Taksim'de başlayan olayları fırsat bilen farklı çevreler bu arada farklı hesaplarını görmeye çalışıyorlar. Herkesin derdi başka…

Bir yanda 'ağaç, AVM, polis şiddeti' sebebiyle öfkesi kabaran sıradan insanlar var. Bunun bir parçası olarak hükümetin son dönemdeki eylemlerinden, söylemlerinden, üslubundan rahatsızlık duyanlar var.

Diğer yanda ise sandıkta hükümetle baş edemeyen ve bütün marjinal kesimleri statüko bloğunda toplayarak hükümeti devirmeye çalışan CHP ve yandaşları var. Bunların içine karışan ise teröre varan eylemleriyle bilinen illegal örgütler ve onların ürettiği asayiş olayları var.

Kimi hükümeti yıkmaya, yaralamaya, zayıflatmaya çalışıyor, kimisi hükümete ders vermeye veya uyarmaya çalışıyor. Özellikle son dönemde hükümete daha fazla eleştirel yaklaşanların 'bu arada biz de birkaç tokat atalım' heyecanına kapıldığı görülüyor.

İşin en hazin tarafı ise demokratik eksiklikler veya tarz/üslup sebebiyle hükümeti eleştiren liberal/solcu/demokrat bazı isimlerin tam da bu ideale ve değerlere karşı savaşan bir blokla birlikte hareket etmesi, onları alkışlamasıdır.

Çevrecilik mesajı veren veya hükümetin üslubunu eleştiren kesimler bu sürecin bir safhasında bir fonksiyon görmüştür. Sürecin diğer safhasında siyasi tertip ve provokasyonların içine girerek seçilmiş iktidarı alaşağı etmeye çalışan başka bir güruh var. Bunlar, 12 Eylül referandumuna da, yeni anayasaya da, çözüm sürecine de sonuna kadar karşılar… Ulusalcı ve kısmen faşist bu blok, bizim duayen demokratları bulsalar bir kaşık suda boğarlar.

Bu duayen demokratlar hükümeti yeterince demokrat olmamakla, daha ileri adımlar atmamakla eleştirirken, bu ulusalcılar hükümeti hain ilan ederek topa tutuyorlar. Bu iki anlayışın, çok farklı ve birbirine tamamen zıt gerekçelerle yanyana gelmesi tam bir ironidir.

Bunların hepsi odağına Tayyip Erdoğan'ı yerleştirdikleri bir kavga veriyorlar. Kimisi onun siyasi varlığına tahammül edemiyor, kimisi onun karizmasını çizmek, onu sarsmak istiyor. 'Bunlar da çok oldular' diyerek statüko bloğunun kuyruğuna takılanlar kendi kuyularını kazan bir tepkisellik içine giriyorlar.

***

Selahattin Demirtaş'ın kendi kitlesini uyaran bir kısım açıklamaları ve Devlet Bahçeli'nin uyarıları tarihe not düşülmesi gereken cinstendir.

Bahçeli, dünkü grup konuşmasında şu önemli uyarıları yapıyor: 'Parti olarak Taksim'de olayların kıyısında köşesinde olmamız dahi söz konusu değildir. Biz yangından mal kaçırmak için köşe başında saklanan çapsızlıkta olmayız olmayacağız. Bugünkü toplumsal gerginlikten oldukça muzdaribiz gelişmelerden kaygılıyız. Türk milletini üzecek hiçbir tertip ve komplonun safında yer almayız almayacağız. Neden MHP yok diyenlere sanal alemde bizi eleştirenlere gözümüzde gönlümüzde kapımız kapalıdır. Kapalı duracaktır. .. MHP'nin hiçbir mensubu olayların içinde yer almayacaktır. Bunu aksine hareket eden kim olursa olsun aramızda ve yanımızda bulunamayacaktır.'

***

Bu süreçte dumanlı havadan istifadeyle kendi kişisel hesaplarını görmek veya siyasi fayda sağlamak isteyen fırsatçılar da yok değil. Bunlar da bir ayıp ve çiğlik olarak not edilecektir.

CHP ise yaşanan tahribatın, provokasyonun ve tertibinin hukuki ve siyasi faturasını ödeyecektir.

Özellikle 'korku' salarak siyaseti tanzim etmek isteyenlerin oyunları çok açık şekilde görülüyor. Sanılmasın ki kimin ne yapmaya çalıştığı, el atından ne gibi yönlendirmeler içine girdiği bilinmiyor, anlaşılmıyor. Bu olay maskeleri öylesine düşürdü ki, herkesin gerçek yüzü daha iyi görüldü…

YASİN DOĞAN