleket sinemasının başarılı yönetmenlerinden biri. Tutku ve ısrarla, birkaç kişilik çabayla filmler yaparak kendini var etti. Türkiye sinemasının özgün yönetmenler locasındaki koltuğundan filmleri değerlendirmek varken, küllerinden doğmakta olan festivalin üzerine hortumla su sıkan adam rolüne niye çıksın?
Açıkçası, camia içi dinamikleri bilen biri değilim. Belki bu soruları ortaya atmadan önce daha çok bilgi sahibi olmam gerekir. Daha fazlasını öğrenmek istemiyorum. Zeki Demirkubuz, manifestomsu metni okumadan önce, “gerekçe faslına girmedik, duygularımıza göre davrandık” mealinde bir söz söyledi. Ben de duygularımı, olabildiğince ilave mesele çıkarmayacak yüzeysellikte ifade etmek istedim. Bu yüzden mantık yürütmeyi bırakmam, olgu peşinde koşmaya kalkışmamam doğaldır.
Festival kapanırken filmleri konuşabilseydik ne güzel olurdu. Ulusal yarışma jürisi bu şansı elimizden aldı. Antalya Hatırası olarak elimizde, oyunculuğun On Emir’inden pek beylik bir madde kaldı: Rol çalmayacaksın!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024